Gün batıyor, geceye adımları yorgun. Çalışma masamdan denize bakıyorum. Bir sis çöküyor, bence enfes bir an. O sırada çalışma masamdan kalkıp mutfağa geçiyorum. Sis iyice kendini hissettiriyor. Ama enfes bir görüntü daha var, güneş batıda ve bulunduğu yerde olmaktan mutlu. Sisin gücü onun varlığını yok etmeye yetmiyor. Bu kadar parlak ve bu kadar yakınımda ve bu kadar kocaman halini bu yaşıma kadar görmemiştim, o nedenle şaşkınlığım devam ediyor.
Kahve makinemin altındaki cam demliği önceden alıyorum, yerine kahve kupamı koyuyorum. Çünkü kahveyi yoğun bi dem için beş dakika daha filtrenin içinde bekletiyorum sonra süzgecinin altındaki kısmı bıçak ile dürterek yükseltiyorum; kupam musluğun altında ve görev için hazır, kahveyi bekliyor ve o sırada kahve makinesinin tabanındaki sıcaklıktan yararlanıyor! Her görev senkronize bir biçimde tamamlandı ve kahvem kupama akmayı tamamlıyor.
Burnuma gelen koku kıvamlı. Kruvasan, anne kurabiyesi ve kahve. Bilgisayarın karşısındayım, tabak ve kahve çalışma masamın üzerinde. Bi yandan bloglara göz atıyorum bi yandan da denize.
Bi gün önce,
midyecinin önündeyim,
onunla laflarken bi anda gözü benim arkamdaki bir noktaya bakıyor. Sanırım müşteri olduğunu düşündü. Sonra bana işaret ediyor ve arkama bakmamı söylüyor. Dönüyorum, son model bi Audi Suv; siyah, pırıl pırıl. Direksiyonda bir sarışın, bana bakıyor; önce uyanamıyorum, sonra bir gülümseme bende;
şaşkınlığıma...
Ayak üstü iki laf ediyoruz. O ertesi gün için kahveye bekliyorum diyor.
Olur diyorum, sabah 9 için anlaşıyoruz.
Salona açık mutfağımdayım, balkona çıkıyorum, manzara ve sis biraz daha çoğalmış. Bu bir fırsat, salonun sunduğu açılar iki nokta açısından da şahane. Üst üste üç poz çekiyorum.
Enn sevdiğim kadın arıyor... yoksa ben mi arıyorum emin değilim. Durumu onla paylaşıyorum. Sis hâlâ muhteşem, dışarı çıksam mı diye düşünürken bu arzumu O'na açıklıyor muyum, yoksa O'mu öneriyor şu an bilmiyorum. Denizin kıyısındayım, sis geceye olağanüstü bi güzellikle katkı veriyor. Kendimi yürüyüş yoluna atıyorum. Sis ve hava çok keyifli, tadını çıkarıyorum; adımlarım yavaş....
Son yazı, BİR Günlüğü- 29 hazır, bu anlamda rahatım. Uzun yıllar önceden bugüne varan, sanki senaryosu ortak yazılmış bir film tadı alıyorum ondan.
Sisler içinde yürümek keyif veriyor, zihnimdeki bazı sisleri üfleyerek bir aydınlanma da yaşatıyor. Zaman tünelinden su gibi aktığımı hissediyorum... ve bi çok farklı zamana konuk oluyorum.
Bi an yazıyı biraz daha uzatsam mı diye düşünüyorum. Sonra bundan vazgeçiyorum. Eve iyice yaklaşıyorum, iki lafın belini de midyeci ile kırıyorum, iyi akşamlar diliyorum...
Ve penceremin önündeyim. Özellikle son fotoğrafa bayılmış durumdayım, etraftaki binaları fotoğrafa özellikle koymuyor, sansürlüyorum. Bu koca alanın çok katlı binaların olmadığı, ekilip biçilen, çeşit çeşit meyva ağaçları olan zamanlarını ve tıfılca ama çok keyifli, çocuk, genç arası hallerimizin tadını ve partilerimizi, yaz aşklarımızı, komşumuz kampa gelen kızlarla hemen kaynaşmamızı ve ilk kez duyduğum bir meyva suyu markasına bir harf eklenerek oluşturulmuş bi adı unutmayışımı düşünüyorum...
Bir dönemin hayaleti
29 dakika önce