15 Mayıs 2021 Cumartesi

TEFRİKA BÖLÜM 2

Öncesi


O, arka sıramda ve beş koltuk ilerimde,  en can arkadaşlarıyla oturuyor... O an orada olduklarını bilmiyorum.

Daha sonra arkadaşlarının, "O'na bir bilet alıp bildirelim, gelirse ne âlâ," diye düşündüklerini öğreniyorum ki aynısını ben de düşünmüştüm... Ama sadece O'na bir bilet.

Bu denklik çok hoşuma gidiyor. Yan yana geçsek dahi birbirimizi tanıyacak durumda olamama hali bir yanıyla da pek eğlenceli geliyor. İki tarafın da aklında ne bir ses var ne de bir görüntü. O binada şahsen beni, sadece, konsere gelmiş tanıdıklarımın yanı sıra,  bir süre önce aldığım, çok mutlu olduğum ve  unutulmaz anlar hanesinde olmalılar düşüncesiyle paylaştığım mektuplar nedeniyle tanışmak durumunda kaldığım, kurumun insanları tanıyorlar.



                                                                                          * *


"Merhabalar,

Blog sayfanızda Müdürlüğümüz hakkında yazmış olduğunuz yazılarınızı geç de olsa takip edebilme fırsatımız oldu. Temsillerimiz hakkında bu kadar eleştirel gözle bakmanız ve sitenizde yapmış olduğunuz yorumlarınız için müdürlüğümüz adına size sonsuz teşekkürlerimizi sunarız. İletişim bilgilerinizi bizimle paylaşırsanız sizinle daha yakın ve sağlıklı bir diyalog kurmak isteriz. Blog sayfanızı Samsun Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü Halkla İlişkiler, FACEBOOK sayfamızda paylaştık. Bilgilerinize....

Tekrar teşekkür ederiz."



Bir teşekkür yanıtı yazıyorum. Ve ona çok daha anlamlı ve bir o kadar da zarif bir yanıt veriliyor!

"Merhabalar;

Yapılan sanatın, sanatçının ve bütün teknik ekibin asıl amacı olan izleyicisine bir değer katabilme çabasının, sizinle anlam kazandığını ve diğer izleyicilerimize de yaptığınız çalışmalar ile anlam kattığını görmek, bizim gurur ve mutluluk tablomuzun en güzel rengi olmuştur...

.......

Göstermiş olduğunuz duyarlılıktan ötürü tekrar, şahsım adına tüm Samsun Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü çalışanları olarak size müteşekkiriz. En kısa zamanda tanışmak ümidi ile..."



                                                                                        * *


Opera Bale'nin blogumu fark ettirmesi aslında benim hayatımın akışını değiştiriyor. Bir devrim başlatmıştım ama bu radikal vazgeçişlerle ekonomik tabanlı bir değişim içindi. Aynı zamanda da vicdani nedenlerle ilişki bazında en çok da küçük oğulu düşünerek ertelediğim, adına evlilik denen kurumla ilgiliydi. Ayrı yaşıyor olmak çocuklar için bir bitmişlik hali yerine bir umut taşıyordu, bunu hissediyordum. Bir süre bekledim, sonra bir avukat ihtiyacım olmadığı gibi kendimi savunacak bir durum da yoktu. Karşı tarafın Avukatı ki tanıdığım bir hanımefendiydi konuştum, ikinci duruşma öncesi kafam netti, durum ortadaydı, çocuklar açısından olumlu gelişmelere neden olmayacağını bildiğim hale katlanmanın da bir anlamı yoktu. İkinci duruşmada  karşının sunduğu gerekçelere gülümseyerek burada bir şey yok ki, deyip barışma önerisi sunan hakime, istemediğimi beyan ederek, sonlandırmıştım. Derdim çocuklardı!

Tüm radikal hamlelerimin taçlanmasına sebep olacak, hayatımın en büyük ödülünü yazılarımın paylaşılması sayesinde alacağımdan da, o an için haberim yoktu.

Ve günlerden bir gün şehirle ilgili bir yazımın altında yorum demeyi tercih etmeyeceğim bir mektup görüyorum. Çok hoşuma gidiyor. Bir yanıt yazıyorum. O anki, üst paragrafta değindiğim hayatıma bakınca hayalini bile kurmayacağım bir sürecin başlangıcında olduğumuysa bilmiyorum.

Sonra bir mektuplaşma süreci başlıyor. Gün içinde mektup üzerinden şahane, espirili, asla sarkmayan, ama tonları tutan iki insan arasında son derece medeni ve çok zarif bir iletişim başlıyor. Işıldıyorum. Epey bir süre sonra bir gün, merak ediyorum, bu iletişimin tadı bir yanıyla bana kaybetme korkusu da yaşatıyor, çünkü onunla aramdaki güven ilişkisi muhteşem. Ad soyad giriyorum nete ve ben için ete kemiğe bürünüyor; yüzünde kalbini görüyorum. Bir umudum olmadığı gibi bir beklentim de yok. Aramızdaki mektup arkadaşlığına ve şahsına çok saygı duyuyorum, asla bir yanlış yapmak ve onu kaybetmek istemiyorum.

Ekonomik kararlarım tek tek devreye girerken, muhteşem bir akıl sakinliğine kavuşuyor, ruhum eski coşkusuna geri dönüyor, kalbim fena atıyor.

Günler günleri kovalıyor...

O arada aynı salonda kimbilir kaç kez bulunuyor, belki önlü arkalı oturuyor, yan yana geçiyoruz. Hissettiğim şu ki yaşanandan çok keyif alan iki kişiyiz. Aşk, aşık olmak sözcüklerinin tanımlayamayacağı, onun çok çok üzerinde, çok özel, çok kıymetli, başka ve farklı bir duygu yaşadığımız. Bir eşikte olduğumu ve o eşiği geçtikten sonra benim bile tarif edemeyeceğim bir zaman dilimine varacağımı hissediyorum. Bu büyü bozulursa endişeleri yaşamıyor sürecin keyfini çıkarıyorum. Sonra o akşam geliyor. Konsere geleceğini bilmiyor ama gece yurt dışından gelecek konukları olduğunu ve onları karşılayacağını, gün içindeki mektuplardan biliyorum.


Konserin Ardından Eve Dönen Ben

Mektuplardan gündüz okuduğumda düz geçtiğim ama ipucu olan cümleyi saati kesinleştirmek için bir kez daha okuyorum. Serseri tarafım heyecanlanıyor. "Hımmmm gelecek yabancı akademisyen grubunu karşılayacak!" Bu serseri ruhumu iyice parlatıyor. "Serinkanlı halim sen neredesin?!" diye aranıyorum. Havaş'ın kaç saatte varacağını hesaplıyorum. Evime yakın ve hiçbir yöne sapmadan dümdüz gidebiliyorum! Uçak saatini biliyor, O'nun olacağı noktayı da kestirebiliyorum. Erken gideceğim, O'ndan önce orada olmak istiyorum. Rolümü iyi oynayacağımı biliyorum. O'nu ilk kez canlı göreceğim, yanaşacağım ve sanki benim de yolcum varmış gibi, servisin ne zaman geleceğini soracağım.

Hepsi bu!

Neden bu kadar üşüyorum ki?!!



Antrakt



TEFRİKA BÖLÜM  3



Sezen Aksu'nun bu klibini fikrime yerleştiren Sevgili Güzellikler Defteri'ne çok teşekkürler....

12 Mayıs 2021 Çarşamba

TEFRİKA BÖLÜM 1

9 yıl önce...

Bir Akşam.

İyiyim...

Hayal bir yol çizmişim, radikal.

Bir kaç yıl önceden beri, az insan, çok sanatla birlikte asfaltını döküyor, ilerliyorum...

Nereye varacağını bil-m-iyorum!..

Ölmek var dönmek yok!


                                                                                         *



Şimdi,

çalsın davullar açılsın sahne,

ve bir alıntı ile başlasın o halde birinci perde!



*


Belki de anlatmanın benim açımdan en zor olduğu gecelerden biriydi Carmina Burana Konseri... Şahane kelimesinin yetmeyeceğinin kesin olduğu, anlatılmaz yaşanır klişesinin belki de ilk kez gerçek karşılığını bulup değer kazandığı bir konser akşamıydı...

Bense, günlerimin hepsini Cuma'ya çeviren sebebimle aynı salonda, üstelik de aramızda bir sıra ve beş koltuk varken ve an itibariyle aynı havayı soluduğumuzun farkında değilken... uzun zaman sonra bir konser salonunda yalnız değildim.

Ve üstelik o gece, ufacık bir izden yola çıkarak tamama erdiremediğim şahane bir serseriliğe imza atacağımın, bu erdirememişliğe ertesi sabah sevineceğimin ve yine o gecenin sabahında; "Her halde bir insanın sahip olabileceği en güzel anlardan biri kendini, çenesi ve yanağı avuç içiyle yumruk olmuş parmaklarının arasındayken; en saf, en farkındasız bir tebessümle ve bütünüyle önündekinden kopmuş, bir önceki akşamı izleyen, hatta o akşamı bitimi upuzun bir şarap gibi gittikçe çoğalarak yaşayan bir vaziyette yakalamasıdır. Ben, kesinlikle yaşamın bahşettiği adamlardan biriyim, bu çok net. Sadece şu sabah yaşadığım, tarif etmeye çalıştığım ana bile asla paha biçilemez." cümlelerini kuracağımın da farkında değildim.

Ama kurdum!



Antrakt




*Alıntı buradan


TEFRİKA BÖLÜM  2

11 Mayıs 2021 Salı

Taze Fotoğrafa Geçmiş Düş-ünce


Çıplak omuzlar, mutfağa gitmiş bedenler, odaya dönmüş bedenler, çatal bıçak sesleri, parlayan kadehler, ufacık öpüşler, sandalyeye uzatılmış bacak, dışarı dönmüş yüz, uzatılmış bacağın üzerinde bacaklar, göğüse yaslanmış sırt, kulağa fısıldanan konuşmalar, boşalan kadehlerin çözen dozu, uçuşan duygular, saçlara dokunan el, lapa lapa yağan kar, taşkın ruhlar, kocaman öpüşler, sıcacık kapuçino, bol çikolatalı pasta, müzik, gece, ben, fotoğrafları çeken zaman. Tazelik kokusu... *

*Fotoğraf sabah erkeninden.



*2008


8 Mayıs 2021 Cumartesi

Karanlık Dükkânlar Sokağı'nda Kaybolmadan

"Yazarımız biraz kasıntı biraz arıza, cama buğu bırakmayı seviyor kabul, ben öbürlerine benzemem havası da atıyor. Onu ilk okurken başlarda kapılmış, sonra arkadaş olur muyum? diye düşünmüş, sonra olurdum ama enn arkadaş olmaz, enn arkadaşlarımla onu bir araya getirmez ama ıssız mahalle kahvelerinde onunla kahve içip donuk ruhundan çıkacak sözcüklerini dinleyip sohbet etmek isterdim. Bir Gençlik'le tanıdım onu ve yukarıdaki izlenimlerle birlikte bir başka tat olarak sevdim, bu kitabı da hakeza öyle... ve genel düşünceden bağımsız olarak gri alanda da olsa, her şey iyi giderken bu ne şimdi halinde de bıraksa...  finalde insanı auta da çıkarsa elinden tutup, dünyasını anlayıp, kalabalıklar içinde yalnız bırakmak istemedim.  Kabul etmeliyiz ki O da öyle biri işte!. Muhtemelen ben onu yalnız bırakmayacağım... Ve grisinin tadını farklı buluyor ve şefkat duyuyorum sanki. Vicdanımı off yapıp bir eleştirmen kimliği takınsam başka tabii ki... O nedenle üzerine yazıp da kamuya sunmadım."



Üst paragrafımı yakın zamanda iki ayrı yerde kullandım; ilki Sevgili Okul Arkadaşım'ın kitap üzerine yazdığı enfes yazıya yorum olarak ki Sevgili Leylak Dalı'nın katılımıyla yorumlar hanesinde çok hoş ve keyifli bir sohbet olmuştu ben için...

Aslında kimse olumsuzlamamıştı ama içimde bir ben var ki çocukluktan beri ötelendiğini ve yalnızlar dünyasında kaldığını düşündüğü kim varsa inadına arkadaş olur, onun tekliğinden iki kişilik bir kalabalık yaratır, aramızda oluşan güven mutlaka o zor  kilitleri açar ve ondan sonrası dibine varılmış  denizdeki istiridyenin içinden çıkan inci taneleri gibidir. Tüm bu deneyimlerime ve inançlarıma rağmen bu farklı haller genelde pek kabul görmeyeceği için tavsiye konusunda hep birkaç adım geride dururum.

Sevgili Ekmekçi Kız bu kitabı fısıldamamış olsa o keyifli yorumlaşma olmayacak, ben de bu kitabı almayacaktım, alsam da yazmayacaktım.

Şimdi düşünüyorum da... ve elbette şu satırları yazarken kitaptan anlar geçiyor aklımdan. Mesela daha önceden tanışıklığım olan ve üzerine çok tanıyan insan edasıyla cümleler kurabildiğim yazarın bu karanlık kitabı kapaktan itibaren 173 sayfa olmasına rağmen, sıklıkla geri dönüş yapma ihtiyacımdan kaynaklı olarak neredeyse 300 sayfalık bir kitap okumuşum hissi yarattı.

Bir labirent okuma diyebiliriz buna...

Bu bir sorun gibi gözükse de kitabı okuma ve daha doğrusu kurguya dahil olup ana karakterle birlikte izleri takip etme ve çözme arzusu, ben için çok da keyifli bir durum aslında! Kanımca bu zorlayıcı kurgu bir ustalık, bilinçli bir tavır.

Karanlık!


Çok isimli ve çok karakterli kitaplar başka ülkelerdense aklımdaki kalıcılıkları açısından okuma esnasında zorlar beni, bazen kim kimdi için geri döner, bakarım. Bu kitabın olay örgüsü ana karakterin yapısıyla o kadar ilişkili ki ve yazar bunu okuyucuya o kadar iyi geçiriyor ki mesela ben, bu gizemli karakterin yanında bir görünmez olarak aynı anlara kendimce sonuçlar üretebiliyordum.

Buna bir kanıt istersiniz elbette!.

Şöyle yanıtlasam bunu, desem ki bir dedektiflik bürosu var ve onun bir de çalışanı... Hımmmm... aklıma gelmişken ve unutmadan iki güzel şehriyle, kafe ve restoranları, cadde ve sokaklarıyla  Fransa var kitabın içinde. Ve ayrıca hem geçmiş hem de içinde bulunulan zaman dilimi... Giz var, gizem var ve bolca da karakter. Kafa karıştıran, beni zorlayan  dönüp arama ihtiyacı duyuran, karmaşık gözüken ipuçları... Elçilikler, belgeler...

Çok mu kafa karıştırıyorum?

Okumaya başladığımda uzun bir süre ben de kafa karışıklığı içinde kaldım. Yukarılarda da belirttiğim gibi sıklıkla geri döndüm. Ama bu hiçbir zaman kitaptan uzaklaştırmadığı gibi ana karakterin yancısı olarak onunla birlikte tahmin edip yanılarak, farklı insanlar tanıyarak, hatırlayamayarak, Paris sokaklarını arşınlayarak zaman geçirmeme neden olduğu gibi bir dönem hakkındaki meraklarıma da katkı verdi.

Tabii ki Paris'e gitmek, kitabın izlerinde dolaşmak arzusu da yarattı betimlemeler. Sonra heyecanın iyice yükseldiği satırların ardındansa final geldi. Yalan yok, bir görkem bekliyordum! Gerçi Sevgili Okul Arkadaşım'ın yazısındaki "İşte o bilmecenin ne olduğu, nasıl hatırlanacağı kitabın yarısından sonra biraz anlaşılır gibiydi, gel gelelim sonunda her şey çözümsüz kaldı bence ve tam bir huzursuzluk hissiyle, "eee, ne oldu şimdi" duygusuyla kapattım kitabı,"* cümlelerinden kaynaklı olarak bilgiliydim ve yüksek bir beklentim yoktu lâkin yine de boşlukta kaldım!

Sonra, "Eyy Sevgili Patrick Modiano, yoksa sıkıldın, daha uğraşmak istemedin ve bir an önce bitsin de kurtulayım tembelliğinin özensiz aceleciliği ile  gaz mı kestin?" diye sormak istedim.

Fakat sonra gerideki bazı izleri düşününce... bir sonuca bağladım, anladım ve askıdan indirdim zihnimi.

Çünkü bizi çözüme götüren karakterin kafasında da sorun var!




Ekmekçi Kız ile tanışmak için buradan lütfen

*Sevgili Okul Arkadaşım'ın yazısının tamamı da burada.


Kitaba fon olan tablo Ailemizin Ressamı'ının ilk tablolarındandır!

4 Mayıs 2021 Salı

Kopyala Yapıştır

... Bahçe kapısını da elimdeki ıslak mendille açıp, sokağa çıkıyorum. Sanki sokağa çıkmanın yasaklandığı bir günde yasağa inat kendini sokağa atmış cesur ve başkaldıran çocuk tadındayım. Elimdeki ıslak mendili sorumluluk sahibi, kurallara uyan bir çocuk gururuyla çöpe atıyor, kendimi bir filmde, bütün insanları yok olmuş bir şehrin sokağında yalnız ve tek insan gibi hissediyor, neredeyse "Ne oldu bu insanlara yahu?" diyecek kadar bilimkurgunun içine dalıyorum.

Çocukluk işte!.. *



... En bayıldığımız, yazı sabırsızlıkla beklediğimiz, tam geliyorken ve tadını çıkarmaya hazırlanırken Covid-19'unun hışmına uğrayan restorana da özlemle bakıyor, işte buna üzülüyorum. Muhtemelen geçen yaz en keyifli işlerimden biri olan, mesai bittikten sonra İskele Kafe'de oturup kitap okumak ve okurken de denizin ortasında kitaba ara verip dört bir yandaki manzaraların tadını çıkararak bazen bir şeyler atıştırmak, çoğu zaman da kahve içmekti ki muhtemelen o da yok, bu yaz...*


Yukarıdaki satırlar 2020 Mayıs ayından. Tam bir yıl sonra dün aynı hattın bu kez batı yönüne doğru yürürken çok uzakta sohbet halinde birkaç bekçi, kumsaldaki bırakılıp gidilen çöpleri toplayan bir kaç belediye görevlisi dışında, beslenme noktasına karnını doyurmak için gelen, karnı doyunca da sohbete daldığımız köpek ve bir yaş daha almış ben dışında yeni bir şey yok; vakit aynı, farksa şimdi tam kapanma dönemi!


Yazı bu yıl da elimizden kaçırıp gelecek yıla mı bakacağız?

Yoksa...

Bir kaç kopyala yapıştır daha mı yapacağız?


 

*Cümleler Mayıs 2020'deki duruma dair yazıdan

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP