22 Mart 2025 Cumartesi

BİR Günlüğü 8- EKONOMİ

Benimki biraz da gökyüzüne bakarak ıslık çalmak! Oysa içimden neler geçiyor...



2023 yılı Temmuz'unda şöyle yazmışım:

Uzun zamandır, balık halinin de içinde bulunduğu güzel ve sakin parkın ıssız ve hoş bir yerine konuşlanmış, özellikle kareli mavi masa örtüleri ve mimari yapısı ile dikkatimi çeken Balık Evi'ne gitmeye karar veriyorum; ve ne var bizim Paribu Cineverse Piazza'da diyerek de internet sitesine giriyorum.

Mutluluk tavan çünkü bana göre uzun bir aradan sonra,

aslında bir kaç ay,

bingo!

Pırıl pırıl bir Başka Sinema filmi vizyonda; salon 6 ve koltuğum D-3 ile hasrete son. Lakin fiyat da 70'TL'ye gelmiş. Kaçınılmaz olarak bir tereddüt yaratıyor önce, sonra nelere alışmadık, alıştırılmadık ki diyerek ve ona hayat da bir tane mottosunu ekleyerek ve "Filmi sinemada izlemek, salonun kokusunu hissetmek de pek hoş be!" çığırtkanlığı ile, kendimi trende buluyorum.

Bu arada Başka Sinema, filmlerindeki fiyatı artırsa da sektörün diğer paydaşlarının fiyatlarının 135.00 TL olduğunu görüyor, daha bir kaç ay önce, Eylül 2022'de izlediğim film sonrası yazdığım yazıdaki 44. TL'ye varan fiyata çüşş demişken, aynı kategoride fiyatın 135.00 TL'ye varması ile 44 TL'nin zaman aşımıyla nasıl da masumlaştığını fark edip, bir yandan da zorunlu olarak yaptığı artışa rağmen hâlâ seyirci dostu konumunu koruyan Başka Sinema'ya şefkatlerimi gönderiyor,

ve ülkemizin -diplomasız- baş ekonomistine de ne desem bilmiyorum.

Diye yazmışım,

bugün merak ettim biletlerde son durum nedir diye...

2025 itibariyle 250.00 TL'cik olmuş!



O halde,

Dinleyelim bakalım Timur Selçuk yıllar yıllar önceki efsane şarkısında neler söylemiş!




15 Mart 2025 Cumartesi

BİR Günlüğü 7- TUTKU

Oktay Mithat Paşa Kız Lisesi'nin erkek öğrenci almaya başlayan orta kısmından sınıf arkadaşım. Ele avuca sığmayanlar ekibinden... Ben Şanlı Lisem 19 Mayıs'a devam ederken, O Sanat Lisesi'ne devam ediyordu. Sonrasında ise Polis olmayı seçmiş olduğu ve artık İstanbul'da yaşadığını öğrenmiştim. Uzun yıllar görüşemedik, oysa İstanbul/Aksaray Emniyet Müdürlüğü'nde görevliymiş ki iş için İstanbul'a gittiğimde Aksaray'daki dayımların mağazasına uğrar, kuzenlerle de epeyi laflardık. Sonra onun emekli olduktan sonra bir yurt dışı hikâyesi var. Velhasıl aradan uzun yıllar geçtikten sonra, yabancı uyruklu sevgilisi de ölünce, ülkeye geri dönüş yapmış ve arkadaşlığımız kaldığı yerden devam eder olmuştu.

Şu aralar arabasına aşık, bir de bisikletine.


Heveslisi çok, poz poz fotoğraf çekiyor, gelen geçen. Önünde duran, poz verip çektiren insan sayısı bol. Sosyal medyada epey popüler olmuş. Dedim fotoğrafları parayla çektir, dedi ki yoh yoh.


O zaman dedim, hazır temizlenip parlamışken BMW, ben fotoğrafları çekip blogumda yayınlayayım. Ama demedim biz BMW'ye doğduk diye. Özellikle radarla olan maceralarımız dilimin ucuna gelse de...

Geçti o gözükara yıllar oldu mazi, deyip sustum.


Arabasına şiddetli bir tutku ile aşık arkadaşımın sosyal mecralarda yayınlanan BMW'sinin fotoğraflarının tadını çıkarışını dinledim zevkle. Sonra araba pırıl pırıl haliyle aynı yerinde kaldı, o bisikletiyle devam etti, ben de yürümeye devam. Evin önünden geçerken fikrim değişti, yolu uzattım, derken benden önce bisikleti ile yola çıkan Oktay'la tekrar karşılaştım. Deniz Kızı Kafe'nin karşısındaki parkta oturuyordu. Migros'a koştum, soğuk içecekler ve kuru pastalar aldım. Anılara ve memleket hallerine bir girdik, kolaylıkla çıkamadık.


14 Mart 2025 Cuma

BİR Günlüğü 6- SEVMEK

Mezarlığın önünden geçerken öğretmenimizin mezarını ziyaret edip etmediğini soruyorum kardeşime ki mezarı bizim ailenin mezarlığına yakın.

Sonra öğretmenimizin kıymeti üzerine konuşmaya başlıyoruz.

Ölmeden bir süre önce sınıf arkadaşlarımla birlikte evinde ziyaret ettiğimizde o yardımcısı tarafından odasında hazırlanmıştı. Salona girdiği anda günaydın diyerek bizi ayağa dikmiş, sağol dedikten sonra da mini mini birler halini alarak, şahane sohbet etmiştik.

O gün vasiyet etmişti; cenazeme gelin, diye.

Gülseren Kaya: Hayatıma derin izler bırakan, nikahıma dahi gelerek beni mutlu eden, kıymetli ve enn sevdiğim kadınlardan biri!*


Ben ilkokulu bitirince kardeşim başlamıştı, dolayısı ile ikimiz aynı öğretmenin öğrencileriyiz.

 Kadınlı erkekli ziyaretimizde, 

sıradan bir giyimle öğrencilerinin yanına geçmeyi düşünmemişti.

Onu her zamanki saç modeliyle ve gülen yüzle görmek hepimize iyi gelmişti.

 

Sonrası muhteşem bir sohbetti. Cenazeme gelin demişti. Biz öğretmenimizin ölecek olmasını zihnimizden silmiştik. O gün mini mini birler olarak girdiğimiz evden de yetişkin insanlar olarak çıkmamıştık. Onun yüzündeki "Sizinle hep gurur duydum çocuklar," ifadesi muhteşemdi.

Biz öğretmenimize ölümü yakıştırmasak da O, o gün vasiyet etmişti...

Gülseren Kaya hayatıma derin izler bırakan, nikahıma dahi gelerek beni mutlu eden, kıymetli ve enn sevdiğim kadınlardan biridir!

Evet aile büyüklerim açısından da şanslıydım; giriş katı bir kiralık evde ve kenardan bir mahallede 8 nüfus yaşıyorduk ama evdeki kültür düzeyi tepelerdeydi; bu şanstı ve zihinsel olarak çok iyi beslenmemizi sağladı.

Annemin öğretmen olarak Gülseren Kaya'yı seçmesi olağanüstü bir güzellikti biz için. Kitap okuyan, hayata soldan bakan büyüklerimizin katkısı ile birlikte nitelikli bir öğretmenin elinde yetişmemiz; yaşamımızın sonrası için de kesintisiz bir devrim oldu, hepimiz için.

Sonrasında yaşamı ilmek ilmek ördük ailece. Önce bir apartmandan daire aldık ki bu bir anlamda sınıfsal bir sıçramaydı da...

Sonra yürüdük gittik.

Taa ki ben 20 yaşımda ve henüz acemi birliğinde askerkene kadar... Çünkü baba öldü.

Artık sorumluluk bendeydi. Küçük kardeş Lise bir ilk yarıda okulu bıraktı, mağazaya geçti ki yaş 15.

Müdür muavini ve öğretmeni Pembe Hanım çırpındı bırakmasın diye ki o öğretmenin yeri de çok özeldir biz için.

Şimdi halamdan sonraki en büyük benim. Bir sürü kuzenim var. Ama aileden ve öğretmenimizden aldıklarımız hâlâ bizi bir arada tutuyor; Kahraman dedem ki demiryolu aşkımın sebebidir ve babıda'nın, - minikken dilimin o kadar döndüğü, anlamı babanne olan bir deyiş- kurdukları düzen, aşıladıkları sevgi nesillerdir kazaya uğramıyor.

Şu an  halam 1 numarada bense 2...

Bu bağlanmışlık nedeniyle ve her zaman etrafı kıskandıracak ölçüdeki sevgilerimizle,  iyi ki bu geniş ailenin çocuğuyuz der, bundan gurur duyar, içimizden de asla bir kötü çıkarmayız...

  

11 Mart 2025 Salı

BİR Günlüğü 5- MUTLULUK

Adeta bir yaz günü. Güneş pırıl pırıl. Fotoğraf makinem sırt çantamda.

Evden çıkıyorum. Deniz beni çağırıyor,

özlemiş.

Oysa bütün gün birbirimize bakıyoruz. O çalışma masasındaki beni görüyor, ben de masamda çalışırken onu.

Uzun bir yürüyüş planlıyorum. Sahil boyu martılar. Bir başka denizde bu kadar var mıdırlar?

Şüpheliyim.

Ve insanımız...

Şahaneler, onları beslemekten büyük keyif alıyorlar.

Ve çocuklar...

Diğer canlıları da beslemek konusunda aileden aldıkları eğitimin hakkını veriyorlar.

Ve elbette bizim Disko. Mahallemizin yakışıklısı. Yine denizin içinde ve bir oraya bir buraya koşup duruyor.

Önümde yürüyen iki genç kız.

Hayata meydan okuyorlar... Lakin bir tanesi beni de ayar ediyor.

İki genci durduyor.

Mini etek eyvallah.

Göğüsleri açık eden bluz, eyvallah.

Ama o sigara ne... Neyin meydan okuması bu.

Kesinlikle tutucu bir insan değilim, kıyafetine saygım sonsuz,

lakin beni bile ayar eden bu şımarıklığa, Ramazan günü ne gerek var?

Biraz saygı...

Bi kenarda otursan bir kaç dakika, içsen sigaranı, sonra kalksan ve arkadaşınla devam etseniz yola...

N'olur?


Bu kadar martı başka bir denizde var mıdır, emin değilim. İyi beslendikleri kesin ki daha önce fotoğraflarla sunmuştum sofralarını ve keyiflerini... Yine kalabalığız, yine coşkulu...

Kadrajıma bir aile giriyor. Ailece martıları besliyorlar. Ağaçlar yaşken eğiliyor ve bizim sahilde bu eğitim sürekli devam ediyor.

Dikkat çekici bir sahiplenme ve dikkat çekici bir paylaşım;

diğer canlılarla.

Oyun parkı cıvıl cıvıl, kuş seslerinin yanı sıra çocuk sesleri, gülen insan yüzleri... Kimin sıkıntısı var anlaşılmıyor bile...

Bu, denizin iyileştirici etkisi. Mesela şu abi. Az önce yanımdan geçen. Kafasında binbir problem. Etrafla pek ilgisi yok. Kendi dünyasında... Ama ortam ona çözüm yolunda taşlar döşüyor.

Şu banktaki gitar çalan genç.

Onun bir vakti var. Havanın yağmadığı her zaman, ki yaz kış fark etmiyor.

O bankta...

Denize karşı enfes şarkılar söylüyor. İstekleri kabul ediyor. Gözü aç değil.

Ruhu da...

Ama çocuklar... Oyun parkındakiler de, denizin kıyısındakiler de, hayata dokunmayı öğreniyorlar.

Hayvanların da insan olduklarını biliyorlar.


Uzunca yürüyor, evden uzaklaşıyorum ve Oktay ile rastlaşıyorum. Benim ortaokul arkadaşım. Bisikletle dolaşıyor. Ve bir arabası var. Eminim ki kız arkadaşını o kadar sevmiyor.

BMW'si çok enteresan; renk yeşil, özel boya... Ama rastgelinecek yeşillerden değil ve metalik.

Turuncu ile ortaklar.

Nikel çamurluk ağızları ayna gibi.

Evi yukarıda olmasına rağmen BMW her zaman sahilde ve aynı yerde. Gelen geçen onunla fotoğraf çekiyor.

Bir dahaki yazılarımdan birinde BMW'nin fotoğrafı söz.

Hatta ona diyorum ki fotoğraf çektirenlerden para al.

Kabul etmiyor. Kendisi emekli polis.

Banklarda sohbete devamken biz...

Bisiklet yolundan bir kadın sesi geliyor.

O halde bana eyvallah,

10 Mart 2025 Pazartesi

BİR Günlüğü 4- KADER



10- 11 Eylül 1980 günleri, 19 sonu-20 başlarındaki iki genç Marmaris'tedirler, Kuşadası'ndan çıkarken rastlaştıkları bir doktor çiftin çocukları da onlarla takılmaya başlamıştır, oradan beri. Ve aileyle Bodrum'dan beri aynı mekânlarda konaklamaktadırlar ama gençler gecelere aktıkları için o çocuk da onlarla gelmektedir. Çocuk dediğimiz de 16-17 yaşlarındadır.

Bu ekip 10 Eylül günü her gittikleri yerde yaptıkları gibi barlar sokağının bir başından girip, hiçbir barın hatırı kalmasın diyerek öte baştan çıkmaktadırlar. Ama o gün bir barda takılı kalırlar. Barın arkasındaki kadın çok güzeldir. İsveçlidir ve bir Türkle evlidir. Garip bir şekilde de bu satırların yazarının İsveçli Penfriend'ine benzemektedir. Çok ahbap olurlar, iyi çocuklardır ve kolay iletişim kurabilmektedirler.

11 Eylül

Kadına bir hediye alıp o gece sadece o bara giderler, barda çalışan ODTÜ'lü bir genç de vardır. Onu da ihmal etmezler.  İçmeler mevkinde bir diskotek görmüşlerdir ve oraya gitmeye çoktan karar vermişlerdir. Bir süre sonra bu isteklerini bardaki kadınla paylaşırlar; Christina oraya gittiklerinde kendi adını vermelerini söyler.  Vedalaşıp giderler ve ne tesadüftür ki diskoya girdikleri anda  Another Brick In The Wall çalmaktadır; pistte yukarıdan aşağıya bembeyaz, tek parça pantolon bluz giymiş siyahi bir genç adam, tek başına dans etmektedir. Şu tepelerdeki mor lambaların yeni çıktığı, buralarda henüz olmadığı zamanlardır. Nefis bir mekânda nefis gece yaşamışlardır.

Bu lezzetle Marmaris'e dönerler ve bir işkembeciye girerler. Çıktıklarında arabanın başında biri epey iri yarı iki genç adam durmaktadır. Enn arkadaşı Buraneros'a döner der ki: "Olum seni burada da buldular." Buraneros da der ki "Yapılacak bir şey yok, soldaki benim." Aslında şakalaşıyorlardır. Ve zaten onlar da oraya çalışmaya gelmiş Termeli çocuklardır. 55 plakalı arabayı görünce hasret gidermek için beklemişlerdir.

Gelinir ve yatılır.

12 Eylül

Sabah askeri bir cip sokağa çıkma yasağı dahil pek çok yasağı bildiren anonslarla geçmektedir; hemen denizin dibindeki toprak yoldan. Buraneros dışarı çıkar arabanın radyosunu açar ve darbe olduğunu, ikinci bir emre kadar bulundukları yeri terk edemeyeceklerini, içki satışının yasak olduğunu öğrenir. Kaldıkları yere döner ve en arkadaşına "ihtilal olmuş," der. Sizinkiler mi yapmış' dır gelen cevap.

O gün için planları daha aşağı doğru inmek, Mersin'den de Kıbrıs'a geçmektir. Ama anlaşılmıştır ki tatil bitmiştir.

Gün içi dışarı çıkamayan çocuklar kağıt oynamaya karar verirler. Yan tarafta kalan iki kızı fark etmişlerdir aslında; ama zaten onlar erkenden çıkıp gece geç vakitte dönmekte oldukları için, o ana kadar kızların bir önemi olmamıştır onlar için.

Bu kez mecburen kızlarla konuşma ihtiyacı hasıl olmuştur. Bu türden işlerin sorumlusu da Buraneros'tur. Kızlara yanaşır oyun kağıtları olup olmadığını sorar. Olmadığını söylerler ama yandaki bir evi tarif ederler. İhtiyaç duyduklarında oradan almaktadır onlar da...Buraneros gider ve o evden kağıtları rica eder. Kağıtlarla döner. İki kişilerdir ve üçüncü zaten "küçüktür",  kızlar da iki kişidir zaten. Buraneros kızlara "Birlikte oynayalım mı?" teklifini yapmak üzere dışarı çıktığında kız sayısının üç olduğunu görür. Yine teklifini yapar ve kızlar da kabul ederler. Buraneros Berrak'la, en arkadaşı da Leyla ile eş olur ve pişti oynamaya başlarlar. Laflar lafları açar, oyun biter sohbet başlar.

Leyla Berlin Üniversitesi'nde okumakta olan bir  kızdır ve Kürttür. Berrak oraya babasıyla gelmiştir. Orada tanışmışlardır. Maria ki Ria diye kısaltılmıştır adı, Leyla'nın üniversiteden arkadaşıdır. O gün Buraneros'la Berrak arasında İstanbul'da buluşmanın planları da yapılmıştır; özellikle o günlerde popüler olan bir mekâna gitmek için... Ve Berrak'ın dahili numarası 55'dir.  Amerika'dan yeni dönmüştür ve önemli bir şirkette çalışmaktadır.

Kızlar ortak kullanılan dolaptaki şarapları fark etmiş ve kendi aralarında "A aa biri şarap alabilmiş," diye konuşmuşlardır. Hayata zaten antenleri açık olan Buraneros da bunu duymuştur. O şarap aslında dışarı çıkma yasağı olduğu için duvardan duvara atlanarak ulaşılan bir restorandan gidip de alınmıştır.

O günün akşamı

Avlu tabir edebileceğimiz bir yerde, o mekânda kalan sakinler yazlık sinema tadında sıralanmışlardır televizyonun karşısında... Netekim Paşa da konuşmaktadır siyah beyaz camda. Hemen onların sağ tarafında da tahminen biri 23 diğer ikisi 22 yaşlarındaki üç genç kız ve 19-20-17 yaşlarında 3 genç erkek oturmaktadır; tahta bir masanın etrafında... Şarap içilecektir de nasıl olacaktır bu. Sorun Berrak'ın babasıdır. Ondan çekinilmektedir ve gecenin önemi dolayısıyla diğer insanlara da ayıp olmasın endişesi vardır.

Biraz sonra masaya bir demlik, bir çaydanlık, çay kaşıkları, ve çay bardakları gelir. Çözümü Ria üretmiştir. Acayip gülünür ve şaraplar keyifle içilir. Kızlar denize girmeyi teklif ederler gecenin bir yarısında, denize girmek için yolun ötesine geçmek gerekir, sokağa çıkmak yasaktır ya! Oğlanlar korkarlar, ailelerine ulaşamamışlardır ve karşılıklı endişelerin ne boyutta olabileceğini tahmin etmektedirler.

Gecenin finali duygu doludur.

Çocuklar sabah erkenden yola çıkabilmek için gerekli olan izin kağıtlarını alıp Ankara'ya varmak zorundadırlar, çünkü beşten sonra sokağa çıkma yasağı vardır. Aslında o gün, özellikle Leyla ile enfes siyasi tartışmalar yapmış, pek çok ülke üzerinden şahane şeyler konuşmuşlardır. Bugün Buraneros o gün söylediği pek çok şeyin gerçekleşmiş haline tebessüm etmektedir.

Ve o gün, onların geldiği yöne devam etmeyi planlayan kızların yarım kalan tatillerini tamamlamak adına, geliş yönünde topladıkları tüm kartpostal ve hediyelik eşyaları kızlara verirler. Kızlar da onların gidemeyecekleri ama kendilerinin geldikleri yönde topladıklarını. Aslında dönüşte askere gidecek olan Buraneros nedeniyle 1982 yılında yapılacak Avrupa turunu, birlikte yapmak üzere anlaşmışlardır. Üstelik Dünya Kupası İspanya'dadır. Ama kader ağlarını örmüştür ve Buraneros da zaten buna hazırdır.

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP