17 Ağustos 2025 Pazar

Balık Avında Uyuyan Adam

Bu aralar sabah erkeninde kalkıp yollara düşüyorum. Yol dediysem de kastım çok çok uzaklar değil; evden çıkıyor, sahil bandından pek kopmadan uzaklara doğru yürüyorum. Can dostum fotoğraf makinemle genelde fikir birliğine varıyor, makinemin deklanşörüne sıklıkla dokunuyorum. Bunların çoğu yazılara dönüşmüyorlar. Bu kez karar verdim, tembelliğimi şöyle kenara iteledim ve muhteşem pazar günü erkeni ile ortaklaşarak gördüklerimin bir kısmını yazıya döküverdim. Aslında bu şahane sabah uğraşını daha önce hayata geçirmeliydim.


Güneşi gırtlağından yakaladım. Koşu insanları ve yürüyüşçüler genç adımlarını öne atarak yürümeye başlamışlardı. Deniz mutedil, dalgalarsa müzik notaları tadındaydılar. Arada tanıdıklarla rastlaşıyor, spor yapan insanların çokluğuyla coşuyordum. Sabah insanı olmak şahane bir şey diyor, erkenciliğe selam çakıyordum. Yaşam ise bu eylemlerimin karşılığını bana kusursuzca veriyordu. Müzikçalarını kenara bırakmış, sabah sporunu keyifle yapan genç kıza bayılmıştım, onun fotoğrafını seçtiği yer dolayısı ile çekmeden duramazdım. Bu gizli ve izinsiz bir çekim olacaktı ama çekmezsem de hayat bir eksik kalacaktı. Sonra şöyle düşündüm: Bir sabah dedim, oradan geçerken bunu ona söyler, bloguma bakmasını öneririr, izinsiz olması nedeniyle de ve sakıncalıysa da özür diler ve yazıdan çıkarırım dedim.


Tam o sırada hayat bana sadece benim duyabileceğim bir ıslık çaldı. Kafayı o yöne çevirdim ve deklanşöre bastım. İçimden bir keşke ayağa kalktı. Bana çok çok güzel bir açı daha var dedi ve işaret etti. Bayıldım, hayata teşekkür ettim... Hem de çok teşekkür ettim. Banklardan birine oturdum. Makinemi ayarladım ve iki kare çektim. Ona günün fotoğrafı adını verdim. Çünkü yakıştırmıştım. Balık avında uyuyan adam. Güzel bir başlık diye düşündüm. Çektiğim fotoğrafı çok sevdim.


O ara genç kıza biraz daha yaklaştım. Ne tatlı dedim. Denize uzayan iskele üzerinde açtığı müzik ile dans ederek spor yapan bir genç kız. Bir ara gidip ondan izin almayı ya da fotoğrafı biraz daha yakın plan yapmayı düşündüm. Sonra bundan vazgeçtim. Dimyata pirince giderken bulgurdan olmayı istemedim.


Bu sabah gemi azıya almıştım. Yolu iyice uzattım. İlaç saatime yetişebilecektim. Kafeler henüz açılmamıştı ve benim ilaç saatime de epeyi vardı. Günü senkronize edebilmeyi yine başarmıştım. Daha önce vazgeçtiğim bir şey için hayat bana bir olanak daha sunmuştu. Sabah erkeninde genç sörfçüler eğitimdeydiler. Bayrakları asılı, aileleri oradaydılar. Sanırım bugün de dün gibi sınav vardı. Bir süre izledim. Kıyıya varmak üzerelerken de olay yerini terk ettim. Yolu uzatmaya karar vermiştim. Bu enfes günün tadını çıkarmak boynuma borç idi. Bir açık mekân bulursam sabahın bu erkeninde hayat bana bayramdı.


Yarışı sonuna kadar izledim. Bolca fotoğraf çektim. İzinsiz oldukları için yine yakın plan kullanmadım. Biraz da günü ve hislerimi öne çıkarmak istedim sanırım. Ben günle ortaklaşmış, duygularımı onunla da tanıştırmıştım. Bundan iyisi ise şamda kayısı idi. Ama bir sonrasında biraz daha geç gelip, gözüme kestirdiğim mekânlardan birinde en erken açılış saatinde kahve içmeyi kafama koymuştum. Yönümü eve doğru çevirdim. Oysa eve trenle dönmeyi düşünmüştüm. Sanırım bunca güzelliği benimle paylaşan hiçbir şeyi yalnız bırakmak istemedim. Belki biraz da bencil idim. Onlarsız olmayı eve varana kadar istemedim.


Kıyı boyu, ucuna kadar yürümeye devam ettim. Yeni açılmış mekânları sevdim. Eskilerden sevdiklerimi ve bende izi kalmış olanları gülümseyerek hatırladım. Aheste adımlarda değil de artık dönüş yolunda yürüyüş adımlarımla ve yolun karşı tarafındaydım.


Bu trenli ve okul otobüslü ve çok sevimli mekânı daha önce görmüştüm. Saat itibariyle kapalıydı. Yaratım süperdi. Aklıma not aldım ve bir gün uğramayı düşündüm. Merak ettim sadece yoksa yeme içme adına bir ortaklaşma olmadı aramızda.


Veee geri dönüş yolunda önünde kaldığım, aslında aklıma kazınmış olan insansız ama oltalı sandalyeye bulunduğu yer itibariyle de bayılmıştım. Bu kez yaklaştım. Yine insansızdı. Değişik fikirler ürettim. Muhtemel ki dedim, bir arkadaşı uğradı onun teknesi ile denize açıldılar, abi de dönüşe bereket dedi, oltlarına güvendi ve dönüşte ganimeti toparlayacak. Ve aslında dönüş yolumda başka fikirlerim de vardı. Sonra dedim, sen hazır eve varmışken otur oturduğun yerde, fotoğrafları hazırla, yazıları tembele bırakma... bitir ve yayınla bugün dedi.



2 Ağustos 2025 Cumartesi

Doğum Fotoğrafçısı



Sabah erkeni, salon penceremden denize bakarken, pencereye yanaşıyorum.



Olan bitenden haberim yok.



Önce durumu pek kavrayamıyorum. İki yetişkin serçe ve tüysüz bir mahlukat.



Yavaş yavaş zihnim kavramaya başlıyor durumu. Bir doğum anındayım, kesin.

Koşup fotoğraf makinemi alıyorum. Uygun bir açıda değilim, ışık dahil her şey aleyhimde. Bir kaç fotoğraf çekiyorum, beğenmediklerimi de elerim diye düşünüyorum. İşlemler sanırım çoktan başlamış.



Yan odanın pencere önünde iki kuş sürekli atak halindeler.



Kardeşleri olabilir mi diye düşünüyorum.



Çekilsem kesinlikle kardeşlerinin ve annelerinin yanına gelecekler diye düşünüyorum.



Anneye destek olansa, kesinlikle baba.



Dipdibeler baba olay yerini asla terk etmiyor ve anneye sağladığı destek muhteşem.



Diğer kardeşler merak içinde, engelleri benim. Biraz sabır diyorum, şefkatle de gülümsüyorum. Kendi kardeşlerimin doğumlarını hatırlıyorum. Güvercinlerin penceremize bıraktıklarını da... Yıllar sonra anlatılınca anlıyorum, masal yazdıklarını bizimkilerin. Sözde kuşların getirip de camımızın önüne bıraktıkları parmak çikolataları götürdükten yıllar sonra...Penceredeki yansımalar fotoğraf kalitesini düşürüyorlar, çift cam olmasıydılar keşke diyorum. Pencereyi açsam çok zarara sebep olacağımı biliyorum. Sevimli bir telaş içindeyim. Bir yandan onları izlemem bir yandan da markete gitmem gerekiyor...

Ve dönüşte ilk işim olay yeri, koşuyorum. İşlem tamamlanmış, her şey toparlanmış ve olay yeri tertemiz...

26 Temmuz 2025 Cumartesi

Trigeminal Nevralji Ve Ben

Ona hiçbir zaman kızmadım, sitem de etmedim, her zorluğa rağmen aramızı sıcak tutmaya gayret ettim. Kaderci biri olmadığım için başıma gelene kader de demedim.

Epeyi zaman önceydi, sağ yanağımı sanki birisi bıçakla kesiyormuş gibi hissettim, bu da neyin nesi şimdi dedim ve kendi çabamla sorunu yine ben çözerim sandım. Bir kaç gün gayret ettim ama anladım ki durum beni bu kez aşıyor.

Oğuz'a gittim, Oğuz bizim ailenin ilk yardım istasyonu, aile doktoru kendisi, çocukluğunu bilirim ki enn can iki arkadaşımdan birinin de kuzeni... Benim gözümde elinde proff diploması var diyebildiklerimden; ben profum diyenlerin çoğunu cebinden çıkarırır ve o ne derse odur.

Çünkü havalı değildir, çözüm sıkıntılı ise doğrudan konuyla ilgili güvendiği bir doktora yönlendirir.

İşte bu nevralji ile o evrelerin ilkinde kanka olmuştum. Yönlendirdiği doktor şahane idi, önce beyin mr'ı çekildi, başka kontroller yapıldı ve oradan aldığı verilerle de bana bir ilaç yazıldı. Tegretol'du adı. Tanıştığımıza memnun oldum Teg dedim, o da sevdim seni Buraneros dedi. Dostluğumuz uzun sürecekti, anladığım bu oldu.


Hayat gayet keyfili ilerliyordu, görünüşte hiçbir sorun yoktu. Günlerden bir gün bana verilen dozu test etmeye karar verdim.

Aradan uzun yıllar geçmişti. Sanırım kızdırdım onu, yollarımızı ayıracağımı düşündü muhtemelen. Dozu içmemeye başladım. Sonra bir gün, bir ay önce yani içmek zorunda kaldım, sanmıştım ki bir iki günde eski dostluğumuz geri gelir. Gelmesine geldi ama benim için çok ağır bir darbeydi başıma gelen. Tam bir ay sürdü hap ile tekrar barışmamız. Dersimi almıştım, o karakterli olduğu için aramızda hiçbir şey olmamış gibi davrandı yine de...

Dostluğumuz baki ve aramızdaki ilişki kaldığı yerden devam ediyor. Bu bir ay içinde çorba içe içe; bir hal oldum! Solla çiğniyor, sağı kullanmamaya çalışıyordum. Hem acı çekiyordum hem de çorba ile yetinmek zorunda kalıyordum çünkü Trigeminal tellerimin de huzuru kaçmıştı. Sonuçta özür diledim, ben ettim sen etme demedim ama! O kadar da küçülemezdim. O gülümsedi, olgun davrandı. Bense ayakları yerden kesilmiş mutlu bir kişiydim yeniden. Her şey yolunda, bir operasyona -yine- ihtiyaç kalmadı, şu muhteşem ilaç sayesinde istediğim her şeyi yiyebiliyorum hiç sıkıntı çekmeden, sürekli gittiğim lokantam da özlemiş beni, üç gündür onla takılıyorum. Ve ayrıca süreci her şeye rağmen güzel idare eden ve bu konuda bilinçli olmasına rağmen yine de ayrılmaya karar verip şımaran kendimi de affettim. Ve anladım ki bir kez daha, hayat istenen her şeyi rahatlıkla ve acı çekmeden yiyebilince güzel. An itibariyle mutluyum...

13 Temmuz 2025 Pazar

Enfes Bir Yaz Akşamı

Sabah muhteşem. Çiçeklerin her türü pencereden dışarıyı izleyen ve kararsız beni çağırıyorlar. Fotoğraf makinemi kapıp denizin kıyısına iniyorum. Sabahın sakinliğinde spor kıyafetleri ile yürüyüş yapan, koşan insanları izliyor, tanıdıklarla selamlaşıyorum.

Oysa gün bugünü ilmek ilmek örmekteymiş de bundan bir tek benim haberim yokmuş. Kısmen kısa bir tur sonrasında fotoğraf makinemle eve dönüyorum. Disko henüz uyanmamış ki genele bakarsak spor yapanların dışındaki insanlar henüz tatil uykusundalar.

Cumartesi öğleden sonra ritmine kavuşacak hayat. Bu kesin!

Öğleden sonra bizim köşedeki midyeci ile siyaset ve ülke gündemini konuşuyoruz. Sözde barışın, göstermelik olduğu konusunda hemfikiriz. Buna rağmen Dem'lilerin heyecanına da anlayışlı, inançsız ama sempatik bakıyoruz.

Bir kez daha sıçramak niyetinde olan birinin muhalefete düşmemek için araçsallaştırdığı bir icraat olduğuna eminiz çünkü, o gücü yitirdiğinde başına neler geleceğini hepimizden çok o biliyor.

Akşam üzeri nadir anlardan biri yaşanıyor ve cep telefonum çalıyor. Çokkk sevdiğim biri, bir blog yazarı. Kalemi genç bir blog yazarı. Açıyorum telefonu, büyük sürpriz şehrimde oldukları. Üzerimi değişip hızlı adımlarla mekâna doğru yürüyorum. Ve uzun bir yürüyüşün ardından el değiştirmiş mekâna varıyorum. Buram buram yaz kokuyor hava. Elbette öpüşmece... O minik ve çok tatlı kız yazmıyor artık. Oysa muhteşem bir kalemi vardı ve enfesti yazıları.

Bir genç anne şimdilerde, evlendiği adam da şahane, eskiden beri tanıyorum ama an itibariyle zincirin halkalarını birbirine bağlamakta zorluk taşıyorum.

Bir ilacın etkisi altındayım.


Arkadaşları kısa romanlar yazma hevesinde. Tutkusu muhteşem. Yalnız diyorum, bana umut bağlama. Kurgu benim işim değil ve bugüne kadar hiç denemedim de, ama olanı, gördüğümü yazmak konusunda iyiyim diyebilerim. Mevzu üzerine biraz daha konuşuyoruz. Keyifli insanların olduğu bir masada olmak beni de sevindiriyor. Bir de ilacın yarattığı etkiden kurtulsam hayat tam anlamıyla bayram olacak. Neredeyse adımı bile hatırlayamayacak bir etki altındayım. Oysa onlar bizim binaların inşaat aşamalarını, bizim eve geldiklerini bile hatırlıyorlar.

Zaman ilerledikçe sislerim dağılıyor, eksikleri idare edebilmiş olmam konusunda kendimi takdir ediyorum. Masamıza bir hanımefendi daha katılıyor, ilacın yarattığı baskı gittikçe yok oluyor. Yanlışlıkla zaman aralığını şaşırıp da ilacı farkında olmadan iki tane mi içtim diye düşünüyorum. Şu ansa her şey yolunda.

Eve geldiğimde Captaiin'in 2008'de bir liseli olarak yazdığı yazılarını tekrar okuyorum. Bir kez daha hayran oluyorum. O bir mühendis ve anne şimdilerde, yazmıyor olması ise edebiyat dünyası için bir kayıp bence. Blogumdaki captaiin etiketli yazıları okumayanlar için tavsiye ederim gönül rahatlığı ile... Ve blog sayesinde tanıdığım insanların çocukları ile birlikte mutlu bir hayat sürdürüyor olmaları da çok sevindiriyor beni. Her ne kadar 15-16 yaşlarındaki bir genç kızdan çıkan koskocoman potansiyel ve yazılar yarı yolda kalmış olsa da... Kim bilir, gün gelir ve bir ilk kitap şaşırtır ve sevindirir beni ve biz okurları!

Enfes akşamın akıp giden saatlerinde birbirimizle vedalaşıp ayrı yönlere giderken yüzümde enfes bir gülümseme oluştu, 2008'li yıllarda yazılarını bayılarak okuduğum bir genç kızın yürüdüğü yollara ve vardığı noktalara bir kez daha bayıldım. Ve diğer katılımcılarla birlikte keyifli sohbetlerin döndüğü nitelikli insanların olduğu nitelikli bir masada oturmuş olmak bana çok iyi geldi... Hatta yepyeni yollar açıp yepyeni hayaller bile kurdurdu!

1 Temmuz 2025 Salı

Say ki Kış

Camın ardından ve masamdan dışarı bakıyorum. Deniz... Ondan ilham alsam mı diye aklımdan geçiriyorum. Bu ilhamla da bir kış yazısı yazsam mesela. Dün çok hoş bir şey oldu aslında. Küçük oğlum, ona tırtıl lakabını ben takmıştım. Ateş gibi bir bebeydi ve hâlâ da ateş gibi bir genç. Dün telefon açtı. Kız arkadaşıyla sahil yürümesi yapıyorlardı. Bizim evin önünden geçerken de beni aramıştı. İlk karşılaşmamız olacaktı; bu güzel ve tatlı hanımefendiyle... Dedim oğlum, sizi bir akşam yemeğine götüreyim, şimdi nevralji ile meşgulüm. Elbette demedim, on domdom kurşunu yesem de demezdim. Oğlum sırım gibi, boy bos onda, atak ve çalışkan da. Kızın fotoğrafını göstermişti bana, deprem kutularını hazırlıyorlardı, Hatay'a kadar götürdüler onları, kutuları hazırlarken tanışmışlardı, onda da boy bos tavandı. Bugün hava kapalı, gece fena yağdı yağmur. Sanki kıştaymışız gibi bir renk etrafta. O sıra önüme çıktı yazıdaki bu fotoğraf, dedim günü en iyi o anlatır. Ben susayım o halde dedim ve fotoğrafı oturttum yazının orta yerine...

Nevralji ile yemek yeme anları dışında aramız iyi, huyunu kaptım ve ona uyuyorum şimdilik. İlaç baskılayacak gibi ki yeme anları dışında hayatıma pek müdahil değil. Onun pek müdahil olmayacağı yiyeceklerle idare ediyorum durumu. Bir kaç gün daha idare ederim sanırım. Sonra duruma göre Oğuz'a giderim. Sonra o ne derse o, ki nevraljim ilk ortaya çıktığında konuyla ilgili doktora gönderen o olmuştu. Ve şükür ki bir hap bugünlere güle oynaya getirmişti beni. Umutluyum,...


Güneş çalışma odamın jaluzilerinde. Pırıl pırıl. Şu an beni rahatsız eden bir şey yok. Sabah 06:14. Yatağa dönmekle dönmemek arasındayım. Kafayı yastığa koyduğumda uyuyacağımdan emin olsam döneceğim. Çatıya yerleşmiş kuşlar işbaşında. Sürekli çıkıp bir süre sonra dönüyorlar, sanırım kahvaltı hazırlıkları. Yazarken r'ler için sürekli geri dönüyorum. O tuşa biraz daha güçlü basmam gerekiyor. Oysa toplu iğne işçiliği ile tuşun etrafını temizlemiştim. Fotoğrafı tesadüfen buldum. Neden daha önce kullanmadım diye düşünüyorum çünkü kıştan çekilmiş başka fotoğraflarla birlikteydi. Görünce ayaklarım yerden kesildi ve bu cümleyi yazarken de cümledeki ilk r'yi yine atladım. Ama fotoğrafı yerleştirdim bu arada. Jaluzilerdeki güneşe bayılıyorum. İçim ısındı desem yeridir. Kitaplarıma zarar vermesinler diye şu an kapalılar. Çalışma odamı seviyorum. Etrafımda kitap rafları jaluzimin hemen ardında güneş. Kendini hissetirmesi hoş, biraz sonra güneş biraz daha yer değiştirecek ve ben jaluzilerin tamamını açacağım ve denizle günaydınlaşacağım. Solan kapaklarını hatırlamıştım kitaplarımın günlerden bir gün, o günden beri sabah güneşi çekilene kadar açmıyorum onları, ama arkalarındaki güneş afacan, bana sabahın geldiğini hatırlatıyorlar hep. Yatağıma dönsem ve biraz uyusam.

Derken yatağıma dönüyorum,

uyursam ne âlâ...

28 Haziran 2025 Cumartesi

Güller Gençler Ve Lastikler

Bütün bir gün otursam ve Fikret Kızılok'un enfes şarkısı Bir Harmanım Bu Akşam'ı dinlesem yeridir. Trigeminal Nevralji ile tanışıklığımız var, yıllar yıllar önce bana bi uğramış tanışmak istediğini beyan etmişti. Tanıştık, çok uzak olmayan bir zamanda da vedalaşmıştık. Yıllarca yanıma uğramadı, ilaç kutularım da bir köşede boyunları bükük vaziyette zaman geçiriyorlardı. Dost olmuştuk, arada bir selam çaksa da, bir sorun teşkil etmiyordu. İlaç stokum iyiydi, tedarikte de bir sorun yoktu. Hatta aspiringiller familyasından bu galiba dense yeriydi. Günde bir, bazen de atlamalı bir akışımız vardı. O oyun bozanlık yaptı. Ya da ilgisizliğim nedeniyle bana bir ders vermek istedi. Şu an bu satırları yazarken hadi hayırlısı da diyorum. Stok durumum iyi. O oyun bozanlık yapmasa hayat normal akışında devam ediyordu. Birbirimize alışmıştık, muhabbetimiz de iyiydi. Şu anki durum fena değil, sabah mesela birden aklıma geldi. Kız kardeş eseriydi, otomobil lastiklerini doğramış, boyamış, içlerine de güller yığmıştı. Epeyi zaman geçmişti ama meşgale arayan ben şunların bir fotoğrafını çekim desem de muhtemelen çekmemiştim. Pek heyecanlandılar. Yer kapma çabaları seyirlikti. Fotoğraf makinesi iznin olursa dedi. Buyur dedim, makine ayarlarını ben yapmak istiyorum dedi. Olur dedim. Ama dedi, bizden bahseden bir metin yazmalısın. Güldüm ve okey dedim.


Yalnız bir şartımız daha var dediler. Fotoğrafta renk cümbüşü olmalı. Okey dedim, ondan kolay ne var ki...

Makineyi istenen şekilde ayarladım ve benim salon penceremden çektim. Elbette sonucu anında gösterdim. Biraz burun bükseler de memnuniyetlerini beyan ettiler. Bahçenin diğer gülleri ve çiçekleri de alkışlarla gönlümü aldılar.

Bugün için hayallerim var. Enn Sevdiğim Kadın'ı gün içinde aramayı düşünüyorum. Geçen gün telefonda konuştuk. O aradı beni, benim de çok sevdiğim, hatta bayıldığım bir ülkeden söz etti. Bir de projeden. O konuşurken ben çoktan ülkeye uçmuştum. O konuşuyor ben kelimelerle birlikte ülkenin dört bir köşesinde -babanemin deyimiyle- fink atıyordum. Kelimeler beni ele geçirmiş, ortaklaşarak bana enfes görseller sunan bir an yaratmışlardı. Hatta hâlâ düşünmekteyim ki ben bir rüya mı gördüm, yoksa annemin masallarındaki gibi Engüç'le Mengüç beni kaptıkları gibi o topraklara mı götürmüşlerdi, ben hoşça vakit geçirdikten sonra vatan toprağıma dönmüştüm. Tabii ki enn sevdiğim kadına sordum. Evet onun tabiriyle söylersem ben uçmuştum.

Dönüşte ayaklarım yere değmiş, enn sevdiğim kadına da koskocaman bir hasretle sarılmıştım. Bazen -kaç bininci kere- düşünüyorum, enn sevdiğim kadın olmasa nasıl bir hayat yaşıyor olurdum diye. Üzerime sakın daldan dala konan eski, genç hallerimle gelmeyin lütfen...

11 Haziran 2025 Çarşamba

Bir Fotoğrafla Gönül İlişkisi

Tüm hayatım boyunca gözümün önünde kimsenin fotoğrafı olmadı.

Ne işyerimdeki masamda, ne de başka bir yerde.

Ama yıllar yıllar sonra bir fotoğraf bilgisayarımın ekranındaydı.



Evet, fotoğrafı ben çekmiştim.

Hayatımda çektiğim en güzell fotoğraftı ifadesini çokk rahatlıkla kullanabilirim.



Epeyi zaman önceydi,



10 yılı epeyi aşmış olduğunu da,

rahatlıkla söyleyebilirim.




Ruhumun enn karanlık halinde dahi olsam,

ekrandan bana gülümseyen o yüz,

darmadağın ediyor tüm karanlıklarımı.



Defalarca kullandığım ve bayıldığım

ve bıkmadığım tanımlamayı,

bir kez daha kullanırsam:


O enn sevdiğim kadın.



Hâlâ sırlarını çözemediğim bir anlam ve güzellik var fotoğrafta.

Sonuçta dünün bebesi değilim.

Aşkla da tarif edemem,

çünkü külliyatımda aşk diye bir kelime de yoktu.



Fotoğraftaki kadını görünce ve tanıyınca,

bir başka dünyanın var olduğunu da görmüş oldum.



İşin içine aşk girdimi şöyle bir geriye dönüp bakasım gelir.

Elbette yaşanan her an kıymetlidir. Ama birisi vardır ki,

bütün savunma hatlarınızı yerle bir edebilir.



Şarkının bu yorumu ile rastlaştığıma göre...

Şanslı bir adam olduğum da kesin!



İLETİŞİM İÇİN

mucanberk@hotmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP