Bir gazeteci ki kendi sahasında kendince yazılar yazar. Pek gazeteciden ve adamdan sayılmasa da kendisi, ne hikmetse bir şekilde kıyıdan köşeden bir yer bulur gündemde, bir tartışma yaratır, cevap verilir, sonra da şikayetçi olunur kendisinden her seferinde... Halbuki ve madem adamdan saymazsınız kendisini, fikriyatını, kalemini... Görmezden gelin yoktan sayın, duyurmayın, kıymet-i harbiyesini parlatmayın dolayıyla da bas bas bağırmayın. Di mi ama!
Şimdilerde bir gün, bu gazeteci ki erkek bir gazeteci; bir ünlü ve güzel kadın üzerinden bir yazı yazdı. Onu dağa kaldırmaktan falan bahsetti... Sonra, ülkede kızılca kıyamet koptu. Benim gibi pek çok insanın da bu büyük tartışmadan böylece haberi oldu!
Başlangıçta, bahse konu dağa kaldırma olayının kahramanı: Ayakları yere basan, kendince bir söyleme sahip, ideolojisi sağlam, güçlü, kendine güveni olan dimdik ve güzel kadın; en mazlumundan bir imaja bürünüp, en acılı yerlerden girerek, hiç de ajitasyon kokusu alamadığımız(!) bir mealde ve en kolayını seçerek ve kaşıyarak, etnik ayrımcılıktan başlayıp cinsiyet ayrımcılığından çıktı. Ha bu arada, (erkek algısı işte) hani erkekçe bir şüpheyle ya da yakıştırmayla bakarsak eğer; bahse konu kadın olmaktan, arzulanmaktan, beğenilmekten, bu özelliklerin öne çıkarıldığı bir yazıya konu olmaktan alttan alta ve kadınca bir haz duymuş mudur diye de sorası geliyor insanın açıkçası.
Sonra ülkedeki kadın cenahından, hani kendi parasını kendi kazanan, özgür, demokrat, kadın hakları savunucusu, cinsiyet ayrımcılığına karşı, etnik ve kimlik başta olmak üzere asla insan ayrımı yapmayan, söz söyleme hakkını savunan, linççi olmayan, fikirleri fikirlerle döven, feminist, başta cinsellik olmak üzere kadının tüm haklarını pratikte de erkekle eşitleyen, sokakta göze soka soka sigara içen, argonun en erkeğini sapına kadar hakkını vererek kullanan, en en en özgür ve kendini erkek dünyasıyla ayrımcılık duygusunu fazlasıyla aşmış ve ermiş bir düzeyden bakarak eşit gören, daha doğrusu ve açığı olaya cinsiyetten değil de insandan bakan, bu mealde yorumlar yapan, başı dik çeşit çeşit kadın, topyekun ve birer birer yüklendiler bu gazeteci erkeğe.
Ben pek bilmem ve anlamam ama; sanki o adamın şahsında, bu çeşit çeşit kadından her bir çeşidi ayrı ayrı; kendi hayatlarına bela sokmuş, canlarını yakmış, aşklarını acıtmış, her biri birer öküz er kişilerin hıncını alır, hesabını sorarcasına bu zavallı günah keçisi adama yüklendiler. Biraz daha ileri gidip, aklımı dürten şeytanın avukatlığına soyunursam; o adamın şahsında, bu linci tüm erkek alemine - Haşa cinsiyet ayrımcılığı yapmadan. Hatta onun en ufak bir izini bile taşımadan. Her bir hatun kişinin, kendi özeline ait kinlerin, gıcıklıkların, eksik kalmış, intikamı alınamamış öfkelerin bilinçaltılarındaki dürtülerinden zerrece etkilenmeden, sadece ve sadece ahlak açısından bakarak yaptıklarına dair safiyane bir düşünce oluştu bende! Gerçekten öyledir di mi?
Aslında farklı bir algıyla bakıldığında gülüp geçilecek bu basit ama bağrışçılar tarafından çoğaltılan olay karşısında bangır bangır bağıran bir sürü güzel kadının pek çoğunu; bu ülkenin pek çok sokağında her gün, her saat çekilen ama bir gazete köşesinde yer bulamayan dolayısıyla sessiz kalan çığlıkların, kadın ve çocuk eksenli acıların çözümüne yönelik bağrışlarda bu kadar yüksek sesle konuşurken göremiyorum da ondan yukarıdaki soruyu sorasım geldi.
Sonra bir de şu geldi aklıma: Hani bir kadın bir erkek için yazsaydı benzer bir yazı, er kişi ne hissederdi ki... Cinsiyet ayrımcılığı ya da diğer etiketlerden yola çıkarak bağırır mıydı, sızlanır mıydı? Hakikaten ne derdi?
Yoksa biz, mizahi bir anlam yükleyebileceğimiz, magazin basının yaptıklarının yanında esamisi bile okunamayacak bu olayı kendi özelinde cinsiyet ayrımcılığı diye etiketlerken ayağımıza kurşun mu sıkıyoruz? Yoksa mizah duygusunu fazlasıyla tüketmiş, özgüveni yoksun, derinliği olmayan sığlaşmış bir toplum mu oluyoruz? Yoksa onlar bir avuç insan da biz herkes mi sanıyoruz?
Görsel: Jasona Levesek (widelec.org)