Özgür Şef etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Özgür Şef etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Eylül 2022 Cumartesi

Sıradan Bir Günün İzleri

"Bu filmi izlemeliyim gibi hissettim bir an. Fakat bizde tek seans ve saat 20:00 olarak oynayacak, cumartesi pazardan birinde olabilir bu kez belki... Hayat ne derse o elbette, bir de bakmışım ki yarın sinemadayım. Bekleyip görelim. Fragmanı özellikle izlemedim, sürpriz olsun," diye yazıyorum; Filmgündemi'nde gördüğüm ve cuma akşamından itibaren saat 20'de gösterime girecek film için.

Gün şimdi perşembe, sabah yağmur var. Berberim ekonominin geldiği nokta ve o noktanın getirdiği yüksek kira artışları nedeniyle epey yukarıya, dik bir yokuşun belli bir noktasından sonra girilen bir sokağa ve daha küçük, tek katlı bir dükkâna taşındı. Kardeşi arıyorum ve sabah işe giderken beni bırakmasını söylüyorum, sabah olunca da tekrar arıyor ve bu kez de beni beklememesini söylüyorum çünkü yağmur var ve beni traş eden genç adam da şehrin bir ucundan, 15 kilometre mesafeden iki araç değiştirerek geliyor; dolayısı ile güneşin açacağı bir saatte gitmek işime geliyor. Bu sebeple de bir öğle keyfi yapabilirim. Çıkıyorum evden saat 12'yi geçe, istikamet berber, o sırada aklımdan yemek noktaları geçiyor.

Saçlarımı kestiriyorum. Daha önceki gelmelerde aynı sokağın cadde geçişinden sonraki devamında dikkatimi adıyla ve sevimli verandası ile çeken lokanta ile kendi mıntıkamdaki bir iki yer arasında tereddüt yaşatırken zihnim bana, direnç koyuyor ve adı da ilgimi çeken Özgür Şef'e giriyorum. Tabildot 40 TL, coğrafyadaki genel fiyatlara göre uygun ki bizim mıntıkada içinde et ya da kıyma olan yemekler 50-60, tavuk döner 45, iyi bir mantı ise 45'den başlayıp cinsine göre 60 TL'ye kadar uzuyor.

Fiyatlar uygun da acaba yemekler nasıl?

Çalışanların Özgür Şef dışındakileri kadın. Bu iyiye işaret. Ben sanırım saati biraz kaçırmışım, söylenene göre 25 dakika sonra fırındaki yemekler çıkacak ve beklemeyi göze almazsam tezgahta olanlara razı olmam gerek. Soteye benzer bir şey görüyorum ki tavuk taşlıkmış. Enteresan. İstiyorum. Çorba seçeneklerinden mercimek uyar bana, pirinç pilavı lütfen, bir de cacık.

Mahalleyi sevdim. Mekânı da. Girişiyorum yemeklere ekmeğimi bana bana ki tavuk şaşlık şaşırtıyor beni çünkü enfes. Elbette diğerleri de...

Gün cuma oluyor. Yani dün, evde temizlik var ve ben çalışmalarıma kardeşin dairesinde devam ediyorum. Sinema kafamda net. İş yoğun, piyasalar güçlü şirketler bazında uçuyor, doların geldiği nokta ile eşitlendiler; sabreden ve serinkanlı dervişler için sayısal olarak da çoğaltılmasına olanak verdiler ki bu da süper bir durum. Lakin ülkenin durumu o kadar güzel değil. Bugün işten biraz kaytarabilirim. Üşenmiyorum ve yemek için bir kez daha Özgür Şef'e gitme kararımın peşine takılıyor ve yokuşu tırmanıyorum. Bu kez Nohut, Ezo Gelin çorbası, pirinç pilavı ve cacık kombinasyonu yapıyorum ve bayıldığım verandada aynı masama oturarak ve mahalle içi sokağın tadını çıkararak götürüyorum. Sinema için 18:30 gibi evden çıkarım düşüncesindeyim. Ödememi yapıyor, ellerinize sağlık diyor ardından mahallenin derinliklerine dalıyorum. Elbette her yer apartman, alıştık artık. Sakinlik hoş ve ne kadar apartmanlar olsa da yine de bir mahalle tadı var. Sinekli Bakkal'a kadar uzayıp geniş bir tur atarak bulvara varıyorum ve uzun zamandır gelmediğim ve bulvar kafesi tadını sevdiğim Bebek Pastanesi'nin dış masalarından birine çöküyorum.

Juan José Saer ki kendisi Arjantinli bir yazar. Yara İzleri adlı romanını çıkarıyorum, trileçe sipariş veriyorum ve o arada bir yaşıma daha giriyorum çünkü artık karamel soslusunun yanı sıra frambuaz soslusu da varmış. Karamel soslu lütfen, diyorum, o ara üzerine bir top dondurma koydurmayı düşünüyorum ama gerçeğe dönüştürmüyorum ve sakin akan bulvarın kenarında, enfes bir havada kitabıma eşlikçi trileçenin keyfini yaşıyorum.


Ödeme yaparken de hanımefendi ile biraz laflıyoruz, çünkü meze dolaplarını boş görüyorum ve soruyorum. Sebep belli. Çıkınca yolu uzatıyorum yine... Elbette sokak araları; çünkü alt kesimde iki geniş bulvarın arasında kalan bölgede eskinin köy halinin izlerine rastlamak mümkün. En azından eskinin ağaçlarının çoğu korunmuş durumda. O sırada sokağın köşesinden, sırt çantası ile ve pateniyle ve pateninin parke taşlar üzerinde çıkardığı sesle ve köşeyi dönmesiyle birlikte gittikçe hızlanan çok tatlı, 12-13 yaşlarında bir çocuk hayran bakışlarım arasında yanımdan geçiyor. Dönüşü tren hattının da olduğu bulvardan yapıyorum. Toplumun açılıp saçılmış haline, genç kızların şort ve etek boylarına, göbeği açıkta bırakan "çaput parçalarına" falan bakınca da artık başımıza yağacak taş da kalmadı çok şükür diye düşünüyorum. Copacabana, Cannes ve benzeri bilumum popüler hatlar bizimkilerin yanında muhafazakar kalmazsa adam değilim; gururlanıyorum ve bu sessiz başkaldırıya helâl olsun, yürüyün kızlar diyesim bile geliyor. Eve varınca uzanıyor, bilgisayarı dizlerime alıp açıyor, ne var ne yok diye memlekete ve piyasalara göz atıyor, saat 18.05'de son verileri alınca da sinemaya gitme hazırlıklarını planlıyorum. O ara ev telefonumdaki aramalardan, telefonun uzun uzun çaldığından söz ediliyor. Alıp bakıyorum, çok az kişide numarası olan telefona. Yanılmıyorum tabii ki... Evet, Enn Sevdiğim Kadın. Arıyorum. İzmir Fuarı'nın Basmane kapısındaki bir mekânda, birasını yudumluyor. Uzun uzun konuşuyoruz.

Geçen gün incelediğim üzere anılarımda çok özel yeri olan küçük şehire uçuş aktarmalı ve iki uçuş arası 15-16 saatten fazla. Otobüsle Ankara, sonrasında uçaksa mantıklı. Bundan da söz ediyorum. O sırada geçen yıl gerçekleştiremediğim ama gerçekleşse kalmayı düşündüğüm taş otelin gecelik fiyatı da konuya dahil oluyor. Enn Sevdiğim Kadın da pandemi öncesi İzmir'e son gidişimizde kaldığımız otelin fiyatını söylüyor. Hem de geçen yılla kıyaslayarak ki geçen yıl bu mevsime göre artış dört kat. Tabii ki akıl almıyor.

Enn sevdiğim kadın akşam Tarkan konserini izleyecek. Ben de birazdan sinemaya gideceğim, öylesine uzanmış ve yazılar okuyarak vakit geçiriyorum, kitabı elime alınca da rehavet bastırıyor. Ben direniyorum çünkü gelmekte olanın farkındayım. Az kestirmekten zarar gelmez derken ve belki de temizlik kokusunun etkisiyle derin ve tatlıca sızmışım. Uyandığımda saatin gece yarısına vardığını düşünüyorum. Baktığımdaysa 20:33 olduğunu görüyorum.

Film kaçtı.

Bugünse hava enfes, bu öğlen de bir Özgür Şef yapabilirim, yolu yokuş olsa da sevdim valla, bu kez bir yerlerde dondurma da yerim belki. Belki de başka fikirler aklımı çeler, kimbilir. Bizim mahallenin esnafıysa bir süre kusura bakmasın... Hımmmm hem de soracağım adı Özgür mü diye. Elbette adı aşırma noktasında bir sözüm olamayacak, çünkü yakıştırdım mekâna. Gün ne getirir bilinmez ama sinemaya, Arthur Rambo'ya bu akşam giderim diye umuyorum.

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP