Yazının fotoğraflarını dün sabah erkeninde çekiyorum ve yerleştiriyorum. Güllere bir müzik açıp buyurun piste desem yeridir; çünkü bu hâlleri büyük sürpriz! Ben daha bir kaç güne ihtiyaçları var diye düşünürken içlerinden iki tanesinin evden çıktığım anda rastlaştığım hallerini görmek zıplatıyor beni... Sevinçlerim anında dans edip sürekli çakkk yapıyorlarken ben eve dönüp fotoğraf makinemi alıyor ve bir kaç poz fotoğraflarını çekiyorum. Sonrasında ise makineyi eve bırakıp market yoluma kaldığım yerden devam ediyorum. Eve dönünce de öğlene kadar işime bakıyorum,
ve kaçış vakti geliyor!
Bu kez fotoğraf makinesini yanıma almıyorum. Bu bir kaçış denebilir mi, denebilir. Sırt çantama yağmayacağını bildiğim halde her olasılığa karşı yağmurluğumu atıyorum. Suyum da sırt çantamda ve an itibariyle her şey yolunda. Kararımı netleştirdim ve istasyondayım ve kısmetli bir günümde olmalıyım ki ilk gelen tren benim son istasyonuma kadar gidecek olan.
Bu şahane bir durum, aynı zamanda kaçış yolunda güzel bir jest. Motivasyonum bir kat daha tepeye yaklaşıyor çünkü bir yanım ikircikli bir haleti ruhiye içindeydi ve an itibariyle o da coşmuş durumda. Mutluyum, damarlarımda trenlerin dolaştığını kim bilir kaç yazımda yazmıştım, o halde bir kez daha coşkuyla yazmalıyım. Bilenler bilirler ki demiryolu aşkımın müsebibi demiryolcu olan dedemdir ve O ve babıda ile yapılan yolculukların her biri bir masaldır benim için. Bir kez daha altını çizersem, genetiğime nakşedilmiş olduğu üzere damarlarımda trenler dolaşır benim de.
Tren şehrin banliyösinden başlayıp, şehrin içinden ve sanayi sitelerinden geçip, son istasyon Tekkeköy'e varıyor ve bir uçtan bir uca gitmekse, tıka basa doluluğuna, çoğu zaman uzun süre ayakta kalmama rağmen beni keyiften öldürüyor.
Köyün merkezine doğru yürüyorum. Denize uzaklığı kendini gösteriyor. Hava şehirdeki duruma göre sıcak. Hedefimde buraya geldiğimde sıklıkla uğradığım; adına, çalışanlarına, görüş alanına bayıldığım Şehrin Kırıntısı adlı mekân var.
Siparişimi verip görüş alanı dağlara varan masalardan birine oturuyorum. Bir gülümseme var yüzümde. Önceki gelişimde iki çok hoş hanımefendiden biriyle aramızda oluşan sessiz iletişim. Flörtöz bir hâl, muhteşem bir yaşam ânı. Sarkmak yok ama kim bu bir şeyler atıştırırken kitabını da okuyan adam merakı çok ve ikili arasındaki cümleleri kısmen tahmin edebiliyorum, ama çaktırmadan bakışları muhteşem.
Güne dair uzun bir yazı yazıyorum o gün ve elbette o muhteşem ama tertemiz ânı da şu kelimelelerle anlatıyorum yazımda:
"Dolabın başındalar, seçimi birlikte yapıyorlar; lakin kararı tetikleyen beni çaprazımdan gören hanımefendi, ve iki hanım da çok hoş. Şu an trileçelerimiz sayesinde iyice ortaklaşmış durumdayız. Havadaki flörtöz tat muhteşem. Bir yetişkin oyunu bu, ruhlar çok genç ve taze. İki tarafta kesinlikle nitelikli insanlar ve bir sarkma asla yok. Biraz meraklı, biraz afacan ve çok hoş bir oyun bu. Ağırca ve biraz da havalı toparlanıyorum, sırt çantam artık yerinde ama tek omuz askılı, yanlarından geçerken gülümsüyoruz karşılıklı."
Köyün içine dalıyorum. Uzun zamandır gelmemiş olmanın özlemi çok. Bi' Meyhane'nin önünden geçerken yine bir gülümseme bende, çünkü enn sevdiğim kadınla o meyhanede takılmayı düşünmüştük. Pavyon mantığıyla işletilen bir yer olabileceği ihtimali idi beni çekimser bırakan. Köyden hiçbir kadının gitmeyeceğini düşünmüştüm.
Epeyi bir vakit geçiriyorum köyde, bir yerde otursam bir yemek yesem fikrim stabil. Ancak daha önce fotoğraflarını çektiğim, daha sonra yıkılan tuğlalı muhteşem evlerin önünden geçerken bir kez daha üzülüyorum. Ve yerlerine kız öğrenci yurdu yapılacağını öğreniyorum.
Ama hayat her an bana bir sevinç yaratmak için tetikdedir, bunu da bilirim.
Köyün merkezinden uzaklaşıp bir başka yoldan aşağı doğru yürümeye başlıyorum ve ta ta taaa! Bir dondurmacı, kaldırıma atılmış üç küçük masası ve şemsiyeleri ile çok sevimli. İki genç kız masalardan birinde. Diğerine sırt çantamı bırakıp dondurma dolabının önüne konuşlanıyorum. Genç adam yaklaşıyor, beş çeşit dondurmayı seçiyorum, üzerlerine erimiş çikolata eyvallah, dövülmüş fındık ceviz karışımı eyvallah, 50 TL. ödüyor ve masama oturuyorum ve ilk kaşıkta düşüp bayılıyorum. Dondurmaları kendisi yapıyor, bu kadar çeşit için bravo sana diyorum. Çokkkkk beğendiğimin altını çiziyorum, ellerine sağlık deyip hayırlı işler dileyip yola revan oluyorum.
Şimdi trendeyim. Sağ önümde iki kişi konuşuyorlar. Ayakta olan sürekli bana bakıyor ve sonunda soyadımla sesleniyor. Kısa bir nasılsın sohbeti lakin ben çaktırmadan düşünmekteyim. O benden önce iniyor ve hemen geri dönüp kapıdan soyadımla seslenerek bana, iyi günler diliyor. Bu sevimli ânı elbette karşılıksız bırakmıyorum.
Bu mutlu günü de karşılıksız bırakamam, buna keyfim başta olmak üzere tüm paydaşlarım karşı çıkarlar, biliyorum. Bizim sahilde kısa bir tur atıyor, saatin ruhları dürtükleyen vakte gelmesini bekliyor, bu tür alışverişlerimi yıllardır onlardan yaptığım, içecekleri her zaman buzz gibi olan mekâna uğruyorum.
Dolaptan buzzz gibi Bomonti Filtresiz'i alıyor, onun yanına da bir paket yoğurt ve mevsim yeşillikli Lay's ekliyor, Enn Sevdiğim Kadın'ın online toplantılarının yoğun olduğunu biliyor, bu nedenle zor zapt ettiğim parmaklarımın telefona gitmesini engelliyorum...
ALTINI ÇİZDİKLERİM
28 dakika önce