Sokak arası barı cayır cayır yakan gitarlara eşlik eden gümbür gümbür davulu ılık bir yel gibi saran sesiyle teslim almıştı solist... İçkinin rehavetine binmiş yorgun bir çalışma haftasının son akşamında kendi tünellerimizde dolaşıyorduk. Yorgun mesailerin dumanını tüttürüyor, kendi gündemlerimizin dış mahallelerinden sohbetler ediyorduk.
Bıyıkucu bir alaycılığa şahane bir boşvermişlik yüklediği tonda sıralıyordu aşk sözcüklerini sahnedeki kadın. Kısacık boyunun aksi bir gümbürtü ve heybet fışkırtıyor; her bir masada çoğalarak masalardakileri tek tek ele geçiriyor, herbirini dumanı tüten hikayelerinde gezdiriyor, uçan halılarına bindirerek kendi düşlerine yolluyordu. Bütün bu koyvermişliği bozan, masadaki sigara paketlerinden birinin yanına bırakılmış telefonun yarattığı titreşim ve kötü haber müjdesi gibi yanan ekranı oldu. Telefondan gelen her bir sözcükte daha da soğuyan bakışlarını masaya göndererek kapıya doğru yönelenin işareti; rehavetin jeneriğine düşen 'son' yazısı oldu.
Dışarının ayazı suratıma vurduğunda montumu üzerime geçirmiştim. Soğuk bir betonun buzu gibi vuruyordu gecenin ayazı... Kanımın sızladığını, ve damla damla sarmaş dolaş ruhların adımladığı kaldırım taşlarına dökülüp donduğunu, telefondan gelen her bir sözcükle içimin çekilip daha da soğuduğunu hissediyordum.
Olay yerine vardığımızda yeteri kadar bilgilenmiştim. Sevgilinin üzerine uyumuş gibi yatan bedenin mutlu gözlerine takılıp, kafamı sekizinci katın ışıkları yanmış camlarına kaldırdım. Elindeki bir tek gelinciğe yapışıp kalan gözlerimi geri alarak, hızlı adımlarla asansöre yöneldim. Dairenin kapısından girdiğimde duvardan gülümseyen kadının bakışlarındaki anlama asılı kaldım. Açık balkon kapısından geçip aşağıda yatan; kalabalık ve meraklı soruların önünde bütün aleniyeti ile aşkına sarılmış, bıkkınlığının tutunduğu saçların kokusuna gömülmüş, dudaklarındaki sıcaklığın dumanıyla gecenin buzlarını çözen bedenin huzuruna baktım. Balkondan odaya döndüğümde, işaret edilen bilgisayarın açılmış sayfasından dökülen satırların içinde kayboldum. Sonra onların herbirini toparlayıp yanıma aldım.
Aşağı doğru inerken, meraklı ve panik dairelerin herbirinin balkonunu titizlikle kontrol ederek; düşerken, her bir balkonun korkuluğuna çarpan elinin bıraktığı çiçekleri, sağa sola dağılan her bir kelimesiyle birlikte tek tek toparladım. Olay yeri inceleme naif ve sevgili bedeni soğumasına izin vermeden kocaman bir aşka saygının el sallayışı ile balayına doğru uğurlarken; çekilen fermuarın aydınlığa kapanışı anındaki yüzün yardım isteyen son gülüşüne 'merakın olmasın' gözünü kırptım. Ceset torbası ambulansa doğru taşınırken; ben, şaşkın ve yorgun gözlerinde damlalar sıralı genç kadının hüzün yüklü ellerine bıraktım; toparladığım tüm kelimelerini ve çiçeklerini...
Konuşabilme; aynı şeyleri konuşabilme adına eksik kaldığımı biliyordum. Konuşmasız, neşesiz, en çok da sırdaşsız müebbet günlerin avuntusuydu hissettiğim. Bu yüzden sana geldiğimde zaten, 'bir karşılığım var ve bu çok güzel' duygum tamdı. İnan seninle öpüşürken hissettiklerim çok güzeldi. Saftı. Temizdi. Ben senin duygularına karşılık verme çabasındaydım. Bana sunulanın şaşkınlığı içindeydim. Müthiş güzeldi herşey... İnan, büyük bir hayranlıkla izliyordum her anı...
Kafasında, benzer sahneleri kendini acıtmasın diye gömmüş bir adam açısından sunulanın neler hissettirdiğini anlarsın sanırım.
Ama ben, içinde aşk duygusu olan, karşıyı insanca da önemseyen, ona çok ama çok özel
değerler veren biri olduğum için; ilişkinin biraz daha beslenmesi gerektiğine inanan da biriyim. Yaşadığım pratik bu! Çünkü; özel biriyle sevişmekle, sadece sevişme arzusuyla ve onun önceliği üzerine kurulmuş bir ilişkideki sevişmenin ardından bıraktığı duyguyu biliyorum. Sen arzulanmaması mümkün biri misin benim duygularıma sahip birisi için... İnan o şehirde, daha öncesinde farkedemediğim kadar tanıdık olmuştun benim için.... Bunu samimiyetle itiraf ediyorum. Döndükten sonra her sahne gözümde ve algımda yer etmeye başlamıştı.
Evet, bütün duygularımın ve arzularımın bana geri döndüğü bir süreçti bu. Ergen dönemlerinde bazı şeyleri öğrensin diye küçüğe yön vermeye çalışan büyüklerin çabaları esnasında karşılaşılan ilişkilerin niteliği nasıl belirleyici oluyorsa ileriki yaşamında; bu süreçte, benim duygularımın en güzel, en doğru, en benden haliyle geri dönmesi açısından müthişti. Çünkü bunları bana döndüren çok güzel ama çok güzel bir kadındı. Evet; o kadına, kendini savunan alt duygularımın engelleri ve bilinçaltımda geride kalana duyulan ihanet duygusunun ezilmişliği ile bunu tam söyleyemedim belki... Belki bir çok şeyi tam hissettiremedim. Ama ona sevgilim demeyi çok istedim. Belki sürdürülebilseydi bu ilişki, sen benim için, eğer o sözcüğün bir zirvesi varsa tam da o yerde bir sevgiliydin.
Bazen düşünürüm; bazı şeyleri yalanda ya da söylenmemiş bir noktada bırakmak mı gerekir. Dil eksik kalmalı mı bazen bir noktada...
Çünkü ikinci kez gördüm ki; karşıyı kollamak adına da yapsan, bazı sözcükler, kendini tam ifade edememe halleri, iyi niyetle de olsa söylenmemesi gerekenler: kepenk kapattırıyor. Ve kaybediyorsun. Hem de çok güzel bir şeyi.
Belki o yarım bırakılmış güzellikleri yaşatanlarda, aynı zamanda sana kaybettiren o özelliklerin.
Ama sonunda buruk bir halde, yaşadığın çok güzel ve çok özel anların yitirilmiş olma duygusu ve onların bir tekrarının olmadığını biliyor olmanın acısıyla, hani tam da senin dediğin gibi; çok sevdiği oyuncağı bir şekilde elinden alınmış çocuğun hissettikleriyle kalıyorsun. Hiç erkekliğe, onun kendini savunan hıyar direnişciliğine gerek yok. Kaybettiğimin ne olduğunu biliyorum. Ve yaşadığım herşey, her saniye, yazdığım her yazı, her anın muhteşemliği için sana teşekkür ediyorum; hem de çok...
Ve bu çok özel, çok adlandırılamamış ilişkinin içinde; gerilim, kızgınlık ve acıtma anları dahil -adına aşk denen bir çok ilişkiden daha- aşk izleri vardı. Ama özlemlerde kaldı. Senle bir gün bir film izlemeyi, yine senle kitapçıları dolaşırken senin için orada rastladığım ve bildiğim bir kitabı almayı, sonra güzel bir yere yürüyüp orada otururken sana o kitaptan bölümler okumayı çok isterdim.
Seninle zamansız bir sevişmeyi, benim mekanlarımda zaman geçirmeyi: çok ama çok isterdim. Seninle en sevdiğim mahallede, müzikli ama serseri bir barda, sarhoşluğun sınırında, bedeninin her noktasını hissederek dans etmeyi, ve bir gelecek üzerine konuşmayı çok isterdim. Seni seviyorum. Hayatında geriye doğru pişmanlık anlamında keşkeleri olan bir adam olmadım hiç bir zaman. Hatalarımla da barışık ve onlarla yüzleşen bir adam oldum hep.
Ve sana çok içtenlikle şunu söylüyorum: seninle birlikte olduğumuz süreçte keşke yapmasaydım dediğin şeylerin pişmanlığını sakın duyma. Seni çok iyi anladım. İçin her anlamda rahat olsun. Yaşattığın herşey için sana sonsuz teşekkürler ediyorum. Seni çok ama çok seviyorum. İyi ki seni tanıdım. Bana aynaya baktığımda; yüzüne su atıp, saçlarının dibi ıslak hayatın göbeğine kılıç sallayan çocuğun döndüğünü gösterdin. Bana cennetin var olduğunu yeniden hatırlattın. Sağol
Görsel: Neslihan Öncel- Wedding
Aynanın İçinden (Lewis Carroll) | Kitap Yorumu
3 saat önce