“Cümle mevcûdât zâkir kâinât dergâhdır”
1 saat önce
Fuayeden Yazılar
29 Mayıs Pazartesi Adalet Ağaoğlu'nun çok sevdiğim kitabı Romantik-Bir Viyana Yazı' nın içinde geçen, çok yazımda kullandığım ve kul...
Bu sabah, biraz da kalan ay sayısı 15 yazı için yeterli olmadığından, çifte kavrulmuş tadında bir ekle, Ağustos 2010 - Temmuz 2011 döneminden, rast gele demeyip, ben için duyguları güçlü ve tadı özel bir geceyi seçtim.
Şahane orkestramızın bu yılki yeni yıl konserini izlerken düşünmüştüm. İçinde bulunduğum salonun görkemine bakmış, o sinema salonunun küçücük sahnesini hatırlamıştım. Binaya girerken hediye olarak verilen küçük kadife kesecikleri uzatan Samsun Devlet Opera ve Balesi'nin Noel Baba kıyafeti giymiş kızlı erkekli çalışanlarının iyi yıllar dileyen karşılamasıyla ısınmıştım. O günkü konserin atmosferinden yola çıkmış, günümüzdeki katılımın yaş gruplarına mutlu olmuştum. Çok güzel bir kültür merkezine sahip güzel bir kentin şanslı insanı olma halimi sevmiştim.
Yeni Yıl Konseri'nin finalinde çalınan Jingle Bells'e izleyicinin coşkulu katılımını daha da renkli kılan balon ve konfetilerin arasından neşeyle dışarı çıkarken, yüzümü okşayan şefkatli soğukta son bir özet yapmış, elimi attığım cebimdeki kırmızı kadife keseciğin içinden çıkardığım nazar boncuğunu, güzel binamızın bahçesine savurmuştum.*
*Aslında bir zamanlar nefret ettiğim, ama iyi ki de yazdım dediğim Klasik Müzik'le tanışma hikâyem Bir Konser Teması Üzerine Çeşitlemeler'den...
Bu sabah, Ağustos'da 15 yılı tamamlayacak blogumun her yılından bir yazıyı bu yıl içinde paylaşmak, onları da 15. yıl özel sayı başlığı altında toplamak geldi içimden ve ilk bir yıllık zaman diliminden (Ağustos 2008-Temmuz 2009) ilk yazı için rast gele dedim ve yazı adedi kadar numaralar arasından birini çektim... Ve rast geldi!
Film, afişini gördüğüm anda ilgimi çekmişti. Süre uzundu. Nicolas Bedos tanıdığım bir yönetmen değildi. Sevgili Filmgündemi'ne gideceğimi vurgulayan ve çok da keyif alacağım hissimin altını çizen yorumuma, gülümsemeyle gelen yanıt yaş tahtaya basıyorum düşüncesi yaratmadı değil bende. Ancak hisler benimdi ki bugüne kadar da pek yanıltmamıştık birbirimizi.
Çok haklısın, çok da keyif aldığını anlıyorum ancak ben şarkıları, söyleyenlerden ayrı düşünüp daha çok seviyorum belki... mesela koşa koşa gidip şunu görim, imza alim gibi heyecanlarım da yoktu. Plaklarını, kasetlerini alır, dinler, kendilerini sever, konserlerine giderdim o kadar... Düşündüm de posterini astığım kimler vardı diye, pek hatırlayamadım.
Film bittiğinde ve izlemeye başladığım andan itibaren, senaryosu 10 yılı aşkın bir zaman diliminde yazılan ve yanılmıyorsam dört saati bulan süresiyle izleyiciyi koltuğuna çakan, Ennio Morricone müziği ile bulutların üzerine taşıyan ve ben için unutulmaz bir başyapıt olan 1984 yapımı Sergio Leone filmi Bir Zamanlar Amerika, ruhumun derinlerinden çıkıp yan koltuğumda yerini alıyor.
Filmi onunla izleyecek olmak muhteşem bir duygu.
Robert De Niro’nun olağanüstü oynadığı, 1930'lar sonrası ABD'de geçen ve mafyanın yükselişinin ana hikâye olduğu Bir Zamanlar Amerika, ABD’nin toplumsal dönüşümlerini de gözler önüne serer. Ve film dönemi sallayan bir baş yapıt olmasına, izleyicisinin gönlünde ödüllere boğulmasına, Cannes Film Festivali'ndeki dünya prömiyerinde yoğun ilgiyle karşılanıp, uzun süre ve ayakta alkışlanmasına rağmen, Cannes ve Oscar'dan eli boş dönmüştü! Oysa bu satırların yazarı genç ve arkadaşları ve elbetteki dünyanın dört bir yanındaki sinemaseverler tarafından ise kalpten ödüllere boğulmuş, kendisini unutulmazlar katına taşımış ve daha olgun ve artık tecrübeli bir yaşta olan Buraneros'un, biraz sonra izleyeceği Babil nedeniyle anmadan geçemeyeceği bir başyapıt olmuştu!
13:50 seansı için çıkıyorum evden. Güneş pırıl pırıl ve kış ortasında yaz. İnce bir triko, elbette kot pantolon, evet bu ayakkabılar diyen fikre saygı ve mont sırt çantasının omuz askısından geçirilmiş durumda. Çifte kavrulmuşsa iptal. Çünkü diğer filmin süresi yatıya kalmalık ve üstelik bulunduğum noktaya uzak, bizim mahalleye yakın AVM'de.
İçimdeki his de konuya müdahil. Uyarıyor: "Korsaj'ın tadını dolu dolu yaşayıp sindirmeden, bir duygusal temadan maceraya geçiş yapma. Elinde çok geniş bir duygu skalası olacak. Üstelik rengarenk! O tadın üzerine başka bir film koyma ama planında olan ve geçen hafta film çıkışı kapanışa denk geldiği için yapılamayanı kesinlikle yap; filmin tadına çok yakışacak çünkü!"
Tüm uyarılar cebimde İstasyona doğru yürüyorum. Önce yemek işini halletme kararı çıkıyor bünyeden ve Adem Usta'ya dalıyorum. Şimdi trendeyim. Ve şimdi Migros'ta klasik sinema alışverişinde... En üst kat, gişe, yine zamlanmış bilet! Ama korkulacak gibi değil... Başka Sinema başka, o bir sanatsever ve izleyici dostu...
46 TL olan biletler 50 TL olmuş.
© Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008
Back to TOP