Bir kaç hafta önce Sevgili KuyruksuzKedi, Çok Gezen mi Çok Okuyan mı? başlıklı, eski yıllardan beri okullarda münazara konusu da olan mesele üzerinden hoş bir yazı yazmıştı. O yazıya da ben, "Ben de Sadece C.'nin nasıl gezdiğinle ve neyi nasıl okuduğunla ilgili cümlesine katılıyorum. Bir örnek: Çok uzun yıllar önce 16 yaş, İngiltere ve Almanya ile ilgili iki kitap almıştım ve okumuştum. Sonra bir gün arkadaşlarım falan çocuk Almanya'ya gittim diye hava atıyor bize dediler. Okuduğum kitap enfesti, tüm popüler noktaları, barları falan o kadar detaylı anlatıyordu ki... Çocuğa nal toplattım diyebilirim. Aynı yerlere gidip aynı şeyleri göremeyen çok insanla da karşılaştım, o nedenle iş dönüp dolaşıp kişinin hayattan biriktirdiklerine dayanır ki bunun temeli de merak, edinilmiş birikim ve -doğru- okumakla başlar." şeklinde bir yorum yazmıştım.
Sonra o iki kıymetli kitabımı gidip eski kitaplarım rafından aldım. 20 Mart 1976'da kitaplığa eklemişim. O yıllara uçtum. Finlandiyalı bir penfriendim var, adı Anne.** Tam bir Kuzey güzeli. Enfes bir şarışın ki kendisinden ve penfriendlikten söz eden bir yazı yazmışlığım da var ki beni o konu üzerine yazmaya teşvik eden, takip etmekten zevk aldığım, mektuplaşma tavrını çok takdir ettiğim genç bir blogger, Birpembesever.
Kitapları alıyordum çünkü iki hayalim vardı. Onları o yaşta bir kez gerçekleştirecek ve asla bir kere daha tekrar etmeyecektim.
Birincisi Türkiye coğrafyasıydı ki hayat bana o şansı verdi. İkincisi ise elbette Avrupa'ydı... Daha çok da Kuzey'i.
Anne'in bir arkadaşını en yakın arkadaşlarımdan biriyle penfriend yapmıştık.
Atlas önümüzde, cetvelle ölçüp verilen ölçeklerle çarparak mesafeler tayin edip konaklama sürelelerimizi de belirleyerek planlarımızı tamamlamıştık.
İşte kitapları o yıllarda almıştım ve henüz lisenin başında bir tıfıldım. Hayalin ilk kısmını bu planları yaptığım ilkokul arkadaşımla değil ama lisede tanıştığım ve enn iyi iki arkadaşımdan biriyle 1980'de gerçekleştirmiştik.
İkincisi de benim askerliği aradan çıkarma planımın ardınaydı.
Çünkü pek çok yazıda belirttiğim üzere babamın erken öleceği hissi bünyemde yer etmişti. Dolayısı ile pek çok yazıda bahsettiğim üzere hissim doğru çıktı ve hikâyenin Avrupa ayağı eksik kaldı.
Kaderin bir oyunu mu bu bana bilmiyorum. Televizyonda dünyanın en güzel 5 demiryolu hattı üzerine bir belgesel izlemiştim: Enfesti ve henüz pandemi ortalarda yoktu. Kuzey Avrupa'daki hatların üzerine atlamıştım ve enn sevdiğim kadınla mutabıktık. Finansmanı, planları her şeyi hazırdı. İnterrail biletleri alınmak üzereydi, İrlanda'sız olamazdı, onun hatırına İngiltere de dahildi ki tak diye pandemi ve yasakları başladı ve müthiş bir belirsizlik.
Çok okuyan kısmına dönersem tezin, okunmuş üflenmiş olmalıyım ki sadece okuduklarımla karşıyı gerçekten gitmiş olduğuma inandırabilirdim. İçimde bir gezgin vardı kesin. Çocukluktan beri okuyor ve okurken de adeta yaşıyordum. Ve Sevgili KuyruksuzKedi'nin yazısı ve ona yorumum olmasa bu yazı da olmayacaktı. Blogların bu tetikleyici etkisini ve blogları da bu nedenle çok seviyorum.
Kitaplar yatağımda ve birlikte uyuyorduk bir süredir. Üzerlerine bir yazı yazmak istemiş ama iş güç biraz da başka konular yazmaktan onlara sıra bir türlü gelememişti.
Bu sabah hadi bebeler bugün sizinleyiz dedim ve klavyede ilk harfi bastım.
İşte bütün mesele o ilk harf.
Sonrası doğaçlama ve çorap söküğü gibi gelir.
İki kitapla sınırlı kitapların yazarı hâlâ yaşıyor mu diye merak edip bu sabah baktım. 1. Mart. 2003'de kaybetmişiz. Ruhu şad olsun. Kimbilir bu çocuk gibi kaç gencin içindeki gezme ateşini tetikledi. Şimdilerde artık uzun turlar peşinde değilim. Nokta operasyonları daha çok seviyorum. Ama şu kuzey turu sürekli kazalara uğrayan bir hedefti ve daha tıfılken atlasla üzerine yapılan planlama lafa döküldüğünde özellikle Almanya ve İngiltere üzerine konuşulduğunda çıkan cümlelerim gerçekten gidilmiş kadar etkileyiciydi. Aslında bu okumalar çok gezen mi çok bilir yoksa meraklı bir okur mu meselesine de bir yanıttı, çünkü kitapların anlatım dili ve detayları müthişti.
Kitaplar o kadar çok detay veriyordu ki; mesela günlük kullanılabilecek cümleler; yemek, balık, sebze, salata yumurta, sandviç çeşitleri, meyveler, tatlılar, içkiler gibi pek çok şeyi kendi dilleri ile kitaba eklemişti yazar. Fotoğraflar, barlar, mutlak görülmesi gereken yerler falan bunlara dahildi. Anlatım muhteşem ve bu da içerikle birlikte tıfıl bir çocuğa, evet bu çocuk gitmiş dedirtecek kadar kesinlik yansıtan bir ifade olanağı tanıyordu. Barlar restoranlar, tarihi yerler sokak sokak ve özellikleri ile tanıtılıyordu.
Günlerden bir gün, biz hâlâ 16 civarı yaşlardayken, şimdilerde bir otomobil markasının bayiliğinin yanı sıra benzin istasyonları da olan arkadaşım diğer arkadaşlara Almanya'ya gittiğinden söz ediyor. Onlar da inanmamışlar. Çok okuyan bilir kısmından hareketle de doğruluğu sapatayacak kişi olarak beni seçmişler. Bir şekilde biraraya geldik ve lafa girdik. Tümüyle kitaptan edindiğim ve kitaptaki detay grafiklerden çok iyi bildiğim çevreler ve mekânlar üzerinden konuşmaya başladım lakin gittim diyen arkadaşta tık yok. Ben falan sokaktaki falan bar kızlara bedava diye başlıyor, masalarına dahili bir sistem sayesinde telefonla ulaşılabilen, aynı zamanda da numaralı ve mini direklerinde bayrak olan masalardan çıkıyorum. Hiç denedin mi diyorum, sanki ben telefon kaldırmış, bir numarayı tuşlamış, o masadaki kızla işi bağlamışım gibi sistemi anlatıyorum. Velhasıl tarihi yerler dahil üç farklı şehri sanki adım adım gezmiş gibi tümüyle kitaptan edindiklerimle konuşuyorum ve Almanya'ya gittiğini söyleyen arkadaşta tık yok. Elbette bir başka gün bunun İngiltere versiyonu var ki onda duvarlardaki reklam panolarından bile söz edilerek verilmiş yön tarifleri var. Tabii ki iki ülkeye de gitmemiş biri olarak bu iki kitabın ekmeğini çok yemekle kalmayıp çok da maske düşürdüm. Bu yazıyı hayal ettiğimde kitapları elime alıp altını çizdiğim yerleri gözden geçirdim ve Haluk Durukal keşke bu kitapların devamını da getirseydi dedim. Belki de onun gezileri de bu iki ülkeyele sınırlıydı. Ama hayal dünyama kattıkları için kendisine hep şükran duydum ve iki kitap bir kaç yıl başucumu terk etmedi.
Ve şunu anladım gezdikçe; hem okuyan hem gezen daha çok bilir!
*Sevgili KuyruksuzKedi'nin Çok Gezen mi Çok Okuyan mı? başlıklı yazısı için buradan lütfen...
**Penfriend'lik Müessesesi
5 Ekim 2022 Çarşamba
Çok Gezen Çok Okuyan Mevzusuna Çocuk Bakışı
Etiketler:
Almanya,
Haluk Durukal,
İngiltere,
kitaplar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Selam Buraneros yazının başlığına ilaveten bugünkü orta yaş sayılıyoruz çok gezen mi? çok okuyan mı? başlığına benim gerçekliğim bakış açısından değerlendirme yapayım. Son iki yurt dışı turlarım pandemi öncesi romantik Almanya pandemi sonrası Fransa. İsviçre İtalya :Haziran ayında yaptık. Kısaca Elegant Avrupa gezilerini düzenleyip araştıran gruptan İngilizce öğretmeni arkadaş birde avukatımız ikisi de gezmeyi çok sever onlar okudular araştırdılar. Gezide yöresel yemekler, nereden ne alınır, fiyatları nedir, nerede hangi market var. Otellerin kalitesine varıncaya kadar. O yüzden bizim Sokullu ekibi ve içinde İngilizce öğretmeni varsa gezide rahat ediyoruz. Okuma araştırma sonra gezme.Arkadaş yabancı dil öğretmeni olduğu için gittiği ülke ile ilgili en az 15 kelime öğrenip gidiyor. Önümüzdeki günlerde bende Doğu Akdeniz Gemi ile seyahate çıkacağım şimdiden okumaya başladım. İlk yurt dışı gezisini Almanya'ya yapmıştım. Tahminen 1994 sonra Bahreyn. Kitap okumayı çok seven birisiyim. O zamanlar bugünkü bakış açım yoktu. Şimdi film izleyip blogları okuyup not alarak gitmek daha güzel. Son cümlenize katılıyorum. Gezdikçe okuma ve hayata bakışım değişiyor. Örneğin son gezide Fransa'da sokka denilen nohut unundan yapılan krepi yedik. Gelince de yaptım. Sevgiler
YanıtlaSilSelam Parıldayan çiçek. Aynı fikirde olduğumuza ve gezi planlamalarını aynı biçimde yapma şeklimize sevindim. Okumak önemli, zaten belli bir gezi deneyimi yaşadıktan sonra insan kısmen otomatiğe bağlanıyor ve artık ne yapması gerektiğini iyi biliyor. Sonuçta insan denen varlık hangi ülkede yaşarsa yaşasın bir yanıyla birbirine benziyor. Bizler de yeteri kadar tecrübeye sahip olduğumuza göre gelsin merakla beklenen yeni yeni rotalar. :)
SilSevgiler...
Bu soruyu sevmem ben? Kimin neyden nasıl faydalandığına bağlı diye düşünüyorum. Okunan her kitap yararlı ve iyi diye bir şey yok. Aynı şekilde boş gezenler de var. :)
YanıtlaSilZamanın insana öğrettiği en güzel şey merakla denediklerinin sonucunda bir kalite oluşturması bence... Bunun için hayata biraz -önyargızıca- emek vermek gerek çünkü sonucunda bu cesaretli deneme yanılmalar bünyede bir külltür oluşturuyor, insanı biraz daha şekillendiriyor ve benliğini oluşturmasına da önemli katkılar sağlıyor. Yani hayata ne kadar emek verirse insan onunla doğru orantılı olarak da hayat tüm güzelliklerini ona -eğersizce- açıyor.:)
SilÖncelikle başlığı görünce yüzüme yayılan gülümseme için çok teşekkürler Sevgili Buraneros :) Ben o kitapları okusam da ezberleyemem; senin anlattığın gibi gidip de görmüş gibi gözümde/zihnimde canlandıramam. Kopuk kopuk havada kalır okuduklarım. Yani senin gibi hissedemem. Hatta tam tersine okuyup bitiremem bile. Neden diyecekler için açıklamaya çalışayım. Ben Amerikan Kültürü ve Edebiyatı mezunuyum; o kadar çok şey okudum Amerika hakkında ama şimdi sorsan "Eee nasıl bi yer? Ne nerede? Şurada ne var? Nesi meşhur?" vs. cevabım yok maalesef. Ama gidip gezseydim üzerine ben kitap yazardım eminim :))
YanıtlaSilOkumayı ne kadar çok sevdiğimi beni az çok tanıyan herkes bilir :) Okumanın yerini hiçbir şey alamaz ama konu bir yeri tanımak, öğrenmekse gezerek öğrenmeyi tercih ederim. Gitmeden önce tabi ki ufak bir araştırma yapıp ona göre plan yaparım ama iş öğrenmeye gelince uygulamalı öğrenmeyi tercih ederim :D
Rica ederim Sevgili KuyruksuzKedi. Önyargıları yıkalım. Bir fizik öğretmenimiz hanımefendi vardı ortaokuldayken. Ders yılının en başındayken defterin ilk sayfasına şu cümleyi yazdırırdı: Yapamam deme yapan senden üstün değildir. O kitaplar çocuk merakı ve hayalleri sayesinde okundu, bir tecrübesiz gezgin o. İyi ki de okundu; cesaretlendi ve bir yol haritası oldu yaşamı için. Ondan sonra zaten gideceği yerlerle ilgili çok bilgi ihtıyacı hissetmedi çünkü ardından yaptığı yolculuklar kültürü kendiğinden oluşturdu ve merak duygusunu pekiştirdi. Artık bir otomatik pilota bağlanmış gibi özgüveni gerekeni yapıyordu. Zaten yol aldıkça da dağarcık bir şekilde medyanın yazılı ya da görsel unsurlarından besleniyordu. Sonuçta yazı zaten meraklı, henüz fazla deneyimi olmayan bir çocuğun bakışı ve o merak diri kaldığı ve deneyimle beslendiği sürece de hayat güzel vurgusu.:)
SilÜstadım Buraneros, o kitapların yaşanmışlıklarına kocaman bir selam gönderiyorum. Ne güzel yıllanmışlar zaman içinde.. Sadece okunmamış yaşanmışlar bence. Bu kitapların hakkını teslim eden biri olduysa bu kesinlikle sizsiniz :)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim üstat:) Kesinlikle yaşandılar ki altını çizmek istediğim de tam buydu. O kitaplar sayesinde ağaç yaşken eğildi ve bir gezme kültürü edinildi. Ben de yapabilirim cesareti geldi bünyeye. Kitap en iyi dosttur algısını da yükselttiler belki de, oradan edinilmiş bilgi bir oyuna araç edilselerde öğrenmenin ve de hava atmanın yolu kitaplardan geçer, durma oku mesajının altını çizmiş oldular bir yanıyla da:)
SilMerhaba :)
YanıtlaSilÇocukluk yaşlarında o hayali edinmek de bence ayrı bir merak getirir. Mektup arkadaşlığı mevzu mutlaka tetiklemiştir ama sizin de içinizde varmış demek ki... Çocukluk ne güzel şey :)
Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı konusunda fikrinizle eşdeşim. Bunu kimin ne kadar alabildiğine bağlıyorum ben de...
Bir yere gitmeden önce araştırırım, nerede ne var bilmek isterim ki gezimizi rahat planlayalım diye. Ama çok bilirim benimle aynı zamanlarda aynı yerde bulunan insanların farklı şeylere odaklandığını. Hele bazıları beni deli eder :))) Gider dünyanın bir ucuna 2 kafe 3 restorant 2 de ünlü caddeyle sınırlı tutar kendini :))
Merhaba,
SilÇok katılıyorum size. Ben yaşadığı şehirde ki pek çok şeye ilgisiz kalmış haberi bile olmayan çok insanla karşılaştım. Özellikle büyük şehirlerde. Kendi semti ile işi arasına sıkıştırılmış meraksız bir hayat. Oysa pek çok kentte sokak aralarına sıkışmış ne güzellikler vardır. Hatta bu konuda İstanbul'u Taşradan Yaşamak Daha mı Güzel Acaba? diye bir de yazı yazdım bir taşralı olarak. Çünkü kendi kuzenlerim bile bahsettiğim bir çok yeri ilk kez duymuş olarak dinliyorlardı.:)
Bence nerden çıktığı belli olmayan saçma ikilemli bir soru bu. Çok okuyan eninde sonunda bir çok şey öğreniyor, gezen ise farkındalığı kadar alıyor etraftan bilgiyi. Okuyanların çoğu gezmeye, görmeye ve yeni yerler , insanlar tanımaya yöneliyor. Her gezen okumuyor zaten. şimdi bu klasik teze göre hem okuyorum hem geziyorum sahiden de bilgim kat kat artıyor :)
YanıtlaSilSüpersin, durumu kestirmeden gayet güzel açıkladın, alkışlıyor ve altına imzamı atıyorum:)
Silİlk paragrafta yer verdiğiniz şu cümle beni çok etkiledi; "merak, edinilmiş birikim ve -doğru- okumakla başlar" cümlesi. Aslında tüm mesele merak edip bir adım atmakla başlıyor. Sonrası kartopu misali yuvarlanıp zihnimizde bilgi yumağı oluşturuyor.
YanıtlaSilMektup arkadaşlığı benim için de çok kıymetli bir uğraş. En başta yeni yerler görüp gezme tutkumu tetiklese de farklı insanlar tanımak ve onların kültürleri hakkında bilgiler edinmek de en güzel yanlarından biriydi. Ne yazık ki şu anki şartlar mektup arkadaşlığına ara vermeme sebep oldu. Yine de geçmişe dönüp baktığımda iyi ki birkaç yıl hiç gözümde büyütmeden farklı ülkelere kartpostal/mektup göndermişim diyorum. Kendisi küçük bir kutu olsa da içinde çok kıymetli mektuplarımın ve kartpostallarımın olduğu bir kutum var. :)
Elinizdeki kitaplar gerçekten çok değerli. Hem eski basım oluşuyla hem de iyi bir içerik içeren anlatım tarzıyla. Eskilerde internetin ve bilgiye hızlı erişimin olmayışı o zamanlarda böyle kitapları önemli kılıyor.
Günümüzde ne yazık ki insanların çoğu gezmek için geziyor. O yerin tarihi, kültürü, mimarisinden ziyade sosyal medya köleliğine hizmet etmek adına boş boş gezip dönüyor. Bence bir yeri ne amaçla gezdiğimiz çok önemli.
Bosna-Hersek gezisi ile ilgili önerdiğiniz kitap aklımda. Onu muhakkak okuyacağım. Yazınızda benden bahsettiğiniz için de ayrıca teşekkür ederim.
Huzurlu ve mutlu günler dilerim.
Rica ederim senden bahsetmeden geçemezdim çünkü bana geçmişi hatırlatan ve sonra yazıya dökmeme sebep olan sendin, ayrıca blog yazarlığının hakkını verenlerdensin ve kendine has bir tarzın var. Yazıların kısa öz ve sıcak. Geçen gün boşaltmadığım bazı kolilerden bir sürü kartpostal çıktı ki içinde dünyanın her yerinden gelenler vardı pek sevindim çünkü unutmuştum bile:) Ayrıca yorumundaki tespitlerine katılıyorum. Ben de sana huzurlu, mutlu günler dilerim:)
SilE hadi pandemi bitti, gelsenize ennn sevdiğimiz kadınla? Münih bizden :) Gerisine de fikir veririz, şurayı görün burayı geçmeyin diye. Samimiyim, yapın bence o planı yeniden..
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Bu seneden geçti artık, önümüzdeki seneye bakıyoruz, plan belli, hayat bir ters köşe daha yapmaz, pandemi falan hortlamaz, ülkemiz de seçimlerden sağ salim çıkarsa ve başkaca da bir terslik olmazsa büyük ihtimal yollarda oluruz, diye düşünüyorum. Sonuçta sağı solu belli olmayan bir ülkede yaşıyoruz:)
Silne güzeldir mektup arkadaşlığı, sen de hakkını vermişsindir eminim sevgili Buraneros :)
YanıtlaSilben bir yere giderken genel bir fikir edinirim ama detaylar üzerinde çok detaylı çalışmam genelde. daha doğrusu, çalışsam da senin gibi aklımda tutamam zaten :)
Vermez olur muyum Şule, çook keyifli ve çok beslendiğim bir süreçti. Kimbilir, şu kuzey demiryolu hayali gerçek olursa Turku'da uzun yıllar sonra bir buluşma da söz konusu olabilir:) Ben gibi bir tembelin de detaylı çalışması söz konusu olamaz zaten, çocukluk başkaydı çünkü o araştırmalar aslında bir sanal gezi tadındaydı. Üstelik benim için artık kalınacak lokasyon ve otel dışında bir uğraş yok. Otele karar verdik mi gerisi doğaçlama ve sürprizlere açık:)
SilKeyifle okudum yazınızı, okumak ve gezmek birbirini tamamlıyor. Ama okumak biraz kuru kalıyor. Ruhunu gezince yakalıyorsunuz. Hayatım boyunca çok gezemedim maalesef ama minik bir anım var. Bu hatıra ilk satırda yazdığıma da kılavuzluk etti zaten. O yıllarda İstanbul Üniversitesi dışarıdan öğrencilere AÖF nin derslerini veriyor. Yanımda ders kitaplarının yanı sıra yolda yolakta elimden düşmeyen Kara Kitap var. Kitapta Beyazıt'ta bulunan Elif Kitapevinden bahsedilmiş ve ben oralardayım. Arayıp buldum orayı ve daldım içeriye. O an ki keşif duygusu, heyecanı hala aklımdadır. Özetle demem o ki gezmek ve okumak birbirini tamamlar. Biri olmazsa diğeri eksik kalır...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Okumak çocukken güzeldi zaten, bir üst yorumda belirttiğim gibi sanal bir gezi tadıydı o araştırmalar. Bu iki kitap dışında bu konuda hiçbir kitap almadım. Bir de ilkokuldayken Amcamın kitaplarının içinde Abdi İpekçi'nin gezilerini anlattığı Dünyanın Dört Bucağında'sını okumuştum. Sonrası ulaşım ve lokasyon seçimi dışında hep doğaçlama:)
SilSevgili Kuyruksuzkedi'nin o yazısını okumuştum. :)
YanıtlaSilBirincisi şunu demek istiyorum blog yazılarını okudukça insanın aklına ay bende bunu yazayım fikirleri çok geliyor. (Misalen bana her gün) Böylece de ne yazsam derdinden kurtuluyor insan. Bunu bende çok seviyorum.
İkincisi ise o ilk harf, buna bence can-ı gönülden katılıyorum. Hep nasıl başlasam diye dertlenirim ki buna mütevellit yazılarımın başlangıçları konu ile ilgisizdir. Ama sonrasında yazdıkça yazasım gelir. :)
Ve son olarak da katılıyorum hem okuyan hem gezen daha çok bilir. Beni ikna ettiniz efenim.
Durmak yok yazmaya devam o zaman:) İlk harfi aştıktan sonra son noktayı koyup kendi yazmamış gibi o yazıyı dönüp okumak nasıl bir keyif ama... ona da paha biçilemez bence:)
Silİkna oldunuz efenim, bizim defterimizde akıl çelmek, zorlama yok, vicadanı hür nesillerden yanayız:))
Ne güzel bir yazıydı, kaleminize sağlık. Ben de blogların birbirini tetiklemesi olayını çok seviyorum.
YanıtlaSilKitaplar bize hiç bilmediğimiz, görmediğimiz dünyaları açıyor. Bence sizin vardığınız "Hem okuyan hem de gezen bilir" sonucu çok doğru, ikisini bir araya getirince en büyük forma ulaşma imkanı doğuyor sonuçta :))
Çok teşekkür ederim:) Çok haklısın tespitlerinde ve senden bayrağı alarak şöyle devam ediyorum: Blog dünyası çok güzeldi ve gittikçe daha güzelleşiyor bence.... Eskinin gençleri ile z kuşağı gençleri ve aradaki genç kuşak birlikteliği muhteşem bir senfoni ortaya çıkarıyor. Bu ortaya karışık fikri durumlar kendi adıma beni çok besliyor. Blog dünyası belli bir kültür düzeyine ulaşmış her yaştan nesillerin birikimlerinden oluşmuş, seç beğen al özgürlüğünde bir fikir havuzu. Bu olanağı bir başka mecrada bulabilmek bence mümkün değil. O nedenle bu alemin bir ferdi olmaktan ve her yaştan arkadaşlarımın fikrinden besleniyor olmaktan çok mutluyum. Gençlerimizin bize kattıklarından gurur duyuyorum ve daha daha geliştiğimi fark ediyorum. Şahanesiniz yani ve dolayısı ile hep birlikte şahaneyiz:)
SilOkuyan da bilir gezen de bilir. Şunu söyleyebilirim, gerçekten farkında olarak okuyan ve gerçekten farkında olarak gezen. Farkında olmadan boş boş gezdiysen, ya da kitabı okuyorsun ama sayfaları hiçbir şey almadan çeviriyorsan o insan hiçbir şey öğrenemez:) Benim düşüncem böyle ama:)))
YanıtlaSilBlog yazılarını okumayı çok seviyorum, çok güzel yazmışsınız:)))
Kilit kelime farkında olmak zaten, ve heves ellbete. Aynı fikirdeyiz:) Çok teşekkür ederim, bloglar iyi ki var, olmasalardı kendimizi -özellikle pandemi döneminde- yalnız hissedebilirdik:))
SilÇok teşekkür ederim:)
Kimisi tamamen hazırlıksız gezi yapmaktan hoşlanırken, kimi de benim gibi öncesinde bir hazırlık ile gitmeyi tercih ediyor. Eminim gezi kültürü olan birisi plansız dahi gitse keyif alacaktır ama ben de her zaman okuyarak gezenlerin tarafındayım:)
YanıtlaSilSen haklısın çünkü yaptığın bir yanıyla da profesyonel bir iş. Okuyanlar kısmı aslında görece bir durum, belli bir gezme kültürüne erişmiş, bir çok yer görmüş insan zaten bir birikime sahip oluyor ki ben gittiğim yerde sürprizlerle karşılaşmayı sevenlerdenim, sıfır bilgiyle popüler olmayan bir yer keşfetmek ve bunu aktarmak keyif veriyor bana:)
YanıtlaSilYazın ayrı güzel ancak bu iki kitaba bayıldım:)
YanıtlaSilÇok teşekkürler... kitaplar muhteşem:)
Sil