Öncesi
04/02/2016
Bugünün programında kale var, akşama da sinema, öğlen piti yenecek ama bu kez farklı bir mekanda. Ondan ötesi tümüyle spontane, plansız. Ayaklarının götürdüğü yere git. Otelimizin konumu güzel, karar verirken önceliğimiz odalarının büyüklüğü idi. Bir de binaların arasında sıkışıp kalmış olmaması. Konumunun avantajlarından yararlandık fazlasıyla. İğneden ipliğe kadar her şey var odada. Eksiksiz. Su, çay, kahve sınırsız. Isıtıcı elinizin altında.
Lobisi, özellikle kahvaltının verildiği ve aynı zamanda akşam yemeği de yenebilecek teras katı manzara açısından ve ferahlığı itibari ile tatmin edici. Hatta kahvaltı saatleri güne güzel başlamak adına son derece keyifli. Her ne kadar peynir kaliteleri aldıklarımız düzeyinde olmasa da seçeneklerdeki çeşitlilik güzeldi. Sıcacık börek ve poğaçaları ise gerçekten muhteşem.
E kusurlar da vardı tabii ki. Biz artılara bakıp kusurlar üzerinden takıntılar yaratıp da keyfimizi kaçıranlardan olmadığımızdan sevdik kendisini, rahat yataklarından dinlenmiş olarak kalktığımız her sabah için şükranlarımızı sunduk.
Az daha unutuyordum. Kale Otel'dir adı. Aslında Grand Castle Hotel'miş. Padişahımız tarafından değiştirilmiş. Bizzat açılışını yaparken olmuş bu ikaz. Otelle ilgili bilgiler ararken öğrenmiştim durumu. Bu beni otelden bir an uzaklaştırmadı da değil açıkçası; adından dolayı değil, açılışını yapan nedeni ile. Ama bir ilahi güç aklıma girmişti işte ve ben bunun farkında değildim an itibari ile.
Nevresimin bir ucunda iki küçük delik görmek, ferah banyosunda duşun ahizeye ve tavana su gönderen musluğunun ahize lehine çalışmadığını fark etmek, kolayca onarılabilecek şeylerin onarılmamış olması sizi telefona sarılıp da resepsiyonu aramak ihtiyacı duyacak kadar sinirlendirmeyecekse rahatlıkla kalabilirsiniz bu otelde. Biz dert etmedik. Sonuçta burası Kars; insana öyle huzur veriyor ki. Bir Hilton da beklememek lazım değil mi? Bir de aklımızda uzun zaman önce okuduğumuz romanda tasvir edilmiş bi otel var; salaş, içinde yaşamışçasına hissettiğimiz.
Romanda tasvir edilen otel aslında Karabağ demiştim bir önceki yazıda, ama sadece konumu itibariyle, yoksa kendisi romandakinin aksine bakımlı ve güzel bir bina.
Birazdan yine romanın baş kahramanlarından Birlik Kahvesinin önünden geçip kaleye doğru yürüyeceğiz. Caddenin tamamını kahvaltı masamızdan görebiliyoruz. Düşler Sokağı Balıkçısı tam karşı köşemizde. Kar yüklü kaldırıma atılmış iki masa, dallarına onlarca kuş konmuş ağacın altına çok yakışıyor. Üst katta bir de bar var. Karşıdaki bakkaldan pil alırken bir önceki akşam; sokak lambasının sarı ışığının yarattığı huninin aydınlattığı o masa dürtmedi değil bizi. Oturup iki bira içmek vardı aslında. Bıraktık. İnsan hayal kurmalı, düşünmeli, özlemeli. Bir sonrası için dürtükleyecek ve tazelik hissi verecek ukdeleri olmalı. An itibari ile bizi Kars'a çağıran iki nedenimiz var.
Sabah sakinliği henüz sona ermeden caddedeyiz, kahveye bir göz atıp yürüdük. Muhtemelen eskiden tamirhane olan bazalt taşlı binanın fotoğrafını çekmeden olmaz. Aynı zamanda bir ipucu bu. Arka sokak çağırıyor. Dinlemek gerek. Terk edilmiş ama ihtişamları hala ayakta binalar arasından ve buzları çiğneyerek köprüye vardık. Solumuzda Kaz Evi'nin yeni mekanı olmaya hazırlanan eski bir yapı. Göz alıcı. Kale Yolu yokuş. Eskinin Havariler Kilisesi şimdinin Kümbet Cami'nde bir mola. Karlar bot boyu, yumuşak.
Duvarlarda yazılar siyasi, yeşil. Çağ değişmiş. Sevgiliye mesajlarla sloganlar aynı fırçadan. Bir taşla iki kuş. İzlemesi eğlenceli. İçerikler sağ tandanslı. Ama bu yazı kesinlikle paylaşılmalı. Gülümsetiyor.
Kale Yolu dik, üstelik yaklaştıkça daha da dikleşiyor. Dün yaklaşık 33 kat yükseklik çıkıp 16 kilometre dolayında yürümüşüz. Vız gelir. Fakat bu kez şartlar ağır. Kaymadan çıkmak nerede ise imkansız. Hoooooopppp.... aşağı inmekte olan üç kişiden bi kız kaydı ve kolundan tutanlar sayesinde yumuşak bir iniş yaptı. Aaaa bizim çocuklar bunlar! Saat 11'de uçmayacaklar mıydı? Selamlaşma.
"Muzaffer Amca ile geldik". "Şimdi de bizi havaalanına bırakacak." "Kalenin en üst noktasına çıktık ama çok zor. Oğulcan pıtır pıtır çıkıp indi ama; merdivenler çok dik ve basamakları çok dar." Gençlik denilen şey bu işte. Kızların yanında risk alıp güç gösterisi yapmadan, havamı atmadan inmem abi! Uyarıyı aldık.
Kalenin en yüksek burcuna çıkmak gerçekten zor. Üstelik orada bir Atatürk resmi var ve "Vatan Sana Minnettar." yazıyor. Ben çıktım. İnmesi daha zordu. Fena halde buzdu. Bir esprim de vardı tam oradayken. Tabii ki yazmayacağım.
Kar buz olmadığında kalenin kapısına kadar araba ile çıkabilmeye imkan sağlayan arka yoldan Katerina Sarayı. Eskiden Rus Garnizonuymuş, şimdi otel. Konumu, bahçesi ve manzarası güzel. Yaz seyahatlerinde tercih sebebi olabilir. Ama merkezi bir yerde değil. Ya uzun yol yürümek gerekli ya da araç.
Kars'ı tepeden izlemek güzel, isterseniz kaledeki kafeteryada oturup şehri soluyabilirsiniz. Biz yola devam kararındayız. Önce usturuplu bir şekilde alttaki okula kadar düşmeden, kaymadan yürümeyi başarmak gerek. Ondan ötesi kolay. Buzlu havalarda inişin solunda kalan kısmen toprak ve otlu kısmı kullanıp eller ile duvar taşlarını tutunarak yürümek akıllıca.
Taş Köprünün iyi fotoğraflarını çekebilmek için parka dalmak gerek, karlar hiç dokunulmamış gibi, fotoğraf meraklılarının oluşturduğu bir iz var, yine de kar bot boyu. Suda seyir halindeki buzları izlemek keyifli, çaya çekilmiş duvarın üzerinden köprüye doğru yürüdükçe görüntü daha da güzelleşiyor. Lanet olsun ki L23'ün pili bitti, biraz dinlendirmek gerek.
Köprüden geçmeler, hamamlar, camiler derken son virajda Namık Kemal'in dedesinin evi, bir süre dede yanında kaldığı için de olmuş adı Namık Kemal'in evi. Şimdi sağa, Şehit Hulusi Aytekin Caddesine dönüp geniş bir çevre turu atma zamanı. Şu bakkaldan pil almalı. Kasada oturan güzel bir kadın, genç, şaşırtıcı, birileri ile konuşuyor. Mahallenin muhtarı. Yakışıyor. Aranan marka pil yok ama.
Hekim Evi'ne doğru yürüyoruz. Solumuzda sağımızda birileri tarafından onarılmayı bekleyen evler. Sevimliler. Birileri tarafından düzenlenmiş olanlarsa doğallıktan yoksun bir yenilenmişlik sunuyorlar. Sıcak değiller. Eski Hekim Evi, şimdinin Hotel Cheltikov'u. 6o yıllık lokantanın ikinci kuşağından Tuncay Bey kaldığımız oteli sorduğunda neden burada kalmadığımızı da soracak. Henüz Tuncay Bey ile tanışmadık. Hatta biraz önce önünden geçerken durup baktığımız evin anahtarlarının kendisinde olduğunu ve istersek görebileceğimizi de önerecek.
Cheltikov'u geçtikten biraz sonra ve 100 metre önümüzde muhteşem bir yapı var. Odaklanıyoruz. O da ne, üstüne tuğladan bir kat çıkılmış. Muhtemelen o da otel olarak planlanmış. Kars demek Serka demek. En çok karşılaştığımız tabela bu. Bu muhteşem yapının uyanık sahipleri de muhtemeldir ki finansmanı oradan sağlamışlar. Ve yine muhtemeldir ki uyanıklığın bunca göze sokulmuş hali başlarına bela olmuş. Restorasyon durmuş. Aslında binanın tuğla ilave edilmemiş hali çok güzel. İnsanoğlunun ilave ettiği çirkinliği bu sayfaya taşımak istemediğim için fotoğraf yok.
İçinden çiçekler fışkıran bu şirin yapı çok daha değerli, sıcacık. İnsana derin hayaller kurduran irili ufaklı epey yapı var buralarda. Bir çoğu da satılık. Kars'ın bu kadar ilgi odağı olması bazılarının iştahını kabartıyor şüphesiz, binaların yeni kuşaktan sahiplerinin de. Korkarım ki çok da uzak olmayan bir gelecekte bu saklı ve masal şehrin büyüsü, derinliği, entelektüel kapasitesi olmayan yeni yetme kapitalist düzenin elinde yok olup gidecek.
Görüş alanımızda bir park. Mesut Yılmaz Dinlenme Parkı. Ağaçları kadim. Doğal düzenlerine el sürülmemiş. Peyzajla çirkinleştirilmemiş. Ağaçlarla dost, onlarla samimiyetle kaynaşmış bir de mekan var içinde. Israrla çağırıyor ama bizim niyetimiz yok. Hafif bir yokuş çıktıktan sonra Resul Yıldız Caddesinin üzerindeyiz. Sola dönüp yürüyoruz. En şahane binalardan birinin, Emniyet Müdürlüğünün köşesinden karşıya geçip Kaz Evi'nin önünden devam edip sola, öğretmen evi tarafına dönüyoruz. Kars Evleri adlı mekanın da üzerinde olduğu, buram buram börek kokan bölgeyi de aştıktan sonra artık hedefimizde Cumhuriyet Caddesi var.
Cumhuriyet Meydanı civarındaki binaların fotoğraflarını çektikten sonraki hedef eski bir Kazak Kilisesi olan Fethiye Cami. Kilise halindeki kubbeleri olmasa da karizması yerinde. Etkileyici.
Çiçek Taksi Durağının önünden geçerken kulübenin içinde, meslektaşlarına misafirliğe gelmiş Muzaffer abi ile karşılaşmak ve selamlaşmak günün en hoş hali idi. Sonuçta ahbabız artık. Sevimli bir hissiyat. Fethiye Camisinin fotoğraflarını çekmek için geçtiğimiz karşı kaldırımda sırtımızı dayadığımız duvarı solumuza alarak yürümeye devam ediyoruz. Bitiminden sola döndük ve istikametimiz müze. Artık uçsuz bucaksız Cumhuriyet Caddesinin üzerindeyiz. Sürprizlere de açığız. Epey yolumuz var ve bunu henüz bilmiyoruz. Cadde boyunca ve müze yönüne doğru yürürken, askeri birliğin ana nizamiyesinin önüne vardığımızda bulunduğumuz cadde ile kesişen caddenin köşesindeki bu muhteşem yapı tüm Kars sürecinde ve hatta tüm yaşamımda beni en etkileyenlerden biri oldu. Olağanüstü bir sessizliğin ve bilinçli yalnızlığının içindeki vakur duruşu muhteşemdi.
İçinde düğün salonu, gelinlik satan bir mağaza, araç yıkama bölümü ve daha bilmediğimiz işletmeler de barındıran İmparator "AVM"nin önünden geçerken kaçınılmaz bir biçimde gülümsüyoruz. İyi geldi vallahi. Çünkü müze gelmek bilmiyor. Telefondaki navigasyona güvenmeyin, pek çok yer yanlış işaretlenmiş çünkü. Aslında kestirebiliyorum yerini. Ani, Çıldır'dan dönerken yakınından geçmiştik. Göz ucu ile görmüştüm. Şehrin girişinde ama yakında taşınacak. Siz Ani, Çıldır istikametine giderken ya da dönerken uğrayın bence. Kısa ve uzun tur içeren, tüm tarihi binaların işaretlendiği güzel bir haritaları var. Kitapçıklar ve yaklaşık iki saatlik bir de DVD veriyorlar. İsteyin. Şehrin içinde, elinizdeki haritaya göre sizi yönlendiren küçük yön işaretleri asılı direkler de akıllıca. Biz gibi spontane takılmak isterseniz o ayrı. Bugünkü sayaç sonuçlarımız 17 km yürüme artı sekiz kat yükseklik.
İki kere sorduk yolda, son kez ve artık eminiz ki müzemiz çok yakında. Üç yol
ağzı bir noktadayız ve geldiğimiz yön nedeni ile biraz şaşırmış vaziyetteyiz. Top oynayan çocuklara sorduk, yardım etme sevinci ile
söylediler. Burnumuzun ucundaymış. Sevimli bir müze, sakin. Kars'a
yakışıyor. Görevli kadın ilgili. Işıkları açtı ve bir de anahtar teslim etti bize. Bana değil ama! Cinsiyet dayanışması işte. Üstelik bunun da altını çizdi.
Bir an önce bir yere oturup
soluklanmam gerek. Şöyle bir göz attım müzeye ve konuşlandım koltuklardan birine. Uzattım bacaklarımı.
Bir genç öğrenci gurubu gelene kadar müze bizimdi. Onlar da kısa sürede
çıktılar. Masanın üzerindeki
kitapları kurcalıyorum. En bayıldığım yol arkadaşım görev başında. Müze
fotoğrafları ondan.
Daha önce Kars Gar'ının orada duran ve ray döşenerek bu müzeye taşınan, 1921'de, Kars, Sarıkamış, Iğdır, Kağızman, Ardahan, Artvin ve Oltu'yu Türkiye'ye devreden Kars Antlaşması'nın imzalandığı vagonu gezmek gerek. Lakin kapısı kilitli. Güvenlik görevlisi Levent Bey'den rica ettik. Açtı kapıyı. Aslında bize verilen ve geri verdiğimiz anahtar meğerse vagonunmuş diye düşünüyorum şimdi. Vagonun içi Kars'tan bile soğuk. O ise kazak gömlekle. Gün içinde, şu alemdeki en şahane adamlardan Recep'ten "Banyo havalandırmalarına panjur mu, yoksa normal pencere mi koyacağız?" telefonu aldığım esnada şehirde hava sıcaklığının 22 olduğunu öğrenen ben o an eksi 15'te yürümekteydim. Bir garip his işte; vagonda soğuğu derin hissettik, hiç üşümediğimiz kadar üşüdük. Kesinlikle gezmek gerek ama! Mutlaka içinde olun. Bir de ilginç sobası var, bir tür kalorifer.
Müzenin içindeki kısa soluk anı iyi geldi. Bu kez tabyaların altındaki, müzenin üst tarafında kalan Alparslan Caddesinden yürüyoruz, yolun ikiye ayrıldığı noktada biz Halit Paşa Caddesinden devam edeceğiz. Önemli peynircilerden bazıları bu cadde üzerinde, hatta alışverişi yapacağımız da. Yakın yerlere giden otobüs terminaliyse bir arkasına geçmeyi gerektiriyor. Otelimiz bu cadde ile Atatürk Caddesinin kesiştiği noktada. Bir çarşı içi de yaptık bu arada, hatta Booking com'da en çok beğeni ve not alan, odalarının küçüklüğü nedeni ile tercih etmediğimiz otelin önünden de geçtik. Bulunduğu alanın sıkışıklığı ve gürültüsü ve küçük lobisi nedeni ile seçimimizin sevincini yaşadık.
Bugün ikinci kez ama farklı bir yerde piti yiyeceğiz. Aynı yerde üçüncü kez yeme arzusu duyacağımızdan henüz haberimiz yok. Hissimiz var ama! Hatta bundan eminiz.
Akşam sinemaya gitmek için otelden ayrıldığımız sırada asansörde karşılaştığımız ve Kars'ta ilk günleri olan bir çiftin soruları üzerine burayı önereceğimizden de haberimiz yok henüz.
Benim Kars'ım için buradan lütfen.
Doğu Ekspresi ve Kars. Nedir, nasıl bilet alınır, tren ve yolculuk nasıldır içinse buradan lütfen.
Fotoğraflar Nikon L23 ile...