20 Temmuz 2020 Pazartesi

Hiç Ayrılamayız Derken, Kavuşmak Hayal Olmuştu

Pandemi süreci başladığından beri onunla ilişkimizin arasına ciddi bir mesafe koymuş, yasaklar nedeniyle nihayetlendirmiş, sonrasında bir süre çekingen durarak belki de kalbini kırmıştık. Gözden ırak bıraksak da gönlümüzden asla silmemiştik- silemezdik de. Kasaptan kıyma alıp iç hazırlamak, sonra fırına gidip sosyalleşmek gibi eylemler de nihayetlenmişti. Yeni normal denen süreç başladığındaysa bu kez hafta sonu sokağa çıkma yasakları nedeniyle istesek de kavuşmak mümkün olamıyordu. Üstelik Covid-19'la ilişkimiz fena halde mesafeliydi- ürkütücüydü!

Hasret de bir yere kadar elbette, zaten yeni normale kolay adapte olmuştum, aramızda tatlı ama tedbirli de bir ilişki oluşmuştu. İlk eylemim açılmalarına izin verildikten sonra berbere gitmek, Salih Usta'nın fırın mamulleriyle hasret gidermek, Hasan Abi'de Mantıyla buluşmak, sonraki günlerde de ara ara enfes Karnıyarık, muhteşem Laz Böreği, İzmir Köfte şeklinde devam etmişti.

Cumartesi akşamıysa bir hasret fena halde hissettiriyor kendisini. Üstelik son olarak Çarşamba'da Ennn Sevdiğim Kadınla çok özel bir pidecide çok özel pidelerle tanışmış, gurmelerden birinin dediği gibi damaklarımız çatır çatır çatlamış, akabinde de Pandemi denen süreçle karşılaşmıştık. Hasret gittikçe büyümüş, bir süre önce de kavuşmak hayalken gerçekleşebilir olmuştu.

                                                                                      ***
Arıyorum erkek kardeşimi, gidelim, diyor. 10'da diyorum, 11'de diyor. Diğer paydaşlar da uygun bulunca, saat kesinleşiyor.


Pazar Sabahı

Bayramlıklarını yastığının altına koymuş çocuk gibi uyanıyorum. Kendimi banyoya atıyor, sonra traş oluyordum ki telefondan bip sesi geliyor. Bir mesaj. Kardeş hasrete dayanamamış ve bu ayrılığı daha kısa sürede sonlandırmaya karar vermiş. 10.30'da çıkalımmış... Canıma minnet.

Yeni durumu Mussano'ya iletiyorum. Tırtıl geceyi arkadaşları ile geçirmişti ki onun da haberdar edilmesi lazım.

Bahçeye iniyoruz, maskelerimiz takılı. Çıkarken arayacağız ve Tırtıl yola çıkacak; Onu alacağımız nokta konusunda mutabıkız. Kaptan kardeş binadan çıkıyor, önce evinin çöpünü atacak.

Yola çıkıyor, bir kaç metre sonra sağa dönüp 50 metre sonra duruyoruz. Gideceğimiz yön batı ve pideciye varma süremiz normal yol koşullarında 20 dakika. Beklememek için her zaman olduğu gibi telefonla siparişi veriyoruz.

"Dört kıymalı pide, ortaya da bir kaşarlı ve bir peynirli pide..."

Günün bir önemi daha var, bizden sonraki ilk kavşaktan dönüp doğu yönüne çok gitmişliğim var Pandemi sürecinde ama batı yönüne ilk kez geçeceğim. Yolun belli bir yerinde tamirat başlamış ve şerit teke düşmüş, bir iki de yeni yer açılmış. Bunun dışında pek değişiklik yok. Tırtıl yolun kenarında bekliyor, aldık. İki saatlik uykuyla.  

Eeee gençlik güzel! 
 
Hoş sohbet, bugünkü  maçlar, radara yakalandık derken yakalanmadığımızı anlayıp, öyle bir şey olursa ben sıfırlatırım, diyen Tırtıl'ın sözleri üzerinden yorumlar yaparak varıyoruz mekana. Dış masalardan birine oturuyoruz. Genç Garson'a isim soyad söyleyip, ön siparişimiz olduğunu belirtiyoruz. Bir beş dakika sonra geliyor ve masanın ortasında yerini alıyor, kaşarlı ve peynirli pideler. Miss gibi bir koku yayılıyor evrene. 

Ve elbette turşu.


İlk ısırıklar ve ilk ifadeler:

"Muhteşem!"

Hemen peşine de önden miss kokuları olmak üzere kıymalı pidelerimiz geliyor; üzerlerindeki köy kokan tereyağı parçaları ile...


Övgüler peşi sıra, damaklar kıpır kıpır, hasretin tadı bir başka, sohbet neşeli, ayranlar yöre yoğurdundan ve miss gibi.

Demiştim daha önce, yeni bir pideciyle ve çok özel bir hamurla yeni tanıştığımız çok özel bir günde: Söz konusu Bafra Pidesiyse Turan Usta'yı tek geçerim, diye. Elbette kıyaslıyoruz diğer pidecilerle, hatta şu an bir kitle için çok popüler olan, ilk açıldığında Bafra'daki yerine gittiğimiz ve ondan sonra asla gitmediğimiz, gitmeyeceğimiz yemekçi/pideciyle de. Hadi adını da vereyim, Niyazi Kesim'le... Söz konusu olan pideyse ve pidecilikse... Ve mesleğe saygı ve sadakatse... An itibariyle ve bir kez daha oyumuz topluca Turan Usta'ya. Zevkle, ödediğimizin karşılığını her seferinde alacağımızın bilinciyle geliyoruz buraya. Tıpkı Çarşamba'daki Galip Usta gibi.* Kuşaklar değişir, yeni gelenler eleştirdiğimizle aşık atmaya, daha çok paraya yönelir ve ötekine benzemeyi tercih ederlerse de vadalaşırız elbette...  Pideci mi yok memlekette.


Bitiriyor pidelerimizi içiyoruz keyif çaylarımızı, konuşuyoruz Samsunspor'u, Türk futbolunu, maç anılarını, otomobilleri falan; çocukların anneleri için yaptırdıkları paketimizi de alıyor, ödemeyi yapıyor, sevimli garsonumuza teşekkür ediyor, asla boş geçmiyor, maskelerimizi takarak sohbete  devam edip neşemize neşe katıyoruz. Pandemi sürecinin ilk pide günü olarak da tarihe kayıt düşüp, gün boyu tadını hissederek ve yaşayarak, mutluluğa mutluluk ekliyoruz. Bu arada karşılaştığımız komşumuz genç çift ve minik kızları ile laflıyor, maskeler nerede, diye soruyorum. Arabadaymış!

Sütlaç yiyelim mi Tuncay'da ya da Muşta Lokantasında, teklifimse kabul görmüyor. Uğrayıp paket yaptırabilirdim ama o an bir fikrim göz kırpıyor.

Bu fikirse heyecan veriyor; hem kitap da okursun belki, diyerek de tetikliyor.

                                                                                       ***

Güne biraz kitap, biraz televizyon, biraz bloglar şeklinde devam ediyorum. Güneşin batmasını havanın bir nebze serinleyip nemden kurtulmasını bekliyorum. Biraz yürüyeceğim, acıkırsam bir yerlerde bir şeyler atıştırır, sonra da Pandemi'nin ilk dondurmasını yerim, diye plan yapıyorum. Arada bir dışarı çıktığımda küllahlarındaki dondurmalarla gayet samimi bir ilişki içinde olduklarını görüyordum insanlarımızın ki onlara zaten Pandemi de neydi? Maskeyse hak getireydi.

Yürürken ilk karşılaştıklarım, denizin kıyısındaki çam ağaçlarının altında geleneksel pikniklerini yapan Roman kardeşlerimizdi. Çoluk çocuk bakındım bir umut ama, Allah rızası için bir tek maskeli bile göremedim. Semaverler yanmış, mangallar cızırdıyordu.

Yol boyu, sıkı sıkıya maske takanların yanısıra onu aksesuar olarak orasına burasına takmış, hayata ve Covid-19'a posta koyan, kahramanlık timsali yiğit insanlarımızla da karşılaşıyordum. Bu nasıl bir ego ve dışavurum diye düşünmedim, çünkü tez bile yazabilirim.

Mantı mı yesem Enn Sevdiğim Kadının önerdiği yerde, diyerek mekanı arıyorum ama pek de o kapasitede bir şey yiyecek kadar aç olmadığımı fark ediyorum. Bulamayınca da tahmin ettiğim yerde, Pandemi öncesi son dondurmamı yediğim yere doğru yürüyorum. Oraya gelmeden önce göz attığım popüler mekanlardaki insan kalabalığı gündeme uygun. Kahve Dünyası'nın masa düzenini ise çok takdir ediyorum.

Gördüğüm o ki marka ve zincir mekanlarda dikkat azami, öteki yerlerde hak getire! Bizim belediyenin kafelerineyse gidilebilir; kapıdaki uyarılara kadar herşey yerli yerinde...

Varıyorum dondurmacıya,  balkona, son oturduğum masaya bırakıyorum sırt çantamı. Geçiyorum dondurma dolabının başına.

"Bir kase damla çikolatalı, çilekli, ballı cevizli ve sade dondurma lütfen."



Yanımda son 20 sayfasında olduğum kitabım var. Üzerine yazmaya başlamıştım ve dondurmalı bir fotoğraf da olsa o yazıda diye düşünmüştüm.

Dondurmam erir diye korkuyorum. Ancak bir iki sayfa okuyorum. Dondurmamsa çok güzel, özlemin tadı var. Bu dondurma da Bafra'ya özgü, oradan çıkıp Evrene yayıldı.

Acaba yarım kase daha ballı cevizli ve damla çikolatalı söylesem mi, diye geçiriyorken aklımdan, ya boğazlarında bir sorun, olursa, diyor içsesim. Eskiden olsa üşüttüm tabii, der geçerdik. Ya şimdi?

Vazgeçiyorum.

Türkan'dan poğaçalar alıp eve doğru, bu kez hanımeli kokulu sokaklardan yürüyorum.




* Galip Usta'dan bahis yazıdaki ikinci fotoğraftan sonra, okumak isterseniz buradan lütfen

**Başlık Zeki Müren'in Şimdi Uzaklardasın adlı şarkı sözlerinden evrilmiştir.

13 yorum:

  1. Selam canım pide ve dondurma çekti. Neyse köydeyim kabaklı gözleme ve çayla idare edeyim eve gidince dondurma yapayım. Gerze'de ara sokakta yanlış hatırlamıyorsam Özkan pide vardı. Geçen yıl yemiştik. Tepemde kuşlar kameraya almaya çalışıyorum. İyi günlet

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Selam, aslında ve muhtemeldir ki biliyorsunuz, Sinop'da dondurması çok güzel bir yer var, ben bayılırım. Adını yine de yazıyorum, başkalarına da bir faydası olur diyerek: Şen Pastanesi. Gerze'de hiç pide yemedim, en yakın Alaçam'da ki onların pidesi de pek güzeldir.

      İyi günler:)

      Sil
    2. Şen eski Şen değil. Dondurma sevmem canım tatlı isterse yazın sadece böğürtlen veya vişneli dondurma yerim Şen'den eskiden tadı daha güzeldi. Neyin bozulmadı ki...

      Sil
  2. en az içinde bahsi geçen yiyecekler kadar lezzetli bir yazı. Hiç bitmesin istedim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Bitirmem ben de o halde:) Belki bulaşıcı bir durumdur bu, bazı yazarlardan ve yazılardan olamaz mı:)

      Sil
  3. ve ben hala dışarıda yemek yemedim. canım kocaman çikolatalı pasta istiyor ama huff

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bildiğim, daha doğrusu okuduğum kadarıyla yiyecek yoluyla oluşmuş bir vaka yok, olsa bile mideye giden virüs mide salgıları tarafından yok ediliyormuş. Onun gücü solunum güzergahında:) Biz de gittiğimiz ve özenlerini bildiğimiz yerlerde açık alanlarda oturmayı tercih ediyoruz:)

      Sil
  4. Afiyet olsuuun! :) Geçen gün uzun aradan sonra ilk kez dışarıda bir şeyler yedik ancak güya aldıkları önlemler hiç içime sinmedi. Dışarıda yemeyi, sohbeti muhabbeti çok severim, ne yapacağım ben böyle:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler:) İçe sinen yerlere giderek ve kendi koşullarını yerine getirerek devam edeceksin:) Mesela, çatal kaşık bıçaksa rahatsız eden, yanında götüreceksin gibi:) Öte yandan henüz, insanımızın dikkatsizliğini ve savrukluğunu da göz önüne alırsak, yiyecekten kaynaklı bir vaka ile karşılaşmadık, en azından ben rastlamadım:)

      Sil
  5. Sevgili Buraneros,

    Doğrusu pideden bu kadar uzun süre ayrı kalmakla büyük sabır göstermişsiniz, tebrikler. Gerçi, biz de mahalledeki çıtır lahmacun yapan yerden lahmacun söylemeye ancak geçen hafta cesaret edebildik. :)

    Samsun'da yaşadığımız yıllarda Pazar sabahlarında evde yapılacak kahvaltı için fırında yaptırılan pideleri hatırlıyorum. Sanırım, biz dışarlıklı memur ailesi olduğumuz için, yöreye özgü bu alışkanlığı hiç denemedik. Şimdi düşününce bu davranış tuhaf geliyor. :)

    Yıllar sonra 2000 yılı yazında çekirdek ailemle yaptığımız Karadeniz gezisinde Samsun'da kaldığımızda bir öğlen yemeğimizi Matasyon'da pide yiyerek şenlendirmiştik.
    Galiba şimdi artık Matasyon'a Atakum deniliyor, oysa biz lisedeyken Atakum daha az yaygındı diye hatırlıyorum. Bakın pideden çıkıp nerelere geldim, yine.

    Afiyet olsun. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Ekmekçikız,

      Teşekkür ederim, bir yanıyla da özlemin tadını çıkardık, bu belki de daha lezzetli kıldı:) Ben yeni normalle birlikte önceden bildiğim ve özenlerine güvendiğim bir iki mekana gidiyorum, ama henüz çok sevdiğim bir akşam mekanına gitmedim. Uzun süreli kalınacak ve alkolün olduğu yerlerden uzağım mesela:)

      Bu ad değiştirmeler pek çok yerde olduğu gibi 12 Eylül'ün eseri, benim bulunduğum yer de Alanos altı diye geçiyordu ki yukarıda Alanos köyü vardı. Onun adı Alanlı bizim de Alanlı altı olmuş daha sonra, sonra da Atakent oldu:)

      Teşekkür ederim:)

      Sil
  6. Bazı şeyler evde olmuyor. Pide kesinlikle bunlardan biri. Gecenin şu saati üstelik afilli bir akşam yemeğini afiyetle yemişken insanın canını çektiren lezzeti bu denli yansıtabilmek... Ustalık!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok haklısın, pek çok kez evde denedik, üstelik hamuru pide yapan fırından alarak. Odun ateşi görmeyince asla olmuyor, her odunun da değil hem; babannem biz pide yaptırmaya giderken hep tembih ederdi: Koltuk altına atsınlar,diye... neresiyese fırının içinde:) Böyle bir sanat bu:) Bir de taş yerinde ağır, İstanbul'a dayımlara, Ankara'ya amcamlara çok yaptırıp otobüsle göndermişliğimiz vardır, çünkü bu lezzeti bulamıyorlar:)

      Çıraklık desek de yazın ustalarına ayıp etmesek:)

      Sil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP