Kentimizin henüz kültürel kimliğini ve buna bağlı olarak da mimari güzelliğini kaybetmediği, ama sonunun da gelmekte olduğunu hissettiren zamanlarda... farklı milliyetlerden yurttaşların yaşadığı kentimizi daha da renklendiren, genç kızların,
''Bir Amerikalı kapsam da kendimi Amerika'ya atsam,'' dediği görevlilerin, yani Amerikalıların varlığı... bir kısım ''göçler'' sonucu Türklere geçmiş Rum ve Ermeni evlerinin görsel katkısıyla kendimizi Avrupanın kenar mahallerinden birinde yaşıyor sandığımız... Amerikan radarlı yıllarda bir gün, radara sürekli öteberi taşıyan Amerikan uçaklarından biri arıza yapıyor.
Mevcuttaki Amerikalı teknisyenlerin hiç biri çare olamayınca çözüm için arayışlar başlıyor. Ne yapsak ne etsek diye düşünürken pilotlar ve yetkililer, oradaki teknisyen ve diğer görevlilerin aklındaki ampul yanıyor.
''Yaa... bunu yapsa yapsa Sezai Usta yapar,'' diyorlar.
Babamın kesif benzin kokulu, katılaşmış yağ damlalarının simsiyah bir zemin oluşturduğu tamirhanesine götürüldüğümde en büyük zevkim; benim için sipariş edilen oraletin, işini gücünü bırakan babam tarafından kırmızı beyaz çizgili klasik kahveci tabağında soğutularak bana içirilmesiydi.
Arasta kültürünün tavan yaptığı o yıllarda, bir araya gelmiş ustaların
atma avcı vurma beni tadındaki sıcak sohbetlerine kulak olmaya bayılırdım. Eğer konu çocuklara uzak bir zamparalık öyküsüyse, olay mahallinden bir bahaneyle bir abinin eline tutturularak çikolata gofret almaya doğru uzaklaştırılırdım.
Aklıma geldikçe yazmayı düşündüğüm bu coğrafya; aslında hayatımın çok uzun ve önemli bir bölümünü işgal etti. Hiç hesabımda yokken, ama bir yandan da öngörebildiğim bir şekilde babamın erken ölümüyle ihale üzerime kaldığında; hayallerimi paket edip bir kenara kaldırmak durumunda kalacağımı ve uzun yıllarımın otomotiv sektörünün içinde geçeceğini görmüştüm. Her ne kadar kendi seçimim olmasa da bu mesleğin Türkiyenin ekonomik ve sosyal gelişimine tanıklık anlamında katkısı çok oldu bana... Her meslekten, her eğitimden, kentli, köylü her kesimden, her milliyetten ve her etnik yapıdan insan ve dost tanıdım.
Blog yazmaktaki temel amacım kendi kişisel tarihimize izler bırakırken, aynı zamanda dönemlerin arka planlarını, ülkenin değişimini, bireysel ölçekte kendimce notlamak olduğundan, şimdi anlatacağımın benzeri örnekleri sıklıkla yazma fikrindeyim.
Babamın arkadaşlarından sağ kalan ender kişilerden şu an kente yakın küçük bir balıkçı kasabasında yaşamakta olan ustamızın; böyle, yani bir arkadaş toplantısında anlattığı
atma avcı vurma beni türünden hikayesine kulak kesilelim şimdi.
Bir gün tamirhanenin kapısında son model, gıcır gıcır bir Mustang durduğunda, içinden biri siyah diğeri beyaz upuzun iri yarı iki üniformalı adamla birlikte konuşmaları çeviren bir tercüman iniyor. Ve o an bir Amerikan Ford motoruyla uğraşmakta olan ustamız, yine hiç olmayacak bir şeyi yapmakla meşguldür. Bu meşguliyet: Tüm yedek parçaların en küçüğünden en büyüğüne Amerika'dan gelmesi gerektiğinden ve aslında bu sistemin, demir yolları terk edilerek teşvik edilen kara yolu yapımlarıyla birlikte bağımlılık anlamında ve o günün koşullarında çok güzel bir kement olarak boynumuza takılmış olması yüzünden; ve mesafe göz önüne alındığında, kontrollü bir stok da piyasada oluşturulamadığından orijinalini bulamadığı yedek parçanın yerine bir başka Amerikan arabası şevrolenin(Chevrolet) pistonlarını kesip biçip, Ford motoruna uygun hale getirmek uğraşıdır. Hatta bu işlemi tamamlamış olup yerlerine monte etme sırasına gelmiştir.
Gelenler selam verip içeri girdiklerinde gözlüğünün üst aralığından şöyle bir bakarak:
''Buyrun,'' der.
"Uçağımız arıza yaptı çalıştıramıyoruz bir göz atar mısınız?" ricasında bulunan ve sorunlarını anlatan konuklara
''Elektrik donanınımını gözden geçirdiniz mi? Marş dinamosuna baktınız mı? Aküleri kontrol ettiniz mi?'' gibi bir kaç soru sorduğunda aldığı yanıtlardan, sorunun bir elektrik işinin ötesinde ve daha derin olduğunu kavrayan ustamız, uçağın tipi ve modeli ile ilgili bilgileri de alır. Konukların ifadelerinden elde ettiği datalarla birlikte kısa süreli bir konsültasyon yapan Sezai Usta, aşağı yukarı sorunun ne olduğunu anlamıştır.
Aslında ahlakı gereği elindeki işi de bırakmak istememekle birlikte;
''Ya usta bizim işimiz çok önemli zamanla yarışıyoruz.'' diye lafa girdiklerinde çok da ısrarcı olduklarını görünce gelen kişilerin; pistonları piston kollarına geçirip işi kalfasına teslim ederek, bindikleri Mustang'la hep birlikte hava alanına doğru yola çıkarlar.
Yolculuk esnasında her ne kadar çok acemi olduklarını ve arabanın hakkını veremediklerini düşünse de, direksiyona geçmek gibi bir talepte bulunmadan, için için kızarak
''Geç şu tarafa bak araba nasıl kullanılır'' iç seslerine frenler de yaptırarak, sabır taşları çatlamadan olay mahalline varırlar.
Ustamız uçağın yanına vardığında halden anlar bir bilge olarak uçağın yanağını şefkatle şöyle bir okşar. Bilge bir kişi tanımanın mutluğunda bir gülümseme yüklenmiş çocuk mahcubiyetinde el pençe duran pilota
'' Geç bir çalıştır bakim uçağı,'' der. Bir kaç kez marşa bastığı halde volandın dönmesinden öte geçemeyen motor sesinin ardından, boğmuşsunuz motoru serzenişiyle birlikte
''gaz pedalına sonuna kadar bas ve ayağını basılı tutarken çalıştır, ben bırak diyene kadar da gazı bırakma!'' talimatlarını veren, üstelikte bunu
''siz de hiç bir bok bilmiyorsunuz'' edasıyla yapan ustanın dediklerini yerine getirmesiyle pilot; volandın bir iki dönmesinin ardından motor çok yüksek bir sesle çalışmaya başlar.
Ortalığı, boğulmuş motorun attığı çiğ gaz kokusu sardığında, eksoza gidip gerekli kontrolü yapan usta:
'' Tamam'' der,
''gaz pedalını bırakabilirsin.''
Motorun sesinden sağlık belirtilerini sezen ustamızın
''Vitese tak biraz ilerle bakim'' demesinin ardından, pilotun denilenleri yapmasıyla uçak kısa bir yol alır ve stop eder. Ustamızın yüzündeki
hımmm ifadesinden endişelenen pilotlar ve teknisyen,
''Ustam durum ciddi mi?'' diye sorarlar. Ne sorun olsa çözerim uzmanlığındaki usta en bilge haliyle gözlüğünün üzerinden, göz uçlarıyla onlara şöyle bir bakarak,
''Sorun ciddi ama çözülmeyecek diye bir şey de yok'' yanıtını verir. Amerikalı cahillerin, minnet ve mecburiyetle ve umutla parlayan gözlerini fark eden ustamız; Türk'ün gücünü ve zekasını göstermenin de mutluluğunu yaşamaktadır o esnada .
''Açın bakalım şunun motor kaputunu'' deyip alet çantasından çıkardığı pense, düz ve yıldız farklı büyüklüklerdeki iki üç tornavida, bir alyan ve 12 -13 iki ağızlı anahtar ve bir kargaburnu yardımıyla zaten ilk konsültasyonda tespit etmiş olduğu arızayı kısa bir uğraş sonucunda gidermiş olmanın güveniyle
''Geç bakalım direksiyona,'' der pilota...
Onun
çalıştır komutuyla marşa basması bir olur pilotun ve akabinde motorların çalışması da...
''Ver bakim sağ motora gazı!'' der ve dinler gümbür gümbür sesini sağ motorun...
''Ver bakalım sol motora gazı!'' der ve dinler gümbür gümbür sesini sol motorun...
''Ver ikisine birden gücü,'' der ama yükselen motor sesinden ürktüğünü de fark eder pilotun,
''korkma oğlum bas, bas, bas!'' diye devam eder... Tüm bunları anlatırken arkadaşlarına şunları ilave etmeyi de unutmaz bir tespit olarak:
''Tabii adamlar kulaklarında kulaklık, alet edavat, elektronik cihazlar ellerinde, ordan ölçümle yapıyorlar her şeyi; bizim gibi çekirdekten yetişme değilki; okumuş kitapta, sanıyorki her uçağın ruhu aynı, dinleyeceksin kardeşim ne diyor uçak, sana ne anlatıyor, derdi neymiş, anlayacaksın sesinden...''
Gaz verme esnasında frenleri kitli olduğundan uçağın, güç aldıkça motorla, burun yere doğru eğilir. Bütün bu verileri değerlendiren ustamız, olayın hallolduğuna kanaat getirdikten sonra,
"Tamam bırak gazı rölantide, çalışsın bir süre motor." der.
Amerikalıların tamamı ustanın yanına gelip hepsi birden:
''Usta allah razı olsun senden, hiç böyle düzgün çalışmamıştı bu uçak,süper oldu.'' derler. Yaptığının kendisi için sıradanlığının farkındaki ustamız:
'' Durun bakalım! Ben size bir de karbüratör ayarı yapim, yakıttan da tasarrufunuz olsun,'' deyip, gaz hava ayarını da uçağın ruhuna uygun değerlere getirir. Bu arada, içinde az pislik kalmış olduğunu hissettiği iki karbüratör memesini de söküp üfleyerek temizledikten sonra yerlerine monte eder. Motorun sesi, rakı masasında dinlenen Müzeyyen Senar'dan
Bir Tatlı Huzur Almaya Geldik Kalamıştan kıvamını alınca, bir sorunu çözmenin huzuruyla malzemeleri toplamaya başlar Sezai Usta.
Buradan gerisini artık Sezai usta anlatsın... Ki ben naklen de olsa ''atmaktan' yoruldum...
Devamı için buradan lütfen...