8 Ekim 2025 Çarşamba

Taze Taze

Tüyoyu enn sevdiğim kadından alıyorum. Bir gün önce, bir de uyarı ile birlikte, ben olanı dolunay sanırken O dolunayın yarın olduğunu söylüyor. Sonrasında enfess bir sohbet, bayılıyorum. Normalde telefonla uzun konuşmayan, konuşamayan ben bir kez daha kapılmışım rüzgarına. Öyle bir keyif ki bu, ve içindeki planlar... paha biçilemez. İki aydan fazla bayılınası bir ülkede kalacak, başarılı kadın başarılarına yine başarılar ekleyecek. Meseleyi epeyidir biliyorum ve elbette onun adına çok çokk seviniyorum. Sohbet tadından yenilmiyor, O karşımda ve kıyafetinin bile ne olduğunu görebiliyorum sanki.

Sonra yürümeye başlıyorum. Hava enfes, dolunay sanki beni takipte, üstelik geldiğim noktadan geri döndüğümde de o yine beni takip edecek ve elbette aldığı noktaya bırakacak. O halde içecek bir şeyler almalıyım, bir de içi kakao kremalı minik pastacıklar... Bir alçak duvarın üzerinde oturuyorum. Ay bana bakıyor ve sen kalkana kadar buradayım diyor. Işığı bulunduğu noktadan ayak ucuma kadar geliyor. O sırada sevimli bir minik kedi yanıma yanaşıyor. Pastacıklarımı onunla paylaşıyorum. Artık geri dönebilirim. Ay birlikte geldik birlikte döneriz diyor, çok yorulmuş olabileceğini düşünerek sen burada kal diyorum. O beni takipte ısrarlı. Bir kollayıcı aynı zamanda.


Ayla laflaya laflaya bizim mahalleye geliyoruz. O beni aldığı noktaya yeniden yerleşiyor. Ben bu kez fotoğrafları sıralı yerleştirmiyorum. Üşeniyorum. Sıralama aslında ayın ilk ve en alçak pozisyonundan başlamalı. O kadar çok poz çekiyorum ki sıralamayı fark ettiğimde üşeniyor ve ilk fotoğrafı sona koyuyorum.


Ve aslında şu an uzağa doğru yürüyorum, ben uzaklaştığımı düşünürken onun hâlâ benimle yürüdüğünü fark ediyorum. Yarattığım çorbayı yine de bozmak istemiyorum, çünkü kendimi şımartma günümdeyim, yani tembelim. Uzak bulutların yarattığı senfoni ses oluyor ve senin için bu poz diyor. Çokkk teşekkür ediyorum ve bu pozu asla affetmem diyorum ve basıyorum deklanşöre, ben teşekkürlerimi yollarken uzağa, onlar iyi akşamlar diliyorlar bana. Demek ki şanslı günümdeyim!


Ve bizim mahalledeyim, çok yakın olmasını istediğim bir poz var, normalde ilk çektiğim olmalıydı dediğim. Ama gördüm ki yakın plan çekersem sonuç bu kadar zengin ve güzel olmayacaktı, uzaktan el salladım ve durumu anlattım, sağolsunlar anlayış gösterdiler, bastım deklanşöre ya bismillah diyerek... Ve sonuca bayıldım; daha büyük halini koyabilirdim yazıya, dedim ki sonra; fotoğraflar yazıyı, midyeleri satan abinin "Taze taze," diye seslenişini ve yaşanan anı baskılamasınlar, ortaklaşmanın tadını çıkarsınlar... Ve bilsinler kıymetini...

4 Ekim 2025 Cumartesi

Yaşamak

Penceredeyim, denizle sohbet halindeyim. İç sesim cümleler üfürüyor. Bu enstantaneyi kaçırmamalısın diyerek de anın altını kalın kalın çiziyor. Sörf yapanları değil, yaşama renk katanları öne almalısın diyor. Olur diyorum, ama aniden bir kabulleniş değil bu! Çok enstantane içinden bu anı bize katıyorum. O bana göz kırpıyor. Şu andan mutlu. Ve fark ediyorum ki bu an kendini soyutluyor ve yaşananı ve duyguyu kesinlikle siz anlatmalısınız diyor. Durumu kavrıyorum. Ve kıyıdaki kalabalıktan, insanlardan bizi soyutluyorum. Neden bu yalnızlaşma diye diye de düşünüyorum şimdi. Oysa aynı anın başka karelerinde çocuk ve yetişkin cıvıltıları var. Az önce uzaktan sesler ve görüntüler paylaşmanın tam da göbeğindeydik. Şu an daha önce çekilmiş bir fotoğraf, az önce çekilen bir fotoğraf ve kalabalıktan sıyrılmış bir ben ve O varız anda. Ama hâlâ coşkusu sürekli artan bir kalabalığız... Ve sohbetimiz muhteşem. Zihnimizde fikirler dönüyor. Kalabalık da bizi fark etmiş değil. İletişimimiz gittikçe keyifleniyor. İç sesim dürtüyor. Şu anın sonrası için bana bir yol çiziyor. Sesleniyor. Birazdan kendini sokağa at, insan kalabalığına katıl ama yine de sadece sen ol diyor. Bu öneriyi bir an düşünüyor ama pek anlamlandıramıyorum da!


Sırt çantamın içine bir iki şey atıyorum. Evden çıkarken ve binanın çıkış kapısını açtığımda mini mini kedi yavruları ile karşılaşıyorum. Yemek kapları silinip süpürülmüş. Afiyet olsun. Şimdi oyun zamanı. Hoşçakalın, görüşmek üzere diyor yola revan oluyorum. Hedefim batı yönü. Acaba mekânlardan birinde oturup kahve içsem mi diyorum. Sonra aynı kahveyi kendim yaparsam çok kâr ediyorum diye düşünüyorum. Ve kahveden vazgeçiyorum. Uzun bir yürüyüşün sahil boyunca tadını çıkarıyorum. Dönüş hazırlıkları içindeyim, eve doğru yürümeye başlıyorum. Deniz muhteşem. Nerede takılsam ve bir şeyler atıştırsam diye düşünüyorum. Ve bir gün enn sevdiğim kadınla şu mekânda rakı içsek diye aklımdan geçiriyorum. Mekânla ilgili bir fikrim yok. Bir ara sokağa döndüğümde görmüştüm kendisini. Denize dikey inen bir sokak; sahile bir kaç adım. En sevdiğimiz ve bira için gittiğimiz mekânlardan biri ile sırt sırta.


Dönüş yolunda Niyazi Abi'ye rastlıyorum. Oltalar çeşit çeşit, kendini balık tutmaya arz eylemiş, evine yakın, emekliliğinin tadını çıkarıyor. Açık denizdeki bulutlar muhteşem. Yazıda kullandığım fotoğraf o güne ait değil, şu an çektiğim fotoğraflarsa enfes bir renk cümbüşü, bulutlarla muhteşemler. Onları başka bir yazıda kullanmayı düşünüyorum. Niyazi Abi ile vedalaşıyorum. Bir iki gün önce ortaokul arkadaşımla rastlaşmıştık. Şu seyirlik BMW'si olanla yani. Bloga fotoğraflarını koymuştum hani... Uzun konuşuyoruz. Tur vapurlarına bakıyorum bir yandan; yürümeye başlayıp da Oktay'la vedalaştıktan sonra...

Gürsel'i ziyarete gidiyoruz bir iki gün sonra, ilkokul arkadaşlarıyız, kızlarla telefon bağlantısı yapıyoruz. Sohbet nefis, o kadar yıl sonra aramızdaki bağın ve sevginin yüceliğini koruyor olması muhteşem diye düşünüyorum.

Mahalleme vardım, bizim köşedeki midyeciye takılıyorum, onla da memleket hallerine dalış, aynı zamanda akan hayata bakış, keyif bizim coğrafyaya düşmüş sanki, insanlar da siyasetin ve ekonominin geldiği noktayı silip atmışlar hayatlarından,

kısa bir an için olsa da.

Bugün midye satışları iyi, abinin dünkü umutsuzluğu terk etmiş gözlerini. O gözlerin gülüşleri bugün muhteşem. Etkim olduğu için sevinçliyim. Hayat herkes için zor ama bu zoru kısa anlığına olsa da umutlarına yükledi şimdi; onu gülücükleri ile görmek, insanı yeşertiyor sanki.

Fikrim hafta sonunda bir rakı masası diyor ve iki gündür beni dürtüyor. Aklımda enn sevdiğim kadın olsa da bugün ya da yarın o masada tek oturmayı bile düşünebilirim. Çünkü kendimle karşılıklı içmek de bu türden havaların olduğu günlere pek yakışıyor.

Aslında günün finalinde Palmiye Kafe'deyim, bu akşam kendimi dibine kadar şımartma fikrindeyim. Bir fincan çay ve üzeri limon kremalı, üçgen kesim bir dilim buzdolabından çıkmış enfes görünümlü pasta ile bir fincan çay siparişi veriyorum. Masama bakan kızı çok beğeniyorum, gördüğüm enn güler yüzlü ve sıcak garson diyebilirim. Georgi Gospodinov'un Doğal Roman'ına kaldığım yerden devam ediyorum. Sonrasında niyetim; günü çok özel bir dondumacıda ve gecenin yıldızları altında hayaller kurarak, renkli dondurma toplarını tek tek ve şımarıkça tüketerek tamamlamak...

Yazı boyunca O'ndan söz etmediğimi kim söylüyor bilmiyorum. Tamam bugün tek takılıyorum... ama bünyemin her santimetrekaresinde hep O var, bunu kendime ve okura -belki- hissetirememiş olsam da O var, seziyorum!

27 Eylül 2025 Cumartesi

Toplantı

26.09.2025 Cuma 
Palmiye Kafe



Sabahın en sakin saatinde fırından dumanı üzerinde ekmekler, cami avlusundaki minik dükkândan da poğaçalar aldım; elbette bir de içi tahin dokunuşlu enfes bir açma. Bugün önemli bir gün, akşam telefonuma bir mesaj düştü, aynı mahallede büyüdüğümüz sınıf başkanımdan; şimdi ilkokuldayız. Benim eve yakın deniz kenarında bir mekânda toplaşacağız. Çok uzun zamandır görmediğim, artık başka şehirde yaşayan gözü kara ve eylemci bir arkadaşım bizimle. Organizasyonu yapan da her zaman olduğu gibi ilkokuldaki sınıf başkanımız. Kendisi bu işleri çok gönülden yapıyor ve O bizi bir araya getirmese sanki biz yokuz.

Şu an çalışma masamdan coşkun denize bakıyorum; zaman yine evriliyor. İlkokul öğretmenimizi, Gülseren Kaya'yı bir kez daha anmadan geçemiyorum. Çünkü bizi yontan, her birimizden emsali bulunmaz biblolar çıkaran kişi O. Deniz müthiş, yükselen dalgaların üzerinde sörf yapan köpükler muhteşem. Gün kış tadında, güneş saklı. Ben ilkokul sınıfımda sıraları dolaşıyorum. Biraz sonra görevli arkadaşlarımız sıcacık süt güğümlerini getirecekler, poğaçalar fırından yeni çıktı. Miss gibi kokuyorlar. Yazıyı burada kesmeye karar veriyorum, uzun bir yazı olmasını istemiyorum; çünkü şu an geçmişteyim ve o günlerin tadını çıkarıyorum. Elimdeki işleri en azından öğle sonrasına kadar savsaklamış durumdayım. Bir korkum var derinimde, bu hava şartlarında iptal olur diye toplantı...

Bana bir nefes mesafede mekân, işim kolay, lakin bakıp göreceğiz, hava şartları engel olabilecek mi hiç bitmeyen arkadaşlığımıza...


Mini mini birler tadında yürüyorum. Fotoğraf makinem yanımda ama onu kullanmak istemiyorum, bugünü anlatmaya tek fotoğraf yeter diye düşünüyorum. Başkanımla sık görüşebiliyor olsak da Uğur'la çok uzun zaman oldu görüşmeyeli, Palmiye Kafe'ye yaklaşıyorum, buluşma saatinin son bir dakikası. Endişem var, ya tanıyamazsam diye! Kapıdan giriyor yola bakan masalardan en dipte olana oturuyorum. O sırada biri geçiyor kocaman camın önünden, biraz kilo almış olsa da bu Uğur, aynı mahallenin çocuğuyuz, tanımasan çok ayıp olurdu diyor içsesim, o mekâna kıvrılıyor, kendisi uzun zamandır şehrimde oturmuyor.

Mihrap yerinde, biraz kilo almış olsa da... Elbette kucaklaşmaca, Hüseyin başkanım benim soluma oturuyor, ikimizin cephesi de Uğur'a dönük. Mini mini birler bugün için tamamlandı. Sohbet koyu, lise yılları önde, serde devrimcilik var. Ortak anılar masaya seriliyor. Öyküler tadından yenmiyor. Başkanım Gürsel'i arıyor, onu telefonda yormak istemiyoruz, selamlarımızı Hüseyin Başkan yolluyor. Sonra laf lafı açıyor. Gelmişimiz geçmişimiz masada. Her şey başkanımızın telefonunda, çokkk uzun zamandır görmediğim kız arkadaşlarım var, Hüseyin başkanın telefonundan bakıyorum, yolda görsem kesinlikle tanımazdım diyorum. İnsan ezberinde olan karakterlerinin yeni hallerini çoookkkk uzun zaman sonra görünce tuhaf oluyor, oysa Hüseyin Başkan'ın böyle bir sorunu yok, o bağlantıyı yıllardır kopartmıyor. Ben ilkel bir telefon kullanıcısı olduğum için telefonun derinlerine dalıp cevherler çıkarabilen sonra onları da saklayan biri değilim, bu belki de iyi bir durum; şu an tüm kız arkadaşlarımızın içlerindeki genç kızı yok etmedikleri enn son hallerini görebiliyorum, onlarla gurur duyuyorum.

Sonra dedikodu yapıyoruz elbette, sokakta görsem kesin tanıyamazdım diyorum ve bu halin Hüseyin Başkan'ın sayesinde ortadan kalkmasına seviniyorum. Bu yetişkin kadınlar benim için artık, çok iyi yetiştirilmiş, yetişmiş ama ruhlarını yitirmemiş hep genç ve şahane kadınlar.

Çokkk uzun kalıyoruz, masadan kalkmaya niyetimiz yok, öyle güzel konuların, anların, insanların içinden geçiyoruz ki gün yetmez filmin sonuna varmaya. Aşk mevzusuna hiç girmiyoruz, sanırım bunu özellikle yapıyoruz çünkü her birimizin hayatı kimler geldi kimler geçti şeklinde... ama içimizde bir burukluk yok mu? Bu duygu ilkokulda erkekler bir arada oynarken kızları oyunlara almamak üzerine, oysa sınıfta ve bahçede yürürken, top oynarken, farklı, tatlı sözü olan çocuklar da bizdik.

Dışarı çıktığımızda kendimi zaman tünelinden geçmiş gibi hissediyorum. Zihnim boşalıyor ve tüm o anları, çocukluğu başımdan aşağıya boca ediyor. Güzel kızların artık güzel genç kadınlar olduğunu görmek beni çok sevindiriyor, yıllar sonra bu güzel kalpli kadınları görmek başlangıçta beni şaşırtmış olsa da hissediyorum artık: Bunlar benim güzelliklerinden hiçbir şey yitirmemiş iyi kalpli arkadaşlarım. Tüm bu süreçte bir umudu da yeşertiyor bünyem. Keşke diyorum, şu hayattan göçmeden biraraya gelebilsek; çünkü fotoğraflar arkadaşlarımı artık hayal olmaktan çıkarmış durumda. Ortak yaşanmışlıklarımız sınıfımızın ziftli tahtalarının kokusunu hissetmek kadar yakın bana ve çok hoş. Ve sanırım ben, tüm arkadaşlarım içinde en çok ilkokul arkadaşlarımla geçirdiğim ve sonrasında uzak kaldığım sınıf arkadaşlarımı ve onlarla geçirilen zamanları özlüyorum. En çok güven duygusunu onlarla yaşadığımı ve biriktirdiğimi hissediyorum. Tüm arkadaşlarımı koşulsuz seviyorum ve onlarla aynı sınıfta okumuş olmanın hayatın bana sunduğu enn büyük şanslardan biri olduğunu biliyorum.

Öyle derin bir duygu ki bu! Çoğu zaman sandıklarda saklanmış olsalar da bugünkü buluşma gibi olağanüstü bir sevgi ile özlemin kokusunu açığa çıkarıyorlar.

Öğretmenimizi ziyaretimizde ve onun bir kaç gün sonraki ölümünde hepimizin ortak duygusu şuydu tartışmasız: Başka öğrencileri kıskanmasın ama Gülseren Kaya'nın enn sevdiği sınıfı ve öğrencileri bizdik!

Sanırım...



Ve Hüseyin Başkan'ımıza sevgiler; onun liderlik ruhu bizi birbirimizi görmesek de duygusal manada ve derinlerimizde saklı hislerimizin ışığında, tüm arkadaşlarımızla bir arada tutmayı başarıyor. Teşekkürler başkanım, sen olmasan bu yazı da olmazdı, emin ol!:)

16 Eylül 2025 Salı

Bir Kadın,

Hayatımızdaki bütün boşlukları doldurabilir mi?



Birden düştü aklıma, çok kalabalık bir geçmişim vardı, buna rağmen hiçbir gün geri dönerek ne kadar insan biriktirdiğime bakmamış bakmayı da düşünmemiştim. Çok çok yıllar sonra yakın bir zamanda içimdeki birlerden biri aniden önüme atladı ve yazsana dedi birden. Neyi dedim, bu mevzuyu dedi. Hadi ordan dedim, sonra düşündüm. Düşündükçe içim ısındı, konu aklımı sürekli dürtmeye başladı, ben kaçtım o kovaladı, utanacak bir şey yok dedi, içimdeki benlerden biri; diğerleri görüşe katıldı. Ben durdukça onlar el çırparak beni öne doğru itelemeye başladılar. Ben kenar köşe kaçtıkça onlar kovaladılar. Baktım olacak gibi değil e sonuçta havalı da bir durum diye düşünerek en aymaz sözlerine kapıldım ve yazmaya karar verdim.

Başlangıçta benler topluca ve herkesi yazmamı istediler, şımartılmak işime gelirdi elbette, şahsım adına çok havalı da olabilirdi lakin artık ben çocuk ben değildim. Hava atmak da geçmişte hoşken süreç içinde ve büyüdükçe saçma bir davranıştı. Hem iyi ki erken büyüdüm dedim, oysa henüz 15 yaşımdaydım, olsun erken olmuş bir meyvasın sen artık dedi 15 yaşım, çok çok özel ve enn yakın arkadaşlarımdan iki tanesi dışında tüm sözlerim tıp demiş, ben de çevremi bu anlamda iyice daraltmıştım. Sloganım da şu olmuştu, az sev ama çok sev, kankan güzel kalbin olsun, yaşanan ne varsa bir kaç özel arkadaş hariç hep sende kalsın dedim.

Erken yazdığım bir kaç yazı dışında geçmişe sünger çektim ve bu minvaldeki son yazımı yazmaya karar verdim. Çünkü bundan öte kimseyi O'nu sevdiğim kadar sevemezdim.

Daha önce de yazmıştım, onu bana kazandıran Samsun Opera ve Balesi olmuştu. Hiç aklımda yoktu. Hayatımı boşaltmıştım. Geçmişe bir saygı gösterisinin ardından geleceğe selamlar çakma aşamasındaydım. Güzel kadınlar tanıdım, muhteşemdiler, değerlerime değer kattılar ama aramızdaki mesafeler uzaktı. Benim için dert değildi ancak kadınlar hassastı, bunu öğrenmiştim. Dolayısıyla benim için kolayken, uzak kalanlar için kolay değildi durumlar, ve kesinlikle sürdürülebilir değildi birliktelikler.

Ve elbette benim katlanabildiğim bir durum söz konusuyken karşılar için zordu her şey. Mesafelerle ilişkimi çoktan yok etmiştim. Benim için bir engel değildiler. Nadastaydım. Yaşım kemale ermişti. Kısa süreli ilişkiler benim işim olmaktan çıkmıştı. Şehir dışı yolculuklarımın tüm biletlerini iptal etmiştim. Hiçbir gösteriyi kaçırmıyordum, yalnızlığı sever olmuştum, kalp kırmak da istemiyordum ki -bir hariç- kimsenin kalbini de kırmamıştım.

Kalabalık salonda yalnızlığın tadını çıkarıyordum.

Opera balenin tüm departmanlarıyla kanka olmuştum. Yazdığım yazılar sayesinde bana ulaşmayı, tanışmayı onlar istemişlerdi. Oysa ben saklanıyordum. Umursuzdum, umuru onunla öğrendim. Sonra blogumda enfes bir yoruma tanık oldum. Yeni ve muhteşem bir hayatın önüme serildiğini hissettim. Sevdim, her geçen gün daha çok sevdim. Hayatımın enn enfes seyahatlerini O'nunla yaptım. Tüm boşluklarım O'nunla doldu. Göklerde ararken opera balede buldum.

15 yıldır çocuklar gibi şenim, mutluyum,

çokk mutluyum!

12 Eylül 2025 Cuma

Konuşurlar, Denizle Bir de Benimle

Sabahın erkeni, deniz muhteşem gözüküyor ve beni ısrarla davet ediyor. Ben an itibariyle kararsız. Fotoğraf makinem ve bünye ise ısrarcı. Gönlümün ve bünyemin her noktası da aynı durumda. Bir şımarıksa tüm bu fikirlerimi öğütme çabasında, oysa ben hazırım ve olumsuz tavır içindeki bünye noktalarını da öğüteceğimi biliyorum. Kotumu çektim, mavi polo yaka tişörtümü giydim, ayakkabılarımı bağlıyorum. Ve en önemlisi içimdeki kararsızın ayak diremesini kırdım, o da benimle. Binadan sessizce çıkıyorum ve şimdi denizin kıyısındaki geniş yürüyüş yolundayım. Hava muhteşem. An itibariyle çekeceğim fotoğraflar konusunda bir fikrim yok, bu sabahın hikâyesinin ve bana sunacaklarının ayırdında değilim. Ama deniz ve ben ve sabah erkeninde yürüyüşe çıkmış olanlar ritm tutturmuş durumdalar, karşı yönümden bana doğru o ritmle akıyorlar.


Biraz önce komşum, mahallelim ile kankalarımın önünden geçtim ve elbette günaydın deyip selamlaştım. Görüldüğü üzere popüler mekânlardan Hayal Kahvesi ile fotoğraflarını da çektim. Gün iyice aydınlanıp gözleri ovuşturduktan hemen sonra ve sabah mahmurluğundan kurtulunduğu anda binbinlerin hepsi park yerinden ayrılacak, görev başına geçip yok olacaklar. Bense aynı ritmle yola devam ediyorum, fikrimde henüz bir icraat yok. Fikrimde enn sevdiğim kadın ve bazı planlar var. Turu tamamladığımda kendimi şımartacak pastalar ve anne kurabiyeleri alıp keyfini çıkaracağım. Mesela içi çikolatalı ay çöreği gibi. Eve varınca da sert bir filtre kahve bunlara yakışır diye düşünüyorum.

Kumsalı bitirip de denizin kıyısındaki kayalıklara vardığımda fikrime bir şeyler oluyor. Çok ısrarcı ve bugüne kadar yapmadığım için de beni eleştirip bir yandan da dürtüyor. Kaçıncı kere buradan geçiyoruz ve senin aklına bir gün bile gelmedi fotoğraflarını çekmek diye tam gaz ayarı da veriyor.

Üstelik çok da haklı.


Sayısızca kaya var, çoğunun üzeri resimlenmiş. İlk kez bu kadar derin bakıyorum, oysa sürekli önlerinden geçiyorum. Elbette bu kez kendime ayarı ben veriyorum. Biraz da sohbet edip gönüllerini alıyorum ve ekliyorum: Lütfen kusuruma bakmayın, kabul ediyorum ki bugüne kadar sizin fotoğraflarınızı çekmeyi, sizinle sohbet etmeyi düşünemedim. Ama hayat iyi ki dürttü beni ve kendime getirdi bu sabah. Oysa emeğe çok duyarlı da bir insanım diyorum, onlar gülümsüyorlar. Bu başımıza ilk kez gelmiyor diyorlar. Vakurlar.


Bir yandan fotoğraflarını çekerken bir yandan da sohbet ediyoruz. Sohbet pek hoş ve gün aydınlanmasına pek yakışıyor. Elbette bunun bana bir ders olduğunu anlıyorum, lakin onlar çok olgunlar; hiçbir olumsuzluk yokmuş gibi davranıyorlar. Bazılarından özür diliyorum, sizin fotoğraflarınızı da çektim, izin verdiniz çok teşekkürler diyorsam da içim buruk, utanmış durumdayım. Özürüme özür ekliyor ve diyorum ki yazı boyutum ve okur durumları nedeniyle sizi bir başka yazıma konuk etmek istiyorum. Gülüyorlar, telaş etmememi söyleyip kendi ömürlerinin uzun olduğunu dolayısı ile bir gün kendilerinden söz etmem için zamanlarının da çok olduğunun altını çiziyorlar. İçim rahatlıyor.


Deniz usulca bir müzik çalmaya başlıyor. O sırada yanımdan güzel bir kadın geçiyor. Verdiğim emeğe gülümsüyor. Gülümsüyor ve günaydın diyorum. O da günaydın diyor ve gülümseme ile birlikte yürüyüşüne devam ediyor. Bizse sohbete devam ediyoruz. Açık denizde balıkçı tekneleri. Zihnimde kahve tadı dönüyor.


Müzik emsalsiz, duru denizde bir vaha sanki. Kadın çok güzel, neşesinde coşku var, kendisini bir yerlerden hatırlıyor olsam da bir türlü çıkaramıyorum. An büyüleyici ve o nedenle zihnimi zorlamıyorum. Allahı var güzel kadın, kimdir diye sorgulamıyor, zihnimin şaşkınlığına ve karmaşasına da şaşırmıyorum. Ancak bu kesinlikle O diyorum. Bir türlü kendime gelemiyor, adını dilimden hayata döndüremiyorum. O ise farkımda, yine de ana hiç dokunmuyor, beni düşüncelerimle ve anla başbaşa bırakıyor. Gülümsüyor, etki alanının farkında.


Derine dalmış, derin düşüneni hiç rahatsız etmek istemiyorum. Uzaklara bakışı ve düşünce dünyasında yol alışı etkiliyor beni, bazı çıkarımlar yapıyor olsam da şu an bulunduğu dünyasına ve ruh haline dokunmak istemiyorum. Aslında çok etkileyici bir an, dünyadan uzaklaşmış kendi dünyasında bir karakter, çok etkileniyorum ve sessiz adımlarımla önünden geçiyorum. Bir gün diyorum, uzun uzunnn konuşuruz nasılsa. Ardımdan gülümsediğini de biliyorum. Dönmüyorum, aramızdaki bu oyunu seviyorum ve hınzırca gülümsüyorum. O farkımda değil sansam da biliyorum ki her şeyin farkında. Oyunu sevdim, haftaya kalmadan görüşürüz.


Ve star. Çok beğendim, çok etkilendim. Beş dakikada öyle tahminler yürütüyorum ki üzerine. Ses vermese, milim kımıldamasa da, hınzırlığının farkındayım. Uzun kalıyor, uzun bakıyorum. Onda bir milim bile değişiklik yok. Taş gibi ama taş değil. Bir sonrasında diye aklımdan geçiriyorum. O ise beni çoktan çözdü farkındayım. Özür dilemeyeceğimi biliyorum. Bundan öte aramızda enfes bir oyun çevireceğimizi biliyor. Yazıyı ipuçları ile bırakıyor, bazı yazıların şifrelerine gülüyor, hayatıma girmiş karakterlerle benzerliklerine bayılıyorum. Başka başka yazılar için hayaller kurarken, bundan öte bu kankalarımla daha sık görüşüp, hayata dair daha derin sözcüklerle kurulmuş, kurulacak cümlelerin hayalini kuruyorum. Ve enn sevdiğim kadını fena... çok fena halde özlüyorum.

Eve Dönüş yolundayım...



8 Eylül 2025 Pazartesi

Disco Burger Ve Ay

Geceye yakın saatler, gün aydınlık, kızıl ayı görebilecek miyiz bakalım? Kafamda güzel fikirler dönüyor, elbette akşama ve geceye dair. Sırt çantamda fotoğraf makinem sahil boyu yürüyorum. Öncesinde midyecinin köşesinde iki değil çokça lafın belini kırıyoruz. Derdimiz memleket halleri.

Bir yandan gülüyoruz.

Kendini memleketin ağası sanan biri var; koltuğunu kaybetmenin korkusu paçalarından akan. Son kozunu oynadığını biliyor, çaresizliğinin yaptırdıklarına da gülüyoruz. Onun için de kurtuluş yok tek başına ve en güvendikleri tarafından nasıl satılacağını da biliyoruz.

Sanırız O da geceleri uyuyamıyor. En yakınındaki müttefikinin dahi kendisini satacağını en iyi o biliyor.

Sahil boyu yürümeye devam ediyorum. Gözlerim gökyüzünde kızıl ayı arıyor, elbette vaktin erken olduğunu biliyorum ancak avareliği de seviyorum. Deniz sörfçüler için muhteşem bir evrede, az önce evden izledim ve bazı pozları kaçırmadım. Lakin evden olmaz beri gel diye sürekli mesajlar da almıştım o sıra. Bir yandan aklımdan akan eylemler ne halde acaba şu an diye düşünüyorum ve bir yanımda da muhteşem bir inanç var; ve şu slogana bayılıyorum: Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz!

İnançlıyım, aynı zamanda sevinçli de, bir millet uyanıyor çünkü. Ve bir araya gelemez denen kitleler fena halde ve yıkıcı biçimde ortaklaşıyorlar. Henüz bizim coğrafyaya yansıyan bir şey yok görüntüde, insanlar dalgalı denizin, gösteri üzerine gösteri yapan sörfçülerin tadını çıkarıyorlar. O halde ben de çıkarmalıyım diyorum.

Ve de aklım İstanbul'da.

İçimdeki tıfıl militan uyanıyor, nasılsınız bakalım Buraneros Bey diyor, benimle dalga geçip gülümsüyor. Mutluluktan karnım mı açıkıyor ne? Sanırım o militan çocuk bana sen bir dur, keyfine bak diyor. O halde sen de benle gel diyorum ve Disco Burger'den içeri giriyoruz. Ve geçen hafta enn sevdiğim kadınla oturduğumuz masaya konuşlanıyor, fıçı bira ve discoburger lütfen diyoruz.


Enn sevdiğim kadını düşünürken, militan çocukla da sohbet ediyorum. O daha ateşli, bıraksam anında İstanbul'da, bir devrim yapacağı bu halkın konusunda benden inançlı. Bu heyecanını kırmak istemiyorum. Elbette biz geçtik bu yollardan ukalalığını da yapmıyorum. Sakince biralarımızı içiyor, küçük lokmalar halinde ve sakince burgerlerimizden küçük ısırıklar alıyoruz. Patatesler enfes kızartılmış, verilen şekiller çok hoş doğrama biçimlerine bayılmış durumdayız, onların herbirini usulca sosa dokunduruyor muhteşem yaz akşamının keyfini fıçı biranın emsalsiz tadı eşliğinde çıkarıyoruz. O geçmişi, sizin yıllarınızı bir kez daha anlatır mısın bana diyor. Ben de ona şimdi güzel şarkılar söylemek lazım, biraz sakin kalmak ve aynı zamanda tuzaklara düşmemek de lazım diyorum. Konuyu gittikçe derinleştirsek de geçmişin acılarını sofraya getirmiyorum. Ve bu ülke o yılları bir kez daha yaşasın istemiyorum.


Bazı arkadaşlarım biz ve biz dönemi ile şimdiki dönemdeki gençliği kıyaslıyorlar, malum benim karşımda da bir genç var, bir yandan birasını içiyor bir yandan sorular soruyor. Siz diyor, o yıllarda işkencelere tanık olurken sıkıyönetim savcılarının mihmandarlığını da yapmıştınız, bunu anlatmıştınız, blogunuzda da yazmıştınız diyor, ve şimdiyle kıyaslarsanız ne dersiniz diye muhteşem bir soru soruyor. Soru muhteşem çünkü genç dünün ve bugünün koşullarının farkında... Diyorum ki devrim silahsız da yapılabilir bu zamanın koşullarında, aynı zamanda ideolojinin geldiği nokta bence daha da kıymetlidir. Ve şu an olan biten her şey sessiz ama derinden yürüyen, farkındalığı yüksek, paçaları kaptırmayan, aklı başında ve çok zekicedir.

Enn Sevdiğim Kadın'ı özlüyorken tam ben, telefonum çalıyor, evdeyim, pencerinin önünde kızıl ayı arıyorum. O çok neşeli ta Akçay'da yakalamış kızılı, öyle güzel anlatıyor ki, ve öyle güzel bir sohbet var ki aramızda, elimi uzatıp zamanın düğmesini çeviriyor ve akışını durduruyorum adeta... Ne kadar şanslı bir adam olduğumu düşünüyorum, sonra güzel bir kadının hayatımı ne kadar yükselttiğini...

Yine kapıldım harflerin haylazlığına, dur demenin zamanı geldi diye düşünüyorum ve yazıyı sonlandırırken başlangıçta koymayı düşünmediğim fotoğrafı, O'nu düşündüğüm bir anda ve her zamanki masamızdan taşıyıp, yazının tam da ortasına yerleştiriyorum,

denizin kokusu muhteşem,

sanki onu bana getiriyorlar.


31 Ağustos 2025 Pazar

Sözümüz Vardı Ey Dostlar!

Bir kaç hafta önceydi, Tırtıl kız arkadaşı ile beni tanıştırmayı istiyordu. Ben de ayak diretiyordum, önde askerlik vardı, her ne kadar bedelli olacaksa da benim için bir savunma hattıydı. Sonuçta üçümüz birlikte sevdiğimiz bir mekânın deniz manzaralı terasında buluşmaya karar verdik. Ben genelde topu boş sahalarda gezdiriyor, durumu test etmeye çalışıyordum. Ve aynı zamanda bana dönen verilerden genç kızın kendine güvenine dönük verileri de topluyordum.

Özgüven muhteşemdi, ben bir savaşçıyım tavrı dikkat çekiciydi, ve aynı oranda ben bu savaştan geri adım atmam tavrı da muhteşemdi.

O gerçekliğinde nasıl başı dikse ben de rolümü bazen topu boş sahalarda dolaştırarak güzel oynuyordum.

İki genç de kararlıydı ve hiç de geri adım atacak durum verileri sağlamıyorlardı. Bir zaman sonra ben pes ettim, onlardan gelen, gelecek kararlılık noktasında değil ama, direnişlerini sevmiştim. Ama o an konuyu orada bıraktım, konuşmayı ilgisiz alanlara çekmeye çalıştım. Bir fikir de oluşmuştu kafamda ve bana lazım baklayı da çıkarmıştım ağızlarından. Bir yıldan önce evlilik yok noktasında mutabık kalmıştık. Genç kızın okulu bitecek, o arada Tırtıl'ın başvurduğu bedellisinin tarihi belli olacak ve son karar bir yıl sonraki duruma göre onlar tarafından verilecekti. Ultimatomlarım tamamdı.

O halde istemeye gidilebilirdi. Bu buraneros'un ilk kez kız isteme eylemi olacaktı aynı zamanda.... Ve bakalım nasıl bir performans gösterecekti!


Cumartesileri severim. Saatler ayarlandı. Bizim takımın gençleri kızlı erkekli hazırlar, ben de hazırım. Erkek kardeşim olayın başından beri çiftin yandaşı. Benim tarafımda tek bir soru var, aileyi tanımıyorum. Gideceğimiz ev bize yakın, kızımızla tanışma evresinde edindiğim izlenimler, haklılığı ile meydan okuyuşu, sözlerini başı dik savunması ve elbette altını bir kez daha çizeceğim üzere sahiciliği olağanüstü.

Ve karşılaştığım kalabalık aile muhteşem, en küçük çocuğundan en büyük insanına kadar... Bizim yetiştiğimiz, büyüdüğümüz süreçte tüm büyüklerimizi kaybettiğimiz, büyükler kategorisinde kız kardeşim, erkek kardeşim, halam ve benim kaldığımız ailemizle çokça benzeştirdiğim, o tadı aldığım bir aile ile karşı karşıyayım. Bu beni çok mutlu ediyor; hem oğlumun seçimi hem de tanıştığım güzel aile gözümü arkada bırakmıyorlar.

Ve buraneros iş başında. Kendinden çok emin, soğukkanlı ama sıcak. Koltuğundan kalkıyor ve kız babasının karşısında şimdi. Dimdik. Sözcükleri kısa, net, kendinden emin ve sıcakkanlı. Kız babası biraz bekliyor ve sonra ayağa kalkıyor, hayırlı olsun dilekleri ile tokalaşıyorlar, sıcacık bir final. Aile fertlerinin yüzünde sıcacık gülüşler. Evin küçük çocukları, ablalar, teyzeler herkes mutlu, yüzler güleryüzlü. Pastalar kesilebilir, ikramlar şahane... Ama en çok o kaynaşma, yüzlerdeki iyi niyet ve mutluluk muhteşem. Evet biz de sizi sevdik, iyi yetiştirilmiş olduğunuz kesin ifadeleri pırıl pırıl. Lakin tüm bunlara rağmen buraneros fotoğraf makinesini yanına almamış olmanın pişmanlığını yaşıyor. Mesele o salonda olan bitenleri çekememiş olması değil, çünkü çok hoş ve güleryüzlü bir hanımefendi tüm fotoğrafları büyük bir ustalıkla çekti, enfes videolar oluşturdu.

Mesele buraneros'un yüksek kattaki dairenin balkonundan kocaman bir alana yayılmış olan ve muhteşem duran çatı ormanlarını çekememiş olması!

Yazıdaki fotoğraf ise bu sabahın en erkeninde... Buraneros uzun bir yürüyüşün dönüşünde bu sabah birden bu anla göz göze geldi ve çekti fotoğrafı; yüzleri gülen uzun bir yürüyüşün hatırına. Mutlu ve hatta seçimleri nedeniyle aferin oğluma diye bir mesaj da yolladı evrene... Ve elbette tüm bu güzel anlara ve ifadelere karşı "hayat bu," cümlesi de bir opsiyon olarak, bence yazının tam da şurasında durmalı!

Ama bir de bu gecenin devamı var elbette, Hut'a gidelim dedi gençlerimiz, telefonla yer ayırtıldı, masa amca hediyesi olarak donandı, Buraneros'un telkini ile Kulüp rakısının yeni versiyonunda karar kılındı. Rakılar keyifle içildi. Sohbetler genç ve neşeliydi. Sonuç itibariyle şahane bir mutluluk günü geceye katıldı, gittikçe çoğaldı. Sonrasında herkes evine sıçan deliğine tekerlemesi ile birlikte bu muhteşem gecenin sonuna varıldı. Oğlumuz genç kızımızı evine bırakmak üzere ayrıldı, bizlerde güzel bir ailenin çocukları olarak evlerimize doğru yürümeye başladık. Elbette tüm masayı ödeyen küçük kardeşten de teşekkürü eksik etmeyerek...



30 Ağustos 2025

İLETİŞİM İÇİN

mucanberk@hotmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP