14 Şubat 2023 Salı

Artakalan



Az önce Enn Sevdiğim Kadın'a gelen ve bana telefonla ilettiği habere göre; güzel anılar bırakan/bıraktığımız The Liwan Hotel -Bizim Balkon Hariç- yıkılmış.


9 Kasım 2017



Binasına ve düzenlenmesine bayılacağımız sevgili otelimizdeyiz.



Balkonumuza bayılıyoruz. Mutlaka, akşamlardan birinde, o balkonda bir bira...

Ya da şarap...

Kesin karar.

İçilmeli!

Mini bar bağırıyor.

Fiyatlar makul.

Ve  o güzel akşamki bir fotoğraf; buralı bir arkadaştan gelen ve bir bina için dikkat çeken mesaja, meğerse öyle güzel bir cevap olacakmış ki...




Görüşmek Üzere Kozmik Sanat Kafe

Otele doğru yürüyoruz.  Eski otelimiz The Liwan Hotel'in önünden geçerken Sangria Tapas Bar'ına göz atıp, tatlı yokuştan direk Kurtuluş Caddesine çıkıyoruz.

Az kaldı duşa atmaya kendimizi....

Tam da caddeye iki bina kalmışken; bir odadan çıkıp, bir koridoru boydan boya geçip, açık kapıdan sokağa yayılan sihirli müziğin kokusu ele geçiriyor bizi. Kitlendik.  Bütün karar ve komuta mekanizmalarımız müziğin elinde. İçerideyiz şimdi.

"Müzik çağırdı geldik." 

Tebessüm.

"Hoş geldiniz." 

İlk şaşkınlık.

Biz genç bir ses sanmıştık...

Çok eğlenceli ama!

Karşı masada bir arkadaş grubu.  Güzel çocuklar. Arkadaşlarının doğum günü. Abiyle laf alışverişleri çok tatlı. Hani müzik kulağı ile bakınca her şey yerli yerinde mi? Açık söylemek gerekirse değil. Ama bu abi orada olmalı ya! Özel bir karakter, çok tatlı ve nahif. Hele kendine özgü esprileri yokmu! Köpüğü bol, sütlü ve şekerli kahve tadında kesinlikle...




Menü güzel. Mekân da... Ama bizde bişi yiyecek hal yok. An tam anlamıyla plansız bir ara sıcak.
 
"İki orta şekerli kahve, iki Hindistan cevizli gazoz lütfen."

"Fincanda mı istersiniz süvari bardakta mı?"

"Süvari bardakta lütfen."




Burası aynı zamanda bir sanat merkezi. En acar muhabirimiz iş başında. Bense az önce yanıma gelen çocuklardan birinin babası ile sohbet halindeyim. Bu arada, abi beni çok sevdi. Bunu herkese de beyan etti.

 "Kalsaydınız bir gün daha,"  

"Harbiye Kebabı yedirmek isterdim size."



 
Umutsuzlukları var abinin. "45 bin lira," diyor kira. Bana göre normal, bizim şehirden bakınca. Otomatik algı işte... O an, bazı yerlerde kiraların yıllık konuşulduğu geliyor aklıma. Soruyorum.  Öyleymiş.

"O zaman bu rakam bir şey değil, bizim orada bu konum ve bu hacim yerin neredeyse aylık kirası bu."

Sonra onu rahatlatacak pek çok şey daha konuşuyoruz ticaret üzerine. Çocuklarla da...

Duvardaki Kaplumbağa Terbiyecisi çok güzel. Dersiniz Osman Hamdi'nin elinden. Oysa son derece başarılı bir reprodüksiyon. İstediğiniz resmi ücreti karşılığı yapıyorlar.

Kozmik Sanat Cafe ile Hatay'a  veda.

"Home made gazozlar şahaneydi!"



Teşekkürler Çok Ama Çok Tatlı Esprilerle Şarkıları Güzelleştiren Abi...

Teşekkürler Bu Çok Hoş Mekânı Yaratan Sanatçı Gençler...

Teşekkürler Güzel Çocuklar Yetiştirip Onların Arkasında Duran Abi...

Teşekkürler Doğum Günü Kutlayan Tatlı Gençler...

Görüşmek Üzere...

13 Şubat 2023 Pazartesi

Görüşmek Üzere Haytalı Affan Kahvesi

Sağa döndük ve küçük yokuşumuzun başında göründü Affan Kahvesi.



Önce ayakkabılar dikkati çekiyor ta yokuşun altındayken. Ama Ayakkabı Tamircisi muhteşem. İzin verdi fotoğraf için. Çekmeden bırakmak olmazdı. O an, oradan itibaren ne öyküler kurduk bu kırmızı pabuçlar üzerine. Karakter tüm özellikleri ile kafamda. Hatta yazarsam bir gün bir öykü üzerine... Saçlarını kesinlikle İstanbullu Kuaför Müjgan boyayacak.



Sabah ve saat erken diye kahveye girince soruyoruz, "Haytalı var mı?" Abi mekân gibi, eski zaman adamı. Çocukluktan beri burada. Ürünü yapan abisi. Güzel adam. Babam gibi. Aynı kuşağın  bıyıklarından var onda da. Nasılsa uzun uzun konuşacağız. Bahçeye alıyorlar bizi. Sevimli. Geçmişin izleri her yerde. Kaşıklar şahane. Çocukluğa dönmek bu işte... Sandalyeler kadim ki üzerlerine epey konuşuyoruz daha sonra. Aile ilişkilerinin güçlü olduğu hemen anlaşılıyor. Ama yeni nesillerle devam eder mi?

Şüpheli.

Her birini tek tek yeseniz, alttaki nişastalı kısım belki size uzak kalır. Ama gül suyu ki gerçek gül suyu, nişastalı kısım, dondurma uyumu şahane. Her şey gerçek. Çocukluktaki gibi. Yeni dondurmalara ve yapay tatlara alıştırılmış damaklar ne der bilinmez ama biz...

Çok ama çokk mutluyuz!

O halde üzerine süvari bardakta kahve.



Sohbet  çok keyifli, hatta sohbete katılan ve ilkokuldan beri buraya geldiğini söyleyen 70 yaşını aşmış abi çok tatlı. Taklitlerinden şikayetçiler, gerçek malzeme kullanılmıyor olması rekabeti, maliyetler açısından zorlaştırıyor. Oysa burası bir nevi müze. Esas abi o sırada yeni hazırlanacak haytalıların cam kaselere yerleştirilmiş nişastalı tabanlarını buzdolabına koyuyor. Uzun bir geçmişi solumak bizi de çocuklaştırıyor. İnsanın buradaki her objeyi, havada asılı tüm sözcükleri alıp bohçalayası geliyor. Ama bugün gideceğimiz mesafe kısa olsa da bizim için, nerelerin, hangi sokakların bizi çağıracağını bilmiyoruz. Yarın ve ertesi geceyi geçireceğimiz yeni otelimizde rezervasyon yaparken soruyorum Müzeyi. Taksiyle ya da otobüsle gitseniz, diyor; sırf onun yüzünden odalara bakma ihtiyacı bile duymadan rezervasyonu yaptığımız güzel kız.*


Teşekkürler Güzel Kız...

Teşekkürler 70 Yaşını Aşmış Abi...

Teşekkürler Güzel Adam...

Teşekkürler Güzel Adam'ın kardeşi Abi...


Teşekkürler Ayakkabı Tamircisi Abi...

Görüşmek üzere...



*Affan Kahvesi Sveyka'ya Özlem...

12 Şubat 2023 Pazar

İçimde Asla Sönmeyen Bir Yangın Var!


İki çocuk yanaşıyorlar. Rehberlik etmek niyetleri. Daha esmer ve ötekine oranla daha ince olan konuya hakim. Kullandığı dil büyümüş de küçülmüş gibi. Garip bir ön yargı ile istemiyorum, sonrasında fena pişman olacağım üzere. Belki de tavrın ısrarcı gelmesini, -yapışkan bir biçimde- sadaka istemekle eşliyor aklım ve bu itici geliyor bana. Kilise alanının dışına çıkınca yine yakalıyor. İleride, dağın arkasında kalan heykelleri görmemizi öneriyor. Sırf bu yapışkan tavır nedeni ile gitmiyorum heykellere. En sevdiğim (kalbi öpülesi) kadın (gitmeden) veriyor emeğin karşılığını. Bense bir başka boyuttan bakıp yoksulluğa ve çabaya, tavrımın pişmanlığını yaşıyorum hâlâ.

9 Kasım 2017

 



Özür dilerim çocuk...

Görüşmek üzere...

11 Şubat 2023 Cumartesi

Görüşmek Üzere Mehmet ve Musa Abiler!

O esnada çocuk parkında selamlaştığımız iki kadim dostu görüyoruz, birlikte büyümüşler. Soruyoruz otobüsün saatini. Bırakmıyorlar durakta. Alıyorlar. Konuşlanıyoruz bir masaya, kahve içtiğimiz taş kahvede. Çaylar söyleniyor hemen. Bir deste kart çıkıyor, önce ceketin cebinden, sonra da kutusundan. Sanıyorum kağıt oynayacağız. "Nereden çıktı şimdi bu," isteksizliği bir "ufff ya!" çektiriyor içimden. Bir an önce gitsek derdindeyim. Meğerse bir oyun yapacakmış kartlarla Mehmet Abi. "İyi izle," diyor ennnnnnnnnnn bayıldığım kadına. Tekrarı yok çünkü.

Sonuç şaşırtıcı... Özenle kutusuna koyuyor desteyi ve enn sevdiğim kadına uzatıyor. Kıymetinden sual olunamaz bir hediye bu. Sonra, bir rakam ve harf oyunu yapıyor; bizim çantadan mı ya da ceketinin cebinden mi çıktığını hatırlamadığım kâğıda. Önce rakamlar yazıyor kâğıdın en üstüne, sonra da altına harf yazılmasını istiyor. Topluyor, çıkarıyor derken, dört rakam kalıyor sonuçta. "Yaz bakalım sayılara denk gelen harfleri," diyor enn sevdiğim kadına. Yazıyor. Mutlu. Çocuk sevinçli. Ânın sıcaklığında, şahane dostluğun ve unutulmaz muhabbetin resmolduğu bir gülümseme çıkıyor sonucu.



Aslında oturduğumuz ilk anda, daha çaylar bile söylenmemişken iki mandalina çıkarıyor omuzuna astığı ceketinin cebinden Musa Abi. Koyuyor masanın bizden tarafına. Şu hayatta duyduğumuz en güzel cümlelerden biri dökülüyor dudaklarından; tüm hikâyemizi katmerleyen, çok daha anlamlı kılan, kocaman bir duygu geçmişine çok mânâlı ve lezzetli bir fırtına ekleyen, "basit" bir cümle:

"Bir tane olsa paylaşırdınız, ama zaten iki tane var."

Otobüs geliyor aşağıdan. Samandağ Belediyesi'nin. Mavi. O manevrasını yaparken ve güneş dağların arkasına çekilmeye hazırlanırken biz Mehmet Abi'yle birlikte geçiyoruz durağa. Unutulamayacak dosta, dostluğa, Musa Abi'ye veda.



Mehmet Abi'nin ailesi Suriye'den gelmiş o daha küçük bir çocukken. Vakıflı'da yaşamıyor ama her gün geliyor Vakıflı'ya. Tek erkek çocukları askere almazlarmış o zamanlar. Bunu içi buruk söylüyor nedense, bir özür gibi. Tüm ücreti verme çabalarımıza duvar otobüsün şoförü. Türkçesi zar zor. Aynı dilde konuşuyorlar o, Mehmet Abi ve bir kadın...

"Teşekkürler Mehmet Abi."

Oğlunun bir büfesi varmış Mehmet Abi'nin. Yüzünde huzur. Elindeki poşetlere yardım etmek istiyorum, otobüsten inince. Asla taşıtmıyor bana. Samandağ güzel yer. Gözüm bir yandan etrafta. Yaklaştığımızı anlıyorum büfeye. Gözleri parlıyor çünkü Mehmet Abi'nin. Gözleri gülümseyen ve gülümsemesi büfeye sığmayan genç bir kadın ve onun tıpatıp aynısı bir kız çocuğu. Yüzler aydınlanıyor daha biz yaklaşmamışken... Gurur gözlerinde ve adımlarında Mehmet Abi'nin. O an yokuz biz.

Onlarsa sarmaş dolaş.*


Teşekkürler Mehmet Abi...

Teşekkürler Musa Abi...

Görüşmek üzere...



*Unutulmaz Bir Muhabbet, Vakıflı ve Pöç Kasabı

10 Şubat 2023 Cuma

Görüşmek Üzere Kankalar!

Sokağa dalıyoruz. Öyle coşkuyla çağırdı ki, girmemek olanaksız. Karşılaştığımız insanlara bakarsak, ağırlıkla savaş topraklarından gelen aileler ve daha alt gelir gruplarından insanlarımız... ve de öğrenciler.  

İşte bir bakkal daha, mahallenin bakkalı, çıkmakta olduğumuz yokuşla kesişen sokakta. O ara iki çocuk gözümüze çarpıyor, 10-11 yaşlarında, bakkalın daha ilerisindeki ışık alan yerdeler. Sonra bir ilave daha oluyor. Mika bir top var ayaklarında. Küçük bir top. Birbirleri ile şakalaşıyor olsalar da bakışları bizden yana.



Sokak taze çamaşır kokulu. Pencerelerdense lezzet fışkırıyor. Aynı çantalar ve aynı montlara sahip üç minik kız, el ele, tepelerinde kurdelelerle okula uğurlanıyor. Pırıl pırıl  genç kız, muhtemeldir ki üniversiteli, yokuşu çıkıyor; gözlerinin ucu bizdeyken ve dudağının kenarındaki minik gülümseme çok şey anlatırken... Gülümsüyoruz. Hoş bulduk. Ne kadar çok hem de.

O ara top arkamızdan yuvarlanıyor, mesaj yüklü. Lacivert ve küçücük. Duygusu kocaman. En bayıldığım kadın ki kendisi bir Alkara'dır, yuvarlıyor bir plase ile topu sahibine... O top bir kez daha geliyor. Ve bir kez daha gidiyor.

Yan yana yürüyoruz, beş arkadaş. Dillerin anlaşamadığı bir an. Duygularımız anlaşıyor. Fotoğraflarını çekmemizi istiyorlar. Gurbetin üç atlısı: Şaban Ahmet ve Muhammed ikisinin adı. Üçüncüyü ne yazık ki hatırlamıyoruz. Bir not defterim olmalı benim!



Fotoğrafları ulaştırmamız lazım! İletişimin bir yolu yok. Bir mail adresleri olsa keşke... Birlikte iniyoruz yokuşu. Onlar Habibi Neccar'da kılacaklar namazlarını. Türkçeleri üç beş kelime. Bir yerden çıktı alsak... Çocuklardan yardım istiyoruz. Önerecekleri bir yer yok. Bir iki yere bakıyoruz birlikte. Sonuç sıfır.

"Biz çoğaltır, dönmeden bakkala bırakırız, siz de iki gün sonra oradan alırsınız. "

"İki gün sonra ama!"

Anlaştık.

Vedalaşıyoruz.

Müzeyi falan unutuyoruz. Fotoğraflar en önemli meselemiz. Bir dijital baskıcı görüyoruz, anlaşmak zor. Bir misafir esnaf daha... Bir çocuk katarak başka bir dükkâna gönderiyor bizi. Orası da tekrar buraya. Aslında ikisi de aynı insanlara ait, buna hep birlikte gülüyoruz. Ofiste, temiz yüzlü, hafif sarışın bir genç adam daha var. Telefonu ile görüntülü bir görüşme yapıyor, kendi diliyle. Bilgisayarın başındaki ile mutabığız. Gönderiyoruz resmi. Ebat konusunda anlaştık. Baskı başladı.

Bir küçük kız giriyor içeri, sarı saçlı. Sırtında okul çantası. Tatlı mı tatlı. Dükkânın sahibi olduğunu sandığımız kişi ile sarılıyorlar. Sarışın genç adamın kızı olduğunu öğreniyoruz, "Sizin mi?" diye sorunca ötekine... Fotoğraflar tamam. Sevinçliyiz. "Ne kadar?" "15 TL," diyor, dört foto için. 10 TL'ye anlaşıyoruz.

Sarışın genç adam, çaylarımızı içerken, "Dil sorunum olmasa," der gibi. "O kadar şey söylemek isterdim ki size," diyor bi de.. "Ehlen ve sehlen diyerek anlatabilirim belki her şeyi." Ehlen ve sehlen'i anlıyoruz sadece, yüzündeki ifadeden de diğerlerini. Ötelenmişlik yaşayan bir kalbin takdir cümleleri, bunu biliyoruz. Yurdundan olmak, yabancılık çekmek, kendi gettolarının dışında yalnız kalmak ve aşağılanmak kötü. Bunu görüyoruz.

Habibi Neccar'ın avlusundayız. Cemaatin çıkmasını bekliyoruz. Takunyalar ve tıkırtılar pek ahenkli. Çocukların bu kadar kalmayacaklarına kanaat getirip mahallenin yokuşunu çıkıyoruz yeniden.

Çok mutluyuz. Az önce bakkala teslim ettik fotoğrafları. Ödüllendirelim o halde kendimizi. Caddede bir gariban pastane. Mahalle gibi. Vitrindeki kabak tatlısı tahrik edici...*

Çoookkkkk teşekkür ederiz kankalar!

Görüşmek üzere...



*Ulak Top, Kireçte Kabak, Çocuk ve Müze


9 Şubat 2023 Perşembe

Görüşmek Üzere!

Salah Usta kebap ehli. Söyleyelim o zaman veda gecesi ana yemeğini.  Kıyma kebabı ve Şiş. Hımmmmmm âlâ. Her şey yerli yerinde; közde kızarmış biber, közde kızarmış domates ve lezzetlendirilmiş soğanlar...  Etin yağı ile buluşmuş incecik lavaşlar... Küçük küçük, lokmalık dürümler yaparak tadını çıkarıyoruz bir kez daha.


"Ellerine sağlık Salah Usta."

"Neredeyse tüm anlı şanlı mekânlarını gördük Hatay'ın, ama en çok burayı sevdik. Finali de burada yapalım istedik."  

"Teşekkür ederiz."

"Görüşmek üzere..."*




*Çınaraltında Künefe, İskenderun ve Salah Usta

7 Şubat 2023 Salı

Papucu Yarım

Yarattığımız gerçekliklerimizi onaylatacağımız, ruhumuzu sevip-okşayıp rahatlatacak bir insan kitlesini bulabiliriz. Aslında, çoğu zaman gücümüzle doğru orantılı olarak onları biz seçeriz. Bu hâl; bireysel olarak bizi tatmin edebilir ve bir rahatlama, lehimize bir kazanım sağla(yabili)r. Çünkü onaylanma duygusu bazen, (doğru) gerçeklerden daha değerli olabilir ve bu sonuca ulaşabilirlik kolaydır. Zor olan; doğruyla kendi yarattığımız gerçekliklerimiz arasında çelişkiler yaşarken gerçekle yüzleşebilmektir. Saklanmak değil. Yaşananları bir durum kabul edip, kendimizin de hatalı ve yanlış olabileceği tarafından bakabilmektir. Bütün olasılıkları didik didik edebilmektir. Konuşmaktır. Görüş ayrılıklarını, farklılıkları, bakış açılarının yaşanmışlıklarla doğru orantılı olarak değişiklikler gösterebileceğinin doğallığını kabul etmek, onlara saygı duymak, sessiz kalabilmeyi becerip, uygarca bir çözüm üretilemiyorsa... Çekip gitmektir. Tüm halkın birlik olduğu bir acıdan uygun ânı bekleyip rol çalmak değil! Ayrıştırmaksa hiç değil...

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP