8 Ocak 2023 Pazar

Metronom... nom.... nommm... nommmmmm...

2022 sezonunu Rumen yönetmen Cristian Mungiu filmi R.M.N.'ye yılın iyisi ödülünü vererek kapatan laparagas.blogspot.com, 2023 sezonunu yine bir Rumen yönetmen Alexandru Belc'in Metronom filmi ile açmaktan mutluluk duyar!


Sinema Muhabirimizin Notu:

Sizi dolambaçlı yollara salıp biraz yoracağım ama!

İsterseniz yol yakınken dönün ya da Nihayet Film! alt başlığından devam edin.



Metronom, sabit bir ritim (tempo) elde etmek amacıyla belli aralıklarla vuruş sesleri çıkartan bir alettir. Yunanca metron (ölçü) ve nomos (düzen) sözcüklerinin birleşmesiyle türetilmiştir.

Vikipedi



Varsın düzen/bazlar bizden onu istesin!


17:45 seansı için duş alıp, traş olup hazırlanıyorum: Film ardı keyfine engel, AVM'yi ölü bir toprağa çeviren kapanış ânlarının birbir sönen ışıklarına tanıklık ettiğim müesses nizam saatlerde sinemadan çıkmayı sevmiyorum.

*


Çünkü biz:

... bir mışlı ülkede; daha bıyıkları aşklara terlememiş, hayalleri henüz duvarlara çarpıp un ufak olmamış pırıl pırıl öğrencilerken, ergen yaşların ele avuca sığmaz heyecanlarını kenar mahallelerdeki, fabrikalardaki, tarlalardaki yoksulluğa harcamış gençlerdik.

... cezaevlerinin işkence odalarında en aşağılayıcı küfürler eşliğinde ıslatıla ıslatıla dövülmüş, kanlarına tuzlar basılmış, karakolların küçük odalarında eşleri, kız kardeşleri, nişanlıları yan masalara yatırılmış bir ahlaksızlıkla sorgulanmış, Filistin askılarından taze taze suçlar giydirilmiş cılız cılız bedenlerdik.



**

Tren öncesi yine Sembol'deyim. Su böreği çay keyfi yapıyorum. Film hakkında her zaman olduğu gibi hiçbir yorumu okumuyorum. Sadece okuduğum, film hakkındaki spoiler vermeyen, bir ruh da içermeyen kısacık tanıtım yazısı.

Şimdi trendeyim. Hayatımın en keyif aldığım, toplam süresi 30 dakikayı aşmayan yolculuklarından biri daha... Yanıma iki küçük oğullu, birilerinin serserinin önde gideni diye yorumlayabileceği, belli ki dar gelirli- çünkü az önce birinden borç para istedi telefonla- genç bir baba. Çocuklardan biri belli ki henüz ilkokul öğrencisi. Diğeri ise okula henüz bir kaç yılı daha olan bir bebe. Bu üçlünün buram buram sevgi akan konuşmalarına, şakalarına, çocuklara tanınan özgürlük alanlarına ve ortaya saçılan duygulara, özellikle küçükten babaya gelen öpücüklere doyamıyorum. İçim alev alev, yüzümde sürekli bir tebessüm; aldığım tadı, ilişkilerin güzelliğini sese getirmek coşkusu ile yerinde duramayan bir ben de var ancak ona da sürekli engel oluyorum. Ve onlardan bir durak önce iniyorum. Onlar anlıyorum ki onca yolu eski mahallerindeki berbere gelmek için kullanıyorlar.


AVM cumartesi canlılığında, az önce üst geçite çıkmak için asansördeyken son anda gelen ama asansörü durdurmanın mümkün olmadığı nedenle dışarıda kalan bebek arabalı genç çift için bu kez önünde olduğum ve kapısı açık iniş asansörünü tutuyorum. Beni fark ettiler ve hızlandılar, çok gülümsüyorlar ve elbette teşekkür ediyorlar ve çıkarken de iyi akşamlar diliyorlar.

Önce sinema alışverişi için bir klasik olarak Migros.

Şimdi terastayım.

İki karga bir ganimetle balkon camlarının arkasına konuyorlar. O halde Hindistan cevizli mini kekleri onlarla paylaşabilirim. Kitap biraz zorlu, çok karakterli ve karmaşık bir okuma ama tipleri sevdim ve sıklıkla biraz önceye dönsem de; kendisinden bir tat aldığım da mutlak lakin 101 sayfalık onu bitirebileceğim sürede bir tuğla devirme olasılığım da mutlak.

Filme biraz daha süre var ve Penguen'de bir tur atabilirim. Şimdi sinema katındayım. Az önce yan gişede olan pek tatlı ve adımı artık bilmekte olan genç kadın mısırların başında, gülümsedi. Sohbet hoş, filmi o da izleyeceğini söylüyor. Hoş bi hanımefendi ise sinirli: Salonun onun önündeki kısmı tümüyle küçük öğrencilermiş ve gürültüden filmi izleyememiş ve çıkmış. Mısırlarımı bırak diyorum genç kadına, hanımefendi ile ilgilenmesini istiyorum. Müdürünü arıyor ve telefonla hallediyor; hanımefendiye hafta içi için bir bilet ayarlıyorlar.

Nihayet Film!


Şimdi promosyon mısırlarım sırt çantamda, biraz kitap okuyor ve salona geçiyorum ki bir savaş alanı, çünkü önceki seansta çocuklar film izlemişler. Temizleniyor ve sevgili D-3'ümdeyim. Salonda beş kişiyiz.

Enfes bir açılış sahnesi, sisteme dair simgeleri kullanan bir alan. Sahnenin durağan temposuna ve süresine bakınca ne bu şimdi denebilir mi? Yüksek olasılıkla, ama adımların nizamına lütfen dikkat! Simgesel bir mesajları olabilir... Sonrasında okul, eğitim sisteminin ideolojik hallerine vurgu, yabancı radyoları ve müzikleri dinleyen gençler, aşk, cinsel dürtüler, evde parti falan diye devam eden olağan haller, ülkenin o haline dönük bilgilendirmeler içeren simgesel ama hoş ve kullanışlı metalar perdede resmi geçit yaparken... bir partideyiz. Yabancı bir radyo açık ve Light My Fire çalıyor, The Doors konuşuluyor, dans ediliyor, içkiler içiliyor.

Elbette yasaklı bir durum bu ve karakterler lise öğrencileri, yıl yetmişlerin başı, ki ben bir ilkokullu.

Filmin girişinde radyoda Çavuşesku konuşuyor; cümlelere ve bakış açısına dikkat! Ama başka dallara atlamadan altını çizmem gereken bir karakter var: Ana! Yani genç oyuncu Mara Bugarin:

Muh-te-şem!

​Hem Ana karakteri olarak hem de Mara Bugarin olarak...

Laf aramızda onu enn sevdiğim kadına çok benzetiyorum; hem fizik olarak hem de karakter yapısıyla.

Derken işin içine devlet güçlü organları ile ve derinden çıkarak karışıyor filme ve neşeye. Ülkemizin derinlerinde olduğu gibi hiç yabancımız olmayan sorgulamalarla, ayartmalar, arkadaşlarını satmaya yönelik işbirliği teklifleri ve organizasyonlarla; falan filanla yani... Simgesel olsa ve belli bir izleyiciye anlaşılmaz gelip bu ne şimdi dedirtecekse de tüm bunlar; ve giden parasına acıtak ve hatta salonu, daha birinci yarı bitmeden terk ettirecekse de Metronom; belli bir izleyici grubuna da ne filmdi be, iyi ki sinema var dedirtecek, tam, ama tam anlamıyla iki uçlu bir değnek.

O nedenle şahsen oyunculuklara, olayların sahiciliğine, küçük alanların altını çizen, doğruyu yapan ama bazı izleyici tarafında eleştiriler alabilecek görüntü yönetimine, dolayısıyla kamera açılarına, tüm ters köşelerine ve birçok izleyiciye bu ne şimdi dedirtecek finaline ve gördüğüm en etkileyici, pornografiye teğet geçen ama bayağılaşmayan, çok gerçekçi sevişme sahnesindeki başarıya ölüp bitmiş olsam da bu filmi mutlaka izlemelisiniz demiyor, diyemiyorum. Üzgünüm!

Lakin karar verdiğim üzere yanıma aldığım ve artık her sinema gününde benimle olacak not defterine son jenerik akarken şarkıları not etmiş olmanın gururu ile muhabir beni ödüllendirmeye ve iyice şımartmaya karar veriyor ve önce İskender ısmarlıyorum.

Bu kez ortam sakin; daha geniş açılı bir masaya oturuyor ve ilk kez İskender'i bu kadar lezzetli buluyorum. Usulca akan AVM'yi izleyerek, filmin tadından uzaklaşmayarak bitiriyor, promosyon fişimi uzatıp indirimli ödememi yapıyor, adaşız diyerek de genç kasiyeri gülümsetiyorum.

Ancak durasım yok, çok insan tarafından hiç beğenilmeyecek filmin etkisi ve aldığım sinema keyfi sürekli Don Perignon kalitesindeki bir şampanya gibi köpürüyor...

O halde şımarmaya devam!



Penguen'deyim ve baristanın önünde.

"Bir orta boy sıcak çikolata lütfen!"



Caddeyi, denizi uçsuz bucaksız gören ve AVM'nin en üst katında bir masadayım. Kitabı açıp biraz okuyor, sıcak çikolatamdan mümkün olduğunca küçük yudumları uzun aralıklarla alıyorum. Çünkü gençlerin filmdeki eğlencesindeki tadı o kadar iyi anlıyorum ki kendi dönemimle hiç kıyaslama ihtiyacı duymuyorum çünkü kumbaram dolu ve muhteşem anılarım var.

AVM'nin kapanmasına vakit var, keyfimse bulunduğu ânı terk etmeye hiç niyetli değil lakin enn sevdiğim kadın şu protestosunun belini bir kırsa diye bir beklentim yok ama olsaydı diye de düşünüyorum çünkü bu alanı sevmemesi mümkün değil. Hani elimden gelse ve bütçem olsa o eski yok edilip de yerine bu AVM yapılan yeşil alanı yeniden inşa edeceğim ama, oralar da sanayi sitesi ki çok anılarım var.

Birden internete girmek istiyorum. Ön masamda bir genç kadın var, laptopu açık ve ben film öncesi tur atarken de oradaydı. Kalkıp yanına dikiliyorum; Penguen'in şifresini laptopu açık olduğuna göre biliyor. Göz gözeyiz, soruyorum, ahh benim o gülüşüm işte, gülümsüyor ve alıyorum şifreyi, gülümsüyoruz. Şimdi ben eski zamanlarda olsaydım mesela... hayatımın enn sevdiğim kadını olmasaydı, yıllardır aklımın ucundan bile geçmeyen ve asla geçmeyecek, iki kahve ile o masaya dönme ihtimalim yüzde yüzdü!;)




5 Ocak 2023 Perşembe

Yine De Bu Esaretten Mutludur




Sabah olur. Normalde o saate kadar çoktan uyanıp, bir sürü işi halledip, kahvaltıyı aradan çıkarıp, bilgisayarın başında olurken bu kez yatağın içinde ve mırıl mırıldır. Enterasan bir biçimde aklına Rüzgâr adlı şarkı düşmüştür. Gülümser, çünkü şarkının sözlerini bile bir iki cümle dışında bilmiyordur. Bu arada etraftan birisi kafayı uzatır ve endişeli soruyu sorar: Hasta mısın?

Pas güzeldir ve bunu asla affetmeyecektir: Evet, hastayım!*


*Uyandıktan Sonraki 1 Saat 39 Dakikası

2 Ocak 2023 Pazartesi

Güzeldi Be!

Kardeşle alışverişe çıkıyoruz. Şef bu yıl hindiyi boş veriyor, kuzu kolda karar kılıyor ve onu üçe böldürüyor. Tüm bu eylemlerden önce enn sevdiğim kadına uğruyor, yeni yıllaşıyor ve de hediyeleşiyoruz.

Hava çok güzel, tropikal coğrafyada yeni yıl!


Niyetimde viski içmek var ve içi şirin şekerlemelerle dolu ve ellerimize az önce enn sevdiğim kadın tarafından tutuşturulan geyikli, karlı ve çam ağaçlı minik bardakları kullanmayı düşünüyorum.

Özellikle yılın ikinci yarısında gösterdiğim yüksek performansdan kaynaklı olarak sağlam bir bilanço ile kapatınca 2022'yi, bu gece benim gecem havasındayım. 


Evdeyim ve küçük kardeş arıyor; vakti saati tamam araması bu. Geliyoruz, diyorum. Kapıdan giriyoruz ki kokular miss, şef yine döktürmüş; 3 saatte fırında pişmiş kuzu kol fırından çıkmış ama fırın kabının üzerindeki folyo yırtılmış olsa da yağlı kağıt duruyor. Sanırım şef son dokunuş olarak onu dinlendiriyor.

Uzun bir yazlık sinemalar muhabbeti yapıyoruz Mussano'yla, pek çok anı anlatıyorum ki bunları aslında eskiden oldukları yerleri fotoğraflayarak yazmam da lazım.

Mussano yemekten biraz sonra eve çıkıyor.

Bir süre sonra da kardeş az uyuyacağım diyerek yatak odasına çekiliyor ama dönmeyeceği kesin.

Şimdi salon bana kalmış durumda ve konseptim eski televizyon yılları, TV 8'de O Ses Türkiye açık..


Binanın en sevdiğim dairesindeyim, dibi bahçe, açık mutfaklı salonun televizyonun karşısındaki kanepesine yerleşiyor, viskimi, Schweppes mandalinamı, suyumu ve çerez tabağımı da sehpanın üzerine konuşlandırıyorum. Tüy gibi hafifim ve olağanüstü bir keyif bünyeye hakim. Saatler saatleri kovalıyor, normalde izlemediğim programı uyumlu buluyorum anla ve hoşuma gidiyor. O kadar keyifli bir zaman ki hiç bitsin istemiyorum. Uzun aralıklarla kalkıyor, boşalmış bardağıma iki parmak Jack Daniel's koyuyor, iki buz atıyor ve televizyonun karşısına kuruluyorum. Gece boyunca sadece eksilenleri tamamlamak için kalkıp mutfak tarafına geçiyor, o kısa süreli anların dışındaki tüm zamanı kanepede geçiriyorum. Ve inanılmaz bir huzurla akıp geçiyor saatler, en iyi yılbaşı gecelerinden biri olma payesini alması mutlak.


Saat tam 00:00 olunca elbette tek tuş ve Enn Sevdiğim Kadın ki telefon açılmıyor, yaklaşık bir haftadır süren bir gripal durum var ve yatmış olacağını düşünüyor ve kısa bir çaldırmanın ardından kapatıyorum telefonu. Kapatmamla da o arıyor.

Kurulmuş bir cümlem yok.

Dilimden dökülenler net, çok yürekten ve kısa... ve beni bile şaşırtıyorlar, ancak kopup gelen o şiirsel sıralamayı şu an hatırlamıyorum ama özü şuydu:

Sürekli aklımda ve kalbimde olduğun için çok mutluyum, seni seviyorum, iyi yıllar.


Sonra MTV'ye geçiyor, son kez ki sanırım dördüncü, bardağa iki parmak jack koyup iki de buz ekliyor, bunu zamana yayıyor, son yudumun ardından aslında devam edecek keyifte ve potansiyelde olsam da boşları bulaşık makinesine koyuyor ve kardeşi uyandırmadan kendi daireme çıkmak üzere asansöre biniyorum.

Elbette şıp diye uyumuyorum, dünya alem, daha çok da bizim alem ne durumda diye bloglara bir göz atıyor, biraz kitap okuyor, sonra da tüm ayartma çabalarına rağmen şeytana uymuyorum ve uyuyorum.

27 Aralık 2022 Salı

La Paragas Yılın Sinema Gecesini İftiharla Sunar

Hevesli aynı zamanda da pek heyecanlıyım. Tıpkı kreması müthiş bir pastanın son lokmasını bekletmek gibi akşamı zor ediyorum. Afişle aramızda müthiş bir iletişim var. Her zamanki gibi filmle ilgili tek bir yorum cümlesi dahi okumuyorum. Ve film öncesi için ritüellerim hazır. Aslında film çıkışı kutlama tadında yaşamak istesem de onları; filmin süresi nedeniyle çıkışımdan en fazla beş dakika sonra, kapanma anonsunun yapılacağını biliyorum. Ve AVM'nin yılbaşı için abartısız bir zarafetle hazırlanmış haline bayılıyorum ki kuzeyli havası baskın ve etkileyici. Dev çam ağacı ise pek yakışıklı. Yani mutluyum, trende de ayaklarım yerden kesikti, şimdi, şu an AVM'de dolaşırken de.

O halde önce biletimi almalıyım!

"D-3 lütfen..."

Avatar rüzgarının ardından yeniden salon 6'da olmak yılın son filmine çok yakışıyor. Aslında salonu kapatmış olmalılar ve sanki La Paragas'ın sinema yazarı için özel bir gösterim bu!


Elbette yazarımız bu zarif davranış karşısında üzerine düşeni yapıyor ve spot yazıda belirtildiği üzere bu kez Cookshop'un dış kısmındaki soluk alan masalardan birine oturuyor. Bu onun tercihi. Ancak yine okurlar spot yazıdan hatırlayacaklardır ki Mangolia olsa da masada, yine bir eksikti o masa. Çünkü yazarımız bir önceki yazıda kurduğu ve spot'a da alıntılanmış cümlelerinde şu ifadeleri kullanmıştı:

"Yürüyen merdivenlerde ve en üst kattayım. Cookshop romantik ışıklandırmasıyla ve boş masalarıyla aşağı kattan bana bakıyor. Yalnız... ve yalnızlığına bir ortak arıyor. Sert bir Amerikano ve Magnolia düşlüyorum."



**

Siyah kıyafetini siyah türbanıyla tamamlamış, sıcak ve gülen bir yüzle genç kız yanaşıyor masama, bu zarif ve abartısız tavrıyla ortam o kadar güzelleşiyor ki anlatılır gibi değil, doğal olarak o sıcaklık andaki tebessümle birlikte kelimelere de yansıyor.

"Bir nutellalı Magnolia lütfen."

"Amerikano'yu karton bardakta mı veriyorsunuz?"

"Hayır, fincanla"

"Bir de Amerikano lütfen"


Vaktim var, usul usul, tadına vara vara ve yudum yudum keyfini çıkarıyorum ânın. Olağanüstü bir hafiflik var üzerimde, şekersiz kahvem istediğim sertlikte. Milan Kundera'nın bayıldığım kitabının adına bir gönderme yapmanın tam yeridir. Bu bir yeni yıl ve yeni beklentiler sevinci midir bilmiyorum ama var olduğumu dayanılmaz bir hoşluk içinde hissediyorum. Yeni yılı karşılarken iş bazında da çok verimli geçen 2022 yılını ise sevgiyle sarıp sarmalıyor, kendisine teşekkürlerimi şimdiden sunuyorum. Filme çok az süre kaldığını fark ediyorum, tatlı ve kahveyle geçirdiğim çok hoş zamanın ardından; ödeme için içeri geçiyor, dönüşümde gülümseyen genç garsonuma teşekkür ediyor ve yeni yılını kutluyorum. Yürüyen merdivenler, sinema katı, sinemanın yürüyen merdivenleri ve koltuğumdayım.

Çok kısa fakat enfes, karlı bir açılış sahnesi; bir küçük çocuk ağaçların arasından, yaprakların üzerinden kısmen karlı bir yamacı iniyor.

Müjde gibi!..

Başlaması ile belki de bir dakikayı bulmayan sürede bitmesi bir oluyor sahnenin, şaşırtıyor ve siyah zemin üzerinde jenerik akmaya başlıyor ve sonra sahne kaldığı yerden devam ediyor.

Küçük oyuncu Rudi'ye yani gerçek adıyla Mark Blenyes'e dikkat ve de annesine de (Macrina Bârlădeanu-Ana)! Ayrıca ekmek fabrikasının patroniçesi Orsolyo Moldovan- Mrs Dénes'e ve de bir odun karakteri çok başarı ile canlandıran Marin Grigore- Matthias'a...

Romanya'nın Transilvanya bölgesinde çok şirin bir köydeyiz. Halkı çok şeker. Kozmopolit bir nüfus ve filmin adında simgeleşen Romence, Macarca ve Almanca olmak üzere üç farklı dilden ve kökenden insanları var. Bir de ekmek fabrikası var ki çapına bakınca köye fazla; biri patroniçe olmak üzere iki çok tatlı kadın tarafından yönetiliyor ve filmin ana karakterlerinden ikisiler; hedefleri büyük.


Üç yabancı'yı fabrikada işe alıyorlar, film genelde iş gücü ve onun göçü üzerine de düşünceler, daha doğrusu durumlar ve eleştiriler ortaya koyuyor. Seyirci çoktan oralı oldu, benimsedi ve sevdi. Her şey yolundayken köy halkında eleştirel ve yabancı düşmanlığı içeren tavırlar gelişiyor.

Filmin ana temalarından biri de bu diyebiliriz!

Film 16+ ibaresi taşıyor, diyaloglar -sadece seks sonrası çıplak bir anda- edepsiz ancak şimdiki çocuklara bakınca gerek var mıydı ki sorusunu da akla getiriyor!..

Ancak iki kişilik çıplak andaki diyaloglar enteresan ve kadın karakter Judith State -Csilla pek hoş; birikimli ve bağımsız haraket edebilme kabiliyeti yüksek ve tutarlı bir genç kadın. Duruma hakim! Filmin etkili karakterlerinden, çello çalıyor, dört dil konuşabiliyor, sıcaklıkla sert ve tavizsiz bir tavır arasında kolay ve bilinçli bir geçişkenliği var ve gerçek bir güç gösterisine sahip. Gerçekten de o performansı filmin zirvelerinden biridir ve elbette Macar Dansı hem onun çellosuyla hem de köyün yerel grubuyla filmin bir anına damgayı vuruyor.

Kilisede başlayan sonra başka bir mekâna, muhtemel ki köyün toplantı salonuna taşınan ve yabancı karşıtları ile karşıt olmayanlar arasında hedefi yabancılar olan bir tartışma var ki enfes; yaklaşık 15-20 dakika sürüyor ve akış, oyunculuk ve oyuncu yönetimi muhteşem.

Çok keyif alarak ve soluksuz izlediğim, düşündüğüm, fikirlerimi gözden geçirdiğim ama bizim kızlardan taraf olduğum bir süreç yaşıyorum film boyunca ve net bir karar olarak diyorum ki: Cristian Mungiu enfes bir film yapmış. Oyuncu seçimleri ve yönetimleri muhteşem, sımsıcak. Bir film izlemediğimi, bizzat kitleye dahil olup yaşadığımı rahatlıkla söyleyebilirim.

Ve final jeneriğindeki müzikler!.. Bu kez son notaya kadar koltuğumda çakılı kalıyorum. Filmin tadı damaklarımdan sızıyordu zaten... Doğa muhteşemdi, izlediğim küçücük bir köyde kocaman ve ilginç karakterlere sahip, doğal, kasılmayan ama bence görkemli bir filmdi. jenerik akarken çalan ilk şarkı ki yabancı gelmeyecek, aşağıda, diğeri bir Romen şarkısıydı ki nasılsa bulurum diye düşünmüştüm. Gördüm ki IMDb'de de bile müzikle ilgili tek bir veri yok. Bir muhabir olarak anladım ki yanımda kalem kağıt da taşımalıyım!

Ve son sözümüz odur ki:

Laparagas.blogspot.com'un bu yılın en iyi filmi ödülü:

Goes to R.M.N.




23 Aralık 2022 Cuma

Ukde İdi

18 Aralık...

Bir sinema akşamının ve enfes bir filmin tadı damaktayken...


 


*
........

Yürüyen merdivenlerde ve en üst kattayım. Cookshop romantik ışıklandırmasıyla ve boş masalarıyla aşağı kattan bana bakıyor.

Yalnız...

ve yalnızlığına bir ortak arıyor.

Sert bir Americano ve Magnolia düşlüyorum.

O ara bir anonsu duyuyorum.

AVM kapanıyor.

Gözlerim bir umut Cookshop'un tekbaşılığında.

Yürüyen merdivenler duruyor, ışıklar birbir sönüyor.


***

Bir kaç gün sonra...



Yeni Film,  Magnolia,


ve sert bir Americano ise pek yakında!


İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP