Üç yıl önceden beri yapmayı çok istediğim bir şey var: Konuşmak.
Bir ya da bir buçuk ay önce: Sinyal vermeye başlıyorum. Yanıt aldıkça -yanıtlarını karşının bilmediği- bir soru yanıt oyunu hazırlıyorum.
Sonuç: Karar verildi. Ama tarih? Mutabakat sağlanıyor, fakat ucu açık.
Değiştirilmek zorunda kalınan asıl A planı: "Onu İnciraltı Meyhanesi'ne götürmeliyim, üstelik de ikindi rakısına. Ya da onun sevdiği bir yere mi?"
Gitmeden önceki son durum: Ancak saat 16 ya da 17'den sonra buluşabileceğiz. O zaman vakte ihtiyaç var. En uygun uçak dönüşü bile; ulaşım, artı en az 45 dakika önce orada olma zorunluluğu yüzünden uygun değil. O zaman otobüs.. her yerden binebilme şansım var. Bineceğim yeri göz önüne aldığımda ekstra bir 20 dakika daha kazanıyorum.
Uçuştan 2 gün önce: Hımmmm hava parçalı bulutlu, güzel! Yeni A Planı: Sabiha Gökçen- Taksim, Tünel, Karaköy, İstanbul Modern, Salvador Dali , Kadıköy.
Uçuştan bir gün önce: Felaket, hatta maç iptal ettiren yağmur haberi... oysa o gün için parçalı bulutlu gözüküyordu!
B planı: Kadıköy ve Kadıköy
Yine uçuştan bir gün önce: Tırtıl kursa bırakıldı, bir arkadaş ofisinde çay ve poğaçalar...
Klavye ve Sunexpres'in sayfası, en sevilen anlardan biri yaşanacak, kalp atışları hızlandı. Bingo! 15-A.
Akşam: Tırtıldan cep telefonu istendi ve hızlandırılmış bir cep telefonu eğitimi alındı.
Uçuş sabahı: Hava parçalı bulutlu, ısı 19 derece, fakat burada yağmur var. Son dakikada ayakkabılar çıkarılıp botlar giyildi. İhtimallere karşı seçenekli bir kıyafet tercih edildi: Jean, mavi gömlek, onun bir üst tonunda kapüşonlu bir triko, ekru ince bir mont..
Samsun- Çarşamba Havaalanı: İlk pişmanlık; oysa bir erasmus öğrencisinin satır aralarında yakalanmış ve akla kazınmış bir cümle var, onu evirirsem: "Yapmayıp da pişman olacağına yap da pişman ol." Uçağım standart renklerinin dışında ve en turkuazdan daha turkuaz. Ah o tereddüt! Eksik fotoğraflar hanemde bir çentik daha.
Sabiha Gökçen Havaalanı: Hava uygun ama yağmurun izleri var.
"Bir sıcak çikolata lütfen!"
Dışarıya bakan camın dibinde bir masa, yeni bir plan. Kıyafetlerinden havaalanında çalıştıkları anlaşılan genç bir adam ve sevgilisi tartışıyorlar. Konu basit ama kızda üslup ve inat çok tatlı.
"O ayakkabıyı giymeni istemiyorum." Oğlan hince ve sevimli sevimli gülüyor. Kız ısrarcı ve giymeyeceğine dair söz vermesini istiyor. Bu oğlan için bir artı; kız belli ki onun sözüne güveniyor. Masadan kalkarken gülümsüyorum ikisine de... Oğlana dönüyorum ve
"Bu kızın kıymetini bil, ve bir gün kapanmış kepenklerle karşılaşıp duvarlara konuşur hale gelmek istemiyorsan biraz da uğraştır ve sonunda dediğini yap. Çünkü çok samimi... ve o şirin duyguyu fark et." Gülüşüyoruz.
Kadıköy'deyim. An itibariyle B Planı uygulanacak gibi görünüyor. Yağmurdan hemen denizin dibindeki bir kafeye sığınıyorum.
-Bir kaşarlı tost ve bir çay lütfen.!
-Bir tost daha rica edebilir miyim.?
-Tostu çok beğendin galiba paşa.
-Paşa!!! :))))
Evet beğendim ama daha çok vakit geçirip yeni bir A planı oluşturasım var. Yağmur geçti. Karşıda güneş göz kırpıyor.
Son kararım: Karaköy, İstanbul Modern, Salvador Dali, Tünel, Taksim, Tünel, Karaköy, Kadıköy. Bu planla birlikte kısa bir süre önce satır arasından alınıp kayda geçirilmiş bir eylem için bingo!
Neden?
Yüzümde şahane bir tebessüm, Namlı'nın önünde kahvaltı için kuyruk olmuş insanlara bakıyorum.
"Siz gidin bir de Mihriban'ın orayı görün ve gerçek bir kahvaltı neymiş anlayın !" diyorum. Mihriban'ın orası...hımmmm!
İstanbul Modern:
Ödeme için bankoya yanaşıyorum.
-Bugün ücretsiz, sizi üye yapalım.
-Buralı değilim, teşekkür ederim.
Bir notum var ve biraz dolaştıktan sonrası için damağım kıpır kıpır. Çünkü referans çok güvenilir.
Terastayım.
Hımmm şu masa güzel.!
-Frambuazlı Cheesecake lütfen!
-Frambuazlı Cheesecake yok maalesef. Limonlu var!
Katlar, fotoğraflar, La La La İnsan Adımları, muzır bir çıkarım!
Abdi İbrahim'in önü ve Van Gogh Live. Tereddüt. Oysa çok sevdiğim iki tablo var ve görmeliyim. Telefon, tuşlanan numaralar.
-Alo, naber?
(Tanıyamadı:))
"Burası çok kalabalık sizi duyamıyorum. Sizi birazdan bu numaradan arim ben.." "Yahu benim ben, Buraneros.:))" (Kahkaha)
Naber? "İyi.. senden naber? Sana bir soru soracağım ve üç şık vereceğim." "Dur dışarı çıkıp seni bu numaradan arıyorum.""İlk soruyu soruyorum: Şu an ben neredeyim? Şıkları veriyorum: a) İstanbul Modern b) İstanbul Modern c) İstanbul Modern. (Kahkaha)
"Tebrikler ikinci soru: Ben ne yiyemedim? a) Frambuazlı Cheesecake b) Frambuazlı Cheesecake c) Frambuazlı Cheesecake"
"Bir de burada Salvador Dali değil Van Gogh var." "Evet ya Dali Mimar Sinan'daydı." "Maalesef orada da bitmiş muhtemelen." "Van Gogh'a gitsene". "Bugün iki yüksek sanat ağır gelir. İstanbul Modern'de İnsan Adımlarını gezerken aklıma hep "şu" geldi" "Koca bir sanat müzesinde baktığım sanat eserlerinden elde ettiğim çıkarım ve bana kattıkları "şu" Kahkaha ve bir cümle.
Tünel, iki foto ve İstiklal. Hızlandırılmış bir tur yapmalıyım. Günde bir sürü bonus saklı olduğunu biliyorum, ve bugün hayatla hayatımın en güzel oyunlarından birini oynuyorum.
Neden?
Burada şu "Neden?" dolayısıyla sıralamayı değiştiriyorum. Çünkü daha çok merak ettirmek istiyorum. Tünelden çıktım. Yüzümde kocaman bir tebessümle dışarıdayım, bu günü taçlandırmalıyım. İnci'ye giriyorum
"Bir profiterol ve bir limonata lütfen!"
"Bu çocukların CD'sini almalıyım." Giderken yarım yamalak dinlemiş, fotoğraf çekmeyi ve müziklerini iyice dinleyip CD'lerini almayı dönüşe ertelemiştim. O da ne çocuklar vazgeçtiler ve toplanıyorlar.
"Niye gidiyoruz?" "Adamları görmüyor musun karşıya gelip dükkan açtılar, bir de kocaman adamlar."
O kocaman adamların müziği kulağıma takılmıştı ama ben sanki bir dükkândan geliyor sanmıştım. Çocuklar yer değiştirmeye karar verince ben bu koca adamları dinlemeye karar veriyorum. Üstelik de Corazan'ı çalıyorlar. Önlerinde epey kalıyorum. Bateri ve saksafon caddeye, saate ve âna çok yakışıyor. Çok şahane bir ân yaşamışım ve mutluyum.
Neden?
Kısa bir süre önce satır arasından alınıp kayda geçirilmiş bir cümle vardı. O ân sahne sahne yaşanmıştı. Ve daha önce "bir ân için" yapılması planlanan eylem buraya bırakılmıştı. Kadıköy'de inilip de B planına geçildiğinde üzülünmüştü. Ama günün sunacağı bonuslara güven de sonsuzdu... Güneşi gördüğüm ânda eylemin kıpırtısı yüzüme şapşahane bir tebessüm kondurmuştu zaten.
Neden?
*Ve oradayım. Kapısının önünde. Gülümsüyorum. Bu afacan halimi çok ama çok seviyorum. İçerideyim. Bakınıyor ve buluyorum. Ama o da ne, o yok! Kahretsin! Mutsuzluk...
"Asıl yeri "şurası" oraya baksana, kesin vardır." Aklımın bu önermesine şiddetli bir ret.
"Hayır ben burada olsun istiyorum."
"Pardon, burada göremedim ama acaba .... var mı?" Görevli aynı yeri kontrol ediyor. Bense umut ediyorum.
"Yukarı bir bakim." Onunla ben de çıkıyorum ve şiddetle orada görmek istiyorum. Merdivenler, ilk sıra, görevlinin rafa giden eli ve bingo!
Kasadayım. Ampul yanıyor. Kasanın önünde ödeme yapmaya hazırlanmış bir genç kadın kulak kabarttı ve o kulak kabartısıyla bir karar verdi. Bu ânı bir anlatımdan hatırlıyorum ve aynısını taklit ediyorum.
"Bu kim?" "Falanyalı falanca."
"Onu da...?"
Aslında şu ân İnci'deyim. Mutluyum ve biliyorum ki hayatla her gün oynadığımız eğlenceli oyunun karşılığı bu bonuslar. Çünkü ben onu eğersiz seviyorum o da beni. Ödüllendireceğini biliyordum, hatta emindim deyip Limonatanın ve Profiterol'un tadını çıkarıyorum
Keyifliyim, ayaklarım demirlerde, beklediğim saat yaklaşıyor. Şanslı bir adam oluşuma sevinip yukarı, gökyüzüne bakıyorum.
Kadıköy'deyim.. Telefonum -nerden benimse- çalıyor. Aldığım eğitimin faydasını görüp, açıyorum. Biraz konuşuyoruz ve telefon kesiliyor. Korkuyorum,
"Ne kadar kontör ya da dakika vardı acaba" diyorum.
"Olmadı şuradan bir yerden ararım," çözümünü üretiyorum. Fakat tekrar aramayı başarıyorum. Kadıköy'e ilk indiğim anda tost yediğim kafedeyim. Telefon çalıyor. Fark ediyorum ama telefonu açmıyorum. O'nu gördüm ve dışarıdayım.
*Fotoğraflar Nikon L23 ile çekilmiştir ki o da Tırtıl'a aittir.
*Ek-14.08.2022
Buraneros'un Notu: Enn Sevdiğim Kadınla müzik ve İstanbul üzerine de yazışmıştık ve o Ada'da geçen bir ânından söz ederken ben bu çok tatlı hâli kayda almıştım ve onu, ânını taklit ederek; daha önce okuduğum ve -enn- bayıldığım kitaplarımdan Amin Maalouf'un Doğunun Limanları ve CD için Ada'yı özellikle seçmiştim. O'na götürmek üzere yaşadığım bu keyif hayatımın en heyecanlarındandır. İçimdeki tatlı çocuk işte... Ve o çocuk iyi ki var ve iyi ki hiç büyümüyor.
Devam yazısı Günahım Var Boyumdan Büyük