21 Temmuz 2009 Salı

...



Ben seni yarım asır sevdim.

Ben seni gözümden, bir çirkin sözümden sakındım da sevdim.

Bir yarım asır daha verseler; yine severdim.



Ya da en azından,

Böyle çok yıldızlı bir gecede,

İkimiz…

Bir kanun solosu eşliğinde,

Bir duble rakıyla yalnız dudaklarımız tatlansın diye,

Yine sofraya oturmak isterdim seninle.



Beni yolculuğumda yalnız bırakan tam yarım asırlık sevgilime, eşime…

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Falan Filan...

...
Filanya'da kara mizah: ''Biz Filanyalılar''diyorlar '' toprağından sürülenler, toprağa gömülenler, hapse tıkılanlar, ve yıkıma uğrayanlar diye dörde bölündük. Bu ülkede, her gün, davasız, hükümsüz insanlar öldürülüyordu zaten. Çoğunlukla cesetsiz ölülerdi bunlar. Tek bir kurşuna dizme olayı, tüm dünyada bir skandal yaratabilir ama binlerce yitik insan, her zaman kuşkunun yanında kâr kalır. Falanya ' da olduğu gibi, cesetler lağım çukurlarında, tepelerde çürürken, aileler ve arkadaşlar hapisane hapisane, kışla kışla boşuna dolaşıp dururlar.

''Yoketme Tekniği'': Ne bildirilmesi gereken tutuklular ne de uğraşılacak kahramanlar var.

Toprak insanları yutuyor ve hükümet ellerini yıkıyor. Ne kınanacak cinayetler ne de yapılacak açıklamalar var. Her ölü bir çok kez ölüyor ve sonunda sana kalan yalnızca bir dehşet ve belirsizlik bulutu.
...


Yukarıdaki satırlar bu sabah öylesine bakınırken kitaplıktan alıp kurcaladığım ve üzerine 5/ Aralık/ 1986 tarihi atılmış; Eduardo Galeano'nun ''Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri'' adlı yarı belgesel romanının 14. sayfasından alıntıdır. Falan Filan diye geçtiğim yerlere istenen kentler, halklar ve ülke adları yazılabilir.

Yöntemler kardeş çünkü!

19 Temmuz 2009 Pazar

Her Günah Bir İz Bırakır


*Karşılık vermezsen kavga etmiş olmazsın dimi?

Şark Vaatleri

Kaptırıp gitmişken ve hâlâ sorularınıza yanıt ararken, ikinci perdenin sonunda koltuğunuza biraz daha gömülüp üçüncü perdenin lezzetine hazırlandığınızda film bitti yazarsa ne hissedersinizin yanıtı ve suç üzerine yapılmış en iyilerden birinin tadı damağınızda kalmış halidir bu film.

*Filmden bir replik

18 Temmuz 2009 Cumartesi

Saflık...

Algı zamanla kirlenen bir şeydiri öğrendiğimde ya da farkedip üzerine düşündüğümde, yaşım epey kemale ermişti...

Yaşam, hiç farkında olmadığınız ve üzerine kafa yormadığınız bir olguyu; son derece basit gibi duran bir olayın, bir eğlence anının içinde geçen bir cümle, bir kelime ile kafanıza çakıyor.

Yaklaşık beş altı yıl önce, Tırtıl 2,5 -3 civarı bir yaştayken ve henüz korku denen meret bulaşmamışken aklının bir köşesine... Bütün hayvanlarla fazlasıyla haşır neşirken birde... Ki ineklerin kuyruklarını çeker, burunlarına parmağını sokar, iki avucuna kafalarını alır gözlerine gözlerini diker, onlara ayar çekerdi kendi tonlamasıyla; onlarla oynaşır, oyuncaklarına ortak eder, gülüşürdü. Biz yetişkinler, hayvanların sağı solu belli olmaz korkusuyla yaklaşır ya da yaklaşamazken üstelik...

Küçücükken aldığımız kazlar büyüyüp serpildiklerinde köpekleri bile tırsıtırken, bahçeye gelen yabancıları, özellikle kadınları önlerine katıp kovalarken, Tırtıl onları hizaya sokar, gerektiğinde bağırır çağırır ve kovalardı yuvalarına.

Bahçe içinde dolaşan ya da evin bir köşesine konuşlanmış her türden doğa hayvanını, böceği, haşaratı kolaylıkla alır ve bir kenara atardı. Onun içtenliği ve kirlenmemiş aklı, duyguları, saflığı en kolay hayvanlar ve doğa tarafından farkediliyordu ki, aralarındaki iletişim bu kadar hoşgörülüydü.

Tüm bu süreçde her akşam yatarken oynadığımız oyunlar genelde televizyon taklidi bilgi yarışmaları ya da ünlü yazarların, bestecilerin, felsefecilerin, bilim adamlarının adları verilmiş hayvanlarla, ailenin çocuklarının oluşturduğu ''Onbir ateş çetesinin'' anında yaratılan, içine ufak tefek bilgiler yerleştirilmiş öykü anlatımlarıydı.

Bir dönem sokakta gördüğümüz her kargaya Aristo diye seslendiğimizi, pek çok Sokrates adlı köpek tanıdığımızı, Diyojen diye çağırdığımız epeyi kedi olduğunu ve bu gezintiler esnasında rastlaştığımız her hayvana dokunup hal hatır sormadan geçemediğimizi, elimizdekileri onlarla paylaştığımızı hesaba katarsak, durumun pek de hayırlara vesile olmadığını anlayabiliriz...

Biz güle eğlene Tırtıl'ın aklına, algısına bir şeyler yerleştirmeye çalışırken; günlerden bir gün, Tırtıl dersin kralını verdi bize.

Yine yatakta oynaştığımız akşamlardan birinin oyunu bilgi yarışmasıydı. Genelde inek ne verir, tavuk ne yapar minvalinde gelişen sorulara o gün yeni bir soru eklenmişti. O da şu idi: ''Yoğurt neden yapılır ?''

Tırtılın çok net ve kendinden emin yanıtı şu oldu: ''İnsanların yemesi için''

Ben yanıtın yanlış olduğunu söylediğimde, bir an durdum. Çünkü soruyu sorarken , daha doğrusu kurarken benim yanıtım süttü. Sonra farkettim ki, doğru yanıt onunkiydi. Ben soruyu ''ne ile, neyle'' ya da ''neyden'' yapılır şeklinde sorsaydım. Muhtemelen o sütten diyecekti. Sonra, bu yanıt ve farkediş üzerinden algının insana yaşattığı oyunları, beslendiği anları, alanları düşünürken, bir kaç gün sonra soruyu farklı şekilde sormaya karar verdim. Bu kez soruyu '' Yoğurt neyle yapılır? şeklinde sordum. Yanıt süt idi.

Tırtıl biraz daha büyüyüp, ana okulu evresinden geçip okula başladığında ve kendi sosyal alanlarını kendi yaratıp hayatın kalabalıklarına karıştığında, bir gün aynı soruyu ilk haliyle, yani '' Yoğurt neden yapılır? '' şekliyle sordum. Aldığım yanıt ''Sütten''di...

Hayatın bir yerinde bir yanlış ve algı kirlenmesi var, ama neresinde? Düşünmek gerek...



Saflık Evriliyor!..  için buradan lütfen.

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Oy(u)nu/Yordum


Her kelimenin altı çizilmişliğini farketmek, güzelliktir...

Aslında, altı çizilmiş kelimeler: Hep anlaşılır ve nettir...

Bireyin bütün bu farkedişlere rağmen; kendi ezberlerinden, duygularından, çakmalarından, hesaplarından soruları, şüpheleri, sanmaları vardır.

Yaşanan her an gibi, söylenen her söze sahip çıkılmalıdır. Ve hiçbiri, bir diğerinden daha değerli de olmamalıdır.

İnsan durur bekler, hala ötekinden bir tavırdır bu beklenen... Beklenmeli midir diye sorulursa: Bazen, hakedene hak ettiği kadar...

Bir oyundan, oyunu kuran ''Ben çıktım, yokum artık'' derse... Öteki, ötekine saygıdan ve belkisinden bekler bir süre... Beklemelidir de!

Oyuna verilen değerden ve saygıdan en çok da ...


Bu görülmeli midir diye sorulursa; görülmelidir.

Oyun devam ederken rol yazmak birine, oyunbozanlıktır. Oyunu kurgulamak da oyun bozanlıktır. Oyun, içinde ''oyunlar'' barındırdığında güzel oyun olmaktan çıkar.

Ben yokum bu oyunda demek güzeldir.

Yokum/yoksun dedikten sonra ve sonlanmışken oyun; ve ''kenarda'' tutulan gidecekken bir başka oyuna; davet artık güzel değildir.

Saygı sadece bir kelime değildir; anlamını anlamlandıranın, anlamlandırdığı gibi...

Tavırdır.

Resim: Videlec Org.

Yastık?


Özlemek: Tek tek de çok anlamlı olan, ya da anlamlar yüklenen bir çok duygunun hepsidir. Özlemek bir uzaklık ifadesi gibi görünse de, aslında dibinde olmaktır. Hatta içinde...




14 Temmuz 2009 Salı

Kuma


24 yaşındayım ben. Evli ve çocukluyum. İki oğlum var. 24 yaşında bir kadınım ben. Akşam eve dönen kocama yemek yapar, çocuklarıma bakar, evimi temizler, geçiririm günlerimi. Henüz 24 yaşındayım ben…

Bir gün kocam…

- Gülsüm ben bir kadın daha alsam, sana kuma getirsem; ne dersin, ne söylersin?

-- Ne bilirim, sen öyle istemişsen ne diyebilirim?

- Gülsüm bir şey de hele, ne yaparsın bir kadın daha getirsem eve?

--Bir şey demem beyim, ne hakkım var?

-Gülsüm ben bir kız aldım, 18 yaşı, senin kuman Gülsüm…



Bütün gece sabaha kadar burnumun kanadığını hatırlıyorum, bütün gece sabaha dek uyumadığımı, gözlerimin kan çanağı olduğunu, çocuklarımın ağladığını, onlara bakacak kadar halimin kalmadığını hatırlıyorum. Alışmak senelerimi alıyor.

Şimdi seneler sonra, bir adamı bir başka kadınla paylaşıyorum.

Evimde bir başka kadın var. Evimde, o kadın soframa oturuyor. Evimde o kadına ait her şey var. Evimde bana ait olmayan bir erkek var, kocam.



37 yaşım benim... Adım Gülsüm.


Resim: Avni Arbaş

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP