20 Mart 2010 Cumartesi

Beynelmilel Üzerine Polemik *

*Dün çıkınımı karıştırırken rastladığım ve bu çıkınımda saklamak istediğim yazıyı: Beynelmilel filmine, dolayısıyla bu filmi anlamlı ve güzel bulanlara yönelik olarak yazılmış bayağı ukalaca bir eleştiri yazısına cevaben ve biraz da giydirerek yazmışım. Ve kanımca diğer cevaplarla birlikte o sitenin en güzel polemiklerinden birine imza atmışız, o kişi ve ben.

Bir çok yorumu okuyorum. Okurken kelimelerden maksatlar da çıkarmaya çalışıyorum. Hiç bir filmle ilgili yapılmış yoruma, olumsuz görüş belirtmiyorum. Çünkü; izleyenlere, onların baktıklarında gördüklerine saygım var. Genelde, eleştirel anlamda müdahalelerimi, o filmle ilgili görüş belirtmiş insanları hiçleyecek türden yorumlara yapıyorum. Siz, ki rastladığım bir çok yorumunuzda yaşamla ilgili duruşunuzun iddalı, donanımlı ve dik olduğu izlenimi yaratıyorsunuz. Bu özelliklerinizin avantajlarıyla, lafı gediğine koyma çabalarında gayretli birisiniz... Hiç yorumun eleştirdiği noktalara girmeden sormak istiyorum(görecelik). Bu yorumunuz sinema sitesinde yorumlar yazan, bilgi birikimi ve hayata duruş noktasında iddaları olan biri için; sizce uslubu anlamında güzel mi? Sadece bunu merak ettim. Ve samimiyetle şunu söyliyeyim ki, asla filmi beğenen biri olarak bir savunu içinde değilim. Ve sizin yaşınızda birinin kişisel anlamda öğrenmek için ilgi duymadığı takdirde yakın tarihli bu süreci anlayamayacağını da sosyolojik bir gerçeklik olarak kabul ediyorum. Bunun sorumluluğunu da, o günkü koşulları yaratıp iki farklı gruptaki insanların kendi mantıklarınca iyi niyetli mücadelelerine çanak tutarak, onları kullanarak, yarattıkları kaosun sonucunda oluşturdukları rejimle; gençlerin, başkaldıran dinamik ve sorgulayıcı akıllarını başka mecralara taşıyıp evcilleştirme başarılarına yüklüyorum. Çok doğaldır ki insanlar, kendi yaşam birikimleri ve tanıklıklarıyla algılarlar olayları... O dönemi yaşamış bir çok insan gibi, üstelik de ergen yaşlarını olayların tarafı olarak, ihtilalden sonraki dönemde de Türkiye'nin bu konudaki en büyük davasının sanıklarının ifadelerine, hapishane koşullarındaki yaşamlarına, ziyaret günlerindeki özlem yüklü buluşmalarına, görülmüştür damgası vurulmuş mektuplardaki sızılara yakından tanıklık etmiş biri olarak; sizin çok sıradan ifadelerle anlamsız bulduğunuz filmdekilerin bile ötesinde, her biri çok acılar yüklü hayatların yaşandığını söyleyebilirim. Ve her biri de sizin 'komedi desen değil' dediğiniz cinsden acı ama aynı zamanda da komik olaylardır. Sizin yaşlarınızdaki insanların algılarında ve tanıklıklarında olmayan bu süreci anlamama gibi bir hakları vardır. Bunu anlayabilirim. Ama bu filmde kendi yaşadıkları acıların 'niyelerinin' komikliğini görmüş; sevgililerinin, kardeşlerinin, ablalarının, abilerinin, oğullarının, kızlarının, anlamsızca yitip giden hayatlarına yanmış; ve bu filmi çok sevmiş; sayıca da oldukça fazla insan adına, bu kadar değersizleştirilmesine de üzüldüm açıkcası... Olay budur.

Hayal!


...
Ya da konyak ve çikolatalar alır, dışarıda lapa lapa kar yağarken, sıcacık bir tren kompartumanından akıp giden ağaçlara ve zamana, çağıl çağıl derelere, her geçilen evdeki hayat öykülerine, durulan her istasyon binasının muhteşem yalnızlığına baka baka, eski kente giderdik.
...

19 Mart 2010 Cuma

Şarap!


...
Arabayı şehrin en yokuşlarından birinin tepesinde park eder, sulu karlı akşamlarda iki kadehi torpidonun üzerine çıkarır, yağan yağmura, çalan müziğe, lakırdılarımıza katık ederdik Buzbağ'ı. Yağan yağmurdan sakınıp kapşonlarına, şemsiyelerine, sevgilililerine sığınarak yürüyenlere bakar; kendi sıcağımızın keyfini çıkarırdık.
...

Sen eski halinde güzeldin. Biz; şimdi ait olduklarımızla da güzeliz. Bu kez sensiz... Aşkı öğrettiğin için teşekkür ederiz.




.

17 Mart 2010 Çarşamba

Necmiye Teyze (Özsamsun)

Dün akşam, saat 20 sularında, gökyüzüne yükselen parlak kanatlar gördüyseniz... Sanmadınız!

Dün akşam saat 20 sularında gökyüzüne yükselen parlak kanatlar; bir meleğe aitti...

Sessiz ve beyaz ışığı;

asaletindendi.

Bedenini seçemediyseniz...

Zarafetindendi.

16 Mart 2010 Salı

Sahilde Kafka

"Yolculuk yol arkadaşıyla, dünya duyguyla..."

-kitaptan, Japon atasözü-

Tokyo'nun elit bir mahallesindeki evinden, babasının onun hakkında söylediği Oedipus vari bir kehanet yüzünden kaçan dünyanın en sert 15'lik delikanlısı... Küçük yaştayken annesi ve kızkardeşi evi terketmiş. Ona rağmen öyle bir delikanlı ki, televizyon izlemiyor; onun yerine oturup saatlerce kitap okumaktan hoşlanıyor. Kendine koyduğu ad: "Kafka". Neredeyse her konuda bir fikri var. Fazla konuşmuyor; ancak gerektiğinde kendinden onlarca yaş büyük insanlarla bile oturup derin sohbetler edebiliyor, bu konuda hiç sıkıntı çekmiyor. Bilgi dağarcığı o denli geniş.

Tüm fiziksel ve zihinsel gelişimini, zamanı geldiğinde evden kaçmaya yönelik olarak planlamış. 15 yaşına girdiği gün haritadan güneyde bir kent seçip, hiç tereddüt etmeden atlıyor otobüse...

O kentte, yıllar boyunca yolu şehre düşen önemli aydınları ağırlamış çok özel bir kütüphane var. Oranın da birbirinden ilginç hayat hikayeleri olan iki sorumlusu...

Bir de yaşlı amcamız var. Küçük yaşta başına açıklanamayan bir olay gelmiş. O kadar enteresan bir olay ki, Amerikan ordu raporlarına bile konu olmayı başarmış.

Bu amcamız okuma-yazma bilmiyor; ancak kedilerle konuşabiliyor.

Bir tane de bıçkın delikanlımız var. 20'li yaşlarda... O güne kadar tepetaklak giden hayatı yaşlı amcaya rastlayınca değişiveriyor. Senelerce kendisine hiçbir anlam ifade etmemiş şeylerin, amcayla karşılaştıktan sonra yeni yeni farkına varmaya başlıyor.

Kitabın en esprili diyalogları da, bu iki adamın arasında geçiyor.

İşte tüm bu uç karakterlerdeki insanların yolu bir şekilde az önce sözünü ettiğim kütüphaneye düşüyor. Farklı amaçlarla olsa da...

Sahilde Kafka'nın vaad ettikleri yalnızca kesişen hayatları etkileyici biçimde anlatmaktan ibaret değil. Çoğu sayfasında duraklayıp, hakkında birkaç dakika kafa yorabileceğiniz derin mesajlar mevcut.

Bunun dışında kitap tam bir genel kültür hazinesi. Kitabın yazarı Japon Haruki Murakami, gerçek hayatında bar işletmiş olmanın avantajlarını kitaba çok iyi yansıtmış. Beethoven'dan, Schubert'e; 60'ların önemli gruplarından, günümüzün hit parçalarına kadar müzik çoğu yerde sayfalara nüfuz etmiş.

Ünlü Fransız sinemacı François Truffaut, Napolyon ve Aristophanes de kitapta kendine yer bulan isimlerden yalnızca birkaçı...

Murakami, kapitalizmin dünyaca ünlü simalarından ikisini de absürd bir şekilde başkalaştırmış. İsimlerini vermeyeyim; ancak kitabı okursanız çok şaşırabilirsiniz. Romanın diğer özelliklerine haksızlık edemem; ancak kitap sırf o ikisi için bile okunur.

Murakami büyülü gerçekçiliğin en önemli temsilcilerinden biri olduğundan, romanın genelde metafiziğe yaslanmış kurgusundan söz etmeye gerek yok sanırım. Post-modernist çizgisinden de...

Sahilde Kafka hem yükte, hem pahada biraz ağır bir roman. Fakat sayfa sayısı gözünüzü korkutmasın. Çünkü kitabın tadına sayfalar ilerledikçe, özellikle işlerin yavaş yavaş belli olmaya başladığı son bölümlere geldiğinizde anca tam anlamıyla varmış olacaksınız. Keyifli bir anı, sonu yaklaştığını bile bile ısrarla yaşamaya devam etmeniz gibi.

"Sorumluluk rüyalarda başlar"

-İrlandalı şair W.B Yeats, kitaptan-


not: çeviri Japonca aslından yapıldığından hatalar mümkün olduğunca azalmış. İçiniz rahat olsun :)

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP