Bir kaç hafta önce Sevgili KuyruksuzKedi, Çok Gezen mi Çok Okuyan mı? başlıklı, eski yıllardan beri okullarda münazara konusu da olan mesele üzerinden hoş bir yazı yazmıştı. O yazıya da ben, "Ben de Sadece C.'nin nasıl gezdiğinle ve neyi nasıl okuduğunla ilgili cümlesine katılıyorum. Bir örnek: Çok uzun yıllar önce 16 yaş, İngiltere ve Almanya ile ilgili iki kitap almıştım ve okumuştum. Sonra bir gün arkadaşlarım falan çocuk Almanya'ya gittim diye hava atıyor bize dediler. Okuduğum kitap enfesti, tüm popüler noktaları, barları falan o kadar detaylı anlatıyordu ki... Çocuğa nal toplattım diyebilirim. Aynı yerlere gidip aynı şeyleri göremeyen çok insanla da karşılaştım, o nedenle iş dönüp dolaşıp kişinin hayattan biriktirdiklerine dayanır ki bunun temeli de merak, edinilmiş birikim ve -doğru- okumakla başlar." şeklinde bir yorum yazmıştım.
Sonra o iki kıymetli kitabımı gidip eski kitaplarım rafından aldım. 20 Mart 1976'da kitaplığa eklemişim. O yıllara uçtum. Finlandiyalı bir penfriendim var, adı Anne.** Tam bir Kuzey güzeli. Enfes bir şarışın ki kendisinden ve penfriendlikten söz eden bir yazı yazmışlığım da var ki beni o konu üzerine yazmaya teşvik eden, takip etmekten zevk aldığım, mektuplaşma tavrını çok takdir ettiğim genç bir blogger, Birpembesever.
Kitapları alıyordum çünkü iki hayalim vardı. Onları o yaşta bir kez gerçekleştirecek ve asla bir kere daha tekrar etmeyecektim.
Birincisi Türkiye coğrafyasıydı ki hayat bana o şansı verdi. İkincisi ise elbette Avrupa'ydı... Daha çok da Kuzey'i.
Anne'in bir arkadaşını en yakın arkadaşlarımdan biriyle penfriend yapmıştık.
Atlas önümüzde, cetvelle ölçüp verilen ölçeklerle çarparak mesafeler tayin edip konaklama sürelelerimizi de belirleyerek planlarımızı tamamlamıştık.
İşte kitapları o yıllarda almıştım ve henüz lisenin başında bir tıfıldım. Hayalin ilk kısmını bu planları yaptığım ilkokul arkadaşımla değil ama lisede tanıştığım ve enn iyi iki arkadaşımdan biriyle 1980'de gerçekleştirmiştik.
İkincisi de benim askerliği aradan çıkarma planımın ardınaydı.
Çünkü pek çok yazıda belirttiğim üzere babamın erken öleceği hissi bünyemde yer etmişti. Dolayısı ile pek çok yazıda bahsettiğim üzere hissim doğru çıktı ve hikâyenin Avrupa ayağı eksik kaldı.
Kaderin bir oyunu mu bu bana bilmiyorum. Televizyonda dünyanın en güzel 5 demiryolu hattı üzerine bir belgesel izlemiştim: Enfesti ve henüz pandemi ortalarda yoktu. Kuzey Avrupa'daki hatların üzerine atlamıştım ve enn sevdiğim kadınla mutabıktık. Finansmanı, planları her şeyi hazırdı. İnterrail biletleri alınmak üzereydi, İrlanda'sız olamazdı, onun hatırına İngiltere de dahildi ki tak diye pandemi ve yasakları başladı ve müthiş bir belirsizlik.
Çok okuyan kısmına dönersem tezin, okunmuş üflenmiş olmalıyım ki sadece okuduklarımla karşıyı gerçekten gitmiş olduğuma inandırabilirdim. İçimde bir gezgin vardı kesin. Çocukluktan beri okuyor ve okurken de adeta yaşıyordum. Ve Sevgili KuyruksuzKedi'nin yazısı ve ona yorumum olmasa bu yazı da olmayacaktı. Blogların bu tetikleyici etkisini ve blogları da bu nedenle çok seviyorum.
Kitaplar yatağımda ve birlikte uyuyorduk bir süredir. Üzerlerine bir yazı yazmak istemiş ama iş güç biraz da başka konular yazmaktan onlara sıra bir türlü gelememişti.
Bu sabah hadi bebeler bugün sizinleyiz dedim ve klavyede ilk harfi bastım.
İşte bütün mesele o ilk harf.
Sonrası doğaçlama ve çorap söküğü gibi gelir.
İki kitapla sınırlı kitapların yazarı hâlâ yaşıyor mu diye merak edip bu sabah baktım. 1. Mart. 2003'de kaybetmişiz. Ruhu şad olsun. Kimbilir bu çocuk gibi kaç gencin içindeki gezme ateşini tetikledi. Şimdilerde artık uzun turlar peşinde değilim. Nokta operasyonları daha çok seviyorum. Ama şu kuzey turu sürekli kazalara uğrayan bir hedefti ve daha tıfılken atlasla üzerine yapılan planlama lafa döküldüğünde özellikle Almanya ve İngiltere üzerine konuşulduğunda çıkan cümlelerim gerçekten gidilmiş kadar etkileyiciydi. Aslında bu okumalar çok gezen mi çok bilir yoksa meraklı bir okur mu meselesine de bir yanıttı, çünkü kitapların anlatım dili ve detayları müthişti.
Kitaplar o kadar çok detay veriyordu ki; mesela günlük kullanılabilecek cümleler; yemek, balık, sebze, salata yumurta, sandviç çeşitleri, meyveler, tatlılar, içkiler gibi pek çok şeyi kendi dilleri ile kitaba eklemişti yazar. Fotoğraflar, barlar, mutlak görülmesi gereken yerler falan bunlara dahildi. Anlatım muhteşem ve bu da içerikle birlikte tıfıl bir çocuğa, evet bu çocuk gitmiş dedirtecek kadar kesinlik yansıtan bir ifade olanağı tanıyordu. Barlar restoranlar, tarihi yerler sokak sokak ve özellikleri ile tanıtılıyordu.
Günlerden bir gün, biz hâlâ 16 civarı yaşlardayken, şimdilerde bir otomobil markasının bayiliğinin yanı sıra benzin istasyonları da olan arkadaşım diğer arkadaşlara Almanya'ya gittiğinden söz ediyor. Onlar da inanmamışlar. Çok okuyan bilir kısmından hareketle de doğruluğu sapatayacak kişi olarak beni seçmişler. Bir şekilde biraraya geldik ve lafa girdik. Tümüyle kitaptan edindiğim ve kitaptaki detay grafiklerden çok iyi bildiğim çevreler ve mekânlar üzerinden konuşmaya başladım lakin gittim diyen arkadaşta tık yok. Ben falan sokaktaki falan bar kızlara bedava diye başlıyor, masalarına dahili bir sistem sayesinde telefonla ulaşılabilen, aynı zamanda da numaralı ve mini direklerinde bayrak olan masalardan çıkıyorum. Hiç denedin mi diyorum, sanki ben telefon kaldırmış, bir numarayı tuşlamış, o masadaki kızla işi bağlamışım gibi sistemi anlatıyorum. Velhasıl tarihi yerler dahil üç farklı şehri sanki adım adım gezmiş gibi tümüyle kitaptan edindiklerimle konuşuyorum ve Almanya'ya gittiğini söyleyen arkadaşta tık yok. Elbette bir başka gün bunun İngiltere versiyonu var ki onda duvarlardaki reklam panolarından bile söz edilerek verilmiş yön tarifleri var. Tabii ki iki ülkeye de gitmemiş biri olarak bu iki kitabın ekmeğini çok yemekle kalmayıp çok da maske düşürdüm. Bu yazıyı hayal ettiğimde kitapları elime alıp altını çizdiğim yerleri gözden geçirdim ve Haluk Durukal keşke bu kitapların devamını da getirseydi dedim. Belki de onun gezileri de bu iki ülkeyele sınırlıydı. Ama hayal dünyama kattıkları için kendisine hep şükran duydum ve iki kitap bir kaç yıl başucumu terk etmedi.
Ve şunu anladım gezdikçe; hem okuyan hem gezen daha çok bilir!
*Sevgili KuyruksuzKedi'nin Çok Gezen mi Çok Okuyan mı? başlıklı yazısı için buradan lütfen...
**Penfriend'lik Müessesesi
Kasımın İlk Cuması
22 dakika önce