16 Eylül 2025 Salı

Bir Kadın,

Hayatımızdaki bütün boşlukları doldurabilir mi?



Birden düştü aklıma, çok kalabalık bir geçmişim vardı, buna rağmen hiçbir gün geri dönerek ne kadar insan biriktirdiğime bakmamış bakmayı da düşünmemiştim. Çok çok yıllar sonra yakın bir zamanda içimdeki birlerden biri aniden önüme atladı ve yazsana dedi birden. Neyi dedim, bu mevzuyu dedi. Hadi ordan dedim, sonra düşündüm. Düşündükçe içim ısındı, konu aklımı sürekli dürtmeye başladı, ben kaçtım o kovaladı, utanacak bir şey yok dedi, içimdeki benlerden biri; diğerleri görüşe katıldı. Ben durdukça onlar el çırparak beni öne doğru itelemeye başladılar. Ben kenar köşe kaçtıkça onlar kovaladılar. Baktım olacak gibi değil e sonuçta havalı da bir durum diye düşünerek en aymaz sözlerine kapıldım ve yazmaya karar verdim.

Başlangıçta benler topluca ve herkesi yazmamı istediler, şımartılmak işime gelirdi elbette, şahsım adına çok havalı da olabilirdi lakin artık ben çocuk ben değildim. Hava atmak da geçmişte hoşken süreç içinde ve büyüdükçe saçma bir davranıştı. Hem iyi ki erken büyüdüm dedim, oysa henüz 15 yaşımdaydım, olsun erken olmuş bir meyvasın sen artık dedi 15 yaşım, çok çok özel ve enn yakın arkadaşlarımdan iki tanesi dışında tüm sözlerim tıp demiş, ben de çevremi bu anlamda iyice daraltmıştım. Sloganım da şu olmuştu, az sev ama çok sev, kankan güzel kalbin olsun, yaşanan ne varsa bir kaç özel arkadaş hariç hep sende kalsın dedim.

Erken yazdığım bir kaç yazı dışında geçmişe sünger çektim ve bu minvaldeki son yazımı yazmaya karar verdim. Çünkü bundan öte kimseyi O'nu sevdiğim kadar sevemezdim.

Daha önce de yazmıştım, onu bana kazandıran Samsun Opera ve Balesi olmuştu. Hiç aklımda yoktu. Hayatımı boşaltmıştım. Geçmişe bir saygı gösterisinin ardından geleceğe selamlar çakma aşamasındaydım. Güzel kadınlar tanıdım, muhteşemdiler, değerlerime değer kattılar ama aramızdaki mesafeler uzaktı. Benim için dert değildi ancak kadınlar hassastı, bunu öğrenmiştim. Dolayısıyla benim için kolayken, uzak kalanlar için kolay değildi durumlar, ve kesinlikle sürdürülebilir değildi birliktelikler.

Ve elbette benim katlanabildiğim bir durum söz konusuyken karşılar için zordu her şey. Mesafelerle ilişkimi çoktan yok etmiştim. Benim için bir engel değildiler. Nadastaydım. Yaşım kemale ermişti. Kısa süreli ilişkiler benim işim olmaktan çıkmıştı. Şehir dışı yolculuklarımın tüm biletlerini iptal etmiştim. Hiçbir gösteriyi kaçırmıyordum, yalnızlığı sever olmuştum, kalp kırmak da istemiyordum ki -bir hariç- kimsenin kalbini de kırmamıştım.

Kalabalık salonda yalnızlığın tadını çıkarıyordum.

Opera balenin tüm departmanlarıyla kanka olmuştum. Yazdığım yazılar sayesinde bana ulaşmayı, tanışmayı onlar istemişlerdi. Oysa ben saklanıyordum. Umursuzdum, umuru onunla öğrendim. Sonra blogumda enfes bir yoruma tanık oldum. Yeni ve muhteşem bir hayatın önüme serildiğini hissettim. Sevdim, her geçen gün daha çok sevdim. Hayatımın enn enfes seyahatlerini O'nunla yaptım. Tüm boşluklarım O'nunla doldu. Göklerde ararken opera balede buldum.

15 yıldır çocuklar gibi şenim, mutluyum,

çokk mutluyum!

12 Eylül 2025 Cuma

Konuşurlar, Denizle Bir de Benimle

Sabahın erkeni, deniz muhteşem gözüküyor ve beni ısrarla davet ediyor. Ben an itibariyle kararsız. Fotoğraf makinem ve bünye ise ısrarcı. Gönlümün ve bünyemin her noktası da aynı durumda. Bir şımarıksa tüm bu fikirlerimi öğütme çabasında, oysa ben hazırım ve olumsuz tavır içindeki bünye noktalarını da öğüteceğimi biliyorum. Kotumu çektim, mavi polo yaka tişörtümü giydim, ayakkabılarımı bağlıyorum. Ve en önemlisi içimdeki kararsızın ayak diremesini kırdım, o da benimle. Binadan sessizce çıkıyorum ve şimdi denizin kıyısındaki geniş yürüyüş yolundayım. Hava muhteşem. An itibariyle çekeceğim fotoğraflar konusunda bir fikrim yok, bu sabahın hikâyesinin ve bana sunacaklarının ayırdında değilim. Ama deniz ve ben ve sabah erkeninde yürüyüşe çıkmış olanlar ritm tutturmuş durumdalar, karşı yönümden bana doğru o ritmle akıyorlar.


Biraz önce komşum, mahallelim ile kankalarımın önünden geçtim ve elbette günaydın deyip selamlaştım. Görüldüğü üzere popüler mekânlardan Hayal Kahvesi ile fotoğraflarını da çektim. Gün iyice aydınlanıp gözleri ovuşturduktan hemen sonra ve sabah mahmurluğundan kurtulunduğu anda binbinlerin hepsi park yerinden ayrılacak, görev başına geçip yok olacaklar. Bense aynı ritmle yola devam ediyorum, fikrimde henüz bir icraat yok. Fikrimde enn sevdiğim kadın ve bazı planlar var. Turu tamamladığımda kendimi şımartacak pastalar ve anne kurabiyeleri alıp keyfini çıkaracağım. Mesela içi çikolatalı ay çöreği gibi. Eve varınca da sert bir filtre kahve bunlara yakışır diye düşünüyorum.

Kumsalı bitirip de denizin kıyısındaki kayalıklara vardığımda fikrime bir şeyler oluyor. Çok ısrarcı ve bugüne kadar yapmadığım için de beni eleştirip bir yandan da dürtüyor. Kaçıncı kere buradan geçiyoruz ve senin aklına bir gün bile gelmedi fotoğraflarını çekmek diye tam gaz ayarı da veriyor.

Üstelik çok da haklı.


Sayısızca kaya var, çoğunun üzeri resimlenmiş. İlk kez bu kadar derin bakıyorum, oysa sürekli önlerinden geçiyorum. Elbette bu kez kendime ayarı ben veriyorum. Biraz da sohbet edip gönüllerini alıyorum ve ekliyorum: Lütfen kusuruma bakmayın, kabul ediyorum ki bugüne kadar sizin fotoğraflarınızı çekmeyi, sizinle sohbet etmeyi düşünemedim. Ama hayat iyi ki dürttü beni ve kendime getirdi bu sabah. Oysa emeğe çok duyarlı da bir insanım diyorum, onlar gülümsüyorlar. Bu başımıza ilk kez gelmiyor diyorlar. Vakurlar.


Bir yandan fotoğraflarını çekerken bir yandan da sohbet ediyoruz. Sohbet pek hoş ve gün aydınlanmasına pek yakışıyor. Elbette bunun bana bir ders olduğunu anlıyorum, lakin onlar çok olgunlar; hiçbir olumsuzluk yokmuş gibi davranıyorlar. Bazılarından özür diliyorum, sizin fotoğraflarınızı da çektim, izin verdiniz çok teşekkürler diyorsam da içim buruk, utanmış durumdayım. Özürüme özür ekliyor ve diyorum ki yazı boyutum ve okur durumları nedeniyle sizi bir başka yazıma konuk etmek istiyorum. Gülüyorlar, telaş etmememi söyleyip kendi ömürlerinin uzun olduğunu dolayısı ile bir gün kendilerinden söz etmem için zamanlarının da çok olduğunun altını çiziyorlar. İçim rahatlıyor.


Deniz usulca bir müzik çalmaya başlıyor. O sırada yanımdan güzel bir kadın geçiyor. Verdiğim emeğe gülümsüyor. Gülümsüyor ve günaydın diyorum. O da günaydın diyor ve gülümseme ile birlikte yürüyüşüne devam ediyor. Bizse sohbete devam ediyoruz. Açık denizde balıkçı tekneleri. Zihnimde kahve tadı dönüyor.


Müzik emsalsiz, duru denizde bir vaha sanki. Kadın çok güzel, neşesinde coşku var, kendisini bir yerlerden hatırlıyor olsam da bir türlü çıkaramıyorum. An büyüleyici ve o nedenle zihnimi zorlamıyorum. Allahı var güzel kadın, kimdir diye sorgulamıyor, zihnimin şaşkınlığına ve karmaşasına da şaşırmıyorum. Ancak bu kesinlikle O diyorum. Bir türlü kendime gelemiyor, adını dilimden hayata döndüremiyorum. O ise farkımda, yine de ana hiç dokunmuyor, beni düşüncelerimle ve anla başbaşa bırakıyor. Gülümsüyor, etki alanının farkında.


Derine dalmış, derin düşüneni hiç rahatsız etmek istemiyorum. Uzaklara bakışı ve düşünce dünyasında yol alışı etkiliyor beni, bazı çıkarımlar yapıyor olsam da şu an bulunduğu dünyasına ve ruh haline dokunmak istemiyorum. Aslında çok etkileyici bir an, dünyadan uzaklaşmış kendi dünyasında bir karakter, çok etkileniyorum ve sessiz adımlarımla önünden geçiyorum. Bir gün diyorum, uzun uzunnn konuşuruz nasılsa. Ardımdan gülümsediğini de biliyorum. Dönmüyorum, aramızdaki bu oyunu seviyorum ve hınzırca gülümsüyorum. O farkımda değil sansam da biliyorum ki her şeyin farkında. Oyunu sevdim, haftaya kalmadan görüşürüz.


Ve star. Çok beğendim, çok etkilendim. Beş dakikada öyle tahminler yürütüyorum ki üzerine. Ses vermese, milim kımıldamasa da, hınzırlığının farkındayım. Uzun kalıyor, uzun bakıyorum. Onda bir milim bile değişiklik yok. Taş gibi ama taş değil. Bir sonrasında diye aklımdan geçiriyorum. O ise beni çoktan çözdü farkındayım. Özür dilemeyeceğimi biliyorum. Bundan öte aramızda enfes bir oyun çevireceğimizi biliyor. Yazıyı ipuçları ile bırakıyor, bazı yazıların şifrelerine gülüyor, hayatıma girmiş karakterlerle benzerliklerine bayılıyorum. Başka başka yazılar için hayaller kurarken, bundan öte bu kankalarımla daha sık görüşüp, hayata dair daha derin sözcüklerle kurulmuş, kurulacak cümlelerin hayalini kuruyorum. Ve enn sevdiğim kadını fena... çok fena halde özlüyorum.

Eve Dönüş yolundayım...



8 Eylül 2025 Pazartesi

Disco Burger Ve Ay

Geceye yakın saatler, gün aydınlık, kızıl ayı görebilecek miyiz bakalım? Kafamda güzel fikirler dönüyor, elbette akşama ve geceye dair. Sırt çantamda fotoğraf makinem sahil boyu yürüyorum. Öncesinde midyecinin köşesinde iki değil çokça lafın belini kırıyoruz. Derdimiz memleket halleri.

Bir yandan gülüyoruz.

Kendini memleketin ağası sanan biri var; koltuğunu kaybetmenin korkusu paçalarından akan. Son kozunu oynadığını biliyor, çaresizliğinin yaptırdıklarına da gülüyoruz. Onun için de kurtuluş yok tek başına ve en güvendikleri tarafından nasıl satılacağını da biliyoruz.

Sanırız O da geceleri uyuyamıyor. En yakınındaki müttefikinin dahi kendisini satacağını en iyi o biliyor.

Sahil boyu yürümeye devam ediyorum. Gözlerim gökyüzünde kızıl ayı arıyor, elbette vaktin erken olduğunu biliyorum ancak avareliği de seviyorum. Deniz sörfçüler için muhteşem bir evrede, az önce evden izledim ve bazı pozları kaçırmadım. Lakin evden olmaz beri gel diye sürekli mesajlar da almıştım o sıra. Bir yandan aklımdan akan eylemler ne halde acaba şu an diye düşünüyorum ve bir yanımda da muhteşem bir inanç var; ve şu slogana bayılıyorum: Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz!

İnançlıyım, aynı zamanda sevinçli de, bir millet uyanıyor çünkü. Ve bir araya gelemez denen kitleler fena halde ve yıkıcı biçimde ortaklaşıyorlar. Henüz bizim coğrafyaya yansıyan bir şey yok görüntüde, insanlar dalgalı denizin, gösteri üzerine gösteri yapan sörfçülerin tadını çıkarıyorlar. O halde ben de çıkarmalıyım diyorum.

Ve de aklım İstanbul'da.

İçimdeki tıfıl militan uyanıyor, nasılsınız bakalım Buraneros Bey diyor, benimle dalga geçip gülümsüyor. Mutluluktan karnım mı açıkıyor ne? Sanırım o militan çocuk bana sen bir dur, keyfine bak diyor. O halde sen de benle gel diyorum ve Disco Burger'den içeri giriyoruz. Ve geçen hafta enn sevdiğim kadınla oturduğumuz masaya konuşlanıyor, fıçı bira ve discoburger lütfen diyoruz.


Enn sevdiğim kadını düşünürken, militan çocukla da sohbet ediyorum. O daha ateşli, bıraksam anında İstanbul'da, bir devrim yapacağı bu halkın konusunda benden inançlı. Bu heyecanını kırmak istemiyorum. Elbette biz geçtik bu yollardan ukalalığını da yapmıyorum. Sakince biralarımızı içiyor, küçük lokmalar halinde ve sakince burgerlerimizden küçük ısırıklar alıyoruz. Patatesler enfes kızartılmış, verilen şekiller çok hoş doğrama biçimlerine bayılmış durumdayız, onların herbirini usulca sosa dokunduruyor muhteşem yaz akşamının keyfini fıçı biranın emsalsiz tadı eşliğinde çıkarıyoruz. O geçmişi, sizin yıllarınızı bir kez daha anlatır mısın bana diyor. Ben de ona şimdi güzel şarkılar söylemek lazım, biraz sakin kalmak ve aynı zamanda tuzaklara düşmemek de lazım diyorum. Konuyu gittikçe derinleştirsek de geçmişin acılarını sofraya getirmiyorum. Ve bu ülke o yılları bir kez daha yaşasın istemiyorum.


Bazı arkadaşlarım biz ve biz dönemi ile şimdiki dönemdeki gençliği kıyaslıyorlar, malum benim karşımda da bir genç var, bir yandan birasını içiyor bir yandan sorular soruyor. Siz diyor, o yıllarda işkencelere tanık olurken sıkıyönetim savcılarının mihmandarlığını da yapmıştınız, bunu anlatmıştınız, blogunuzda da yazmıştınız diyor, ve şimdiyle kıyaslarsanız ne dersiniz diye muhteşem bir soru soruyor. Soru muhteşem çünkü genç dünün ve bugünün koşullarının farkında... Diyorum ki devrim silahsız da yapılabilir bu zamanın koşullarında, aynı zamanda ideolojinin geldiği nokta bence daha da kıymetlidir. Ve şu an olan biten her şey sessiz ama derinden yürüyen, farkındalığı yüksek, paçaları kaptırmayan, aklı başında ve çok zekicedir.

Enn Sevdiğim Kadın'ı özlüyorken tam ben, telefonum çalıyor, evdeyim, pencerinin önünde kızıl ayı arıyorum. O çok neşeli ta Akçay'da yakalamış kızılı, öyle güzel anlatıyor ki, ve öyle güzel bir sohbet var ki aramızda, elimi uzatıp zamanın düğmesini çeviriyor ve akışını durduruyorum adeta... Ne kadar şanslı bir adam olduğumu düşünüyorum, sonra güzel bir kadının hayatımı ne kadar yükselttiğini...

Yine kapıldım harflerin haylazlığına, dur demenin zamanı geldi diye düşünüyorum ve yazıyı sonlandırırken başlangıçta koymayı düşünmediğim fotoğrafı, O'nu düşündüğüm bir anda ve her zamanki masamızdan taşıyıp, yazının tam da ortasına yerleştiriyorum,

denizin kokusu muhteşem,

sanki onu bana getiriyorlar.


31 Ağustos 2025 Pazar

Sözümüz Vardı Ey Dostlar!

Bir kaç hafta önceydi, Tırtıl kız arkadaşı ile beni tanıştırmayı istiyordu. Ben de ayak diretiyordum, önde askerlik vardı, her ne kadar bedelli olacaksa da benim için bir savunma hattıydı. Sonuçta üçümüz birlikte sevdiğimiz bir mekânın deniz manzaralı terasında buluşmaya karar verdik. Ben genelde topu boş sahalarda gezdiriyor, durumu test etmeye çalışıyordum. Ve aynı zamanda bana dönen verilerden genç kızın kendine güvenine dönük verileri de topluyordum.

Özgüven muhteşemdi, ben bir savaşçıyım tavrı dikkat çekiciydi, ve aynı oranda ben bu savaştan geri adım atmam tavrı da muhteşemdi.

O gerçekliğinde nasıl başı dikse ben de rolümü bazen topu boş sahalarda dolaştırarak güzel oynuyordum.

İki genç de kararlıydı ve hiç de geri adım atacak durum verileri sağlamıyorlardı. Bir zaman sonra ben pes ettim, onlardan gelen, gelecek kararlılık noktasında değil ama, direnişlerini sevmiştim. Ama o an konuyu orada bıraktım, konuşmayı ilgisiz alanlara çekmeye çalıştım. Bir fikir de oluşmuştu kafamda ve bana lazım baklayı da çıkarmıştım ağızlarından. Bir yıldan önce evlilik yok noktasında mutabık kalmıştık. Genç kızın okulu bitecek, o arada Tırtıl'ın başvurduğu bedellisinin tarihi belli olacak ve son karar bir yıl sonraki duruma göre onlar tarafından verilecekti. Ultimatomlarım tamamdı.

O halde istemeye gidilebilirdi. Bu buraneros'un ilk kez kız isteme eylemi olacaktı aynı zamanda.... Ve bakalım nasıl bir performans gösterecekti!


Cumartesileri severim. Saatler ayarlandı. Bizim takımın gençleri kızlı erkekli hazırlar, ben de hazırım. Erkek kardeşim olayın başından beri çiftin yandaşı. Benim tarafımda tek bir soru var, aileyi tanımıyorum. Gideceğimiz ev bize yakın, kızımızla tanışma evresinde edindiğim izlenimler, haklılığı ile meydan okuyuşu, sözlerini başı dik savunması ve elbette altını bir kez daha çizeceğim üzere sahiciliği olağanüstü.

Ve karşılaştığım kalabalık aile muhteşem, en küçük çocuğundan en büyük insanına kadar... Bizim yetiştiğimiz, büyüdüğümüz süreçte tüm büyüklerimizi kaybettiğimiz, büyükler kategorisinde kız kardeşim, erkek kardeşim, halam ve benim kaldığımız ailemizle çokça benzeştirdiğim, o tadı aldığım bir aile ile karşı karşıyayım. Bu beni çok mutlu ediyor; hem oğlumun seçimi hem de tanıştığım güzel aile gözümü arkada bırakmıyorlar.

Ve buraneros iş başında. Kendinden çok emin, soğukkanlı ama sıcak. Koltuğundan kalkıyor ve kız babasının karşısında şimdi. Dimdik. Sözcükleri kısa, net, kendinden emin ve sıcakkanlı. Kız babası biraz bekliyor ve sonra ayağa kalkıyor, hayırlı olsun dilekleri ile tokalaşıyorlar, sıcacık bir final. Aile fertlerinin yüzünde sıcacık gülüşler. Evin küçük çocukları, ablalar, teyzeler herkes mutlu, yüzler güleryüzlü. Pastalar kesilebilir, ikramlar şahane... Ama en çok o kaynaşma, yüzlerdeki iyi niyet ve mutluluk muhteşem. Evet biz de sizi sevdik, iyi yetiştirilmiş olduğunuz kesin ifadeleri pırıl pırıl. Lakin tüm bunlara rağmen buraneros fotoğraf makinesini yanına almamış olmanın pişmanlığını yaşıyor. Mesele o salonda olan bitenleri çekememiş olması değil, çünkü çok hoş ve güleryüzlü bir hanımefendi tüm fotoğrafları büyük bir ustalıkla çekti, enfes videolar oluşturdu.

Mesele buraneros'un yüksek kattaki dairenin balkonundan kocaman bir alana yayılmış olan ve muhteşem duran çatı ormanlarını çekememiş olması!

Yazıdaki fotoğraf ise bu sabahın en erkeninde... Buraneros uzun bir yürüyüşün dönüşünde bu sabah birden bu anla göz göze geldi ve çekti fotoğrafı; yüzleri gülen uzun bir yürüyüşün hatırına. Mutlu ve hatta seçimleri nedeniyle aferin oğluma diye bir mesaj da yolladı evrene... Ve elbette tüm bu güzel anlara ve ifadelere karşı "hayat bu," cümlesi de bir opsiyon olarak, bence yazının tam da şurasında durmalı!

Ama bir de bu gecenin devamı var elbette, Hut'a gidelim dedi gençlerimiz, telefonla yer ayırtıldı, masa amca hediyesi olarak donandı, Buraneros'un telkini ile Kulüp rakısının yeni versiyonunda karar kılındı. Rakılar keyifle içildi. Sohbetler genç ve neşeliydi. Sonuç itibariyle şahane bir mutluluk günü geceye katıldı, gittikçe çoğaldı. Sonrasında herkes evine sıçan deliğine tekerlemesi ile birlikte bu muhteşem gecenin sonuna varıldı. Oğlumuz genç kızımızı evine bırakmak üzere ayrıldı, bizlerde güzel bir ailenin çocukları olarak evlerimize doğru yürümeye başladık. Elbette tüm masayı ödeyen küçük kardeşten de teşekkürü eksik etmeyerek...



30 Ağustos 2025

24 Ağustos 2025 Pazar

Okur İçin Tadımlık

Sabahın sessizliğine, mini çadırlara ve sabah kaçkınlarının varlığına bayılıyorum. Görünmez bir bıçkınlığı var sabah erkeninin. Şu gençler mesela, her sabah, ortalık sakinken denizin kıyısındalar ve suya doğru uzuyorlar. Denizle oynaşacaklar, kanoları da mutlu ve onları taşımalarından, bu eylemselliklerini izlemekten olağanüstü bir keyif alıyorum. Ben erkenciyim, onlar birazdan gelecekler, bense güneş denizden çıkmaya başladıktan itibaren üst üste fotoğraflar çekeceğim, sayısını bilemediğim kadar.


Benim gençler göründü, kızlı erkekli bir grup, fotoğrafta görüldüğü üzere malzemeler taşınıyor, belli bir süre sonra ilerledikçe ve tamamlandıkça malzemeler kanoların üzerine çıkacak, biraz daha açılınca, tadını dibine kadar çıkararak denizin, belli bir ritmle küreklere asılacaklar.


Kim bilir gün gelir bir gün bu çok tatlı grubu şu iki enfes mekândan birine davet eder, açılışı yeni yapan sabahta onlara bir şeyler ısmarlar, haberleri olmadan çektiğim fotoğraflardan birer tane de onlara veririm,

belki oldukça büyük ölçeklerle, duvarlarına asmaları için...

17 Ağustos 2025 Pazar

Balık Avında Uyuyan Adam

Bu aralar sabah erkeninde kalkıp yollara düşüyorum. Yol dediysem de kastım çok çok uzaklar değil; evden çıkıyor, sahil bandından pek kopmadan uzaklara doğru yürüyorum. Can dostum fotoğraf makinemle genelde fikir birliğine varıyor, makinemin deklanşörüne sıklıkla dokunuyorum. Bunların çoğu yazılara dönüşmüyorlar. Bu kez karar verdim, tembelliğimi şöyle kenara iteledim ve muhteşem pazar günü erkeni ile ortaklaşarak gördüklerimin bir kısmını yazıya döküverdim. Aslında bu şahane sabah uğraşını daha önce hayata geçirmeliydim.


Güneşi gırtlağından yakaladım. Koşu insanları ve yürüyüşçüler genç adımlarını öne atarak yürümeye başlamışlardı. Deniz mutedil, dalgalarsa müzik notaları tadındaydılar. Arada tanıdıklarla rastlaşıyor, spor yapan insanların çokluğuyla coşuyordum. Sabah insanı olmak şahane bir şey diyor, erkenciliğe selam çakıyordum. Yaşam ise bu eylemlerimin karşılığını bana kusursuzca veriyordu. Müzikçalarını kenara bırakmış, sabah sporunu keyifle yapan genç kıza bayılmıştım, onun fotoğrafını seçtiği yer dolayısı ile çekmeden duramazdım. Bu gizli ve izinsiz bir çekim olacaktı ama çekmezsem de hayat bir eksik kalacaktı. Sonra şöyle düşündüm: Bir sabah dedim, oradan geçerken bunu ona söyler, bloguma bakmasını öneririr, izinsiz olması nedeniyle de ve sakıncalıysa da özür diler ve yazıdan çıkarırım dedim.


Tam o sırada hayat bana sadece benim duyabileceğim bir ıslık çaldı. Kafayı o yöne çevirdim ve deklanşöre bastım. İçimden bir keşke ayağa kalktı. Bana çok çok güzel bir açı daha var dedi ve işaret etti. Bayıldım, hayata teşekkür ettim... Hem de çok teşekkür ettim. Banklardan birine oturdum. Makinemi ayarladım ve iki kare çektim. Ona günün fotoğrafı adını verdim. Çünkü yakıştırmıştım. Balık avında uyuyan adam. Güzel bir başlık diye düşündüm. Çektiğim fotoğrafı çok sevdim.


O ara genç kıza biraz daha yaklaştım. Ne tatlı dedim. Denize uzayan iskele üzerinde açtığı müzik ile dans ederek spor yapan bir genç kız. Bir ara gidip ondan izin almayı ya da fotoğrafı biraz daha yakın plan yapmayı düşündüm. Sonra bundan vazgeçtim. Dimyata pirince giderken bulgurdan olmayı istemedim.


Bu sabah gemi azıya almıştım. Yolu iyice uzattım. İlaç saatime yetişebilecektim. Kafeler henüz açılmamıştı ve benim ilaç saatime de epeyi vardı. Günü senkronize edebilmeyi yine başarmıştım. Daha önce vazgeçtiğim bir şey için hayat bana bir olanak daha sunmuştu. Sabah erkeninde genç sörfçüler eğitimdeydiler. Bayrakları asılı, aileleri oradaydılar. Sanırım bugün de dün gibi sınav vardı. Bir süre izledim. Kıyıya varmak üzerelerken de olay yerini terk ettim. Yolu uzatmaya karar vermiştim. Bu enfes günün tadını çıkarmak boynuma borç idi. Bir açık mekân bulursam sabahın bu erkeninde hayat bana bayramdı.


Yarışı sonuna kadar izledim. Bolca fotoğraf çektim. İzinsiz oldukları için yine yakın plan kullanmadım. Biraz da günü ve hislerimi öne çıkarmak istedim sanırım. Ben günle ortaklaşmış, duygularımı onunla da tanıştırmıştım. Bundan iyisi ise şamda kayısı idi. Ama bir sonrasında biraz daha geç gelip, gözüme kestirdiğim mekânlardan birinde en erken açılış saatinde kahve içmeyi kafama koymuştum. Yönümü eve doğru çevirdim. Oysa eve trenle dönmeyi düşünmüştüm. Sanırım bunca güzelliği benimle paylaşan hiçbir şeyi yalnız bırakmak istemedim. Belki biraz da bencil idim. Onlarsız olmayı eve varana kadar istemedim.


Kıyı boyu, ucuna kadar yürümeye devam ettim. Yeni açılmış mekânları sevdim. Eskilerden sevdiklerimi ve bende izi kalmış olanları gülümseyerek hatırladım. Aheste adımlarda değil de artık dönüş yolunda yürüyüş adımlarımla ve yolun karşı tarafındaydım.


Bu trenli ve okul otobüslü ve çok sevimli mekânı daha önce görmüştüm. Saat itibariyle kapalıydı. Yaratım süperdi. Aklıma not aldım ve bir gün uğramayı düşündüm. Merak ettim sadece yoksa yeme içme adına bir ortaklaşma olmadı aramızda.


Veee geri dönüş yolunda önünde kaldığım, aslında aklıma kazınmış olan insansız ama oltalı sandalyeye bulunduğu yer itibariyle de bayılmıştım. Bu kez yaklaştım. Yine insansızdı. Değişik fikirler ürettim. Muhtemel ki dedim, bir arkadaşı uğradı onun teknesi ile denize açıldılar, abi de dönüşe bereket dedi, oltlarına güvendi ve dönüşte ganimeti toparlayacak. Ve aslında dönüş yolumda başka fikirlerim de vardı. Sonra dedim, sen hazır eve varmışken otur oturduğun yerde, fotoğrafları hazırla, yazıları tembele bırakma... bitir ve yayınla bugün dedi.



2 Ağustos 2025 Cumartesi

Doğum Fotoğrafçısı



Sabah erkeni, salon penceremden denize bakarken, pencereye yanaşıyorum.



Olan bitenden haberim yok.



Önce durumu pek kavrayamıyorum. İki yetişkin serçe ve tüysüz bir mahlukat.



Yavaş yavaş zihnim kavramaya başlıyor durumu. Bir doğum anındayım, kesin.

Koşup fotoğraf makinemi alıyorum. Uygun bir açıda değilim, ışık dahil her şey aleyhimde. Bir kaç fotoğraf çekiyorum, beğenmediklerimi de elerim diye düşünüyorum. İşlemler sanırım çoktan başlamış.



Yan odanın pencere önünde iki kuş sürekli atak halindeler.



Kardeşleri olabilir mi diye düşünüyorum.



Çekilsem kesinlikle kardeşlerinin ve annelerinin yanına gelecekler diye düşünüyorum.



Anneye destek olansa, kesinlikle baba.



Dipdibeler baba olay yerini asla terk etmiyor ve anneye sağladığı destek muhteşem.



Diğer kardeşler merak içinde, engelleri benim. Biraz sabır diyorum, şefkatle de gülümsüyorum. Kendi kardeşlerimin doğumlarını hatırlıyorum. Güvercinlerin penceremize bıraktıklarını da... Yıllar sonra anlatılınca anlıyorum, masal yazdıklarını bizimkilerin. Sözde kuşların getirip de camımızın önüne bıraktıkları parmak çikolataları götürdükten yıllar sonra...Penceredeki yansımalar fotoğraf kalitesini düşürüyorlar, çift cam olmasıydılar keşke diyorum. Pencereyi açsam çok zarara sebep olacağımı biliyorum. Sevimli bir telaş içindeyim. Bir yandan onları izlemem bir yandan da markete gitmem gerekiyor...

Ve dönüşte ilk işim olay yeri, koşuyorum. İşlem tamamlanmış, her şey toparlanmış ve olay yeri tertemiz...

İLETİŞİM İÇİN

mucanberk@hotmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP