30 Temmuz 2024 Salı
Dün Akşamüstü
Servis açtırmıyorum, enn sevdiğim kadını bekliyorum. Ve biraz sonra bahçe kapısından içeri süzülüyor. Üzerinde enfes, beyaz ve mavi tonlarına sahip bir elbise var. Dekoltesi hımmm dedirtiyor. Âlâ bir seyir alanı bana. Öpüşüyoruz ve karşılıklı oturuyoruz. Meze tepsisi geliyor, seçimi ona bırakıyorum. Dört çeşit meze masada ve hepsi de yaz tadında. O halde gelsin 50'lik Yeni Rakı. Aslında ufaktan mı başlasaydık diyesim var ama işi battı balık yan gidere bağlıyorum. İkimiz için de evlerimiz güzergâhına uygun bir noktadayız.
Üstelik adeta bir seyir terasındayım. Keyifli bir akşam, sohbet başını alıp gidiyor ve muhtemelen 5 saati aşacağız. Bu kez geri dönüş için sıkıntı yok. Olsa mıydı acaba?
Nerelerden girip nerelerden çıkıyoruz konulara. Eski ve artık olmayan çok kıymetli lokantalarımızın üzerlerinden geçerek zamana bir çalım atıyoruz. O Yunan Adaları'na gidecek, pasaportu yeşil, benimse işlemler gözümde büyüyor ki bu konuyu hiç açmıyoruz, gerçi Zafer sen gelmeden vizeyi hallederiz demişti ama henüz bir ses yok. Bir terslik olmazsa ben Çanakkale'ye selam çakma fikrindeyim, bunu onun adalar dönüşüne denk getirmeyi planlıyorum. Bunların hiçbirini masada konuşmuyoruz. Fakat söz konusu İstanbul olunca tam anlamıyla damardan giriyoruz. Kalacağımız yer cepte, iki farklı yer tercihimiz de olabilir, gerçi daha zaman var ve bu süreçte bir netliğe de varabiliriz sanki.
Sanırım 5 saati yine geçiyoruz, mezelerin ve 50'liğin dibi görülmek üzere, sallantı olabilir mi, sanırım olmaz. O halde rot ayarına da gerek yok. Ödemeyi yaptık ve dışarıdayız, muhabbet hâlâ süper. Bir sarmaş, bir dolaş, bir sallanış yürüyoruz. Mekânlar yükünü almış kordon boyu canlı, biz şimdi coğrafyanın o bölümünden ve müzik seslerinden sıyrılıyoruz. İlk hedef otobüs durağı da eylemlerimize bakınca bir yandan hoşluklarına seviniyor bir yandan otobüsü kaçırma endişesi bünyeyi meraklandırıyor. Bir de muzırlıklar var tabii ki, 16'lık çocuklara nal toplatırlar. Güle oynaya, öpe sarıla durağa vardık, o halde tadını çıkarmaya devam... Bizden başka kimse yok, ne güzel, bunu değerlendiririz! Otobüs geliyor ama sanki bizim durakta olduğumuzu biliyormuş da bize zaman vermek için epeyi geç geliyor, benim dönüşüm zaten yürümelik, şimdi ayrılık vakti, bir kez daha sarıldık öpüştük vedalaştık el sallaştık, gidince ara beni dedik.
Sahilden yürüyorum. Ortalık hâlâ canlı, mekânlardan dışarı sarkan müzik sesleri. Kumsala atılmış açılır kapanır sandalyeler, gündemin sıkıntılarından nefes almakta olan insan kalabalıkları ve gece hâlâ canlı. Keyifli yürüyorum. Gecenin bıraktığı izlere gülümsüyorum. Tadı damağımda ve anlar zihnim sinemasının projeksiyonu ile perdeme akıyor; keyiften bir kez daha ölüyor, muzırlıklara tepetaklak gülüyorum. Ve ben bu kadını sanki her geçen gün üzerine koyarak seviyorum, şu an akşamdan, geceden ve otobüs durağından fotoğraf kareleri geçiyor zihnimin beyaz perdesinden. Eve iyice yaklaşıyorum, yüzümde enfes bir gülümseme yine ve güzel kadın izleri, aklıma Nazan Öncel'in enfes şarkısı düşüyor, onu bir bölümünü eve kadar bir dua gibi tekrarlayarak yürüyorum...
29 Temmuz 2024 Pazartesi
Kıskanılası Bir Yaz Akşamı-2
Yazının içeriği yazanın geçmişle kurduğu bağ ve bundan hoşnut olduğu kişisel, eski moda, duygusal ve gelenekçi tavrı üzerindendir...
Ve sonra blogundaki yorumuma cevap kısmında gördüğüm "Siz arabadan indikten sonra Arya, ilk anda şaşırmıştım ama düşününce keşke bizimle gelseydi gerçekten Ankara'ya, gidene dek sohbet ederdik" dedi, cümlesi fazlası ile gülümsetiyor beni..." sözcükleri ile sonlanmıştı yazının birinci bölümü.
Sonrasında sayılı gün çabuk geçer önermesi gerçekliğini bir kez daha gösteriyor ve biz kardeşlerimiz ve kankamızla onların seyahat dönüşlerinde bir kez daha buluşuyoruz.
Elbette bir rakı masası!
Onlar arkadaşlarının önerdiği bir ciğerciden söz ediyorlar, ben ilk seferde anlamıyorum ama sonra çok nadir gittiğim ve çok uzun zamandır da gitmediğim ve gitmeyeceğim -alkolsüz ve kebapçı- mekânı hatırlıyor, bunu enn sevdiğim kadınla paylaşıyorken de o başka bir yeri öneriyor. Garip ki bu da bilmediğim, aslında komşusu mekân favorilerimizden olmasına rağmen görmediğim, daha doğrusu dikkatimi hiç çekmemiş bir yer. 22 Ocakbaşı.
An itibariyle enn sevdiğim kadının lojmanı ile benim ev arasında bir nokta, aynı zamanda kardeşlerimizin oteline de yürüme mesafesinde ve denizin kıyısında.
Durumu kardeşlere de bildiriyorum.
Sonuçta buluşuyoruz, kardeşler ve kankam önce varmışlar doğal olarak. Benden az sonra da enn sevdiğim kadın geliyor. Hoş geldiniz sarılıp öpüşmeleri... ve donansın o halde masa...
O arada masayla ilgili ve ekranları takip eden garsonu ekran başındayken masadan kalkıp yakalıyorum, altını çize çize benim dışımda kimseden ödeme almayacaksın diyorum. O kızkardeşi kastederek hanımefendinin tembihlediğini söylüyor, bense diyorum ki onlar bizim kardeşlerimiz, dolayısı ile ben ne diyorsam o.
Görünüşte mutabıkız.
Mekân çok hoş. Meze repartuarı geniş. Bizim listemizde bir yer verebilir, tekrar gelebiliriz mekâna diye aklımdan geçiriyorum.
Ortam, dolayısı ile bizim masa çok keyifli, kankam benim sağ yanımda ve kendi dünyasında; sohbet tavan, sofra güzel, mevzular derin, ve her şey yolunda...
Saatler içinde ve kelimelerimiz akarken bir 50'lik ve bir 35'lik devrilmiş vaziyette. Zaman şiir gibi akmış. Akşamın serini henüz kendini göstermemiş, keyiflerimiz tavanda, sohbet tadından yenmemiş. Onlar sabah yola gidecekler ve ben kasanın önündeyim. Hesapta ödemeyi yapacağım! Hesap ödendi diyor şahıs. Keyfim kaçıyor ama bunu masaya çaktırmayacağım elbette... Ben sana ne dedim diyorum, o da diyor ki çok ısrar ettiler.
Çıkıyoruz mekândan, dünyam ters dönmüş durumda. Çocuklara teşekkür ettik mi diye soruyorum enn sevdiğim kadına çünkü durum kafama takılmış ve mekânın ipini de çekmiş vaziyetteyim. Öncesinde onlara otelin köşesinde sarılıp öpüşüp iyi yolculuklar diliyoruz ve kankam, adı muhteşem Arya, çok kelam edemesek de masada, o kendi dünyasında takılsa da sarılıp vedalaştığımız an muhteşem. Aramızda şahane bir duygu köprüsü var ve bunun kelimelere ihtiyacı yok.
Şimdi trenin durağındayız. Son tren gelecek.
Ve dönüş treni yok.
Enn sevdiğim kadını trene bindirip ben geri döneceğim. O ara görünüyor tren ve duruyor. Bir el beni çekiyor. Son tren!
Dönerim diyorum, olmazsa kardeşi ararım alır beni diyorum. Ancak elimdeki kelepçeyi sökemiyorum. Sabaha kadar uyumuyorum, o uyuyor. B.'de uyumuyor. Benedic yani. Benim kafa hâlâ son anda. Sabah oluyor. Karşımda mini kot şortu ve enfes bacakları ile enfes bir kadın, birazdan işe gidecek. Kapıdayım. İçgüdülerimi ve içtenliğimi kontrol edebilme şansım yok. Hayatımın en güzel vedalaşma anlarından biri daha. Ayaklarım yerden kesik bir süre ve sonunda yere basıyorlar ve uçar adımlarla istasyondayım.
Lakin garsonun yaptığını, ona yapılan baskılara rağmen silebilmiş değilim. Bir yazı yazmak içimden gelmiyor bir türlü, sert olacağını biliyorum. Taa ki dün bu hissiyatımı enn sevdiğim kadınla paylaşana ve ondan aldığım geri dönüşe kadar.
Biraz eski kafalı mıyım yoksa ben, diye düşünüyor ve çocukluk yıllarımın gözlemlerimle bana kattıklarına, mekânlarına, işletmecilik anlayışlarına, kolalı beyaz peçetelerine bir kez daha iyi ki diyorum.
Ve gerçekten ama gerçekten çok keyifli, sohbetli o masa için kardeşlerimize çok teşekkür ediyor, bi tanecik kankamın da yanaklarından öpüyorum.
Görecek günler var daha:)
17 Temmuz 2024 Çarşamba
Dün Sabah Yağmur Vardı
sessizliğinde yağmurun.
Kuşlar bile uyanmamıştı...
Fakat karga bebeleri eğitimdeydi.
Afiyet'te bir sabah diye çıkmıştım yola.
Oysa hayallerim büyüktü.
Sonra sola değil de sağa döndüm;
uzun bir yürüyüş kararı verildi o dakikada, bayıldım.
Ve enfes su böreklerimi sıcak çay eşliğinde götürdüm.
Tren raylarıydı manzaram.
Ve elbette akıp giden trenler ve elbette sabah erkeninde işe koşan birkaç kişi...
Sonra dereyi takiple ara sokaklarından birine daldım. Yıllardır o sokağın köşe başında duran, ahşap dış cephesinin rengine bayıldığım, çocuk giysileri satan dükkânla bu kez yakından ilgilendim. İş yapıyor mudur, diye düşündüm... Ve bir gün sahibiyle konuşmaya karar verdim.
Dereyle tekrar buluştum tam deltada.
Ve deniz... Ve kısmen şiddetlenen yağmur.
Yağmurluk almamıştım, yağacağız diyen bulutlara baktığımda.
Lakin zamanlamam muhteşemdi; ki artık eve yaklaşmıştım.
Ve sanki, insanların olmadığı koca bir gün bitmiş, güneşle birlikte başka bir gün başlamıştı.
11 Temmuz 2024 Perşembe
Afiyet'de Bir Akşamüstü
... sokağın tüm sesleri kesiliyor. Rüzgâr esmez oluyor. Dallarda yapraklar hışırdamıyor. Köpek horlamıyor artık. Kuş sesleri duyulmuyor. Kediler çıt çıkarmadan geçip gidiyorlar yanımızdan. Kapılar gıcırdamadan açılıp kapanıyor. Uzaktan gelen çocuk sesleri birden gelmez oluyor. Sadece rüyasında bizim hayatlarımızı tüm gerçekliğiyle ve vahşiliği ile gören gergedanın nefesinin sesi. Derin derin soluyan hayvan ikimizin de bilmediği bir dilde şiir okur gibi. Benim yaşadığım ağır işkenceler, onun fıtratına işlemiş vahşi göçler. Biz birbirimize anlatmasak da hepsi şu anda bu sokakta bir gergedanın rüyasında.Gergedan zamanın tüm vahşetini yüklenip gelmiş bu sokağa. Bir zamanlar gelecekte olacakları sezen ve insanlığın tüm ağırlığını âciz bir kahramanına yükleyen düşüncesiz bir yazarın peşinden.
Sayfa 102
7 Temmuz 2024 Pazar
Kıskanılası Bir Yaz Akşamı
Ve planlanmış o gün geliyor.
Buluşma saatimiz 17:00, bana uyar lakin enn sevdiğim kadın için zaman biraz sorunlu, bir toplantı nedeniyle geç kalma olasılığı var. Masamız onun adına rezerve ki bunu özellikle istiyorum, masanın üzerindeki o ad bile beni heyecanlandırıyor. Özlemin geri saydığı bir adım o.
O kadar keyifliyim ki öncesinde henüz tanışmadığım çok tatlı kankam için bir küçük hediye düşünüyorum. İşi bir kenara bırakıyorum ve bu keyifli eylem için trene atlayıp yine bizim bölgedeki bir AVM'ye gidiyorum. Seçimim kafamda net ama ya yoklarsa endişem var. Ve fakat, bir kez daha iyilik melekleri benim için seferber edilmişler; kankam için fikrimde olan kitaplar rafta, sonra bu tatlı ailenin çok tatlı, çok şahane, birbirlerine çok yakışan ebeveynleri için de yine aklımda olan ve henüz 16 yaşımdayken okuduğum ve o günden beri enn kitaplarım hanesindeki yeri sarsılmayını da alıp onu da hediye paketi yaptırıyorum. Şu ana kadar her şey yolunda, bunun için hep yanı başımda olan meleklere teşekkür ediyorum.
Sonra buluşma vakti yaklaşıyor. Şimdi trendeyim. Enn Sevdiğim Kadın'la koordineyiz, aynı zamanda sevinçli ve heyecanlı, çünkü ikimiz de sadece görüntülerinden ve kelimelerinden yola çıkarak insanlar konusunda bir sonuca varabiliyoruz.
Şimdi onların kaldığı Polis Evi'nin önündeyim. Zamanlamam muhteşem, bekleyenlerde kısmen heyecan yaratabilir ama benim zaman ayarlarım yerindedir. Arıyorum ve ilk ya da ikinci sesli temas. Kapıdan geçenler çooookkkkk tatlı bir genç kız (çocuk kelimesini, ne yani biz çocuk muyuz diyen yeni nesil nedeniyle ve başıma dert almak istemediğimden kullanmıyorum:)), çok şık, sempatik, mankenleri çatlatacak formda hoş bir genç kadın ve şahane bir genç adam. Kısa sürede kaynaşıyoruz. Ve rezervasyonumuz olan muhteşem bir yapıya sahip mekâna doğru yürüyoruz; geçtiğimiz alanlar kıymetli; dilim döndüğünce tarihsel süreçleri anlatıyorum ve tam saatinde rezervasyon yaptığımız masamıza oturuyoruz. O sıra Enn Sevdiğim Kadın'la konuşuyorum ki o da yolda, bu süper, muhtemelen toplantıyı öne alıp kısa sürede halletmiş... ve kısa bir süre sonra da mekâna giriş yapıyor. Kısa bir tanışma eylemi ve masanın donatılması. O halde gelsin rakılar.
Laf lafı açıyor, sohbetin tadı kıskandırıcı, aslı öyle olmasa bile biz zaten birbirimizi yıllardır tanıyor ve seviyorduk hali muhteşem. Velhasıl fena kaynaşmış durumdayız. Bizim kalbimizde olay arkadaşlarımızdan kardeşlerimiz evresine geçmiş durumda. Enn Sevdiğim Kadın yine muhteşem ve yine varlığı ile beni gururlandırıyor. Sanki onu ilk kez dinliyormuşum tadı kulaklarımda, gözlerim enfes bir masalın içinde dolaşıyor. Velhasıl arkadaşlar fazla uzatmim, yaşanan anlar, sohbetler hiç bitmesin bu akşam ve gece tadında.
Sonra bir yağmur başlıyor, bahçedeyiz ama tenteler sayesinde sadece yağmurun sesini duyuyoruz. Ve o ses, ve yağmur, ve diğer masalardaki keyif ve ölçülü arkadaşlıklar şahane. Ve biraz sonra bir başka masadaki doğum günü kutlamasından payımıza düşenler masamızda. Elbette teşekkür ediyor ve kutluyoruz. Zaman su gibi akıyor. Masamızdaki tercihlerimizden kaynaklı iki farklı marka rakı tükeniyor, sağlam içiciler olduğumuz kesin. Gecenin sonu yaklaşıyor, yarın sabah yola çıkacak kardeşlerimiz var. Üstelik yağmur da bizim için durdu.
Usulca yola koyuluyoruz, şimdi güzergâhımız üzerindeki, olmazsa olmaza yürüyoruz ve sohbete devam, kankam mutlu, geçilen yerlere dönük anlatımlar derken Birtat'dayız.
Orada olan bitenleri Sevgili KuyruksuzKedi pek hoş anlatmış zaten, sizi bir süreliğine oraya alalım lütfen...
Ve yeniden Polis Evi'nin önündeyiz, yine bir veda vakti ki daha doyamamıştık birlikteliğimize ama Rabbimin işi de belli olmaz!
Vedalaşıyoruz, ben ve Enn Sevdiğim Kadın son trenle devam ediyoruz ve ben bizim istasyonda iniyorum, o ara bir aydınlanma yaşıyorum çünkü aldığım kitapları vermeyi unutmuş olduğumu ve sırt çantamda olduklarını fark ediyorum. Bir telaş bende gecenin bir yarısı.
Allahtan ne vakit yatarsam yatim erken uyanabilen biriyim. Bir mesaj atıyorum Sevgili KuyruksuzKedi'ye. Bir süre sonra o geri arıyor ben durumu anlatıyor, bir yol tarifi veriyorum. Onlar gelince de şehirden kısa yoldan çıkacakları yere kadar eşlik ediyor, kitapları teslim edebilmiş olmanın huzurunu yaşıyor, iyi tatiller ve iyi yolculuklar diliyorum.
Ve sonra blogundaki yorumuma cevap kısmında gördüğüm "Siz arabadan indikten sonra Arya, "İlk anda şaşırmıştım ama düşününce keşke bizimle gelseydi gerçekten Ankara'ya, gidene dek sohbet ederdik" dedi, cümlesi fazlası ile gülümsetiyor beni...
2 Temmuz 2024 Salı
Biralar Hiç Bu Kadar Mutlu Olmamıştır
Saat 15:30 için anlaşıyoruz...
Enfes bir yaz...
Ve bayılınası ve enn bayıldığımız mekânlardan biri.
Konu bira ise, tek geçeriz!
Mekânın iki farklı yönündeyiz, bir anlamda buluşacağımız yer bir orta nokta...
Hazırlanmaya başlıyorum. Coşku tavanda. Sanki bir ilk buluşma. Heyecan benden heyecanlı ve paçalarımdan çekiştiriyor. Bazen düşünüyorum: O... Yani enn sevdiğim kadınla rastlaşmasaydık nasıl bir hayatım olurdu diye.
Onu yüreğinden öpüyorum.
Kızkardeşim bi keresinde demişti ki; "Ben bu kızı çokkk seviyorum."
Erkek kardeşim, üstelik de en küçüğümüz olmasına rağmen, bir olası ayrılıkta mesela, beni odunla kovalar biliyorum.
Bu kadın çooooookkkkk tatlı yaaa...
Bir masaya oturmuş durumdayım. Onun geliş yönünde nöbetçi gözlerim. Ne tesadüf ki mekân bir orta noktada ama benim hızlı yürümüş olmam kesin.
Ahhh şu heyecan işte.
Bir an öncenin telaşı...
Hava muhteşem, deniz kıvrak, mekân gündüz sakinliğinde; 3-4 masa kapatmışız mekânı sanki, lakin ben yüksek masaların hemen ardındaki alçak masadayım. Gözlerim onun geliş yönünde.
Dövmeleri muhteşem, tarzı punk'a yakın genç kız masaya oturduğumuzda ve servis için geldiğinde, benimle aynı fikri paylaşacak enn sevdiğim kadın da.
İç kısımda ve alçak masalarda oturan şortlu üç kadın oradan kalkıp hemen önümdeki ve fotoğraftaki yüksek masaların sağ tarafındakine gelip oturuyorlar, merhaba desem o masadayım ve özellikle birinin -belki de emin olmak için- beni kestiğinden, o nedenle o masaya gelindiğinden eminim. Sanki ve muhtemelen lise yıllarından ya da farklı ortamlardan bir aşinalık var. Benim kafamsa sol taraf ve O'nun geleceği yöne dönük. Siparişi daha sonra vereceğimizi beyan ediyorum tatlı garsonumuza, o yine de menüyü masada bırakıyor.
Ve O'nu gördüm.
Karşı kaldırımda, ardındaki deniz köpük köpük el çırpıyor, rüzgârsa saçlarını uçuruyor.
Kıyafet muhteşem.
İzliyorum. Karşıya geçti ve mekânın kapısında şimdi. Ben ayaktayım. Göz göze geldik ve bana doğru yürüyor. Gülümsüyorum şeytanca, çünkü az sonra O'na sarılacağım.
Sanki ilk kez. Sanki 16 yaşındaki bebe heyecanını arkasına saklayan bir yetişkin gibi.
Gelsin o halde biralar ve bir Orhan Gencebay sepeti.
Velhasıl, sanki benzeri hiç yaşanmamış ve bu ilkmiş heyecanını bir gram düşürmeden geceye varıyoruz. Kaç saat geçti bilmiyoruz. Ama benim bildiğim bir şey var ki benim kafa iyi; üstelik öyle kolay devrilen biri de değilim lakin şu aşk işte!
Hesabı ödüyor, şahane genç kızımızı boş geçmiyoruz. Bu enfes yaz akşamında, iyice canlanmış geç saatlerde ve yıldızların altında sarılıp vedalaşıyor, bir başka akşamda erkek kardeşim ve çok tatlı kız arkadaşıyla -onların henüz ilişkilerinden haberim olmadığını düşündükleri şu evrede- dörtlü bir masa planlıyor, ayrı yönlere doğru hareketleniyoruz.
Ben biraz şaşkın. Dilimde bir sorun yok da ayaklarım sanki kafayı bulmuş gibi; sürekli sallandığımı düşünerek eve varıyorum. Enn Sevdiğim Kadın'ı arıyorum; ona eve sallanarak geldiğimi söylüyor ve son anlardaki konuşmalarımda bir sorun var mıydı diye soruyorum. O olmadığını söylüyor, hatta ufaktan sallandığımı bile fark etmemiş.
Bazen, çok mutlu olduğum zamanlarda sarhoş kisvesine büründüğüm anlar geliyor gözümün önüne... Yine mutluluktan şımardın ve tek kişilik, dünyaya boşvermiş sarhoş, aynı zamanda avare bir berduş rolünü pek güzel oynadın eve kadar diyor ve ekliyorum:
Helal sana!
Biraları bir saysana...
26 Haziran 2024 Çarşamba
Hayaldi Gerçek Olmuştu, 2008-2018
Bir Buraneros atasözü...
2008
Mantonu vestiyere bırakıp, o mekânın kendine has soyluluktaki masalarından birine oturuyoruz. Bütün ortamı daha da farklı ruh hallerine taşıyan Rus klasiklerinden oluşan bir müzik çalıyor. Votka eşliğinde mezeleri tadarken, ben seni seyrediyorum.
İçeride, lokanta sahiplerinin ve garsonların samimi telaşları... Mutlu insan sesleri... Her yaştan güzel kadınlarla güzel erkeklerin birbirlerine dokunuşları... Dışarıda kar.
Şık porselen tabaklara soylu tavırlarla servis edilen ara sıcaklar; yanında Gürcü şarapları... Sen kadehini dolduran garsona teşekkür ediyorsun, ben seni seyrediyorum.
Lokantanın küçük pistinde ateşli bir tangoyu içimize çeke çeke dans ediyoruz; bütün kokun bütün benliğimi sararak, bütün bedenim teninin sıcaklığını hissederek... Ve ruhum vücudunun bütün kıvrımlarına dokunarak...
Elinin sıcaklığı ellerimde masamıza oturuyoruz. Çeşit çeşit Rus yemekleri geliyor, yanında sıcak şarapla...
Ben seni seyrediyorum; dışarıda kar.
Şampanyalar patlıyor tam on ikide; küçük, içten, tutku yüklü ıslak bir öpücükle kutluyoruz birbirimizi... Küçük bir hediye veriyorum sana, gözlerin şehri aydınlatıyor. Ben, seni seyrediyorum.
Kutlamalar birbirine karışıyor. Mantonu alıyorsun. Dışarı çıkıyoruz. Kar yağışlı, yılbaşı coşkusunun içerilerden taştığı sessiz sokaklarda, sokulgan adımlarla yürüyoruz.
Sen kar manzarası altındaki ırmağı seyrediyorsun, ben seni seyrediyorum.
Gerçekleşme: Ayaspaşa Rus Lokantasında Romans-2018
19 Haziran 2024 Çarşamba
Yoksa Ben Divane miyim?
Ben bir manyak mıyım, diye düşünüyorum bazen.
Yoksa bünyemdeki bir nokta abartı üstadı mı diye.
Bir çok insan için sıradan bir akşam işte denecek, üstelik aynı kadınla 10 yıldan fazla bir süredir yaşanmakta olan ânlardan birini yine ilkmiş, sanki hiç yaşanmamış gibi bir coşkuyla ve bir çocuk edasıyla ve herkesler duysun tadında yazmaya başlayınca; durup bu 14-15'lik çocuğa bir bakıyorum. Sonra da imrenip helâl olsun sana diyorum. Elbette benim bünyemde olduğu, hayat boyunca yaşamıma kattığı lezzetler için, enn sevdiğim kadınla tanışmama vesile olan başta Opera Bale olmak üzere; tüm ilâhi varlıklara da bir kez daha teşekkür ediyorum.
Yaşanan akşamüstü spontane; ben için piyangodan çıkan enn büyük ikramiye gibi. Çünkü bir önceki gün program, onun son dakika toplantısı nedeniyle ertelenmişti. Üst üste toplantılar son dakikaları bile değerlendirme fırsatı vermemişti.
Lakin bu kez ertesi gün akşamüstü gelen telefon tabii ki heyecanlandırmıştı; çünkü o tipte bir ânın tadını çıkarmak tam da benlikti. Kendimi en bayıldığım halimde bulmuştum, içimde okulu asmış, bira içmeye giden bir çocuk oluşmuştu. Ânı daha lezzetli kılan bir şey daha vardı: Muhteşem ve cinlikleri çok sevimli bir kadın.
Telefona şaşırmış, durumu önce anlayamamıştım. Çünkü o da toplantı arasında kapıdan sızmış, sonra bizim mıntıkaya gelmiş, o biralar mutlaka içilecek mottosu ile bir masaya oturmuş ve telefonla da beni ayartmıştı.
Elbette bu fırsat kaçırılamazdı.
Çünkü o Gara Guzular mutlaka tadılmalıydı!
Ben pek bir heyecanla ve tam eve varmışken yoldan dönüyorum ve o heyecana uyan koşar adımlarla mekâna varıyorum. Varınca yavaşlıyorum. Çünkü gözüme takılan enfes bir kadını süzüyorum. Japone kollu ve desenleri muhteşem bir elbise, hep bayıldığım saçlar, buna ek olarak da okulu asmış çocuklar tadındaki bir arasıcak eylemi.
Daha ne olsun.
Süzülüyorum ona doğru. Fırsatı ganimete çevirip bir güzel öpüyorum. Sonra o alınca sazı eline, gülümseyerek onu izliyorum. Ve bir kez daha tüm tanrılar ve ilahi varlıklara şükranlarımı sunuyorum.
Laf lafı açıyor elbette, gelsin o bira gitsin şu boş derken zaman su gibi akıyor. Bu afacan kadın sıvıştığı toplantıya bir noktasından girecek, ektiği bölümler de bana kâr. Vedalaşma noktası ise ben için bir ganimet, onun her santimetrekaresini hissedeceğim, sarılacağım ve el sallaşıp vedalaşacağız.
Sonrasında ise ben ayaklarım yine yerden kesik, uçar adımlar halinde eve doğru yürüyecek, şimdi işin de diyecek, bilgisayarı kendi haline bırakacak, az önce yaşadığım rüyanın tadını kanepeye uzanarak, yüzümdeki muhteşem gülümsemeyle tavana bakarak tekrar tekrar çıkaracağım.
Ve biraz sonra da o güzel kadın,
"Geldim, şimdi toplantıya giriyorum,"
demek için,
beni arayacak.
10 Haziran 2024 Pazartesi
Vakit Öldürürken
Ne zamana kadar?
Enn Sevdiğim Kadın'ın bira içelim mi dediği ve onun mekândan söz ettiği ve akşam 18:30'a sözleştiğimiz âna kadar.
Durumun komikliği bundan ibaret değil elbette, ayrıca ben de bir kraft bira tutkunu değilim ama bu akşam için içimde enfes bir hoşluk var.
Ben bizim mahallede, adı söylenmiş olmasına ve üstelik bildiğim bir mekân adı olmasına rağmen onu aramaktayım; buluşmanın bir gün öncesinde ve havanın karardığı bir akşam vaktinde.
Sokakların girmediğim bir tanesi bile yok ama nedense ben mekânı bulamıyorum, üstelik de gözüm kapalı bulacağım mekân adları zihnimde sıralanmış olmasına rağmen. Sonra bir aydınlanma yaşıyorum, çünkü orada bira olduğu, üstelik de kraft bira olduğu kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Taa ki sadece kahve meşrubat içilen uslu bir kafe sandığım, gençlerin üst katında ders çalıştıkları mekânın önünden geçerken ve o esnada jetonumun düşürüldüğü âna kadar.
Ertesi gün ve günlerden pazar, görünüşte her şey yolunda. Saat 18:30 için mutabıkız. Duş ve traş işlemleri, tişört ve kot pantolon seçimleri tamam.
O saate az kala telefon; gitmeye bir nefes kalmışken. Bir son dakika haberiyle haberdar edildiği üzere şehir dışından gelmiş bir konuk var; bizim program iptal.
Enfes gökyüzünün ve palmiyenin altındaki bankta alternatifleri bir düşünelim bakalım!
Alternatif hazır, elbette Afiyet. Mekân sakin, hava enfes bir yaz, güneş verandaya kısmen düşüyor, akşam serinliği muhteşem.
Pasta seçimi için bu kez çok tatlı genç kıza soruyorum: "Hangisini önerirsin?"
Onun kararına uyuyorum.
Kitabım enfes, konu bana uydu, 1999 Nobel ödüllü olmasına rağmen herkese uyar mı emin değilim; o nedenle içinde önerme geçen bir cümle kurmama kararındayım.
Çok kere söz ettiğim üzere ben bir limonata manyağıydım küçükken, büyüdükçe uslandım-mı emin değilim ve açıkcası o limonataları sonraki yıllarda bulamadım. Artık bulmuş durumdayım ve Afiyet ile ilişkimiz her anlamda sağlıklı bir şekilde yürüyor. Masam keyifli. Önümde uzun bir zaman var. Arkamda da bir grup genç ve yüksek sesle sohbet halindeler.
Ve bu durum beni hiç rahatsız etmediği gibi kitabımın içine dalıp yok olmama da engel değil. Tek yönlü caddenin sakin akışkanlığını ve karakterlerini de seviyorum.
Epeyi zaman sonra toparlanıyorum. Sahilden Bekir'e doğru yürüyorum. Biraz lak lak ve o ara telefonunun olmadığını fark ediyor. Arıyorum, bende çalıyor ama etrafta tık yok. İmalathaneye gidiyoruz ki orada unutmuş. Dut ağacından dut topluyoruz ve eski zamanları ve bizim bahçenin ağaçlarını konuşuyoruz.
Onu mekâna bırakıp ben eve doğru yürüyorum.
Babamın ağaçlarının altındaki banklar dolu, o nedenle erkek kardeşim onların solunda bir banka oturmuş. Ben de oturuyorum. Bir torba ayıklanmış ve kavrulmuş badem kucağında. Bir yandan onları tırtıklayıp bir yandan İstanbul çıkışlı uçakların denizin üzerinden alçalarak hava alanına gidişlerini izliyoruz.
O sıra bir grup genç kız önümüzden geçiyorlar.
O kadar tatlılar ki... Ve biri fazlası ile dikkatimizi çekiyor. Hayata koyduyu iddiaya ikimiz de bayılıyoruz. Muhtemelen bir kaza sonucu sağ bacak sağ dizle birlikte yukarı kadar gitmiş, zorunlu olarak kesilmiş, yerine metal, diz kısmı oynak bir bacak takılmış. İkimiz de onu saklama gereği duymamasına ve şortuyla ve olağanüstü neşesiyle ve güzelliği ile arkadaşlarına katılımına, pırıl pırıl arkadaşlarının doğallıklarına,
gözlerimiz ıslanacak kadar bayılıyoruz.