10 Haziran Cumartesi
Kahraman dedem ve Babıda'yı baz alırsak bizler 3.kuşağız.
Vakit saat gelince şık kıyafetlerimizle bir araya geliyoruz.
Elbette yine kız almıştık ve nişanlılık döneminin ardından işin resmi imzaya bağlanacağı nikah töreni için hazırdık.
Önce damat evine ulaşıyor, sonra da konvoy tamamlanınca, gelin evine doğru yola çıkıyoruz.
Kısa süre sonra da kapıdayız.
Kahraman dedem ve Babıda'yı baz alırsak bizler 3.kuşağız.
Vakit saat gelince şık kıyafetlerimizle bir araya geliyoruz.
Elbette yine kız almıştık ve nişanlılık döneminin ardından işin resmi imzaya bağlanacağı nikah töreni için hazırdık.
Önce damat evine ulaşıyor, sonra da konvoy tamamlanınca, gelin evine doğru yola çıkıyoruz.
Kısa süre sonra da kapıdayız.
*
Davula güm güm vuruluyor, zurna da gerekli çağrıyı pek hoş yapıyor. Mahalleyi inlettik desem yeridir. Üstelik caddeden geçmekte olan, çocukları sırt ve kucaklarında, yabancı oldukları net ve çok hoş bir çift; bir düğüne ve ona bağlı olarak da bir geleneğe denk gelmenin keyfini çıkarmakla kalmıyor, bizimkilerden etkiyle ve aynı ritmle oyunlara uyum sağlıyorlar.
O sırada, şehrimiz düğünlerini nasıl haber aldığı üzerine bize kafa yorduran, yaşı konusunda şüpheler içinde olduğumuz, diğerlerinin üzerinden -gerektiğinde- arabayla geçerken ona kıyamadığımız için paraları bayıldığımız ve kendisi ile en çok rastlaştığımız yerin nikah salonunun önü olduğu, şehrin müstesna karakteri, gelin arabası önü kesicisi ile karşılaşmak; hâla yaşıyor mu sorularımızla birlikte hepimizde şaşkınlık yaratıyor. Buradan nasıl haberi olduğu konusunda çeşitli görüşler ortaya atıyor ama yine de işin içinden çıkamıyoruz.
Coşku zirveye doğru yükselirken, gelin ve damatla birlikte oynamakta olan ve erkek kuzenler sıralamasında 6. sırada bulunan kuzen, 2. sıradaki kardeşime yanaşıyor ve bayılıyor.
Ağanın eli tutulmaz elbette!
Alına yapıştırılan para da kuzen eliyle davulcunun davuluna sıkıştırılıyor ki bu akşam bir takım çocukların yüzlerinin güleceği kesin...
Kardeşim üç harflisi ile sağlam bir pozisyon almıştı zaten. Düğün salonuna gittiğimiz güzergâh boyunca öne geçmeye çalışanlara bir kez daha nal toplatıyor ve otoparka ulaşıp da hep birlikte düğün salonuna çıkınca da kız tarafı ve erkek tarafı için, imzaların atılacağı platformun iki kenarına ve dikine yerleştirilmiş uzun masaların bize ait olanına yerleşiyoruz.
Yaş ortalaması küçük, son nesil çocuklar arasındaki kız sayısının sıfır olduğu güzel bir aileyiz biz diye düşünmüyorum... istesem de düşünemiyorum! Ama bu ailenin bir ferdi olduğuma masadaki tüm paydaşlarım gibi; ben de bir kez daha çok seviniyorum.
Masamızdaki sohbet şen şakrak... Her yaştan çocuklarımız şık ve fıkır fıkır. Hepsi pırıl pırıl ve kaçınılmaz derecede gururlandırıyorlar insanı. Birbirleri ile iletişimleri ve ânı paylaşım tavırları tıpkı biz kuşağı gibi. Ve içlerinde hiç kız olmayan o kuşağın liderinin, biz kuşağının benden sonrakilerinin de sonrasında kim olacağını biliyorum sanki. Elbette bunu dile getirmiyor, kendimde saklı tutuyorum. Bu oy vererek olacak bir iş değil... Doğal akışın bir sonucu olarak tıpkı benden önce olduğu gibi şekillenecek bir hal... Lazım olan tek şey liderlik vasfı ve birikim. Şu an adını açıklamadığım ve açıklamayı asla düşünmediğim ama emin olduğum kişi belli, henüz 20'sine varmadı, önünde epeyi kişi var. Karizma muhteşem, özgüven doruk, kariyer yolu diğer çocuklar gibi 10 numara beş yıldız.
Nikah memuru göründü. Kıyım aşaması geliyor. İki taraf için de son çıkış. Ancak aşk gözlerden akıyor. Yüzükler el değiştiriyor, evet'ler yüksek sesle çıkıyor...
Ve gelin alnından öpülüyor.
Resmiyet kazanmış, karı-kocalık makamına ulaşmanın ardından ilk dans...
Eğlence gittikçe yükseliyor. Gelin çiçeği sırt dönülerek atılıyor, ancak kimse kapamıyor. İkincide bir şanslı havada kapıyor. Orkestra kıvamında. Bir zirve olmasa da sempatik ve tam manasıyla düğün orkestrası tadında.
Gençler hiç gaz kesmiyor ve o sırada... gelin sahneye fırlıyor, damat anında orada.
Show must go on...
Salondaki coşku genç. Ve dozu gittikçe yükselen bir keyif hakim; sanki keyif tozları periler tarafından sihirli değneklerle salondaki herkesin üzerine boca ediliyor. Bütün yüzlerde mutluluk parıltıları. Çok eğlenildiği o kadar belli ki... Üstelik tüm salona hakim olan son derece doğal bir zarafet. Genç kayınvalide, yani bizim gelinimiz, her ne kadar ünvan gelin olsa da kardeşimiz, doruğu nereyse o kategoride bir şıklık içinde. Hakeza kuzen, yani kayınpeder, yüreği güzel adam zarif ve şık takım elbisesi ile ışıldıyor.
Lakin ailenin büyüğü olarak da benim gözüme takılan iki -öğrenci- genç var. Eğer ben duygu okumayı, hâl ve hareketlerden yola çıkarak biraz hissedebiliyorsam; dikkatimi çektiği andan beri izlemekte olduğum iki genç bana güzel şeyler fısıldıyor. Bu ikiliden tek kulağındaki küpesine bayıldığım uzun boylu, naif ve çok yakışıklı -bizim- oğlanı boş anında yanımdan geçerken durdurup oturtuyorum. Bir süredir konuştuğu kıza dikkat kesilmiş durumdayım. Düşüncemi, hissettiklerimi ve beğenimi onunla paylaşıyorum. O bir yanıt veriyor... Sadece gülümsüyorum. Ama muhteşem sahne, bakışlar, tebessümler ve heyecan düğün bitene kadar çok kere tekrar ediyor ve gözümden kaçmıyor.
Sanırım ben geleceği görüyorum ve o nedenle öngörülerimi tarihe bir not olarak düşüyorum.
Tüm bunların yanı sıra salonu, konuklara sunulanları ölçülü ve hoş bulduğumu da söylemeliyim. Bütünüyle şık, abartısız, sıcak ve sevimli bir tören akşamıydı ve artık dağılma vakti gelmişti. Gelinimize bazı erken ölümler nedeniyle ailenin - hazırlıksız ve zorunlu- en büyüğü olarak ve halam törene katılmadığı için iki kelam etmek sanki bana düşerdi. Elini tuttum ve geniş ailemize katılımı manasında,
"İyi ki geldin...
Hoş geldin,"
dedim.
Otoparktayız,
arabalara doluştuk ve eve gidiyoruz.
Bizim eve...
Çocuk anılarımızla dolu, eski kıyafetlerini yenileriyle değiştirmiş, imar uygulamaları nedeniyle eskinin yerine yeni binalar diktiklerimiz içinden onda oturmayı tercih ettiğimiz, ilk evimizin olduğu yerdeki binamıza...
Kardeşin dairesindeyiz ve viskileri kola ile servis etmeyi tercih edenler nedeniyle hazırlanmış bardağıma, itiraz bile etmiyorum. Sohbet muhteşem, bütün büyüklerimizi içine kattığımız ne anılar paylaşıyoruz. Çocuklar maç izliyorlar ama kulaklar bir yanıyla da bizde. Ardı arkası kesilmiyor anıların. İki kuzen artık Marmaris de yaşıyor olsalar da iletişimde bir kayıp yok. Özellikle çocuklar arasındaki bağ çok hoş, gelinlerimiz, yani kardeşlerimiz o kadar candan ve sıcaklar ki ve bu hal dışarıdan bakanlar için o kadar imrendirici ve dikkat çekici ki; insan ister istemez, yani bu satırları yazan kişi olarak ben, her seferinde bu geniş ailemle gururlanmadan duramıyorum.
Ve şöyle düşünüyorum:
Babıda ve Dede, onca yoksulluğa rağmen öyle bir "imparatorluk" kurmuşlar ki kaç nesil sonra bile, ve artık bir kısım mesafeler söz konusu olsa da aynı soyadı taşıyanların imparatorluğunda bir çatlak bile oluşmuyor!
Ve sansürlediğim son fotoğraf!
Onu da akıp giden zamana bırakıyorum.
Bir yanıyla da acaba bu sefer...
ve ilk kez, -uzun vadede- yanılacak mıyım testi yapıyorum...