O halde önce biletimi almalıyım!
"D-3 lütfen..."
Avatar rüzgarının ardından yeniden salon 6'da olmak yılın son filmine çok yakışıyor. Aslında salonu kapatmış olmalılar ve sanki La Paragas'ın sinema yazarı için özel bir gösterim bu!
Elbette yazarımız bu zarif davranış karşısında üzerine düşeni yapıyor ve spot yazıda belirtildiği üzere bu kez Cookshop'un dış kısmındaki soluk alan masalardan birine oturuyor. Bu onun tercihi. Ancak yine okurlar spot yazıdan hatırlayacaklardır ki Mangolia olsa da masada, yine bir eksikti o masa. Çünkü yazarımız bir önceki yazıda kurduğu ve spot'a da alıntılanmış cümlelerinde şu ifadeleri kullanmıştı:
"Yürüyen merdivenlerde ve en üst kattayım. Cookshop romantik ışıklandırmasıyla ve boş masalarıyla aşağı kattan bana bakıyor. Yalnız... ve yalnızlığına bir ortak arıyor. Sert bir Amerikano ve Magnolia düşlüyorum."
**
Siyah kıyafetini siyah türbanıyla tamamlamış, sıcak ve gülen bir yüzle genç kız yanaşıyor masama, bu zarif ve abartısız tavrıyla ortam o kadar güzelleşiyor ki anlatılır gibi değil, doğal olarak o sıcaklık andaki tebessümle birlikte kelimelere de yansıyor.
"Bir nutellalı Magnolia lütfen."
"Amerikano'yu karton bardakta mı veriyorsunuz?"
"Hayır, fincanla"
"Bir de Amerikano lütfen"
Vaktim var, usul usul, tadına vara vara ve yudum yudum keyfini çıkarıyorum ânın. Olağanüstü bir hafiflik var üzerimde, şekersiz kahvem istediğim sertlikte. Milan Kundera'nın bayıldığım kitabının adına bir gönderme yapmanın tam yeridir. Bu bir yeni yıl ve yeni beklentiler sevinci midir bilmiyorum ama var olduğumu dayanılmaz bir hoşluk içinde hissediyorum. Yeni yılı karşılarken iş bazında da çok verimli geçen 2022 yılını ise sevgiyle sarıp sarmalıyor, kendisine teşekkürlerimi şimdiden sunuyorum. Filme çok az süre kaldığını fark ediyorum, tatlı ve kahveyle geçirdiğim çok hoş zamanın ardından; ödeme için içeri geçiyor, dönüşümde gülümseyen genç garsonuma teşekkür ediyor ve yeni yılını kutluyorum. Yürüyen merdivenler, sinema katı, sinemanın yürüyen merdivenleri ve koltuğumdayım.
Çok kısa fakat enfes, karlı bir açılış sahnesi; bir küçük çocuk ağaçların arasından, yaprakların üzerinden kısmen karlı bir yamacı iniyor.
Müjde gibi!..
Başlaması ile belki de bir dakikayı bulmayan sürede bitmesi bir oluyor sahnenin, şaşırtıyor ve siyah zemin üzerinde jenerik akmaya başlıyor ve sonra sahne kaldığı yerden devam ediyor.
Küçük oyuncu Rudi'ye yani gerçek adıyla Mark Blenyes'e dikkat ve de annesine de (Macrina Bârlădeanu-Ana)! Ayrıca ekmek fabrikasının patroniçesi Orsolyo Moldovan- Mrs Dénes'e ve de bir odun karakteri çok başarı ile canlandıran Marin Grigore- Matthias'a...
Romanya'nın Transilvanya bölgesinde çok şirin bir köydeyiz. Halkı çok şeker. Kozmopolit bir nüfus ve filmin adında simgeleşen Romence, Macarca ve Almanca olmak üzere üç farklı dilden ve kökenden insanları var. Bir de ekmek fabrikası var ki çapına bakınca köye fazla; biri patroniçe olmak üzere iki çok tatlı kadın tarafından yönetiliyor ve filmin ana karakterlerinden ikisiler; hedefleri büyük.
Üç yabancı'yı fabrikada işe alıyorlar, film genelde iş gücü ve onun göçü üzerine de düşünceler, daha doğrusu durumlar ve eleştiriler ortaya koyuyor. Seyirci çoktan oralı oldu, benimsedi ve sevdi. Her şey yolundayken köy halkında eleştirel ve yabancı düşmanlığı içeren tavırlar gelişiyor.
Filmin ana temalarından biri de bu diyebiliriz!
Film 16+ ibaresi taşıyor, diyaloglar -sadece seks sonrası çıplak bir anda- edepsiz ancak şimdiki çocuklara bakınca gerek var mıydı ki sorusunu da akla getiriyor!..
Ancak iki kişilik çıplak andaki diyaloglar enteresan ve kadın karakter Judith State -Csilla pek hoş; birikimli ve bağımsız haraket edebilme kabiliyeti yüksek ve tutarlı bir genç kadın. Duruma hakim! Filmin etkili karakterlerinden, çello çalıyor, dört dil konuşabiliyor, sıcaklıkla sert ve tavizsiz bir tavır arasında kolay ve bilinçli bir geçişkenliği var ve gerçek bir güç gösterisine sahip. Gerçekten de o performansı filmin zirvelerinden biridir ve elbette Macar Dansı hem onun çellosuyla hem de köyün yerel grubuyla filmin bir anına damgayı vuruyor.
Kilisede başlayan sonra başka bir mekâna, muhtemel ki köyün toplantı salonuna taşınan ve yabancı karşıtları ile karşıt olmayanlar arasında hedefi yabancılar olan bir tartışma var ki enfes; yaklaşık 15-20 dakika sürüyor ve akış, oyunculuk ve oyuncu yönetimi muhteşem.
Çok keyif alarak ve soluksuz izlediğim, düşündüğüm, fikirlerimi gözden geçirdiğim ama bizim kızlardan taraf olduğum bir süreç yaşıyorum film boyunca ve net bir karar olarak diyorum ki: Cristian Mungiu enfes bir film yapmış. Oyuncu seçimleri ve yönetimleri muhteşem, sımsıcak. Bir film izlemediğimi, bizzat kitleye dahil olup yaşadığımı rahatlıkla söyleyebilirim.
Ve final jeneriğindeki müzikler!.. Bu kez son notaya kadar koltuğumda çakılı kalıyorum. Filmin tadı damaklarımdan sızıyordu zaten... Doğa muhteşemdi, izlediğim küçücük bir köyde kocaman ve ilginç karakterlere sahip, doğal, kasılmayan ama bence görkemli bir filmdi. jenerik akarken çalan ilk şarkı ki yabancı gelmeyecek, aşağıda, diğeri bir Romen şarkısıydı ki nasılsa bulurum diye düşünmüştüm. Gördüm ki IMDb'de de bile müzikle ilgili tek bir veri yok. Bir muhabir olarak anladım ki yanımda kalem kağıt da taşımalıyım!
Ve son sözümüz odur ki:
Laparagas.blogspot.com'un bu yılın en iyi filmi ödülü: