Eylül 2005; adamın e-postasına bir kadın tarafından düşülen not:
günaydın güzel bakan adam;
günaydın güzel bakan adam;
...
ben sana günahsız geliyorum farkındamısın...
...
hep ilişkiler biter... ve insanlar başlarlar hesaplaşmaya
kendilerini yeteri kadar anlatamadıklarını düşünürler karşısındaki insana
ya da yeterince anlaşılamadıklarından söz ederler.
...
ben sana iyice anlaşılmış ve kendimi anlatabilmiş olarak da geliyorum
sonradan hiç üzülmeyeceğim
zaman geçer birgün aşk biter... asıl başta konuşulması gerekenler asla konuşulmaz
herşey tozpembedir... nereye gideceğinin bile sınırları çizilir... hatta hiç bitmeyecektir
neden ne olursa olsun. çünkü herkes en doğrudur...
bense sana herşeyin nereye kadar gidebileceğini bilerek geliyorum...
neden diye sormayacağım sonunda
bütün bunların sevinciyle geliyorum sana
ve gururuyla...
farkında mısın ? demeyeceğim
herşeyin farkındasın aslında!
Şubat 2005; başka bir kadının eline geçen çok uzun bir mektubun içine düşülen not:
Kendimizle ilgili yaşadıklarımıza, üzüntülerimize, yıkıntılarımıza ya da aldığımız kararlara yarattığımız gerekçeler: Kendi haklılıklarımızdan baktığımızda çoğu zaman bize doğru gelse de, bu kararları almamıza neden olan bilgiler, sonuçta kendi benliğimizin oluşturduğu duygularla yorumlanacağı için, onları çoğu zaman işimize geldiği gibi, ya da kendi haklılığımızı görmek istediğimiz pencerelerden bakarak, kendimize uygun elbiseleri yaratıp giye(bilir)iz. Bunların arkasındaki (doğru!) gerçek, bizim zannettiğimizden ve aslında bilip de görmek istemediğimizden çok farklı olabilir. Her zaman ve de çoğunlukla, yarattığımız gerçekliklerimizi onaylatacağımız, ruhumuzu sevip-okşayıp rahatlatacak bir insan kitlesini bulabiliriz. Aslında, çoğu zaman konuşmak için onları biz seçeriz. Bu hâl; bireysel olarak bizi tatmin edebilir ve bir rahatlama, lehimize bir kazanım sağla(yabili)r. Çünkü onaylanma duygusu bazen, (doğru) gerçeklerden daha değerli olabilir ve bu sonuca ulaşabilirlik kolaydır. Zor olan; doğruyla kendi yarattığımız gerçekliklerimiz arasında çelişkiler yaşarken (doğru) gerçekle yüzleşebilmektir. Yaşananları bir durum kabul edip, kendimizin de hatalı ve yanlış olabileceği tarafından bakabilmektir. Bütün olasılıkları didik didik edebilmektir. Konuşmaktır. Görüş ayrılıklarını, farklılıkları, bakış açılarının yaşanmışlıklarla doğru orantılı olarak değişiklikler gösterebileceğinin doğallığını kabul etmek, onlara saygı duymak, sessiz kalabilmeyi becerip, uygarca bir çözüm üretilemiyorsa kırıp dökmeden yolları ayırabilmek ya da çözümlere ulaşabilmektir. Karşıdakilerin de kendince doğruları, duyguları, sevgileri olan; en azından kanlı canlı insanlar olduğu gerçeğine saygı duyarak.
çok ağır geldi.
YanıtlaSilbir ayrılık sürecinde aile dostumuza; onun karşı tarafa olan kızgınlığı ve giderek öfkeye dönüşüe şahit olunca şöyle demiştim: sen şimdi ilk defa ve benden dinliyorsun hikayeyi, belki de ilk defa ve ondan dinliyor olsan şu anda hissettiklerini bana yönlendirmiş olacaktın... Unutma ki herkes hikayesini öncelikle kendi egosu, bakış açısı, algısı ve kabul ettiği gerçeği(doğurusu) üzerindne anlatır.
YanıtlaSilGülümsedi, yaşı benden epey büyüktü: Bazen sana şaşıyorum dedi. Neden hep doğrucu olmak zorundasın...
Ben de: O da bir insan, kimbilir bu süreçte kendi penceresinden o neler görüyor demiştim...
Ben de inanıyorum ki; "Karşıdakilerin de kendince doğruları, duyguları, sevgileri olan; en azından kanlı canlı insanlar olduğu gerçeğine saygı duymak gerek..."