25 Şubat 2025 Salı

Neden Yağdın Söyle Kar


*Ondan son gazoz parasını aldığımın ertesi günü, ölümün soğuk yüzünü ilk kez hissettiğim Dedemin sabah namazına giderken biz sıcağa kalkalım diye yaktığı mangalın ısıttığı, Babannenin sıcağından uyanılmış odada, sokak lambalarının sarı ışıkları altındaki dokunulmamış karı seyrederken; Adamo'nun Her Yerde Kar Var şarkısının tınıları yol alırdı derinliklerime doğru...

*

Her seferinde dua ettiğim bir kurum var; Samsun Devlet Opera ve Balesi. Bütün eski defterleri kapatıyorum dediğim bir süreci başlatmasam, dolayısıyla hayatımda bilinçli bir boşluk oluşturmasam, o boşluğu konserlere, opera ve bale gösterilerine düzenli giderek doldurmasam...

Çok yazımda söz ettiğim üzere belki de, enn sevdiğim kadına ulaşmış olmayacaktım.


Yine çok kere yazdığım ve belki de söz ettiğim üzere, eğer yazılarımı opera balenin basın yayım bölümü fark edip de paylaşmasa, benimle özellikle tanışmak istediklerini beyan etmeseler; ben enn sevdiğim kadın tarafından yapılmış yorumları o yazılarımın altında göremeyecek, onunla aramızda enfes bir yazışma süreci başlamayacak, bu süreç bir buluşmaya evrilmeyecek ve ben hayatımı, yazılarıma da yansıyacak derecede mutlulukla, keyifle, yepyeni bir heyecanla ve coşkuyla yaşamayacak...


ve hatta tanışamayacağımız için O'nunla yaptığımız tadından yenmez seyahatlerin hiçbiri de olmayacaktı.

İşte bu nedenle yolumu güzel çizen kadere ne kadar şükretsem, bunu sürekli ifade etsem; yine de duygularımı tam anlatamayacağım...


ve hatta Enn Sevdiğim Kadın olmasa nasıl bir yol yürüyeceğimi bilmeyecek, peşlerinden keyifle koştuğum hayallerim de öksüz kalacaklardı,

diye düşünüyorum...

Kar, gemi, ağaçlar, güller ve denizin fotoğraflarını çekerken...




*Kar adlı yazıdan

22 Şubat 2025 Cumartesi

Kar Yağarken...

Akşam...

Enfes bir kar başlıyor.

Pencereden fotoğraflar çekiyorum. Aklımda fır dönenler var ve yepyeni hayaller; hepsi plan aşamasında.

Ve kısa mesafelere yönelik.

Özellikle yakın tarihli bir kaçışta, bir arka sokakta rastlaştığım, ağırlıkla gençlerin takıldığı, ışık düzenine ve ayrıca ses düzenine bayıldığım, o gün üzerine hayaller kurduğum, çok detay göremediğim kapısından içeriye baktığım anda kankalık ilişkisi kurduğum, birbirimize sarıldığımız anda bayılacağıma emin olduğum bir genç mekân. Asla rakı içmeyi düşünmedim! Ana karakter bira ve elbette bir kaç farklı içkiden tek nefeste içilecek şatlar... Şu an bile, şu yazıyı kurarken görsele dönen kelimeler sayesinde öldüğüm hayali bile güzel... Tren, gece, müzik ve eski bir konakta- belki bir bedene sarılarak- uyku...

Etraf bembeyaz. Kar hakkını vererek yağıyor. Evden dışarı atıyorum kendimi. Ayak altımdaki beyazlık zengin ve yumuşacık. Palmiye Kafe'de kapıdan içeri süzüleceğim; yalnız oraya varmadan kardan adam olacağım büyük olasılık.

Ve kapısının önündeyim.

Yamurluğumu silkeliyorum.

Şimdi girebilirim.

Bir çay lütfen,

fincanla.

Bu akşam Jale Sancak ile birlikteyiz. Aklımda enn sevdiğim kadın. Onunla ilgili enstantaneler akıyor zihnimden. Bir fincan çayım masamda.


En çok kitabını okuduğum yazardır kendisi. Hatta onun kitaplarını anlattığım bir yazımda şu cümleleri kurdurmuştur bana: "Jale Sancak işte! Gözlemleri kuvvetli, kalemi masalcı, güzel insanların, mekânların ve duyguların efendisi... Şu yanımdaki kahvesi dabıl şat, şekeri tek, sütü dik duran esmer şekeri aşmış ölçüde, kahvesi 4 dakika dinlendirilmiş, sütü mikrodalgada 40 saniye ısıtılmış ama senkronize edilerek aynı anda kahve ile buluşturulmuş sütlü sabah kahvesi tadında,

kesinlikle!

Çok seviyoruz kendisini, elde değil!"



Elimdeki kitabı röportajlar tadında... Seçtiği karakterler gençler. Kitabı 2018 Ağustos'da almışım. Dün birden onu okumak geldi içimden. Ve ilk karakterle de etkildedi beni. Muhtemelen şu enfes beyazlık ve köpüklü denizin çekiciliği nedeni ile yine Palmiye Kafe'de devam edeceğim okumaya. Büyük fincan çay 15 TL. Sanki kitaba çay daha yakışıyor. Dün akşam birden öyle hissettim. Üstelik çok uzun bir zaman önce çaya şeker atmayı bırakmıştım ve şekersiz hali sanki çok daha keyifli.


Minik gül biraz büyüdü, tomurcuk halinden usulca soyunup yapraklarını açmaya başladı. Ben onu kolları altına alan ve büyümesine tanıklık ederken de onu koruyan babasına hayranım. Muhtemelen anneyi kaybettik, diye düşünüyorum.

Gerçi anneyi hiç görmedim onlarla birlikte...

Evi terketmiş de olabilir.

Şu an kar yeniden hızlandı. Erimiş noktaların üzerinden bir ressam titizliği ile geçiyor,

ve o çirkinlikleri kapatıyor. Neredeyse deniz görünmeyecek. Bir polis arabası tepe lambasını yaka yaka ilerliyor. Tüm bu güzelliklere tanıklık etmek muhteşem. Bir kahve hazırlasam mı kendime acaba?!

Yalnız dostlar, şimdi şu enfes kar yağarken,

trende olmak vardı anasını satim!

17 Şubat 2025 Pazartesi

Palmiye Kafe'de Kitaplı Bir Akşam

14 Şubat


Gökyüzü puslu; pusun arkasında enfes bir dolunay var. Tam tepemde ve ben sahilden kafeye doğru yürüyorum.

Sırt çantamda kitabım, yağmurluğum, okuma gözlüğüm, su ve küçük fotoğraf makinesi...

Dolunay muhteşem, diğer makineyi almadığımın pişmanlığını yaşıyorum. Ayın duygu yüklü bu muhteşem anını görmesi için enn sevdiğim kadını arıyorum ki tam o sırada bir bulut gelip kapatıyor onu.

Bir umut!

Açı itibariyle onun lojmandan görebileceğini düşünüyorum; o evde bulunduğu odayı değiştiriyor ve şimdi ayın görünebildiği yerde ancak o da artık bulutların kapattığı ayı göremiyor. O anı kaçırdığı için üzülüyorum. Kafeye yaklaştım, kitap-kapiçino yapma fikrindeyim ancak dilimi ısırıyorum çünkü mekânın dolu olmamasını temenni ediyorum. Önündeyim ve sevinçten zıplamak istiyorum. İçerisi çok sakin, cam kenarında ve gelip geçen insanları görebildiğim bir masadayım. Garson çok tatlı bir genç kız, tanışıklığımız var, gülümsüyor; ben de ona gülümsüyorum. Kafedeki müzik dozunda ve harika parçalar çalınıyor. Genç kıza nasılsın diyorum; ve bir kapiçino lütfeni cümlenin hemen ardına ekliyorum. Montumu çıkarıyor, sırt çantamdan kitabımı alıyor ve ilk sayfasını açıyorum.

Kapiçinom masamda.


Fakat bir yanılgı içindeyim. Kalem Kültür Yayınları'nın, Avrupa Birliği çerçevesinde çıkan kısa öykülerden uzun bir köprü başlığı ile yayınlanan 7 kitaplık serisini 2019 yılında almış ve okumuştum. Elimdeki kitap da aynı serinin lakin ben şaşkınım. Çünkü bu kitabın o seriden bağımsız olduğunu ve öyle aldığımı düşünüyorum. Kitap beni adıyla da şaşkına çevirmiş durumda; zaman kavramım uçmuş ve ben bu kitabı sanki sonraki bir tarihte almışım gibi düşünüyorum. Kafamdaki bu karmaşayı enn sevdiğim kadınla paylaşıyorum ki o yanıldığımı söylüyor. O zaman aldıysam okumuş olmalıyım! Ama satırlar bana okumamış olduğumu fısıldıyorlar. Kitabın kapağını açıyor ve içine dalıyorum. Okumaya başlıyorum ve yol aldıkça da okumadığımı kendimce netleştiriyorum. Oysa mümkün değil. Hem demiryolları olacak adı, hem de ben okuduğum halde okuduğumu hatırlamayacağım. Serinin diğer kitaplarına tekrar bakıyorum, evet doğru aynı tarihi atmışım, bu da 2019'dan ve imzam var.


Kitabın öyküleri sert. Cinsellik var. Ve sanki bir Danimarka portresi çiziyor. İnsan kısmen yadırgasa da sonra şöyle bir duruyor ve bu öykülerdeki yaşanmışlıklar cinsel özgürlüğün sınır tanımadığı coğrafyalar için hiç de anormal değil diye düşünüyor ve içimdeki, beni yanıltan muhafazakâra da iki tokat atıyorum.

Elbette ahlaki açıdan sorgulamıyor, hayat tüm insanlar için tek kere yaşanan bir şey diye düşünüyor ve karakterlere ahlakçı yaklaşıp da özgürlüklerine çomak sokmayı üzerime vazifeymiş gibi görmüyorum.

Kapiçinom bitmek üzere... Oysa geçirdiğim zamandan çok mutluyum. İkinciyi istesem mi diye düşünüyorum. Saate baktığımda o hadi diyor bana. Oysa ben eve gitmek istemiyorum ama gitme vaktinin geldiğini de görüyorum ve ikinci kapiçinoyu sere serpile içemeyeceğimi daha ilk yudumdan sonra da aceleyle ve iş olsun diye içeceğimi biliyorum. Bu fikre selam çakıp kalkıyorum.

Çalışanlara teşekkür ediyorum, ve kasanın önündeyim, ve büyük şok! Ancak bizim gibi kitapsız bir ekonomiste sahip ülkede olabilir bu ki daha önceki yıllarda asla olmazdı. Belediye'nin kafesinde dün 50 TL. olan kapiçino 90 TL. olmuş. Tanrım bize ve hiçbir ülkeye kitabı olmayan yetenekte bir ekonomist nasip etmesin diyor ve kendimi ay ışığının altındaki soğuk havaya, geceye,

ve muhteşem denize teslim ediyorum.

12 Şubat 2025 Çarşamba

İki İnatçı Keçi - Bölüm 3

1.Bölüm
Arı Kovanına Çomak Sokmak



Henüz farkında olmasalar da arı kovanındakiler çok tedirgin olmuşlardır. Üstelik klanın üyeleri yaşça genç adamdan epeyi büyüktürler; aynı zamanda ekonomik açıdan güçlüdürler, parayla konuşmayı severler. Nedense aynı güce sahip ve genç biri ile karşı karşıya gelmeye cesaret edememişlerdir. Bu bilgiler genç adama akmıştır. Ve aslında bunların hiçbiri umurunda değildir. Aşık değildir, genç kadınla ilişkileri başlangıçta -biraz da safı oynayan genç adam açısından- çok eğlencelidir ve tüm bunlara rağmen de karakteri itibariyle sorgulayıcı olmadığı gibi aşk dozu eksik bir ilişkidir, ama keyiflidir.

Genç adam klan nüfusundaki sıkıntıları hissettikçe işin eğlencesine kadeh kaldırır. Koca adamlardan biri, doğrudan genç adama söyleyemeyeceği, söylediği takdirde nasıl bir yanıt alacağını bildiği için genç kadın üzerinden genç adamın enn yakın arkadaşlarından birine ki o Sezen konserinde birlikte oldukları kişidir, şöyle bir ifadede bulunur; sözde insancıl bir yaklaşımdır ve genç adam da salaktır ya, onu devre dışına çıkarma arzularını hesap edemeyecektir! Arkadaş grubu ile bir araya geldikleri bir gün genç kadın, aramızda bir şey yok, ben onun parasını yiyorum, demişmiş!

Elbette genç adam buna güler, kazık kadar bir adamın bu türden bir işe soyunmuş olması biraz da acı gülümsetir. Oysa hanımefendi ile nasıl tanışmış olduğunu onlar bilmiyor olsalar da okurlar ve inatçı iki keçi de biliyorlardır. Genç adam daha önce de altını çizdiği üzere tüm bilgiler İzmir'de bulunduğu esnada arkadaşından gelmiştir ki aklının ucunda bile böyle bir rastlantı olacağı yoktur. İlişki coşkuludur, eğlencelidir ve gençtir!

Kendisine arkadaşı vasıtası ile gelen uyarıya çoktan gülmüştür, elbette haberin, daha doğrusu uyarının yapıldığı arkadaşı da böyle bir durumda genç adamın nasıl bir tavır takınacağını, bu yola bu anlamda başvuran koca adamları ne hale sokacağını bilmektedir. Elbette hiç muhatap almayacaktır ve aksine kitleyi çıldırtacaktır.

23 yaş, boy bos yerinde, sıkı solcu, eylemci bir geçmiş, gözükara, yürekli, kardeşlerinin abisi aynı zamanda yoldaşı bir genç adam.

Olayın bu kısmından genç kadına hiç söz etmez. Adamlarla da yüz yüze gelmemiştir zaten ki içlerinden birinin bizim gencin arkadaşına gidip de durumu izah etmesi başlı başına komedi olmanın yanı sıra son derece küçültücü aynı zamanda telaşlı bir durumdur.

Bir kaç gün sonra bir akşam yemeğe çıkarlar, bu kez yanlarında kız arkadaşın Pakistan Büyükelçiği'nde görevli arkadaşı bir hanımefendi de vardır, şehrimdendir ve izine gelmiştir. Yemek noktasını genç kadın seçmiştir. Şehir merkezinde o gün için popüler, şehir takımının eski kalecisi ama artık yaşça büyümüş abinin mekânına giderler. Buranın neden tercih edildiğini anlamıştır genç adam, beklediği bir eylemdir, çünkü bu konuda bir arkadaşı tarafından bilgilendirilmiştir. Aslında adı Golkeeper olan mekânın sahibi abiyle tanışıklığı vardır genç adamın; hanımlar birer kadeh kırmızı şarap ve biftek isterler; içinde ince kesilmiş yuvarlak limon dilimleri ile gelir şaraplar. Birer yudum alır hanımlar ve şarapları bozuk diye geri yollarlar. Genç adam içten içe gülümser, çünkü buraya neden gelindiğini ve kadehlerin geri gönderilme sebeplerini bilmektedir!

İnatçı keçi yine de abiden özür diler, ödemeyi yapmak ister, lakin abi genç adamı sevenlerdendir ve kabul etmez. Şımarıklığa üzülmüştür ki bu aralarında ne yaşanmış olduğunun işaretidir!

İki genç kadın ve bizim oğlan ayrılırlar oradan. İstikamet artık olmayan ama o yılların popüler oteli Vidinli'nin roof'udur. Şarap ve bir kaç meze isterler. Pakistan Elçiliği'nden hanımefendi kendinden çok emin ve pek havalıdır. Sohbet de güzeldir. Oyunu genç adam kuracaktır ve hanımefendi genç adamı sanırım fazlaca hafife almaktadır.

Yemek keyiflidir, dışar çıktıklarında genç adam genç kadınına bir aşık ve kollayıcı gibi sarılır, belki biraz alkolün etkisi olsa da bunu özellikle yapar... Diğer hanımefendi dışarıda kalmış gibidir. Bizim oğlan sizi de sol kolumun altına alabilirim der. Ve arabaya varana kadar kadınını sürekli yüceltir. Diğer hanımefendinin ailesinin evine varmışlardır, ve genç kadın orada kalacaktır. Ve muhtemelen genç adamın kulakları fazlası ile çınlayacaktır!


7 Şubat 2025 Cuma

Martılar Disko Ve Ben - Yeni Bölüm

Martılar beni çağırıyor. Bir an sıkıntılı bir durum olduğunu düşünüyorum çünkü Disko sürekli denizin derinliklerine doğru son hızla koşuyor. Tam o noktada bir sürü martı. Önce ne olduğunu anlamıyorum. Fotoğraf çekmek için oradayım ve zihnim ona odaklı olduğu için de ne olup bittiğinin farkında olmadığım gibi durum da aslında beni pek ilgilendirmiyor.


Taa ki karadayken son hızla denize dalıp son hızla martıların şenlik içinde olduğu noktaya koşan Disko'yu görene kadar... Martılarda bir panik; tam gaz gelmekte olan Disko'yu fark ettikleri anda. Elbette havalanıyorlar. Sofra Disko'ya kalmış durumda. Beyimiz taptaze balıkları yemekle meşgul. Biraz da keyifle yüzüyor.


Sudan çıkmış ıslak Disko'nun karizması muhteşem. Rica ediyorum. O dünden razı. Bir kaç poz çekiyorum, biraz da sohbet ediyoruz. O sıra martılar konuyor sofraya tekrar. Disko fark etti ve tam gaz denize. Aslında o da bir bebe. Henüz bir yaşını tamamlamak üzere. Oynamayı ve arkadaşlık etmeyi seviyor lakin onun oyun arzusunu martılar henüz kavrayabilmiş değiller. Elbette Disko da kendini anlatabilmiş değil. O halde kumsalda biraz dinlenme ve martıların neden korktukları üzerine düşünme.


Haydi tekrar denize!

Tam gaz!

Martılar havalandı. Oysa bebe oynamaya gelmişti, aslında birbirlerine alışsalar ne keyif olacak. Lakin korkmakta da haksız değiller. Disko yaş itibariyle bir deli dumrul. Gaz kesmeyi henüz öğrenemedi ve dolayısı ile hızlı ve atak hamleleri kaçınılmaz olarak ürkütüyor martıları. Oysa bir soluklansa, tehdit hissi vermese martılara, her şey yoluna girecek. Çok hareketli ve oynaş bi bebe olduğu için de bir türlü anlatamıyorum neden kuşların alanı terk ettiklerini ona. Oysa çok da iyi kalpli kendisi. Bir de insanlar hissedebilse onu, hareketlerindeki coşkuyu. Misal geçenlerde bir gün yine genç bir hanımefendiye yanaştı. Bütün hünerlerini döktü. İstedi ki abla da onu sevsin fakat bu da kaba bir ablaydı. Tamam haklı olarak ürktü belki, ama ben yanaştım, dedim tehlikeli değil ve o bir bebe size temas etmek ve biraz oynaşmak istiyor. Lakin zarafet ve iyi yürek yoksunu ablanın kafasına bir kötek indirmek yerinde bir davranış olabilirdi.


Sanırım Disko martılarla daha yakın ve iyi arkadaş olabileceklerini düşünmeye başladı. Onlarla aynı balık sofrasında oturmak, sohbetin dibine vurmak ve tazecik balıkları götürmek ve hatta ufaktan kafa çekmek, insanlarla birlikte zaman geçirmekten daha güzel olabilirdi! Onun bazı insanlar hariç diğerleri ile bir sorunu yoktu. Bazen şımarıyordu tamam. İnsanın tepesine de çıkmak istiyordu ama bebeliğine saygı duyup da yapmaması gerekenler insanca anlatıldığında durumu hemen kavrıyor ve aynı hareketleri tekrar etmiyordu. Kumsalda yürümeye karar verdik. İleride bir martı topluluğu görmüştüm, muhtemel ki bir şenlik hazırlığındaydılar. Belki de yeni kararlar alacakları bir toplantı için ciddiyetli bir hal içindeydiler. Rahatsız etmemeye karar verdik. O halde coğrafyamızın uç kısmının bir fotoğrafını çekmemezlik de etmeyelim diye düşündük.


Benim işlerim vardı, sanırım Disko da biraz yorulmuştu, karnı toktu ve bir bebe olarak öğlen uykusuna yatsa onun için iyi olacaktı. Odasına geçti ve kıvrıldı. Görüşmek üzere dedim ve iyi uykular diledim, sonra da müziğimi açtım işimin başına geçtim.


2 Şubat 2025 Pazar

16 Yıl Önceden...

Bence meraklısı için çok iyi bir film!



Elveda Lenin, hem iki farklı yönetim biçimi, hem de o yönetimlerde yaşayan insanların hayata bakışı ve yaşama biçimleri üzerine, izleyicinin farklı algılar ve sorgulamalarla bir çok farklı açıdan nitelikli analizler yapabilmesine olanak sağlayabilecek bir film.

Film, İnsan, siyaset, güç ve o gücün niyeti üzerine derinlikli düşünme ve tartışma ortamları yaratırken ve bu anlamda üzerinden tartıştırırken; bir ideolojinin teori ve pratiği üzerindeki ayrışmaların diktatoryal rejimlerdeki yönetici insanların algılamasına, ideolojiyi yorumlamasına ve kişilik özelliklerinin niteliklerine göre özünden ve iyi niyetinden nasıl sapmalar yaratabileceği üzerine sonuçlar da ortaya koyuyor...

Elveda Lenin; temelde çok insani, felsefi ve doğru duran ideolojik teori ve temellerin; benim doğrum mutlak doğrudur mantığıyla ve sadece yönetim erkini ellerinde tutanların insan yönetme anlayışlarına dayalı, sorgulanamayan, tek tip insan yaratma projelerinin sonuçlarıyla; yine eleştirilebilecek çok yanı olan ama yönetenlerin hakimiyet sürelerinin en azından seçimlerle değiştirilebileceği, farklı örgütlenmelere, baskı gruplarına ve seçmenlere karşı sorumluluklara sahip demokratik rejimler arasındaki iyi ya da kötü yanların fark edilmesine olanak sağlayan; tüm bunları da, son derece hayatın içinden, gündelik yaşamdan karakterler odağında şahane bir mizahla ve nokta sahnelerle, iki farklı ideolojinin tüketim simgelerini kullanarak yapan; ideoloji ve siyaset sorgulaması üzerine ve bunun bireysel hayatlardaki yansımalarının sergilenmesi adına çok hoş bir filmdir.

Bütün bu derinliklerinin ötesinde; sinema dili anlamında, özel ilgi alanım olan eski doğu bloku ülkelerinin, kentlerinin: Dünyanın diğer bölgelerinden soyutlanmış (eski)kapalı hallerini, kentsel renklerini, yaşama biçimleri ve gündelik hayatlar ile insan ilişkilerini çok gerçek bir dille anlatmayı başaran ve özellikle sıradan olmadan da insanları güldürmenin olası olduğunu ortaya koyarak, komik filmle mizah arasındaki derin ve niteliksel farklılıkları göze sokarken, felsefik görüşlerin bile her türden sinema seyircisini tatlı tatlı güldürerek nasıl anlatılabileceğini gösteren, defalarca izlemekten bıkmadığım; ama illaki sinemada izlemişliğin tadını diğerlerine değişemeyeceğim muhteşem bir filmdir benim için...

Bol ödüllü bu filmi mutlaka izleyin ve gülün; ve düşünün; ve bir filmin dramatik bir olayı tatlı bir mizahla birleştirerek nasıl bir lezzet yarattığını görün derim ben!

24 Ocak 2025 Cuma

Sevemez Kimse Seni

Benim sevdiğim kadar...


Hava dünün aksine pırıl pırıl. Güneş en parlak giysisiyle hava atıyor. Martılar dünün aksine bugün güneşlenmede... Muhtemel ki aynı saatte gelecek aynı abi için, hazırlar. Güvercinler, serçeler, martılar ve kargaların aynı alanı kullanıyor olmalarına bayılıyorum. Dünse yağmurlu ve karanlık; lakin yağmurun kışa dönük rengini de sevenlerdeniz. Disko bir genç kadını gözüne kestirmiş, onunla yakınlaşmak istiyor ancak genç hanımefendi ürkmüş. Disko şaşkın, genç kadın yardımıma muhtaç. Bir şey yapmaz diyorum ama nafile. İş başa düştü. Disko, oğlum hanımfendiyi rahatsız etme diyorum. Usulca bana doğru geliyor, şaşkın, oysa yakışıklı da bir genç kendisi. Biraz seviyorum ve yola devam ediyorum. Fikrimde çay içmek var, bu kez Deniz Kızı Kafe olsun diyorum. Muhtemel ki bir etkileşim anındayım. Tam bahçe kapımıza vardığımda gördüğüm minik gül ve henüz emekleme evresindeki kardeşi çok keyifliler. O halde iki lafın belini kıralım. Kahkahalı, full esprili bir sohbet, dönüşte görüşürüz o halde!


Deniz tarafında bir masaya oturuyorum. İki çok hoş genç kız kafede son hazırlıklarını yapıyorlar. Sabahçı kahvesinin konukları ise bir kaç kişiyiz. Kızlar temizlik işini bitirdiler. Biri siparişleri dağıtıyor ve bana yanaştı. "Bir çay, fincanla lütfen." Çayım geldi, teşekkür ettim. Yine gülümseme yok. İşini ciddiyetle yapıyor. Ve edası kesinlikle kendine çok yakışıyor. İş yapma ritmi muhteşem. Çok az konuşuyor. Özgüveni yüksek ve güzelliğinin farkında ve duruşunu çok benimsediği kesin ki yakıştırıyorum kendisine. İçeride inceden bir müzik çalıyor. Şarkı seçimleri muhteşem. Huzur veren bir kış sabahı. Uzun zamanın sonu, ödememi yapıyor, iki genç kıza teşekkür ediyor ve ev istikametine doğru yürüyorum. Bu kez enfes bir festivalin içinde ve bizim evin dibindeyim.


Her zamanki abi iş başında. Büyük poşetten ekmekleri çıkarıyor, küçük parçalara ayırıyor... Bütün kuşlar toplandık. Kimsede bir telaş yok. Abinin torba herkese yeter. Bir barış toprağındayız. Akla gelecek her tür kuş aynı sofrada. Biraz sonra, karınlar doyunca, denize akan ırmağın dingin sularında eğlenecekler. Ama önce elindeki profesyonel makineyle fotoğraflar çeken abiye poz verecekler. Elbette iyi yürekli adamı çekmeden olmaz. Bir de teşekkür etmeli kendisine... Her sabah aynı saatteki bu özen saygı duyulası. Disko abinin hemen arkasında, olan biteni izliyor. Kuşlara rahatsızlık verecek hiç bir eylemde bulunmuyor. O da bir genç, bazen kuşlarla oynamak istiyor ancak onlar panik yapıyorlar. Oysa çoğu zamansa gelip Disko'nun tepesine çıkıyorlar. Aynı mahallenin çocuklarılar sonuçta...


Telefonum çalıyor. Şaşırıyorum çünkü ennn sevdiğim kadın. Onu yüreğinden öpüyorum. Uykusuz bir gece. Akşam beni aradı, bir arkadaşının annesi ölmüş, kendisi Ankara'ya yola çıktı çoktan, annesi ölen arkadaşı yanında. Ve sabah telefonum çalıyor. "Ben geldim." Bense şaşkın. Hiç uyumadan bir 24 saat bile değil. Üstelik bilmem kaçıncı diploma için sınavları var. Ben onu yüreğinden öpmez de ne yaparım ki...

Yazarken tam burada duruyorum. Pırıl pırıl güneş ve aynı pırıltıda deniz karşımda. İşleri halledip dışarı kaçasım var. İstikamet belli, Deniz Kızı Kafe. Dün fincanlarında ve sunumlarında aklım kalmıştı. Bahşiş bırakmadığıma da üzülmüştüm. Sade kahvemi höpürdeteceğim...

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP