13 Mart 2009 Cuma

Doğru Söze Ne Denir...Haklısınız:))


“Her kadın biraz Budisttir... Çünkü hayatında mutlaka bir öküze tapmıştır...”

Bu yazıyı bir arkadaşımın msn iletisinde günlerdir görüyorum ve çok gülüyorum.Dün bunun aslı astarı ne imiş dedim.Ya da kimden çıkmış bu anlamlı laf diye şöyle bir bakındım;meğerse şu sıralar en popüler forward mesajıymış.Hatta Reha Muhtar bir köşe yazısı bile yazmış.Ben çok sevdim;belki duymayanlar vardır diye paylaşmak istedim.Üzerime alınmadım.İçim rahat:))

12 Mart 2009 Perşembe

BİLMİYORUM....

Mahallemin bakkalına bir genç uğrardı...hep sigara ya da çekirdek alırdı...

Bizim varoşlarda ,bizim bakkal sahibi her gencin derdini bilir...genci yaşlısı bizim ağabeye dert anlatmaya gelir.bizim ağabey de dinlemeyi bilir.


o gençte gelirdi...söverdi kızdıklarına.

ben bir merhabaydık o gençle sadece...

Ağabey sigara derdi...

iki dal önündeydi.



Bizim varoşlarda böylesi gençlerden çok olur.Lise terktir birçoğu;birçoğu, onu bile çok görür kendine.Bizim gençte o gençlerden...di.


Bizim gencin adı Mustafaydı…

Yaşı 18 di.

Tertemizdi...

O Gün cumartesiydi.



Gece şakır şakırdı yağmur iken...

Bir çığlık duyduk...



Mustafa kendini asmış...



Dört gündür başka bir alemdeyim...

sadece düşünüyorum…

insanlar Mustafayı söylüyor.

Herkesin ayrı dilden konuştuğu açık.



Ben sadece “neden” diyorum.

Bir genç ve sıradan bir hayat ve bir urgan!

Bu kadar basit... mi?

10 Mart 2009 Salı

Ey Kadınlar Gözünüz Doysun...


Kadınların özgürleşmek anlamında öne çıkardıkları ve mücadelesini verdikler tüm konular üzerindeki çabaları boşunaymış. Bugün bunu öğrendim. Ve bu öğrenmenin ardından duyduklarımı bu yazı yoluyla paylaşarak, kadının özgürleşmesi yolunda bir ışığa neden olabileceğim için de gururluyum.

Ve kadınların bu haklı mücadelesinde yanlarındayım. Bütün tanıdığım erkekleri de elimden geldiğince bu çabaya ortak edeceğim. Her ne kadar kadının özgürleşmesinin erkeğin elinden geçmesine karşı olsam da, şu an itibariyle başkaca da bir çare gözükmemekte...

Kadın özgürlüğünün yolu çok basitmiş ve bir çok kadın da farkında olmadıkları bir özgürlüğe sahipmiş aslında; ya da bu kadın milleti fazlasıyla nankör.

Bazı siyasilerin Tunceli merkezli çabaları, eşya dağıtımı henüz özgürleşememiş kadını özgürleştirmek; bütün değerlerden daha önemli, hatta en önemli bir hakkı vermek içinmiş. Hep birlikte haksızlık etmişiz; şimdi özür dileme zamanı... Bir özür de kocalarınızdan, erkeklerinizden dileyin kadınlar; sizi başının tacı sayıp özgürleştirdikleri için...

Ey erkekler; kadınınızın özgürlük mücadelesine destek verin, verelim; eğer yoksa ona bir çamaşır makinası alın, alalım... Az özgürlük dersen merdaneli, çok veren kesesinden dersen full otomatik...

Hiç bir şey yapamıyorsan bir taksitli kampanyaya gir, ilk taksidini sen ödeyerek özgürleşmesinin yolunu aç, kalan taksitleri o ödesin. Özgürleşme yolundaki mücadelesine sahip çıksın emek versin.

Ve gün itibariyle kadın mücadelesinin sloganları şu şekilde değiştirilsin.

Yaşasın Kadınların Özgürlüğü...

Yaşasın kadının çamaşır makinası sahibi olma mücadelesi...

Merdaneli yetmez... iki üç... daha fazla özellik...(asıl sloganın selam kısmını uyduramadım, Ernosto'yu da sığdıramadım:))

Ve bu satırların yazarı olarak, tüm erkekler gibi kadının değerini her zaman bilmişimdir. Öyle olmasa, yazının resmi kadının erkek gözündeki en değerli çalışma alanından, üstelikte çamaşır makinasıyla çok alakalı bir mekandan olmazdı.

Bütün bunlar nereden çıktı derseniz de buradan buyurun, kadınlar önden...

9 Mart 2009 Pazartesi

Naz Özsamsun'un İkinci Yağlı Boya Çalışmasını İftiharla Sunarız...




Resim; henüz eğitimde olduğu için öğretmen tarafından ana hatları kurşun kalemle çizilen tabloların, ressam Naz Özsamsun tarafından boyanmasıyla oluşmaktadır. Naz hanım büyük bir incelik gösterek, kendisiyle ilgili resimler dahil tüm bilgilerin yayın haklarını dev medya kuruluşlarından gelen tüm teklifleri elinin tersiyle iterek La Paragas'a vermiştir. Bu tercih edilme tüm La Paragas ailesi olarak bize fazlasıyla gurur veren; ve çalışma azmimizi artıran bir durumdur.Kendilerine teşekkür ederiz.:))

Naz Özsamsun kimdir derseniz buradan buyurun...:))

8 Mart 2009 Pazar

Luna...Ay


Ülkemizde, sinemalarda oynatılması konusunda o yıllarda büyük tartışmalara neden olan ve çok özel izinlerle vizyona girebilen, izleme fırsatı bulabildiğim bu film: Ergenlik dönemindeki sorunlu, uyuşturucu bağımlısı oğlunu kurtarmak için tensel yakınlığını kullanmak zorunda kalan -Jill Clayburgh'un muhteşem oynadığı, opera sanatçısı sıradışı bir anne ile oğlunun öyküsüdür.

Enseste dair sahne içermekle beraber, asla bir ensest filmi değildir.

Bertolucci bu sıradışı filmde anne-oğul ilişkisinin karmaşık, sırlarla dolu bağını, çaresizliklerini, gerilimli ve derin bir psikolojik sorgulamayla ortaya koyar.

Film daha çok, anne-çocuk ilişkisinde, bir annenin çocuğu için fedakarlığının sınırlarını, ergenlik sorunlarını tartışmaya açarken; aile olamamanın çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerinin sonuçlarını da göz önüne serer.

Ve çok sıra dışı bir halden yola çıkarak, ahlak anlamında bütün boyutlarını göz önüne serdiği olay üzerinden bir sorgulama yaparken, idealize ettiği ve doğru bulduğu tavrıda ortaya koyar.

İşin özü; insana dair, sevilen öteki için fedakarlığın nereye kadar olduğunu, suçluluk duygusunu, derin bir yanlışı farketmenin ve onu telafi edebilmek adına insanın nerelere sürüklenebildiğini içinde barındıran; toplumun genel bakışı ve değerleri noktasında, ahlaksızlık ya da ahlaklı olmak ikileminde tam bir sırat köprüsü hal ortaya koyan öyküsüyle, insanın düşünce dünyasına çok şey katan; renkleri, müzikleri, olağanüstü sahneleriyle çarpıcı, vurucu, sıradışı, ters köşe bir filmdir.

Ve ne yazık ki izleyiciyle yeteri kadar kucaklaşamamıştır.

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP