10 Ekim 2012 Çarşamba

Masumiyet ya da Özel İlişki

Başlangıçta yadırgadığım ve suçu tümüyle çevirmene attığım bu kitap, ilerleyen her sayfada beni kendine hayran bırakmayı başardı. İlk kez okuduğum bir yazarın kitabı olması dolayısıyla ilk sayfalarda  bir sorun yaşasam da bunun peş peşe etkileyici kitaplar okumayla açığa çıkan, bir sonraki yazarın üslubuna alışma ile ilgili, şahsıma ait bir mesele olduğunu ve başarılı Çevirmen Roza Hakmen'e - ukalaca- bir haksızlık yaptığımı, henüz 20. sayfaya gelmeden kabul ettim. Daha doğrusu bunu bana kabul ettiren dinamik kurgusu ve akıcılığı ile kitap oldu.


İçinde şarap olan piknik sepetleri, kareli yer örtüleri, peynir başta olmak üzere üzüm ve benzeri hafif yiyeceklerle, o sepetin içine atılmış şiir kitaplarına eşlik eden rüzgarların altında, şırıltılı dere kenarlarında, göl kıyılarında her türlü... mitolojik ya da arkeolojik kitapları ise kaya mezarlarında  okumak gibi sapkınlıkları olan ben bu kitabın bir yolculuk esnasında (tren tercih edilendir) ya da bir kadeh konyak ve kahve ile bir otelin lobi barının en loş ve sakin saatinde okunmasının güzel olacağı gibi bir duyguya da eriştim.

Kitabın merakla ve kolay okunurluğunun yanı sıra ilginç olduğunun altını bir kez daha çizmeliyim; özellikle yazarın ana temanın üzerine yerleştirdiği ilişkinin ruh hallerini, kadın ve erkeğin bir arada oldukları anları ve hatta ilişkinin evreleri üzerine ana karakterin iç seslerini  yansıtma biçimi enfes. Bir adım ötesinde ise pornografik sayılabilecek anları bile öylesine sıcaklaştırıp, normalleştirerek kısa ve net cümlelerle o kadar şık anlatıyor ki yazar, kendisine şapka çıkarmamak mümkün değil.

Masumiyet ya da Özel İlişki iki yönlü de bir kitap ve okuyucu nereden bakar, nereyi öne çıkarırsa sanki ana tema da o. Yazar Ian McEwan soğuk savaş döneminde Berlin'de bir karşı dinleme eylemi için örgütlenmiş müttefiklerin bu gizli faaliyet için verdikleri çabayı ana tema olarak kullanıp üzerine -iki farklı ülkeden- bir kadın ve bir erkek arasında gelişen ilginç bir hikâyeyi  inşa ederken, süreci yan hikâyelerle de besliyor. Daha önce de söz etmeye çalıştığım gibi iki tema üzerinde sağladığı denge ile ana temayı seçme hakkını okuyucuya bırakıyor. Belki de bu paralel kurgu kitaptan daha çok zevk almanıza olanak sağlıyor. Çünkü bu iki temadan daha az ilginizi çekeni ikincil yapıp, diğerini öne çıkarmak tümüyle size kalıyor.

Anlatım dilinin ve gerilimin müthiş olduğunun altını çizmekten bıkmayacağım kitaptan aldığım lezzeti -sevdiğim kitaplar listemdeki yeri asla ilk 50'nin altına düşmeyecek- Doğunun Limanları'na benzettim ben. Benzerlerine çok rastladığımız bir finali olsa da derin cümleleri olan, film tadında, hatta bir psikolojik-gerilim filmi için biçilmiş kaftan olduğunu düşündüğüm Masumiyet ya da Özel İlişki'nin sonundaki mektup ise kitaba kattığı dramatik tat ile insana "Kitabı bitirdim ama sonundaki mektup da beni bitirdi." cümlesini kurdurtuyor.

Masumiyet ya da Özel İlişki; psikolojik gerilim, aksiyon ve aşk içeren bir filmi izlercesine ve gerçek bir hikâyeye dayalı sıkı bir kitap okumak istiyorum diyenlere şiddetle tavsiye olunur..

9 Ekim 2012 Salı

Gönlünüzü Ferah Tutun Savaş Falan Çıkmaz

Yazıyı bundan yaklaşık bir yıl önce Fransa ile yeniden depreşen Ermeni meselesi üzerine yazmıştım. Suriye sürecinde fark ettim ki her uluslararası sorunda bu yazının güncelliği değişmeyecek. Vaktiniz varsa yazıya bir göz atın; gönlünüzü ferah tutmak için.

Hatta benzer her sorunda sadece ülke adını değiştirerek ve -Stratejik Derinlik "dehası" yüzünden- artık komşularına da kafa tutamaz cümlesini ilave ederek yeniden okursanız, emin olun uzun süre huzurlu bir yaşam sürebilirsiniz.

Sanmayın ki başbakanımız bağırdığı kadar da aymaz birisi: Gaz vermeyi bildiği kadar nerede duracağını da iyi bilir. Çünkü onun öncelikli hedefi zaten belli, toplumda karşılık bulamayacağı her durumda bu hedefi asla riske etmez.

Çünkü o hedef için tıpkı ilk seçimindeki kadar geniş kitlelere ihtiyacı var. O yüzden 2014'e kadar biraz daha muhalefet ve biraz daha yüksek ses.

Ferahlık İçin(!): Havlayan Köpek Isırmaz



.

6 Ekim 2012 Cumartesi

Batıl



Ne zaman evde üç beş kız toplanıp muhabbete dalsak mevzu mutlaka bir kere kıl tüye, bir kere adet günlerimize ve bir kere de yakışıklı oğlanlara değer…

Bir elmayı alıp, yatmadan önce kabuğunu hiç bölüp parçalamadan tamamiyle soyup kabukları bir peçetenin içine sarar ve bu elma kabuklarını yastığınızın altına koyup uyursanız, aynı durumu 3 gece üst üste yapıp, inanarak uyursanız rüyanızda evleneceğiniz adamı görür müşsünüz…

Dolaptan elmaları çıkardım, soydum.

Bıçaktan damlayan suya baktım.

Rüyamda seni görememekten korktum.

Güldüm.

Elmaları da bir güzel yedim…

 .

25 Eylül 2012 Salı

Öz Terme Pide Salonu İyidir

Giyim dünyasının çok sevdiğim bir lafı vardır, tek bir cümle gibi durur ama anlamı çok şeyi içerir: İlk malı müşteri alır sonrakileri mağaza satar.

Burası tam da bu cümlenin doğruluğunun yaşamımızdaki güzel örneklerinden biridir. Mekanı, Mussano'nun yıllar önce henüz lisedeyken arkadaşlarıyla geldiği bir günde beğenip yıllar sonra bir gün önünden geçerken bize söylemesiyle  aklımızın bir kenarına yazmıştık. Kendisiyle ilgili bir önceliğimiz yoktu, tercih ettiğimiz öncelikli mekanlar başkalarıydı. Bir gün, özellikle Tırtıl'ın talebi üzerine çok beğendiğimiz bir cağ kebapçıya gitmeye karar vermişken, oranın kapandığını görmüş, bunun üzerine de aklımızda kaydı bulunan ve söz konusu yerin hemen yakınındaki bu pideciye gitmeye karar vermiştik.

Dükkandan içeri adımımızı attığımız andan itibaren sonucun ne olabileceğini aşağı yukarı kestirmiştik.

Her birimiz farklı olmak koşuluyla açık pastırmalı, açık kıymalı ve açık kuşbaşılı sipariş etmiş; ortaya da kapalı kıymalı ve kapalı peynirli pide söylemiştik.

Mekandan çıktığımızda kurduğumuz ortak cümlemiz "Burası insana yeme keyfi yaşatan ve çıktığı anda da hiç pişmanlık hissettirmeyen, mutlu kılan bir mekan"dı.

O hafta sonu bu referansı kardeşe de sunmuş ve bu kez dört kişi olarak gelmiştik aynı mekana... Üstelik günlerden pazardı ve saat  tam da "evde pide zamanı"ndaydı.

Sonuçta yine her birimiz farklı pideler söyleyip ortaya da her zaman olduğu gibi biri peynirli diğeri kıymalı olmak üzere iki pide sipariş etmiştik. Sonuç yine olumluydu. Üstelik ilk kez gelen kardeş de geçer not vermişti.

Üzerinde kesin ittifaklar sağladığımız mekan sayısı azdır. Birimizin çok beğendiğine bir diğerimiz kendince kusurlar buluruz, ama bu mekandan aldığımız keyfe hiç birimiz en ufak bir eleştiri bile getiremiyoruz.

Geçen pazar, bir süre önce Park'ın karşısındaki yeni mekanına taşınan pideciyi bir kez daha ziyaret ettik, dışarı çıktığımızda tekrar edilen her zamanki ifadeydi: "Mutluyuz."  Yemek elbette bir mutluluk halidir ama bu cümleyi insana tekrar ettirecek mekan sayısı çok azdır. Çoğu zaman yemek eyleminden mutluluk çıkaran siz olursunuz. Çok beğenmeseniz de, umduğunuzu bulamasanız da ve  bir bukelamunsanız üstelik; olumsuzları görmezden gelip anın keyfini çıkarabilirsiniz. Ama burası hiç bir şekilde yediklerinizle, onlardan aldığınız keyifle aranıza, görmezden geleceğiniz bir şey sokmuyor.

Bir çok parlak mekanın  profesyonel ilgiyi gözünüze sokma halinin rahatsızlığını, sahteliğini, burada görmüyorsunuz. Burada son derece doğal ve samimi bir hizmet var. Özenli ve kendine has masalarına, garsonların üst başına, masanıza getirilen salataya, çatal bıçağa baktığınızda; sıcaklığı, iyi şeyler yapma hevesini ve işe gösterilen özeni anlıyorsunuz. Yeni mekanda göremediğimiz ama önceki yerinde  masaların kenarında duran  anket formları hoşumuza gitmiş; bu mütevazi mekanın işine, dolayısıyla müşterisine duyduğu saygının göstergesi olarak değerlendirilmiş ve bunu bir artı olarak yazmıştık hanesine.

Pide genel olarak Bafra, Çarşamba, Terme gibi yöre adları ile adlandırılsa da  hamur ve  farklı içlerden oluşturulmuş bir yiyecek sonuç itibariyle... her yöre kendince nüanslar katarak farklı kılmaya çalışmış kendi pidesini. Terme Pidesinin temel özelliği hamurunun diğerlerine oranla ince olması. Ve bu mekan, gördüğümüz tüm pideciler içinde iç malzemesini en dolgun kullanan yerlerden biri. Üstelik evde yaptığımız içler ile buranınkiler arasında çok fark sezemiyoruz biz.

Pazar sabahları burayı özellikle tercih ediyoruz. Çünkü ortam, kurduğumuz sofra, bize sadece evde yaşayabildiğimiz Pazar  Ritüellerinin keyfini duyumsatıyor. Öz Terme Pide Salonu'nun* sevdiğimiz yanlarından biri -ki bu bizim için önemli bir kriterdir- kendi ayranını kendi yapıyor olması. Mekanda hazır ayran da var tabii ki.

Burada insanların evlerinden getirdikleri içler ile pide yaptırabiliyor olması da kendinizi pazar günü pide için fırında bulunan biri gibi hissetmenizi de sağlıyor. "Sen Kendini Sadece Pide mi Sanmıştın" başlıklı  yazımdaki hissiyatı ve dolayısıyla bir pide ritüelinin tadını bize en çok duyumsatan mekan tartışmasız burası. Üstelik Öz Terme Pide Salonu, mis gibi tereyağ kokan ortamda yaşadığınız mutluluğa karşı ödediğiniz parayı da sonuna kadar helal ettiriyor.

*19 Mayıs Mah.Cumhuriyet Cad.No:34 HEYKEL KARŞISI - SAMSUN  


Sevgili Gökçe'ye Özel Notlar:
  
Burası, Parkın karşısında Birtat'ın iki dükkan yanında.

Ritüel başlıklı yazıdaki -içi evden- pideyi yaptırdığımız mekan ise: 56'larda, Jaja ve Coffe Home'un karşı köşesinde, eski 56'lar Fırının yerinde olan Gazi Unlu Mamüller.

Ayrıca Atakent Sahil yolundaki Gırgır'ın pidesini de öneririm.

Ve yine Kirazlık'ta Kerimbey Konağı'nınkini.

23 Eylül 2012 Pazar

Davete İcabet Gerek

Sahilden henüz döndüm ve manzara muhteşemdi yine, parçalı bulutlunun güneşin önde olduğu hali; tam da sonbahar öncesi, şu sonyaz denilen atmosferin tadını dibine kadar hissettiriyordu. Deniz, bank, hava ve ağaçlar "Kap kitabını gel," diye bas bas bağırıyorlardı, kıramayacağım doğal olarak kendilerini. Böylesine bir içtenlik karşısında duyarsız kalmak için taş olmak gerek!

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP