26 Ocak 2018 Cuma

Dönerken Antake

Sıralı okumayı düşünürseniz; buradan başlayın lütfen.

12 Kasım 2017

Çok lezzetli günler, şahane anlar, güzel dostluklar biriktirdiğimiz Hatay'a veda vakti. Gün henüz ışımaya gebe iken, sabahın şefkatli soğuğu yanaklarımızda, güneşin henüz uykuda, ayınsa nöbet teslimine hazırlanır yorgunlukla gözlerinin kapanmaya başladığı saatlerde varıyoruz Havaş'ın durağına.

Duraklardan yolcu toplayan midibüsümüz Antakya'nın görmediğimiz caddelerinde bir nevi veda turu attırıyor. Bir sonraki gelişe inşallah. Havaalanını sevimli bulmuştum zaten. Alandan aldığımız ve mikrodalgada ısıtılıp tüketilecek, şerbeti turuncu kutusunda künefelerin ve kömbenin bu kadar lezzetli çıkacağınıysa bilmiyoruz henüz.

Güzel bir kalkış. Günün alacasında Antakya'yı havadan izlemek şahane. Yolculuklarda en sevdiğim an başlıyor. Elimde kahve kokusu, lezzetli sandviçler ve akıp giden manzaralar.


Dersimi aldığım dün akşamüstü ise...

 "Hatay minibüsleri buradan mı kalkıyor?"

"Antakya minibüsleri evet buradan kalkıyor."

 "Antakya minibüsleri?.."

"Hımmmmmmmm."

Dersin âlâsının verilişi ben buna derim işte.

Güneş akşam yakıcılığında, tam karşıdan vuruyor bulunduğumuz yere. İnsan kalabalığı günü bitirip evlere ulaşma telaşında. İskenderun'un sahilinden PAC'tan indiğimiz noktasına kadar, epeyce anı biriktirerek gelmişiz. Keyifli bir yürüyüş vesselam.

Yukarıdaki soruyu soran ben, duraktaki karayağız bir delikanlının altını çizdiği cevapla gerçeğe dönmüş bir adamım şimdi, Antakya'ya dönüyorum.

Geçmişi özerk olan coğrafi bir bölgeyi zihinsel asimilasyona uğratıp da benim dilime kadar yerleştirmeyi başarmış zihniyete takdir. Tüm yazılar boyunca Antakya demem gereken, Hatay bütününde statü olarak İskenderun ya da Samandağ'dan farkı olmayan, Hatay bütünün parçası bir yerleşime hep Hatay dedim ben. Ta ki birinin dank ettirip, zihnilerimizi asimile edenlerin ördükleri algı duvarını parçalamasına kadar.



Şahane manzaralar sunan, gölleri bol, ırmakları kıvrım kıvrım, dağları karlı-karsız, güneşi neşeli ülkemizi bir kez daha hayranlıkla izleyerek varıyoruz Esenboğa'ya. Tam saatinde. Körükten çıkış, transit yolcu bölümüne geçiş ve şahane bir planlamanın eseri olarak da çıkış kapımızın hemen yanına denk gelen devam edeceğimiz uçağımızın kapısına varış. Neredeyse bir kahve içmeye bile fırsat yok. O derece yani. Her ne kadar bilet konusunda sistemin yuttuğu dönüş biletleri yüzünden uğraştırdıysa da THY... bu kızgınlığı gidermeyi, hem gidişte hem de dönüşte müthiş bir uyumla eklemlediği kusursuz aktarmalarıyla başarıyor.


Ve Samsun semaları... Yıllarca tepemizin üstünden geçen ve yeteri kadar alçalmış iniş pozisyonundaki uçakları aşağıdan izleyip, sürekli de çıldırtıcı espriler yapan ben: Yıllarca uğraşıp da denk getiremediğim evi ilk defa - kılık değiştirmiş haliyle ve yeni kardeşleri ile birlikte uçaktan net bir şekilde görmeyi -az önce- başarıyorum. Bizim Bafaş ise koltuk aralarının darlığı, dolmadan kalkmama özelliği sayesinde bir kez daha Havaaaaaaşşşşşş çığlığı attırmayı başarıyor.


Önemli Bir Not: Meğerse benim kebap ehli diye altını çizdiğim Salah Usta, döndüğümüzden bir süre sonra rastladığım üzere, bir zaman önce yazılı basında Türkiye'deki en iyi 10 ocakbaşı içinde gösterilmiş "gurmeler" tarafından. Seviyoruz kendisini.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP