11 Şubat 2023 Cumartesi

Görüşmek Üzere Mehmet ve Musa Abiler!

O esnada çocuk parkında selamlaştığımız iki kadim dostu görüyoruz, birlikte büyümüşler. Soruyoruz otobüsün saatini. Bırakmıyorlar durakta. Alıyorlar. Konuşlanıyoruz bir masaya, kahve içtiğimiz taş kahvede. Çaylar söyleniyor hemen. Bir deste kart çıkıyor, önce ceketin cebinden, sonra da kutusundan. Sanıyorum kağıt oynayacağız. "Nereden çıktı şimdi bu," isteksizliği bir "ufff ya!" çektiriyor içimden. Bir an önce gitsek derdindeyim. Meğerse bir oyun yapacakmış kartlarla Mehmet Abi. "İyi izle," diyor ennnnnnnnnnn bayıldığım kadına. Tekrarı yok çünkü.

Sonuç şaşırtıcı... Özenle kutusuna koyuyor desteyi ve enn sevdiğim kadına uzatıyor. Kıymetinden sual olunamaz bir hediye bu. Sonra, bir rakam ve harf oyunu yapıyor; bizim çantadan mı ya da ceketinin cebinden mi çıktığını hatırlamadığım kâğıda. Önce rakamlar yazıyor kâğıdın en üstüne, sonra da altına harf yazılmasını istiyor. Topluyor, çıkarıyor derken, dört rakam kalıyor sonuçta. "Yaz bakalım sayılara denk gelen harfleri," diyor enn sevdiğim kadına. Yazıyor. Mutlu. Çocuk sevinçli. Ânın sıcaklığında, şahane dostluğun ve unutulmaz muhabbetin resmolduğu bir gülümseme çıkıyor sonucu.



Aslında oturduğumuz ilk anda, daha çaylar bile söylenmemişken iki mandalina çıkarıyor omuzuna astığı ceketinin cebinden Musa Abi. Koyuyor masanın bizden tarafına. Şu hayatta duyduğumuz en güzel cümlelerden biri dökülüyor dudaklarından; tüm hikâyemizi katmerleyen, çok daha anlamlı kılan, kocaman bir duygu geçmişine çok mânâlı ve lezzetli bir fırtına ekleyen, "basit" bir cümle:

"Bir tane olsa paylaşırdınız, ama zaten iki tane var."

Otobüs geliyor aşağıdan. Samandağ Belediyesi'nin. Mavi. O manevrasını yaparken ve güneş dağların arkasına çekilmeye hazırlanırken biz Mehmet Abi'yle birlikte geçiyoruz durağa. Unutulamayacak dosta, dostluğa, Musa Abi'ye veda.



Mehmet Abi'nin ailesi Suriye'den gelmiş o daha küçük bir çocukken. Vakıflı'da yaşamıyor ama her gün geliyor Vakıflı'ya. Tek erkek çocukları askere almazlarmış o zamanlar. Bunu içi buruk söylüyor nedense, bir özür gibi. Tüm ücreti verme çabalarımıza duvar otobüsün şoförü. Türkçesi zar zor. Aynı dilde konuşuyorlar o, Mehmet Abi ve bir kadın...

"Teşekkürler Mehmet Abi."

Oğlunun bir büfesi varmış Mehmet Abi'nin. Yüzünde huzur. Elindeki poşetlere yardım etmek istiyorum, otobüsten inince. Asla taşıtmıyor bana. Samandağ güzel yer. Gözüm bir yandan etrafta. Yaklaştığımızı anlıyorum büfeye. Gözleri parlıyor çünkü Mehmet Abi'nin. Gözleri gülümseyen ve gülümsemesi büfeye sığmayan genç bir kadın ve onun tıpatıp aynısı bir kız çocuğu. Yüzler aydınlanıyor daha biz yaklaşmamışken... Gurur gözlerinde ve adımlarında Mehmet Abi'nin. O an yokuz biz.

Onlarsa sarmaş dolaş.*


Teşekkürler Mehmet Abi...

Teşekkürler Musa Abi...

Görüşmek üzere...



*Unutulmaz Bir Muhabbet, Vakıflı ve Pöç Kasabı

10 Şubat 2023 Cuma

Görüşmek Üzere Kankalar!

Sokağa dalıyoruz. Öyle coşkuyla çağırdı ki, girmemek olanaksız. Karşılaştığımız insanlara bakarsak, ağırlıkla savaş topraklarından gelen aileler ve daha alt gelir gruplarından insanlarımız... ve de öğrenciler.  

İşte bir bakkal daha, mahallenin bakkalı, çıkmakta olduğumuz yokuşla kesişen sokakta. O ara iki çocuk gözümüze çarpıyor, 10-11 yaşlarında, bakkalın daha ilerisindeki ışık alan yerdeler. Sonra bir ilave daha oluyor. Mika bir top var ayaklarında. Küçük bir top. Birbirleri ile şakalaşıyor olsalar da bakışları bizden yana.



Sokak taze çamaşır kokulu. Pencerelerdense lezzet fışkırıyor. Aynı çantalar ve aynı montlara sahip üç minik kız, el ele, tepelerinde kurdelelerle okula uğurlanıyor. Pırıl pırıl  genç kız, muhtemeldir ki üniversiteli, yokuşu çıkıyor; gözlerinin ucu bizdeyken ve dudağının kenarındaki minik gülümseme çok şey anlatırken... Gülümsüyoruz. Hoş bulduk. Ne kadar çok hem de.

O ara top arkamızdan yuvarlanıyor, mesaj yüklü. Lacivert ve küçücük. Duygusu kocaman. En bayıldığım kadın ki kendisi bir Alkara'dır, yuvarlıyor bir plase ile topu sahibine... O top bir kez daha geliyor. Ve bir kez daha gidiyor.

Yan yana yürüyoruz, beş arkadaş. Dillerin anlaşamadığı bir an. Duygularımız anlaşıyor. Fotoğraflarını çekmemizi istiyorlar. Gurbetin üç atlısı: Şaban Ahmet ve Muhammed ikisinin adı. Üçüncüyü ne yazık ki hatırlamıyoruz. Bir not defterim olmalı benim!



Fotoğrafları ulaştırmamız lazım! İletişimin bir yolu yok. Bir mail adresleri olsa keşke... Birlikte iniyoruz yokuşu. Onlar Habibi Neccar'da kılacaklar namazlarını. Türkçeleri üç beş kelime. Bir yerden çıktı alsak... Çocuklardan yardım istiyoruz. Önerecekleri bir yer yok. Bir iki yere bakıyoruz birlikte. Sonuç sıfır.

"Biz çoğaltır, dönmeden bakkala bırakırız, siz de iki gün sonra oradan alırsınız. "

"İki gün sonra ama!"

Anlaştık.

Vedalaşıyoruz.

Müzeyi falan unutuyoruz. Fotoğraflar en önemli meselemiz. Bir dijital baskıcı görüyoruz, anlaşmak zor. Bir misafir esnaf daha... Bir çocuk katarak başka bir dükkâna gönderiyor bizi. Orası da tekrar buraya. Aslında ikisi de aynı insanlara ait, buna hep birlikte gülüyoruz. Ofiste, temiz yüzlü, hafif sarışın bir genç adam daha var. Telefonu ile görüntülü bir görüşme yapıyor, kendi diliyle. Bilgisayarın başındaki ile mutabığız. Gönderiyoruz resmi. Ebat konusunda anlaştık. Baskı başladı.

Bir küçük kız giriyor içeri, sarı saçlı. Sırtında okul çantası. Tatlı mı tatlı. Dükkânın sahibi olduğunu sandığımız kişi ile sarılıyorlar. Sarışın genç adamın kızı olduğunu öğreniyoruz, "Sizin mi?" diye sorunca ötekine... Fotoğraflar tamam. Sevinçliyiz. "Ne kadar?" "15 TL," diyor, dört foto için. 10 TL'ye anlaşıyoruz.

Sarışın genç adam, çaylarımızı içerken, "Dil sorunum olmasa," der gibi. "O kadar şey söylemek isterdim ki size," diyor bi de.. "Ehlen ve sehlen diyerek anlatabilirim belki her şeyi." Ehlen ve sehlen'i anlıyoruz sadece, yüzündeki ifadeden de diğerlerini. Ötelenmişlik yaşayan bir kalbin takdir cümleleri, bunu biliyoruz. Yurdundan olmak, yabancılık çekmek, kendi gettolarının dışında yalnız kalmak ve aşağılanmak kötü. Bunu görüyoruz.

Habibi Neccar'ın avlusundayız. Cemaatin çıkmasını bekliyoruz. Takunyalar ve tıkırtılar pek ahenkli. Çocukların bu kadar kalmayacaklarına kanaat getirip mahallenin yokuşunu çıkıyoruz yeniden.

Çok mutluyuz. Az önce bakkala teslim ettik fotoğrafları. Ödüllendirelim o halde kendimizi. Caddede bir gariban pastane. Mahalle gibi. Vitrindeki kabak tatlısı tahrik edici...*

Çoookkkkk teşekkür ederiz kankalar!

Görüşmek üzere...



*Ulak Top, Kireçte Kabak, Çocuk ve Müze


9 Şubat 2023 Perşembe

Görüşmek Üzere!

Salah Usta kebap ehli. Söyleyelim o zaman veda gecesi ana yemeğini.  Kıyma kebabı ve Şiş. Hımmmmmm âlâ. Her şey yerli yerinde; közde kızarmış biber, közde kızarmış domates ve lezzetlendirilmiş soğanlar...  Etin yağı ile buluşmuş incecik lavaşlar... Küçük küçük, lokmalık dürümler yaparak tadını çıkarıyoruz bir kez daha.


"Ellerine sağlık Salah Usta."

"Neredeyse tüm anlı şanlı mekânlarını gördük Hatay'ın, ama en çok burayı sevdik. Finali de burada yapalım istedik."  

"Teşekkür ederiz."

"Görüşmek üzere..."*




*Çınaraltında Künefe, İskenderun ve Salah Usta

7 Şubat 2023 Salı

Papucu Yarım

Yarattığımız gerçekliklerimizi onaylatacağımız, ruhumuzu sevip-okşayıp rahatlatacak bir insan kitlesini bulabiliriz. Aslında, çoğu zaman gücümüzle doğru orantılı olarak onları biz seçeriz. Bu hâl; bireysel olarak bizi tatmin edebilir ve bir rahatlama, lehimize bir kazanım sağla(yabili)r. Çünkü onaylanma duygusu bazen, (doğru) gerçeklerden daha değerli olabilir ve bu sonuca ulaşabilirlik kolaydır. Zor olan; doğruyla kendi yarattığımız gerçekliklerimiz arasında çelişkiler yaşarken gerçekle yüzleşebilmektir. Saklanmak değil. Yaşananları bir durum kabul edip, kendimizin de hatalı ve yanlış olabileceği tarafından bakabilmektir. Bütün olasılıkları didik didik edebilmektir. Konuşmaktır. Görüş ayrılıklarını, farklılıkları, bakış açılarının yaşanmışlıklarla doğru orantılı olarak değişiklikler gösterebileceğinin doğallığını kabul etmek, onlara saygı duymak, sessiz kalabilmeyi becerip, uygarca bir çözüm üretilemiyorsa... Çekip gitmektir. Tüm halkın birlik olduğu bir acıdan uygun ânı bekleyip rol çalmak değil! Ayrıştırmaksa hiç değil...

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP