Enn Sevdiğim Kadın'ı arıyorum. Korana Günleri onun için işi anlamında çok yoğun; iş dışı anlarında da aktif, üstelik yeni bir yüksek lisansa başlamıştı bu yıl, ve üstelik hem öğrenciyken hem de okulun öğrencileri ve uluslararası ilişkileri ve de uluslararası işbirlikleri ile uğraşmak zorunda... Ve üstelik mahalledeki çocukların kurduğu Çetenin üyesi kendisi... arada bir, tabancasını alıp savaşa katılması, onlarla oyun parkındaki kaydırağın tepesindeki kulübemsi yerde oturması ve ayrıca hem kargaların yavru, hem de sokaktaki kedilerin kedicikler ürettiği bu insansız dönemde, onları da yalnız bırakmamalı... Online başladığı Macarca kursu ve diğer pek çok şeyden bahsetmiyorum, çünkü bahsederken yorulmam mümkün! Tüm bunlara rağmen her zaman tatlı, enerjik ve karantina günlerimin ve elbette hayatımın renkli ve çok ama çok güzel geçmesinin sebebi... canımın taaaaaaaa içi!
Ona bir teslimat yapmam gerek, üç kitap ve üzerine konuştuğumuz, plaklarımın arasında bulunca da çok sevindiğim, fotoğrafını gönderince de onun çok sevdindiği bir 45'lik plak...
Geçen gün konuşurken telefonda, üstelik eriyip şımarmışken ben, bir an, doğaçlama, sonrasında da çok hoşuma giden bir cümle çıkıyor ağzımdan: "Bir Checkpoint Charlie belirleyelim, Türkan'dan bir balkabaklı pasta -bunu sadece pasta olarak belirtmiş neyli olacağını söylememiştim- alalım, sonra masalardan birine oturalım deniz kenarında, sosyal mesafeyi koruyarak yiyip içelim, ben de teslimatımı yapayım." Sonra o an, birden aklıma geldiği üzere, Sailor'dan, Onların Checkpoint Charlie adlı şarkılarından, albümlerinden, Sailor ile tanışmama sebep olan TV programından falan söz ederken ilkmiş gibi, üstüne üstlük de anlatmış mıydım daha önce, diye sorunca...
Evet anlatmışım, üstelik karşımdaki hafıza ne zaman ve ne konu üzerine anlattığımı bile anlatınca... hafızamın çok güçlü olduğu söylenen ben sustum sanmayın, susmadım. Üstelik bir ışık yandı ve hemen araştırmaya koyuldum. Sailor'ın o albümünü bulup, fotoğrafını çekip, blogda havalı havalı paylaşacağım bir yazının, ön izlemesini bile yaptım.
Fakat ne yapsam ne etsem de, geçen gün Edvard Grieg'in Peer Gynt albümünde olduğu gibi bulamadım uzunçaları. Muhtemeldir ki bundan beş on yıl önce pikaplar yeniden revaçta olunca, benim pikap alan ama plak bulamayan arkadaşlarım tarafından yağmalandım ve gidenler geri gelmedi doğal olarak, dolayısıyla da kendi fotoğraflarımı koyamadım. Bu fotoğrafsa elinde plak olmayan Amazon'dan!
Dün sabah şu üst bölümdeki kadar yazıp, fotoğrafları ve şarkıları koyup, bırakmıştım yazıyı... Sonrasında iş güç, gazete, blog yazıları falan derken tembele bağlamış, bir daha da dönmemiştim yazıya...
Akşam iş güç bitip de uzanınca kanepeye ve okumaya başlayınca Olga'nın son kitabını... telefonum çalıyor. Enn Sevdiğim Kadın. Aylar sonra kendi mıntıkasını terk etmiş ve bizim mıntıkada... Ömürevleri Migros'da. Olleyyyy... Süperrrr!
İniyorum bahçeye, elimde teslimatlarım, kolumun altında da Olga'nın kitabı, o gelene kadar okuyacağım; yönümü onun geliş yönü olarak tahmin ettiğim tarafa çeviriyorum ama yanılıyorum. Çünkü eve dönüşü sahilden yapmayı düşünmüş. Bu kadın çoooooooooookkkkkkkkkk güzel yaaaaaaaaaaa... çooooookkkkkkkk tatlı üstelik.
Sosyal mesafeli oturuyoruz, telefon sohbetlerimiz canlıya dönüyor ama içimde kaç aydır hiç görmemişiz birbirimizi gibi bir his yok. Arka bahçeye geçiyoruz, apartman sakinleri, ben hariç, arkada çay kahve, her akşam sohbet halindeler; allahtan sesler bu tarafa gelmiyor. Küçük kiraz ağacının boyundan büyük meyvalarından iki taneyi koparıyor ve birini bana uzatıyor. Hımmmmmm çok lezzetli... sonra, tekrar ön tarafa, benim mıntıkama geçiyoruz. O ara erkek kardeşim işten dönüyor, biraz laflıyoruz ki kızkardeşim de camdan katılıyor. Teslimatları da yapıyorum bu arada...
***
Evet, Bir Zamanlar Sailor Vardı
İlginç olan, benim yıllar yıllar önce BBC'nin Supersonic adlı müzik programında Girls Girls Girls adlı şarkılarıyla izleyip bayıldığım, sonra da ilk gördüğüm yerde uzunçalarını aldığım Sailor'ın Checkpoint Charlie'sininse aslında, tarihin ne kadar önemli bir noktası olduğunu anlamam yıllar yıllar yıllar sonra, Steven Spielberg'ün Tom Hanks'li ama Mark Rylance'ın muhteşem oynadığı, şahane filmi Casuslar Köprüsü'nü izleyince olmuştu.*
Supersonic adlı programın sunucusu, aynı zamanda -belki de- yönetmeni, reji odasında ana kumandanın başından sunardı programı. Televizyon Yönetmeni ve Program Yapımcısı olma aşkı ile yanıp tuttuşan tıfıl benim idolümdü... Sunuş biçimine hastaydım; koltuğuyla kameraya döner, şarkıyı anons eder ve sonrasında kolunu dirsekten bükerek yukarı doğru kaldırır, sonra ileri doğru uzatarak, işaret parmağı ile havalı bir şekilde monitörlerden bir numaralı kameranınkini işaret eder, kamera monitöre zoom yaparken bir anda sahnede olurduk. Sonra da yakın plan görüntüleri seçer, kameradan kameraya geçer, son derece dinamik bir reji ile keyfime keyif katardı. O kaydı çok aradım ama ne yazık ki koca Youtube'da bir tane, amatör kayıt bulabildim.
Varsayın ki öyle bir sunum ve varsayın ki görüntü canlı...
Serbest Çağrışım
Sailor, 70'lerin ikinci yarısı, gizemler, ergen yıllar, devrimci haller, filmler falan derken ve karantina günlerindeyken şu aralar; birden dilime pelesenk oluyor bir şarkının sözleri; Karantinalı Despina. Koşuyorum içeri, o albümde olmayacağını biliyorum ama o albümün de önemi var. İşte, orada.... Sol'un en organize ve en örgütlü ve giderek yükseldiği yıllar... İdollerimiz var, sendikalar güçlü, ve %40'ları aşan sol oylar... Afiş akşamlarının yaz kokulu saatlerinde polislerden sakındığımız duvar arkalarındayız. İşçi Sendikaları, Öğretmen Sendikaları ve hatta şimdilerde kulaklara inanılmaz gelecek Polis Dernekleri ile sanki uzay çağına ermiş bir demokratik güç oluşturmuş Türkiye... Elbette karşıtlar var, elbette mücadele zorlu, ama umutlu... Sanki az sonra bir rüya, Devrim, gerçek olacak.
İşte o yıllarda Atilla İlhan şiirinden Karantinalı Despina gibi şarkılar yaparken ve henüz hidayete ermemişken Timur Selçuk; bu albümü de yapıyor. Lisenin başlarındayım ve Bizim Lise ve şehrimizdeki tüm Liselerde, Maarif Koleji'nde Devrim Şarkıları söyleniyor.
Şehrin Üniversitesi henüz yapım aşamasında, bir eğitim fakültesi var, kimlerin ele geçirmeye çalıştığı malum, defalarca karşı tepelerden kurşunlanıyor. Liselerse kale gibi. Devrimin eli kulağında sanki! Ne zaman bir yürüyüş
olsa, ne zaman sendikalarla el ele yürünse; bizim cadde şenlik.. ve tıfıl
bir devrimci, tüm camları açıyor, bu plağı koyup bangır bangır çalıyor. Piyano ve Timur
Selçuk... Dilimizdeki marşların enfes yorumlanışı...
Timur
Selçuk'un başta Ayrılanlar İçin olmak üzere, diğer şarkışlarına da
bayılıyorum. Fakat kaset listelerimden birinde ve doğal olarak da kasetlerimden
birinin içindeki Karantinalı Despina; şiirden de kaynaklı olarak
dilime yapışıyor ve çok sevdiğim bir kız arkadaşıma öyle
seslenmeye başlıyorum.
Ve, şimdi ben iyi müzikler çalan, çok özel bloglardan Radyo Z'ye** öykünüyor ve anonsumu yapıyorum.
Karantina günlerinde, yeniden... taaaa geçmişten, muhteşem bir şiirden muhteşem bir yoruma evrilmiş haliyle, Karantinalı Despina.
*Checkpoint Charlie aslında nedir için Vikipedi lütfen.
**Radyo Z
26 Aralık Perşembe
1 saat önce