Ayakları kıbleye uzatılmış ölü bir çocuğun kefenlenmeyi bekleyen vücudunu anımsatmaktaydı şehir. Kül rengi saçlarının arasında yaşlarını saklayan kadınlar görüyordum, buzdan nefesleriyle. Aydınlatmaların geceye şaibe düşürdüğü, musalla taşından bir garda elimde valizimle, kalkmakta olan otobüse koşuyordum. Öylesine hızlı koşuyordum ki, yetişememekten öylesine korkuyordum ki, o anda ne yırttığım kalabalık, ne omuzladığım insanlar, ne ciğerlerim, ne de dizlerim…
Otobüs, beni, varmayı delicesine arzuladığım başka bir şehre götürecekti, evime. Daha önce evime gitmeyi hiç bu kadar yürekten istememiştim. Şimdi ailemi görmek, onları gözlerinden ellerinden öpmekten, şehrimle hasret gidermekten başka bir hissi taşımaktaydım ceketimin iç cebinde.
Yetiştim. Yerime yerleştim. Kalbimi sağlama aldım, yüksek atışlarını sakinleştirdim. Ve uçsuz bir karasallıkta yol almaya başladım. Aklımda tek bir endişe husule gelmişti, sabahı bulamadan evime varamadan ölmemeliydim.
Ölmedim.
Şehrim, dantel dantel kirpiklerini dökmüş, zencefil kokusu sürünmüş, inciden dişleriyle kucağını açmış beklemekteydi.
Selamlaştık.
Şehrimde 7 gün kadar kaldım, evimde ben gideli eşyaların yeri değişmiş, masaya bir tabak eksik koyulmaya alışılmıştı.
Mühim değil.
Tam 7 gün o evde neden bulunduğumu, asıl sebebimi ve iç cebimdeki emaneti, kimselerin bilmediği bu niyeti düşünüp durdum. Planladım, vazgeçtim, tereddüt ettim, heyecanlandım, utandım. Ama 7 günün sonunda tüm cesaretimi toplayıp, bir pazar sabahı, babamı beni dışarı çıkarması için ikna ettim.
Kireç renginde inceden yağmur, gümüşten denize eşlik etmekte, tüm kıyılar uyumaktaydı.
Yarım saat kadar sahil şeridi boyunca bir otomobilin içinde yol aldık birlikte, tüm zamirlerin anlamını yitirdiği bir an; babam ve ben. Her kırmızı ışıkta yüreğim zangırdadı. Konuşacaklarım vardı, içimde tane tane biriktirdiklerim. Doğrusu onun da duymayı bekledikleri vardı ama ikimizde bu kandırmaca esnasında birbirimizden habersizmişçesine, öylesine susuyorduk.
Yaklaşık 1 saat geçmişti. Eve dönmüştük, yol bitmişti, her şey bitmişti, her şey anlamını yitirmişti, utancıma yenilmiştim sanki artık elimdeki tek fırsatı da kaybetmişçesine duran araçta çivilenip kaldım. Bir cesaret örneği göstererek inmek üzere olan babama oturmasını rica ettim ve beni meraklı gözlerle süzmesini izledim.
-Baba, lütfen otur. Sana söylemek istediğim bir şeyler var.
Gözlerindeki merak, benim hüzünlü, çok stresli ve boğuk ses tonumla endişeye dönmüştü. Oturdu, olduğu yerde ön camdan dışarıyı izledi bir müddet, sonra bana döndü.
-20 yaşındayım baba. Bu demek oluyor ki 20 senedir geç kalmışım baba. Bu şehre niçin geldim biliyor musun baba? Bu sefer eve neden geldim biliyor musun? Hayır, bilmiyorsun baba. Hayır, sen hiç bir şey bilmiyorsun? Ben sana bir şey söylemeye geldim baba. Çok uzun zamandır dilimin ucunda zikretmeyi düşündüğüm ama bir türlü ağzımdan çıkaramadığım cümleyi söylemeye geldim. Senin için geldim baba.
Fena halde korkmuştu, endişelenmişti ki gözleri fal taşı gibi açılmıştı, o an hastalıklarından birinin meyletmesi ihtimali çok yüksekti.
-“Ne oldu captaiin” dedi, titrer gibi.
-Ben seni çok seviyorum baba. Öylesine çok seviyorum ki, senin benden bu cümleyi bu vakte kadar hiç duymamış oluşuna üzülüyorum. Bu geç kalmışlık hissi, bu mesafeler, bu yüreğimdekiler ve ertelenmişlik cüzzam gibi yaralıyor aklımı.
Birkaç saniye sustu, yüzündeki bembeyaz ifadenin yerini hafiften bir gülümseme aldı. Elleriyle başımı tuttu, eğdi ve beni alnımdan ilk kez öptü. Bende seni çok seviyorum kızım demişti. Babam bana ilk kez sevdiğini söylemişti. Salt sevgi buydu, bu diğer hiçbir erkeğe söylenen türden değildi. Bu yeniden varoluşun arifesi gibiydi, kocaman bir yükü sırtımdan indirip soluklanmak gibi. Başucumda babamın olduğunu ve halen yaşadığını bilmek hissi…
Gözlerim ıslanmış, hıçkırıklarla ağlamıştım.Ölmemiştim, babama bu cümleyi bir kerede olsun sarf etmeden ölmemiştim.
Ve benim çok ciddi, çok mesafeli, neredeyse benimle hiç bir şey paylaşmayan, konuşmayan, çok hasta, çok mutsuz babam bir pazar günü bir kaç saatliğine de olsa mutlu bir adamdı.
Emaneti teslim etmiştim, artık geri dönebilirdim.
Kasım 2024.
2 saat önce