"Bu yazıyı eli kalem tutan, meslek ve iş konusunda umutsuz olan gençler için yazdım. Biraz sonra vereceğim örnekleri,
blogu oluşturduğumda ben bile hayal edemedim."
Ben bir blog yazarıyım. Şu alemde tanıyan çok azdır; şeklimi şemalimi bilen, benle oturup iki kelam etmiş insan sayısı ikidir.
Ama La Paragas öyle mi?
70 milyon insan içinde herhangi biri olan bizi, gittiğimiz bazı alanlarda itibar sahibi yapan, özel
muamele görmemize sebep olan La Paragas'tır. Biz onun tanınırlığı sayesinde adam yerine koyuluruz.
Elbette ben de iyi bir çevresi olan, e nispeten sevilen, saygı gören bir adamım. Mesleğim dolayısıyla bu ülkenin pek çok
şehrinde itibarlı sayılabilecek, benim için değerli pek çok tanıdığım da vardır.
Ama La Paragas hiç tanımadığımız, hiçbir geçmişimiz olmayan insanlarla bizi tanıştıran, sayesinde itibar görmemize sebep olan bir varlıktır.
Buna pek çok
örnek verebilirim aslında: Mesela Erasmus sonrası tekrar Polonya'ya giden Mussano'ya, yazıların sahibinin o olduğunu
bilmeden, "La Paragas diye bir blogda bir yazı okudum ve bu şehri seçtim" diyen pek çok öğrenci vardır.
Şu gün, özellikle Erasmus için Polonya'ya
giden öğrencilerin neredeyse %80-90'ı La Paragas'ı bilir ama bizi bilmezler. Hakeza üniversitelerin Erasmus koordinatörleri de... Tıpkı, özellikle sanat yazılarının okurları, mail atanları ve önemli mecralarda yazılarımızı paylaşan çok önemli
insanlar gibi.
Ama bunlardan herhangi birine "Biz La Paragas'da yazıyoruz." dediğimiz anda karşılaştığımız tablo çok keyifli ve çok hoştur. Normal
koşullarda randevuyla bile ulaşamayacağımız insanlarla bir anda sıcak ve eşit dostluklar kurmamızı sağlar.
Bu yazıyı eli kalem tutan, meslek ve iş konusunda umutsuz olan gençler için yazdım. Biraz sonra vereceğim örnekleri,
blogu oluşturduğumda ben bile hayal edemedim.
O zaman da blog yazmanın önemli ve geleceği parlak bir iş olduğunu gördüm ve
kabul ettim. Ama bir meslek noktasına taşınabileceğini kesinlikle aklımın ucundan bile geçiremedim
Ara Sıcak başlıklı yazılarda blogda yazılan yazılar sayesinde tanışılan insanlardan sıklıkla söz ettik. Yazıların bu
ülkenin önemli insanlarının ve kurumlarının sayfalarında yayımlanması her zaman gurur vericiydi. Ama bir süredir yaşadıklarımız ve aldığımız
mailler, bu mecranın özellikle genç insanlar için bir kariyer alanı olduğunun da işaretleriydi sanki.
Aslında bu yazı biraz da "Kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit" işlevselliğindedir. Bizim blogun kalemleri tartışmasız iyi iki
genç yazarı var:
Captaiin ve
Mussano. Herhalde bir kızım olsa Captaiin kadar sevemezdim, onu fark ettiğimde yaşı henüz 15'ti.
O gün de güzel yazıyordu... ama ondaki gelişimi gördüğümde, bazen, neden daha çok yazmıyor, diye hayıflanmadan edemiyorum.
Mussano için ise
buraya bir kelam dahi yazmayacağım. Çünkü dilimde tüy bitti.
O yüzden size söylüyorum gençler!
Özellikle genç insanlar neden blog yazmalılar noktasına gelirsek : Bu ayın ilk haftasında T.C Başbakanlık yazılı bir mail aldık, önce acaba virüs falan mı diye düşündüm, sonra gov.tr uzantılı maile
güvendim ve açtım, altında kurum yetkilisinin adı ve soyadı yazılı mailde şu cümleler yazılıydı:
"İyi günler,
Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü (BYEGM) olarak dijital ortamda kaliteli içerik üreten içerik
yaratıcılarının sesini geniş kitlelere duyurmak amacıyla bir platform kuruyoruz.
Sitenizde yer alan kaliteli içeriğiniz sebebiyle bu platformda sizinle de iş birliği yapmak istiyoruz. Konuya ilişkin bilgi
paylaşımında bulunmak üzere size ulaşabileceğimiz elektronik posta adresiniz ve iletişim bilgilerinizi bizimle paylaşırsanız
memnun oluruz.
Görüşmek üzere."
Tabii ki buna sevindim. Ama sapına kadar inandığım, tarafı olduğum birileri dahi iktidarda olsa, ya da başbakan kardeşim olsa, yine de böyle bir iş birliğini kabul etmezdim. Çünkü ben dilediğimi yazmak isterim, inandığımın ve kendi doğrumun dışında
bana yön verebilecek, benim mecramı kullanmanın hesabını yapan, özellikle propagandaya yönelik hiçbir iş birliğinin içinde
olamazdık.
Bundan bir kaç gün sonra bu kez Yıldız Sarayı Vakfından bir mail aldık. O da şu şekildeydi:
"Eğitimlerimize destek veren değerli akademisyen ve sanatçılarının katılacağı ve “Saray Akademi Yıldız” eğitim seminerlerinin
tanıtılacağı, sonrasında ise Gezi Yazarı ve Tarihçi Saffet Emre Tonguç eşliğinde Yıldız Sarayı’nda yapılacak küçük bir gezi ile
devam edecek bu basın buluşmasında siz değerli Basın Mensuplarını aramızda görmekten onur duyacağız..
Yer: Yıldız Sarayı Tiyatrosu
Tarih: 27.03.2013 Çarşamba
Saat: 14:30 – 15:30"
Bu asla kaçırılmayacak bir fırsattı elbette ama bir proje ile ilgili yoğunluk nedeniyle ben gidemeyecektim. Gidecek birini de bulamadım!
Mail gönderilenlerin listesine
baktığımda, yan yana gelebilmenin, aynı ortamı solumanın çok zor olduğu, Türk Medyasının önemli temsilcilerinin olacağı bir ortamda bulunmak, medyanın göbeğine
paraşütle inmek ve orada bir kaç kişiyle tanışmak müthiş fırsattı, genç bir insan açısından; özellikle de seminer ve konferans verecek akademisyen ve sanatçı listesine
bakıldığında...
Ama ben katılamayacağımızı belirten bir mail atmak zorunda kaldım.
Bu olay henüz soğumamışken bir mail daha aldık. Başlığı, özellikle blogların artık ne seviyede bir değere ulaştığının göstergesiydi.
"Değerli Basın Mensubu,
29 Mart 2013 cuma günü vizyona girecek Sinister - Lanet filmimizin basın gösterimi pazartesi sabah yapılacaktır. Basın
gösterimi ile ilgili detayları aşağıdadır.
Basın kiti tarafınıza basın gösteriminde dağıtılacaktır.
TARİH : 25/03/2013
YER : Kanyon Cinemaximum Sinemaları
İKRAM : 10.00
GÖSTERİM : 10.30"
Buna cevap veremeden bugün yine değerli basın mensubu diye başlayan bir mail daha geldi.
Yani demem odur ki: Gençler, eliniz kalem tutuyorsa geleceği parlak, sizi başka mecralara taşıyabilecek, ekonomik hiçbir katkı
istemeyen, oturduğunuz yerden ve üstelik eğlenerek yapabileceğiniz bir meslek önünüzde duruyor: Blog yazmak.
Ama iş olsun
diye değil elbette..
Çünkü bu davetleri La Paragas sayesinde almamıza sebep olan izleyici sayımızın çokluğu değil.
"Blogu'nu Yukarılara Taşımak İsteyenlere,Bir Deneyim Üzerinden İki Çift Laf..." başlıklı yazıda bahsettiğimiz
nedenler.