Benim sevdiğim kadar...
Hava dünün aksine pırıl pırıl. Güneş en parlak giysisiyle hava atıyor. Martılar dünün aksine bugün güneşlenmede... Muhtemel ki aynı saatte gelecek aynı abi için, hazırlar. Güvercinler, serçeler, martılar ve kargaların aynı alanı kullanıyor olmalarına bayılıyorum. Dünse yağmurlu ve karanlık; lakin yağmurun kışa dönük rengini de sevenlerdeniz. Disko bir genç kadını gözüne kestirmiş, onunla yakınlaşmak istiyor ancak genç hanımefendi ürkmüş. Disko şaşkın, genç kadın yardımıma muhtaç. Bir şey yapmaz diyorum ama nafile. İş başa düştü. Disko, oğlum hanımfendiyi rahatsız etme diyorum. Usulca bana doğru geliyor, şaşkın, oysa yakışıklı da bir genç kendisi. Biraz seviyorum ve yola devam ediyorum. Fikrimde çay içmek var, bu kez Deniz Kızı Kafe olsun diyorum. Muhtemel ki bir etkileşim anındayım. Tam bahçe kapımıza vardığımda gördüğüm minik gül ve henüz emekleme evresindeki kardeşi çok keyifliler. O halde iki lafın belini kıralım. Kahkahalı, full esprili bir sohbet, dönüşte görüşürüz o halde!
Deniz tarafında bir masaya oturuyorum. İki çok hoş genç kız kafede son hazırlıklarını yapıyorlar. Sabahçı kahvesinin konukları ise bir kaç kişiyiz. Kızlar temizlik işini bitirdiler. Biri siparişleri dağıtıyor ve bana yanaştı. "Bir çay, fincanla lütfen." Çayım geldi, teşekkür ettim. Yine gülümseme yok. İşini ciddiyetle yapıyor. Ve edası kesinlikle kendine çok yakışıyor. İş yapma ritmi muhteşem. Çok az konuşuyor. Özgüveni yüksek ve güzelliğinin farkında ve duruşunu çok benimsediği kesin ki yakıştırıyorum kendisine. İçeride inceden bir müzik çalıyor. Şarkı seçimleri muhteşem. Huzur veren bir kış sabahı. Uzun zamanın sonu, ödememi yapıyor, iki genç kıza teşekkür ediyor ve ev istikametine doğru yürüyorum. Bu kez enfes bir festivalin içinde ve bizim evin dibindeyim.
Her zamanki abi iş başında. Büyük poşetten ekmekleri çıkarıyor, küçük parçalara ayırıyor... Bütün kuşlar toplandık. Kimsede bir telaş yok. Abinin torba herkese yeter. Bir barış toprağındayız. Akla gelecek her tür kuş aynı sofrada. Biraz sonra, karınlar doyunca, denize akan ırmağın dingin sularında eğlenecekler. Ama önce elindeki profesyonel makineyle fotoğraflar çeken abiye poz verecekler. Elbette iyi yürekli adamı çekmeden olmaz. Bir de teşekkür etmeli kendisine... Her sabah aynı saatteki bu özen saygı duyulası. Disko abinin hemen arkasında, olan biteni izliyor. Kuşlara rahatsızlık verecek hiç bir eylemde bulunmuyor. O da bir genç, bazen kuşlarla oynamak istiyor ancak onlar panik yapıyorlar. Oysa çoğu zamansa gelip Disko'nun tepesine çıkıyorlar. Aynı mahallenin çocuklarılar sonuçta...
Telefonum çalıyor. Şaşırıyorum çünkü ennn sevdiğim kadın. Onu yüreğinden öpüyorum. Uykusuz bir gece. Akşam beni aradı, bir arkadaşının annesi ölmüş, kendisi Ankara'ya yola çıktı çoktan, annesi ölen arkadaşı yanında. Ve sabah telefonum çalıyor. "Ben geldim." Bense şaşkın. Hiç uyumadan bir 24 saat bile değil. Üstelik bilmem kaçıncı diploma için sınavları var. Ben onu yüreğinden öpmez de ne yaparım ki...
Yazarken tam burada duruyorum. Pırıl pırıl güneş ve aynı pırıltıda deniz karşımda. İşleri halledip dışarı kaçasım var. İstikamet belli, Deniz Kızı Kafe. Dün fincanlarında ve sunumlarında aklım kalmıştı. Bahşiş bırakmadığıma da üzülmüştüm. Sade kahvemi höpürdeteceğim...
24 Ocak 2025 Cuma
5 Ocak 2025 Pazar
Sarhoşum Ben Ahh...
Gün cuma... Bayılır mıyız? Elbette bayılırız. Üstelik yazdan kalma bir akşamüstü, gün aydınlık, spor giyinecek olsam da bir türlü karar veremiyorum. Biraz giy çıkardan sonra işlem tamam. Yine enfes bir kadınla buluşacağım. Heyecanım kıvamımda, biraz elim ayağım dolaşıyor olsa da yola adım atar atmaz sakinleşeceğimi umuyorum. O işten çıkıp gelecek, ee ben de aynı durumda sayılabilirim. Mekân ona daha yakın olsa da orta noktamız sayılabilir.
Sevdiğimiz mekânlardan biri...
Evden çıkabilirim, aynadaki son durum fena değil, kendimi beğenmiş durumdayım lakin saçlarıma biraz afacanlık versem iyi olabilir. Yine ilk buluşmasına giden çocuk heyecanı... bu duyguya bayılıyorum. Muhtemelen ondan önce varacağım gibi...
Montum sırt çantamın askısından geçmiş vaziyette, bu hal bana çok havalı geliyor. Ve içimde enfes bir coşku var, sanırım bu akşam döktüreceğim ve finalde kendimi çok beğenip alkışlayacağım; çünkü coşkum fena! Evde giyim seansını biraz uzatmışım sanırım, ondan önce varamam ihtimalim olduğunu hissettiriyor, saat bana. Biraz hızlanıyorum. Sanırım giyim meselesinde biraz oyalandım ve saat ayarını tutturamadım.
Biraz daha hızlanıyorum.
Ve mekâna az kaldı. 22 Ocakbaşı tabelasını gördüm, kapıdan kıvrılıyorum. Onun benim geliş yönüme sırtı dönük. Ayaklarım yerden kesildi ve onu süzüyorum. Kıvrıldım ve önündeyim. İşte bu benim enn sevdiğim kadın diye kalbim fena gururlanıyor ve sanki bana hava atıyor. Kendimi gözden geçiriyorum; havam yerinde, coşkum benim ayarımı bile aşmış durumda. Ân ben de bir masal için buradayım diyor. Ben elbette balıklama atlıyorum. Mezeler seçiliyor. Garsonumuz daha önce görmediğimiz biri, çok sempatik ve güleryüzlü bir beyefendi. O da bizi sevdi sanırım. Mekân canlı. O halde, bir de 35'lik Yeni Rakı lütfen.
Çok mutluyum, ânı ve ortamı benimsedim, eski masamızı aramıyorum bile... Koca bir ağacın altındayım, sırtım sağlamda. Sanırım ben bu hoş kadını daha önce de bahsettiğim üzere gittikçe daha çok seviyorum. Ve coşkun gecelerimden birindeyim. Öyle güzel cümleler kuruyorum ki üstelik hiç de çekingen bir çocuk değilim. İçimden akan hiç bir hissi dile getirmekten sakınmıyorum. Akşama bayılmış durumdayım, kadına zaten hep bayılıyorum ama bu kez yeni model kendime şaşırmakla kalmıyor, içten gelip kontrolüm dışında akan iltifatlarıma şaşırıyor, elbette zevkten ölüyor ve hatta bana yine neler oldu ki diye düşünüyor ve sürekli gülümseyen bedenim ve paydaşlarımın birbirlerine yaptıkları çaklardan mutlu olmakla kalmıyor sürekli bu hale gülümsüyorum.
İşin özü aynı kadınla aradan geçen yıllara rağmen -her seferinde- dün tanışmışım, hemen kaynaşmışım ve enfes bir akşamda ilk akşammış tadıyla, elbette efendice sarkıyor, yüzümden hiç eksilmeyen gülümsememle de kimselere çaktırmadan kendimle sürekli çak yapıyorum.
Ve sürekli tazelenen ve bu tazelenme süreçlerinde sürekli artan sevgime ve onunla geçen zamanlarımın tadına bayılıyorum. Oysa ben bu tür cümleleri kuracak, bir ilişkinin içinde bunları bu türden bir dille ifade edecek bir adam değildim. Evet benden beklenmeyecek ölçüde sempatik ve esprili bir gençtim kabul, ama içime akan sözcükleri dilime hapseder, aleni bir biçimde de ortaya dökmezdim. Şimdi düşünüyorum da gençlik biraz daha kısa sürse ve sonraki yaşlarda süreç biraz daha uzun olsa hayat ve ilişkiler daha mı keyifli olurdu acaba?
Ve gece bitiyor, garsonumuza teşekkür ediyoruz. Sonra yürümeye başlıyoruz. Kelimeler hoş, yaşam bizi alkışlıyor. İçimdeki coşku beni tebrik ediyor. Denizin kenarından yürüyorum. Aklımda O.
Yoksa bu akşam da kafayı mı buldum ben diye düşünüyorum, elbette kendimle dalga geçiyorum. Bir dilek tutuyorum ve o zaman diyorum bu enfes akşam için Dario Moreno söylesin!
Sevdiğimiz mekânlardan biri...
Evden çıkabilirim, aynadaki son durum fena değil, kendimi beğenmiş durumdayım lakin saçlarıma biraz afacanlık versem iyi olabilir. Yine ilk buluşmasına giden çocuk heyecanı... bu duyguya bayılıyorum. Muhtemelen ondan önce varacağım gibi...
Montum sırt çantamın askısından geçmiş vaziyette, bu hal bana çok havalı geliyor. Ve içimde enfes bir coşku var, sanırım bu akşam döktüreceğim ve finalde kendimi çok beğenip alkışlayacağım; çünkü coşkum fena! Evde giyim seansını biraz uzatmışım sanırım, ondan önce varamam ihtimalim olduğunu hissettiriyor, saat bana. Biraz hızlanıyorum. Sanırım giyim meselesinde biraz oyalandım ve saat ayarını tutturamadım.
Biraz daha hızlanıyorum.
Ve mekâna az kaldı. 22 Ocakbaşı tabelasını gördüm, kapıdan kıvrılıyorum. Onun benim geliş yönüme sırtı dönük. Ayaklarım yerden kesildi ve onu süzüyorum. Kıvrıldım ve önündeyim. İşte bu benim enn sevdiğim kadın diye kalbim fena gururlanıyor ve sanki bana hava atıyor. Kendimi gözden geçiriyorum; havam yerinde, coşkum benim ayarımı bile aşmış durumda. Ân ben de bir masal için buradayım diyor. Ben elbette balıklama atlıyorum. Mezeler seçiliyor. Garsonumuz daha önce görmediğimiz biri, çok sempatik ve güleryüzlü bir beyefendi. O da bizi sevdi sanırım. Mekân canlı. O halde, bir de 35'lik Yeni Rakı lütfen.
Çok mutluyum, ânı ve ortamı benimsedim, eski masamızı aramıyorum bile... Koca bir ağacın altındayım, sırtım sağlamda. Sanırım ben bu hoş kadını daha önce de bahsettiğim üzere gittikçe daha çok seviyorum. Ve coşkun gecelerimden birindeyim. Öyle güzel cümleler kuruyorum ki üstelik hiç de çekingen bir çocuk değilim. İçimden akan hiç bir hissi dile getirmekten sakınmıyorum. Akşama bayılmış durumdayım, kadına zaten hep bayılıyorum ama bu kez yeni model kendime şaşırmakla kalmıyor, içten gelip kontrolüm dışında akan iltifatlarıma şaşırıyor, elbette zevkten ölüyor ve hatta bana yine neler oldu ki diye düşünüyor ve sürekli gülümseyen bedenim ve paydaşlarımın birbirlerine yaptıkları çaklardan mutlu olmakla kalmıyor sürekli bu hale gülümsüyorum.
İşin özü aynı kadınla aradan geçen yıllara rağmen -her seferinde- dün tanışmışım, hemen kaynaşmışım ve enfes bir akşamda ilk akşammış tadıyla, elbette efendice sarkıyor, yüzümden hiç eksilmeyen gülümsememle de kimselere çaktırmadan kendimle sürekli çak yapıyorum.
Ve sürekli tazelenen ve bu tazelenme süreçlerinde sürekli artan sevgime ve onunla geçen zamanlarımın tadına bayılıyorum. Oysa ben bu tür cümleleri kuracak, bir ilişkinin içinde bunları bu türden bir dille ifade edecek bir adam değildim. Evet benden beklenmeyecek ölçüde sempatik ve esprili bir gençtim kabul, ama içime akan sözcükleri dilime hapseder, aleni bir biçimde de ortaya dökmezdim. Şimdi düşünüyorum da gençlik biraz daha kısa sürse ve sonraki yaşlarda süreç biraz daha uzun olsa hayat ve ilişkiler daha mı keyifli olurdu acaba?
Ve gece bitiyor, garsonumuza teşekkür ediyoruz. Sonra yürümeye başlıyoruz. Kelimeler hoş, yaşam bizi alkışlıyor. İçimdeki coşku beni tebrik ediyor. Denizin kenarından yürüyorum. Aklımda O.
Yoksa bu akşam da kafayı mı buldum ben diye düşünüyorum, elbette kendimle dalga geçiyorum. Bir dilek tutuyorum ve o zaman diyorum bu enfes akşam için Dario Moreno söylesin!
Etiketler:
22 Ocakbaşı,
an'larım...,
sevdiğimiz mekanlar
27 Aralık 2024 Cuma
Çookk Güzelll Adamdın... Ama Çooooookkkkkkkkkkk Güzel!
Sanırım öte dünyaların birinde güvenilir, güzel, gönülden can, şahaneler ötesi, fıstık gibi bir adama ihtiyaç vardı. Telefonu az önce aldım. Oturup onunla olan anıları yazsam defterlere sığmaz. Yeryüzünde hiç ama hiççç kimsenin kalbini kırmamış biri varsa O'dur.
Şahane bir ekiptik, şahane arkadaşlar...
Şahane yer, şahane içer, şahane sohbet ederdik ki biz nispeten küçüklerdik. Otomotiv sektörünün farklı dallarındandık ama bir yanıyla da birbirimizin rakibiydik.
Ülkenin farklı şehirlerinden gelen meslektaşlar şaşırırlardı; çünkü ülkenin farklı şehirlerinde benzerlerimizden yoktu. O kadar anı biriktirdik ki ciltlerle kitaba sığmaz. Yazıyı hiç düşünmeden yazmaya gayret ediyorum, çünkü haberi az önce kızkardeşimden aldım. Gözümden bir damla yaş düşsün istemiyorum.
Bir film gibi akıyor zaman; hangisini hangi özelliği ile yazsam bilemiyorum. Yaşadığım, güzel insanlarla geçirilmiş dolu bir hayatsa, bu hayatın önemli bir kısmı sanayi sitesine bulaşmış insanlardı.
Şaşarlardı başka kentlerden gelen insanlar, meslektaşlar. Hatta dile getirirlerlerdi başka hiçbir yerde rastlaşamadıkları arkadaşlığımızı. Bu kez güzel adamlardan, adı güzel, kendi güzel, arkadaşlığı güzel, koyu Beşiktaşlı Göksenin abi, gitmiş.
Biliyorum ki bizi daha önce bırakıp ama hep kalbimizde olan gitmişlerle buluşacak.
Takatim yok.
Olsa hepsinin adını tek tek yazacağım şuraya, lakin gözyaşlarımı, yazının burasından öte, sanırım tutamayacağım.
Ve iyi ki yazmışım dediğim, 2008 tarihli bir gün ile onu sonsuzluğa uğurlayacağım.
Göksenin Abi İle 24 Saat
Şahane bir ekiptik, şahane arkadaşlar...
Şahane yer, şahane içer, şahane sohbet ederdik ki biz nispeten küçüklerdik. Otomotiv sektörünün farklı dallarındandık ama bir yanıyla da birbirimizin rakibiydik.
Ülkenin farklı şehirlerinden gelen meslektaşlar şaşırırlardı; çünkü ülkenin farklı şehirlerinde benzerlerimizden yoktu. O kadar anı biriktirdik ki ciltlerle kitaba sığmaz. Yazıyı hiç düşünmeden yazmaya gayret ediyorum, çünkü haberi az önce kızkardeşimden aldım. Gözümden bir damla yaş düşsün istemiyorum.
Bir film gibi akıyor zaman; hangisini hangi özelliği ile yazsam bilemiyorum. Yaşadığım, güzel insanlarla geçirilmiş dolu bir hayatsa, bu hayatın önemli bir kısmı sanayi sitesine bulaşmış insanlardı.
Şaşarlardı başka kentlerden gelen insanlar, meslektaşlar. Hatta dile getirirlerlerdi başka hiçbir yerde rastlaşamadıkları arkadaşlığımızı. Bu kez güzel adamlardan, adı güzel, kendi güzel, arkadaşlığı güzel, koyu Beşiktaşlı Göksenin abi, gitmiş.
Biliyorum ki bizi daha önce bırakıp ama hep kalbimizde olan gitmişlerle buluşacak.
Takatim yok.
Olsa hepsinin adını tek tek yazacağım şuraya, lakin gözyaşlarımı, yazının burasından öte, sanırım tutamayacağım.
Ve iyi ki yazmışım dediğim, 2008 tarihli bir gün ile onu sonsuzluğa uğurlayacağım.
Göksenin Abi İle 24 Saat
Etiketler:
Göksenin Abi
17 Aralık 2024 Salı
Muhabbet mi Söz mü Nişan mı?
Bir kez daha şunu anladım ki yazma ritminden kopunca geri dönüş zormuş. Standartlara göre verdiğim ara, planlı olsa da uzundu bence... Öyle olmasa olayın öncesine dair, şimdiye kadar en az üç yazı çıkmıştı klavyeden. Ama düşünce yerinde olsa da ve yazmak istense de el gitmemişti her seferinde.
Boş ekrana boş hafıza ile bakıp bakıp dursam da bir türlü girememiştim -futbolcu deyimi ile- topa. Bugün için and içtim, öyle geldim çalışma masama ve dokunmaya başladım klavyenin tuşlarına. Şu noktaya vardığımda yazma standartıma kavuşmuştum sanki, o halde dökülebilirdim.
Uzun bir birliktelikti, onlar benim çakmadığımı sansalar da; şirkete gittiğim zamanlarda konuşma üsluplarından anlıyordum olan biteni... ve çaktırmıyordum. Belki kızkardeşim biliyordu, belki de son günlerde bilir oldu. Oğlumuz 10 numara bir yakışıklıdır, güzel kızımızın da edası, endamı, boyu bosu yerinde... Olay aslında aileler kısmına daha önce fısıldansa da oğlumuz yine de ağır gitmeyi tercih etmişti.
Bu fikri desteklediğimi de söylemeliyim.
Develer tellal pireler berber iken devrine ulaşınca, olay biraz da uzayınca konunun bir yere bağlanmasının istendiğinin sinyaller gelmeye başlamıştı. Oğlumuz sabrın sonu selametçidir ki ben de onunla aynı fikirdeyimdir. Lakin annemiz ve babamız sağ olsa, emir komuta onlarda olacağı için ve bir an önce torun kucaklamak isteklerinden kaynaklı olarak, her ne kadar benim ve kızkardeşimin çocukları babanneye bu imkanı sağlamış olsalar da erken kayıp ve torun hevesi ve hayalleri tavanda baba, yine de torunları göremeyecekti.
Karar verilir, gün tayin edilir ve önceki akşam, aslında gençler yüzük takmaya başlamış olsalar da olayın adının konması anlamında bir araya gelinir. Aileler birbirleriyle kaynaşmışlardır, bu anlamda sorun teşkil edecek hiçbir şey yoktur. Sohbet sanki kırk yıldır birbirlerini tanıyan insanlar arasında gelişmektedir. Öte yandan oğlumuz işi garantiye almıştır ve bir yıldan önce bir evlilik söz konusu değildir.
Ailelerse şöyle düşünmektedirler, gençler zaten kendi aralarında anlaşmışlar -muhtemelen bizim oğlan nedeniyle- onlar bilirler, sonuçta çocuk değiller ve kararları bizim için saygıya değerdir demişlerdir.
Gecenin en hoş tarafı hazırlanan tabaklardır. Hepsi muhteşemdir çünkü kız babası aşçıdır, buna hanımefendilerin katkısını da katarsak işin yeme kısmı muhteşemdir.
Ama daha güzeli arada oluşan sıcaklıktır. Ve taraflarda oluşan kızımız ve oğlumuz ve biz iyi insanlarla akraba oluyoruz düşüncesi ve sıcaklığıdır.
Bu saatten sonra da bize onların çizecekleri yolda yürümek ve nihai kararlarını beklemek düşmektedir. Önümüzde bir yıl vardır ve yolun sürpizlerinin,
kısalıp uzayacağı ise hem heyecan hem meraktır!
Boş ekrana boş hafıza ile bakıp bakıp dursam da bir türlü girememiştim -futbolcu deyimi ile- topa. Bugün için and içtim, öyle geldim çalışma masama ve dokunmaya başladım klavyenin tuşlarına. Şu noktaya vardığımda yazma standartıma kavuşmuştum sanki, o halde dökülebilirdim.
Uzun bir birliktelikti, onlar benim çakmadığımı sansalar da; şirkete gittiğim zamanlarda konuşma üsluplarından anlıyordum olan biteni... ve çaktırmıyordum. Belki kızkardeşim biliyordu, belki de son günlerde bilir oldu. Oğlumuz 10 numara bir yakışıklıdır, güzel kızımızın da edası, endamı, boyu bosu yerinde... Olay aslında aileler kısmına daha önce fısıldansa da oğlumuz yine de ağır gitmeyi tercih etmişti.
Bu fikri desteklediğimi de söylemeliyim.
Develer tellal pireler berber iken devrine ulaşınca, olay biraz da uzayınca konunun bir yere bağlanmasının istendiğinin sinyaller gelmeye başlamıştı. Oğlumuz sabrın sonu selametçidir ki ben de onunla aynı fikirdeyimdir. Lakin annemiz ve babamız sağ olsa, emir komuta onlarda olacağı için ve bir an önce torun kucaklamak isteklerinden kaynaklı olarak, her ne kadar benim ve kızkardeşimin çocukları babanneye bu imkanı sağlamış olsalar da erken kayıp ve torun hevesi ve hayalleri tavanda baba, yine de torunları göremeyecekti.
Karar verilir, gün tayin edilir ve önceki akşam, aslında gençler yüzük takmaya başlamış olsalar da olayın adının konması anlamında bir araya gelinir. Aileler birbirleriyle kaynaşmışlardır, bu anlamda sorun teşkil edecek hiçbir şey yoktur. Sohbet sanki kırk yıldır birbirlerini tanıyan insanlar arasında gelişmektedir. Öte yandan oğlumuz işi garantiye almıştır ve bir yıldan önce bir evlilik söz konusu değildir.
Ailelerse şöyle düşünmektedirler, gençler zaten kendi aralarında anlaşmışlar -muhtemelen bizim oğlan nedeniyle- onlar bilirler, sonuçta çocuk değiller ve kararları bizim için saygıya değerdir demişlerdir.
Gecenin en hoş tarafı hazırlanan tabaklardır. Hepsi muhteşemdir çünkü kız babası aşçıdır, buna hanımefendilerin katkısını da katarsak işin yeme kısmı muhteşemdir.
Ama daha güzeli arada oluşan sıcaklıktır. Ve taraflarda oluşan kızımız ve oğlumuz ve biz iyi insanlarla akraba oluyoruz düşüncesi ve sıcaklığıdır.
Bu saatten sonra da bize onların çizecekleri yolda yürümek ve nihai kararlarını beklemek düşmektedir. Önümüzde bir yıl vardır ve yolun sürpizlerinin,
kısalıp uzayacağı ise hem heyecan hem meraktır!
Etiketler:
Muhabet mi,
Nişan mı,
Söz mü
3 Aralık 2024 Salı
Ya Blogdaşlık Olmasaydı
yeşerememiş yapraklara benzer miydik?
Ve bu şahane kitaptan rastgele seçtiğim bir kaç şiirin -meraklıları için- yine rastgele seçilmiş birkaç satırı.
Sana üç gül sayıkladım bir de şiir
şiiri kokla bana gülleri söyle
Adının önünde durdum
ışıkları yanıyordu
adının önünde eğildim
gece kokuyordu
Kuştan kalma bir göğün altında
maviden kalma bir denizin üstünde
Perdeler yelkenli gibi dalgalanıyor
tül gözlerini kırpıştıryorsa
vardır eylül sabahının bir bildiği
Aydır sıla, sıladan tül
içrek tine sarmaşır dil
o karangu maviliği içim bil
Büyü tenden öte yalım geçti bel
hiçsenkuşu vadimüstü uçtu el
gece taşım gülün ile küstü sel
ikiye yan gönlüm sargın nicene
gözü tenden som yakınım aysıla
hiçimden bir odasılık tüttü gel!
Dün hayatımın en hoş hallerinden birini yaşadım. Ayaklarım yerden kesildi dersem abartmamış olurum. Elbette tüm sevinçlerimde olduğu gibi enn sevdiğim kadınla da paylaştım olup biteni ve hislerimi...
Şu hayatın en güzel olaylarından biridir etkileşim, güzel insanlara enn yakışan tavırdır da aynı zamanda.
Bir kitap, enfess bir şiir kitabı; sevgili blog arkadaşım Şule'den, ve bence büyük bir ifade ile süslenmiş bir kitap üstelik.
Ve kargocu genç, sen kitabı şirin zarfı ile birlikte kapıya bırak, zili çal ve ben henüz kapıyı açmamışken asansörle kaç...
Sürprizin hakkını vermek, budur bence de...
Ve Sevgili Şule, bize yakıştırdığın içerikten yola çıkarak zahmet verip gönderdiğin kitap için çok ama çookkkk teşekkürler; o kadar kıymetli ki o, üstelik bize yakıştırman ve ardındaki tavrın.
Unutulmaz anlar hanesinde artık bu enfes şiirlerle bezenmiş kitap;
onu süsleyen, daha anlamlı kılan ve yaşanan duygularla ve sevinçlerle birlikte...
Sana ve beyefendiye çok teşekkürler ve çok sevgiler ve çok selamlar...
Görüşmek üzere...
Ve bu şahane kitaptan rastgele seçtiğim bir kaç şiirin -meraklıları için- yine rastgele seçilmiş birkaç satırı.
Sana üç gül sayıkladım bir de şiir
şiiri kokla bana gülleri söyle
Adının önünde durdum
ışıkları yanıyordu
adının önünde eğildim
gece kokuyordu
Kuştan kalma bir göğün altında
maviden kalma bir denizin üstünde
Perdeler yelkenli gibi dalgalanıyor
tül gözlerini kırpıştıryorsa
vardır eylül sabahının bir bildiği
Aydır sıla, sıladan tül
içrek tine sarmaşır dil
o karangu maviliği içim bil
Büyü tenden öte yalım geçti bel
hiçsenkuşu vadimüstü uçtu el
gece taşım gülün ile küstü sel
ikiye yan gönlüm sargın nicene
gözü tenden som yakınım aysıla
hiçimden bir odasılık tüttü gel!
Etiketler:
Haydar Ergülen,
İdilikler,
şiirler...
27 Kasım 2024 Çarşamba
Enfes Bir Akşamın Demi
23.11.2024
Benim dişçimle randevum var, Enn Sevdiğim Kadın ise bir toplantıya katılacak. Şehrin aynı coğrafyasındayız. Buluşmayı planladığımız nokta ise çok sevdiğimiz mekânlardan biri; blog dostlarımızla da çok hoş zamanlar geçirdiğimiz, mezeleri lezzetli, rakı adabını bilen, müşterileri nitelikli bir kulüp...
Benim randevum saat 15'de, gidiyorum ve işim 15 dakikada tamamlanıyor. O'nu arıyorum, toplantısı henüz tamamlanmamış, o halde istikâmet Hakan diyorum. Orada laf lafı açıyor, henüz telefonum çalmadı. Derken kapıdan giren kadın tam benim önümde duruyor. Kafamı kaldırıyor ve şaşırıyorum. Oysa telefonla teyitleşme, ardından ikimize de çok yakın mekânda buluşma idi plan.
Karşımda kot pantolunu ve montu ile tam anlamıyla bir fıstık var. Ona bir kez daha bayılıyorum, elbette hayranlıktan coşmuş gözlerimi bir süre sonra geri alıyorum, Hakan'la vedalaşıyor ve enn sevdiğimiz mekâna doğru yürümeye başlıyoruz. Planımız kısmen kış nedeniyle etrafı korunaklı hale getirilmiş açık alanda oturmak. Önüne geldiğimizde görüyoruz ki masalar rezerve, çünkü televizyonda Fenerbahçe'nin maçı var. O halde mimarisi çok hoş, eskiden ev olan tarihi binaya...
Masamızın manzarası çok güzel, sokak zaten güzel ve evler de elbette...
O halde klasiklerle donansın masa.

"Peynir lütfen, Arnavut ciğeri lütfen, beyin lütfen,"
ve garsonumuzun önerisi ile üzeri yoğurtlu adını bilmediğim bir lezzet daha... Ve elbette 35'lik Yeni Rakı ve bir kase buz. Ekranlarda maç ama bizi hiç rahatsız etmiyor. Sohbet şahane, hayaller, planlar, siyaset, kitaplar, geçmişten ânlar, anılar derken el atmadık konu kalmıyor. Bir de Sinop hayali ekliyoruz sohbete... Dışarıda enfes bir yağmur var. Ve usul usul, uzun bir zamana yayarak içtiğimiz 35'lik bitiyor. Ödemeyi yapıyor, garsonu boş geçmiyor, herkese teşekkür ediyor ve enfes yağmurlu geceye ve sokağa atıyoruz kendimizi.

Şimdi trene doğru yürüyoruz. Yağmur yağmaya devam ediyor. Üzerimizdekiler su geçirmez, o nedenle dilediğince yağabilir. D&R'a giriyoruz. Enn Sevdiğim Kadın kitap alıyor. Sonra trene doğru yürüyoruz, yağmur şiddetini artırıyor. Tam da bir şarkının söylenme zamanı, hani sözlerinin en vurucu yeri "Yağmurun sesine bak, aşka davet ediyor," olan... Keyfimiz gıcır, trende keyife devam, şahane sohbet, ıslanmamış planlar, akıp giden gecenin erken saatleri. Keyiften ölüyorum.
Bizim istasyon görünüyor, yine bir vedalaşma ânı, gülümseyerek ve çok mutlu bir adam hallerimle iniyorum trenden. Bir klasik tekrar edilecek, çünkü ara beni dedi. İstasyondan denize doğru çoookkkk mutlu bir adam yürüyor, aklında güzel bir kadın var, bu sunumlar zihninden pırıltılarla gökyüzüne ulaşıyor.
Kıskanmıyorum.
Çünkü o adam benim. Az sonra da şahane bir kadınla telefonda konuşacağım ve 10 yıldan fazla bir zaman geçmiş olmasına rağmen o konuşma sanki bu akşam onunla tanışmışım ve o nedenle soluk soluğa, kısmen şımarıkça ve ilk akşammış tadında olacak.
Bunu nasıl becerdiğimize, bu hisse, tazeliğe her seferinde aradaki tüm zamanları silerek nasıl ulaşabildiğimize, eve doğru yürürken ve bir yandan yağmurun tadını çıkarırken, yine şaşıracağım ve bu şahane kadını o andan itibaren özleyeceğim.
Benim dişçimle randevum var, Enn Sevdiğim Kadın ise bir toplantıya katılacak. Şehrin aynı coğrafyasındayız. Buluşmayı planladığımız nokta ise çok sevdiğimiz mekânlardan biri; blog dostlarımızla da çok hoş zamanlar geçirdiğimiz, mezeleri lezzetli, rakı adabını bilen, müşterileri nitelikli bir kulüp...
Benim randevum saat 15'de, gidiyorum ve işim 15 dakikada tamamlanıyor. O'nu arıyorum, toplantısı henüz tamamlanmamış, o halde istikâmet Hakan diyorum. Orada laf lafı açıyor, henüz telefonum çalmadı. Derken kapıdan giren kadın tam benim önümde duruyor. Kafamı kaldırıyor ve şaşırıyorum. Oysa telefonla teyitleşme, ardından ikimize de çok yakın mekânda buluşma idi plan.
Karşımda kot pantolunu ve montu ile tam anlamıyla bir fıstık var. Ona bir kez daha bayılıyorum, elbette hayranlıktan coşmuş gözlerimi bir süre sonra geri alıyorum, Hakan'la vedalaşıyor ve enn sevdiğimiz mekâna doğru yürümeye başlıyoruz. Planımız kısmen kış nedeniyle etrafı korunaklı hale getirilmiş açık alanda oturmak. Önüne geldiğimizde görüyoruz ki masalar rezerve, çünkü televizyonda Fenerbahçe'nin maçı var. O halde mimarisi çok hoş, eskiden ev olan tarihi binaya...
Masamızın manzarası çok güzel, sokak zaten güzel ve evler de elbette...
O halde klasiklerle donansın masa.

"Peynir lütfen, Arnavut ciğeri lütfen, beyin lütfen,"
ve garsonumuzun önerisi ile üzeri yoğurtlu adını bilmediğim bir lezzet daha... Ve elbette 35'lik Yeni Rakı ve bir kase buz. Ekranlarda maç ama bizi hiç rahatsız etmiyor. Sohbet şahane, hayaller, planlar, siyaset, kitaplar, geçmişten ânlar, anılar derken el atmadık konu kalmıyor. Bir de Sinop hayali ekliyoruz sohbete... Dışarıda enfes bir yağmur var. Ve usul usul, uzun bir zamana yayarak içtiğimiz 35'lik bitiyor. Ödemeyi yapıyor, garsonu boş geçmiyor, herkese teşekkür ediyor ve enfes yağmurlu geceye ve sokağa atıyoruz kendimizi.

Şimdi trene doğru yürüyoruz. Yağmur yağmaya devam ediyor. Üzerimizdekiler su geçirmez, o nedenle dilediğince yağabilir. D&R'a giriyoruz. Enn Sevdiğim Kadın kitap alıyor. Sonra trene doğru yürüyoruz, yağmur şiddetini artırıyor. Tam da bir şarkının söylenme zamanı, hani sözlerinin en vurucu yeri "Yağmurun sesine bak, aşka davet ediyor," olan... Keyfimiz gıcır, trende keyife devam, şahane sohbet, ıslanmamış planlar, akıp giden gecenin erken saatleri. Keyiften ölüyorum.
Bizim istasyon görünüyor, yine bir vedalaşma ânı, gülümseyerek ve çok mutlu bir adam hallerimle iniyorum trenden. Bir klasik tekrar edilecek, çünkü ara beni dedi. İstasyondan denize doğru çoookkkk mutlu bir adam yürüyor, aklında güzel bir kadın var, bu sunumlar zihninden pırıltılarla gökyüzüne ulaşıyor.
Kıskanmıyorum.
Çünkü o adam benim. Az sonra da şahane bir kadınla telefonda konuşacağım ve 10 yıldan fazla bir zaman geçmiş olmasına rağmen o konuşma sanki bu akşam onunla tanışmışım ve o nedenle soluk soluğa, kısmen şımarıkça ve ilk akşammış tadında olacak.
Bunu nasıl becerdiğimize, bu hisse, tazeliğe her seferinde aradaki tüm zamanları silerek nasıl ulaşabildiğimize, eve doğru yürürken ve bir yandan yağmurun tadını çıkarırken, yine şaşıracağım ve bu şahane kadını o andan itibaren özleyeceğim.
24 Kasım 2024 Pazar
Kışların En Güzeli*
06/02/2016-
Bir an....
...
Günün ruhları dürtükleyen saatleri başladı.
Kuralım artık masayı.
Haaa unuturum sonra, yolculuğun en keyifli ânlarından biri gelen ve giden Doğu Ekspresleri'nin karşılaşma noktası. Erken gelen bekliyor. Geçiş ânı keyifli. İnip beklemek de o ânı...
Diz boyu karlar. Peronda bekleyen yolcular ve ânı dondurmak isteyen fotoğraf makineleri.
Kars Migros Jet'i sevdik biz. Şarabımızı oradan aldık.
Sevilen'in Adatepe'si.
Tanışıklık var. Litrelik, vidalı kapak. Üç üzümden müteşekkil sek bir kırmızı şarap; Cinsault, Carignan ve Cabernet Sauvignon.
Havalı di mi?
Alkolü %12. İçimi keyifli, hatta çok eğlenceli.
Taze bir şarap bu. Tren için özellikle seçildi. Fiyatı makul, 19.50TL.
Fiyatıyla hava atan çok şarabı cebinden çıkarır.
Peynirler zaten muhteşem. Fransa'da bile bulamazsınız. Çünkü Kars'ta.
Yalnız peynir, kete, Şam fıstığı uyumu muhteşem. Çok da eğlenceli. Şarap da yakıştı valla. Haaa bu bir tren keyfi; planlanmış bir mizanseni de var tarafımızca. Aynı peynirlerin asil tamamlayıcısı ise alkolü daha yüksek şaraplar. Mesela %14 alkol oranlarıyla Sevilen İsa Bey ve Parsel NO: IX. Mesela Buzbağ'ın Diyarbakır ya da Elazığ'ı,
ya da ikisinin kupajı.
Tren usul usul. Biz de usul usul. Zaman donsa mı yoksa aksa mı?
Çünkü bir parça kete üzerine bir küp eski kaşar, gravyer, mezelik gravyer, eritme ya da çeçil koyup üzerine de bir adet Şam fıstığı yerleştirdiğiniz ânda ortaya çıkan tat muhteşem. Çok eğlenceli bir lezzet bu. Bir de buna bir süre sonra bir yudum şarap ekledinizmi,
gel keyfim gel.
*Şu uzun yazıdan unutulmaz bir ân...
Bir an....
...
Günün ruhları dürtükleyen saatleri başladı.
Kuralım artık masayı.
Haaa unuturum sonra, yolculuğun en keyifli ânlarından biri gelen ve giden Doğu Ekspresleri'nin karşılaşma noktası. Erken gelen bekliyor. Geçiş ânı keyifli. İnip beklemek de o ânı...
Diz boyu karlar. Peronda bekleyen yolcular ve ânı dondurmak isteyen fotoğraf makineleri.
Kars Migros Jet'i sevdik biz. Şarabımızı oradan aldık.
Sevilen'in Adatepe'si.
Tanışıklık var. Litrelik, vidalı kapak. Üç üzümden müteşekkil sek bir kırmızı şarap; Cinsault, Carignan ve Cabernet Sauvignon.
Havalı di mi?
Alkolü %12. İçimi keyifli, hatta çok eğlenceli.
Taze bir şarap bu. Tren için özellikle seçildi. Fiyatı makul, 19.50TL.
Fiyatıyla hava atan çok şarabı cebinden çıkarır.
Peynirler zaten muhteşem. Fransa'da bile bulamazsınız. Çünkü Kars'ta.
Yalnız peynir, kete, Şam fıstığı uyumu muhteşem. Çok da eğlenceli. Şarap da yakıştı valla. Haaa bu bir tren keyfi; planlanmış bir mizanseni de var tarafımızca. Aynı peynirlerin asil tamamlayıcısı ise alkolü daha yüksek şaraplar. Mesela %14 alkol oranlarıyla Sevilen İsa Bey ve Parsel NO: IX. Mesela Buzbağ'ın Diyarbakır ya da Elazığ'ı,
ya da ikisinin kupajı.
Tren usul usul. Biz de usul usul. Zaman donsa mı yoksa aksa mı?
Çünkü bir parça kete üzerine bir küp eski kaşar, gravyer, mezelik gravyer, eritme ya da çeçil koyup üzerine de bir adet Şam fıstığı yerleştirdiğiniz ânda ortaya çıkan tat muhteşem. Çok eğlenceli bir lezzet bu. Bir de buna bir süre sonra bir yudum şarap ekledinizmi,
gel keyfim gel.
*Şu uzun yazıdan unutulmaz bir ân...
Etiketler:
akıp giden zamana fotoğraflar
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)