Bu sabah, biraz da kalan ay sayısı 15 yazı için yeterli olmadığından, çifte kavrulmuş tadında bir ekle, Ağustos 2010 - Temmuz 2011 döneminden, rast gele demeyip, ben için duyguları güçlü ve tadı özel bir geceyi seçtim.
O Ne Şenlikdi Allahım!
31 Aralık 2010
Bu şehirde yaşıyor olduğuma bir kez daha şükrettiğim şahane bir akşamdı. Aslında tüm konser boyunca, geceyi hangi kelimelerle yansıtabileceğimi düşünmüştüm. Bir sürü kelime içinden en çok muhteşem'in, dünkü güzellikleri gerektiği gibi yansıtabileceğini sanmıştım. Gecenin her saniyesinde iç sesim, diken diken olup sürekli aynı nidaları atsa da, yine de sözcüğü ortamı anlatabilmek için yeterli bulamamıştım.
Geceyi anlatabilecek bir sözcük arıyordum. Yoktu...
Evet! Geceyi, dün gecede hissettiklerimi, tanıklıklarımı anlatabilecek, geceyle eşleyebileceğim bir sözcük benim lugatımda, dili kullanabilme becerilerim içinde yoktu. Çaresizdim...
Bu sabah dahi, Bitsy ile geleneksel sabah ritüelimiz süreci boyunca, dudağımın kenarındaki gülümsemeye yerleşmiş olan kocaman bir mutluluk, kocaman bir umuttu.. Dün geceki konserin her bir saniyesini yeniden yaşıyor, yaşadığım kentle benim, hatta ailemin tüm fertlerinin kurduğu bağ, ve yeri tartışılmaz sadakat üzerine düşünüyordum.
Evet! Biz bu şehirde yaşamayı çok ama çok seviyoruz. Oysa ki köklerimiz, kökenimiz bu şehirden değil...
Ata topraklarına yaptığımız yolculuklardaki mutluluğumuzun, gittiğimiz farklı farklı kentlerin tadlarının dibine vurmamızın temel sebebi, tıpkı şairin dediği gibi, buraya döneceğimizi biliyor olmak...
İnanın kelimelerle oynamayı bu kadar seven ben bile bu bağı, Samsun Devlet Opera ve Bale'sinin bu şehire kattıklarını, onu nasıl çoğalttıklarını anlatmayı beceremiyorum. Şu anki duygularım; derli toplu, kısa ve öz bir yazı olsun çabalarım nedeniyle önüne koymaya çalıştığım tüm setlerimi yıkıp geçiyor; tüm direnç noktalarım bir bir yıkılıyor. Bir konser yazısı yazma niyetiyle oturduğum klavyenin başında, hangi ânı, hangi ânın önüne koyacağımın şaşkınlığını yaşıyorum. Dün geceki muhteşem coşkuyu, şahane katılımcılığı, esprili sahneleri, her biri birbirini tamamlayan bir sürü güzel ânı anlatabilmek arzusu yüzünden, kendimi tanıyamadığım kadar anormal ama aynı zamanda son derece coşkulu, şapşaşkın bir karmaşa içindeyim. Tüm duygularım aklımla, duvardan duvara çarpan ateşli bir oynaşmanın engellenemez, lezzetli, bi o kadar ahlaksız, en terlemiş, en çoşkun anlarını yaşıyor. Bir türlü toparlayamıyorum yazıyı... Öylesine muhteşem bir tat ki bedenimin her hücresini sarıp sarmalayan...
Emin olun, dün akşamın, yani şahane akşamın; o salonda bulunan -istisnasız- herkese yaşatığı lezzet ile o salonda bulunanların yüreklerinden çıkıp havada uçuşan, sonra birbiriyle buluşup kollektif bir haza ulaşan duyguları üzerine bir yazar; içinde sevinçler, coşkular, kahkahalar olan kocaman bir roman yazabilir. İnanın birisi de o romanı alıp, kamerayı konser salonundan hiç çıkarmaksızın, Brezilya dizilerinin ruhuna rahmet okutacak uzunlukta bir seri çıkarabilir. Ve bir kez daha inanın, o anları hiç yaşamamış, konser salonlarında hiç bulunmamış, klasik müziğe son derece uzak, en ücralardan bir televizyon izleyicisi bile dizisini izlerken, çayını höpürtedip, keyiften göbeğini kaşıyabilir...
Şimdi siz, bu yazıya bir şekilde ulaşıp da okuyanlar, belki de sanıyorsun ki müthiş bir tarafgirlik ve abartı var şuraya dökülen hissiyatımda... Ahh şu an ve dün gece, o muhteşem anları yaşarken içimden geçenlerin ne olduğunu bir bilseniz! Ya da ufacık da olsa bir kamera kaydını koyabilseydim şuraya, beni anlardınız.
Dün, onca konser izlemiş ben en çok; tanıdığım, sevdiğim her insanı ellerinden tutup getirmek, o salondaki şahaneliğe tanıklık ettirmek istedim. Şimdi tüm bu satırları yazarken bile öyle bir coşku var ki içimde, tarifi olanaksız.
Evet bir süredir yeni yıl 2011'i öteki yıllardan daha farklı bir heyecanla bekliyorum. Hayatımda bir yılbaşında ilk kez tüm zamanlarımdakinden daha coşkuluyum. İçimde, yeni yılla ilgili tarifsiz sevinçler var. Ve biliyorum ki; eğer ölümler ya da çaresiz hastalıklar olmazsa, benim ve kocaman ailem için şahane bir yıl olacak...
Evet bu yılbaşı, üç yakışıklı delikanlımız, üç üniversiteli sırığımız aramızda yoklar... Onlar bi başka şehirde bir araya gelip kutlayacaklar yılbaşını... Biliyorum ki kızlar yine etraflarında pervane olacak... Ve çok iyi biliyorum ki; biz gerçekten birbirinin keyiflerinden, neşelerinden beslenen de bir aileyiz. Bu akşamki masamızdaki sohbette en çok onları konuşacağız. İt duruşlarına tebessüm edip genç heyecanlarını okşayacağız. Hatta Facebook sayfalarına koyacakları fotoğraflarına, ailemizden face kullanan bazı büyükler " Maaşallah 3 silahşörler gibisiniz," benzeri yorumlar yazacaklar.
Sanmayın ki ben bu kadar yoğun duygular, umutlar, heyecanlarla abarttım konseri...
Evet! Konser gelecek güzel yılın müjdecisi, işaret fişeği gibiydi.
Evet! Ana yemeğin güzelliğini sinyalleyen şahane bir antreydi.
Evet! En küçük hücreme kadar hissediyorum ki şahane bir yemek önümüzde ve ona yıllarla biriktirilmiş, şapşahane bir şarap eşlik edecek...
Dilerim herkese; mutlu, ama çok çok mutlu, içinde bir sürü bonusun saklı olduğu, yollarınızın o bonuslarla kesiştiği, güleryüzlü, yeni, yepyeni bir yıl... Kutlu olsun efendim, gelip yazılarınıza yorumlar bırakamasak da hepinizi-tüm samimiyetimle söylüyorum ki- çok ama çok seviyoruz.
Şahane orkestramızın bu yılki yeni yıl konserini izlerken düşünmüştüm. İçinde bulunduğum salonun görkemine bakmış, o sinema salonunun küçücük sahnesini hatırlamıştım. Binaya girerken hediye olarak verilen küçük kadife kesecikleri uzatan Samsun Devlet Opera ve Balesi'nin Noel Baba kıyafeti giymiş kızlı erkekli çalışanlarının iyi yıllar dileyen karşılamasıyla ısınmıştım. O günkü konserin atmosferinden yola çıkmış, günümüzdeki katılımın yaş gruplarına mutlu olmuştum. Çok güzel bir kültür merkezine sahip güzel bir kentin şanslı insanı olma halimi sevmiştim.
Yeni Yıl Konseri'nin finalinde çalınan Jingle Bells'e izleyicinin coşkulu katılımını daha da renkli kılan balon ve konfetilerin arasından neşeyle dışarı çıkarken, yüzümü okşayan şefkatli soğukta son bir özet yapmış, elimi attığım cebimdeki kırmızı kadife keseciğin içinden çıkardığım nazar boncuğunu, güzel binamızın bahçesine savurmuştum.*
*Aslında bir zamanlar nefret ettiğim, ama iyi ki de yazdım dediğim Klasik Müzik'le tanışma hikâyem Bir Konser Teması Üzerine Çeşitlemeler'den...