Kısa Süre Önce Yaşanan
Cumhuriyet Meydanı'nı geçiyoruz. İkilemi henüz çözmüş değilim, derken içimdeki cevval olaya el koyuyor ve kararı netleştiriyor. Bu da aslında benim işime daha çok geliyor; Gar İstasyonu'na yaklaşırken ayaktayım ve iniyorum. Onca yıl sonra, ve son bir ay içinde ikinci kez Milano Pastanesi'ndeyim.
"İki kesme lütfen."
Sonra ilave ediyorum, "Şehirdeki en iyi kesmeyi siz yapıyorsunuz."
Uzun yıllar önceden bir sevgili giriyor zihnime. Çok keyifli, heyecan verici ve coşkulu bir ilişki. 22-23 yaşlarında iki genç, kadın olanı İzmirli; taze bir İngilizce öğretmeni, üstelik tanışma kısmı kesişmeleriyle birlikte senaryosu sağlam bir film kadar ilginç.
O yıllara gidiyorum yürürken... Dışarıdan biri gibi hayatıma bakıyorum, bir kısa özet sunuyor zihnim bana...
Kesmelerle kitabım sırt çantamda, birlikte giriyoruz müzenin kadim ağaçlarla dolu bahçesine... Anıları şöyle usulca, incitmeden kenara bırakıyor ve o ilişki üzerine, Ne Güzeldi Oysa O, yazısı yazmayı hayal ediyorum.
"Bir kapuçino lütfen."
Kasım 2022
*
Bir iki işi halletmek için şehirdeyim. Önce Kılıçdede İstasyonu'ndan trene binmeyi düşünüyorum. Sonra bir çocukluk arkadaşıma uğramak üzere bundan vazgeçip yürümeye devam ediyorum. Varıyorum ki kendisi yok. Fikrim buraya yürürken hoş bir teklifte bulunuyor bana. Müze Kafe'de kapuçino içelim! İşe geç kalma endişem var, ancak arkadaşla geçirilecek olan ama geçirilemeyen süre de cepte, hava güneşli ve davetkâr.
O halde kapuçinoya, onun vasıtasıyla da kendimizi şımartmaya...
Süzülüyoruz Milano Pastanesi'nden içeri. Bir müşteri var ve bir süre bekliyoruz. Gözüm üst kata çıkan merdivenlerde kalıyor. Ayaklarımsa hevesli. Geçmişten sahneler üşüşüyor, ayaklarım arzulu ama ruhum çıkmıyor basamakları. İki pasta alıp Müze Kafe'ye doğru yürüyor, bu kez farklı bir masaya oturuyor ve kitabımı açıyorum.
Sivrisinek Şehirde...
Aslında bir şeyi daha fark ediyorum. Aynı cadde üzerinde ve aralarında toplam 300-400 metre mesafe olan üç önemli nokta var, hayatımda önemli figürler olan. Biri çok atraksiyonlu günlerde çok anılar biriktirdiğim lisem. Onun hemen komşusu, o an gelecekte bir gün kapısından süzülüp öğretmenler odasına girerek hiç karşılaşmadığım bir ismi soracağımı henüz bilmediğim Atatürk Ortaokulu, ve elbette okulun 200 metre aşağısındaki Milano Pastanesi.
Gürcü Edebiyatı'na ilgim Kalem Kültür Yayınları'nın, Avrupa Birliği Yaratıcı Avrupa Programı desteğiyle yayımladığı, farklı ülkelerden yedi kitaplık, Kısa Öykülerden Uzun Bir Köprü başlıklı serisinin yanı sıra ilave olarak, Bulgar yazarların Dört Yol Ağzından Öyküler'iyle Leh yazarların Kehribar Ülkesinden Yeni Öyküler'i ve de Gürcü yazarların Sessiz Harfler Antolojisini de ekleyerek yaptığım alımlar sayesinde oluştu. Ancak Sessiz Harfler Antolojisi bambaşka hayallere yol açtı ve onları gerçekleştirmeyi mutlak kıldı ve kendimizi bir anda Tiflis'de bulduk. Onun ardından da ülkemizde Gürcü Edebiyatı'na ait ne kadar kitap varsa toplama faslı...O halde kapuçinoya, onun vasıtasıyla da kendimizi şımartmaya...
Süzülüyoruz Milano Pastanesi'nden içeri. Bir müşteri var ve bir süre bekliyoruz. Gözüm üst kata çıkan merdivenlerde kalıyor. Ayaklarımsa hevesli. Geçmişten sahneler üşüşüyor, ayaklarım arzulu ama ruhum çıkmıyor basamakları. İki pasta alıp Müze Kafe'ye doğru yürüyor, bu kez farklı bir masaya oturuyor ve kitabımı açıyorum.
Sivrisinek Şehirde...
Aslında bir şeyi daha fark ediyorum. Aynı cadde üzerinde ve aralarında toplam 300-400 metre mesafe olan üç önemli nokta var, hayatımda önemli figürler olan. Biri çok atraksiyonlu günlerde çok anılar biriktirdiğim lisem. Onun hemen komşusu, o an gelecekte bir gün kapısından süzülüp öğretmenler odasına girerek hiç karşılaşmadığım bir ismi soracağımı henüz bilmediğim Atatürk Ortaokulu, ve elbette okulun 200 metre aşağısındaki Milano Pastanesi.
Beyaz Yaka çok keyifli bir okumaydı; ama masal tadında yaşadığım da bir roman. Gürcistan'da bir köy. Var ama yok. Beyaz yaka ile kastedilen karakter bir şehirli, bildiğimiz beyaz yakalılardan ve şehir hayatından kaçıp bir köye geliyor ve sonrasında ince bir mizah ve şaşırtıcı gelenekler... Miheil Cavahişvili 1880 doğumlu, kitabı 1926'da yazmış. Epeyi hırpalanmış bir aydın. Fakat çevirmen Parna-Beka Çilaşvili'nin hayranı olarak tescil ediyorum kendimi. Göç etmiş bir ailenin Ünye'de doğmuş çocuğu Parna-Beka, çevirilerin yanı sıra şiir ve öyküleri de olduğunu öğreniyorum ve tabii ki hedefim onun kitapları...
Sivrisinek Şehirde ilginç bir kurgu, başrolde sivrisinek ve elbette insanlar... İlginç karakterleri var, ve ilginç de bir akışı... Pek alışkın olduğum bir tür olmasa da keyifle okuduğumu söyleyebilirim. Erlom Ahvlediani üslubuyla farklı bir yazar tadı veriyor, sanki kısa ve bağımsız öykülerden oluşan ama bütüncül bir roman ve eğlenceli bir okuma oluyor şahsım adına... Henüz bitirmedim, son düzlükteyim ancak güzel ve tat veren bir deneyim olduğunun altını da keyifle çizmeliyim istedim peşinen... Ve sanırım sıradaki kitap, 2021'de aldığım, fotoğraflarını çekip blogda yayınladığım ve bir yazıma ufak bir değişiklikle başlık yaptığım, Otar Çiladze'nin Yolda Bir Adam Gidiyordu, adlı romanı olacak!