Cumhuriyet Meydanı'nı geçiyoruz. İkilemi henüz çözmüş değilim; derken içimdeki cevval olaya el koyuyor ve kararı netleştiriyor. Bu da aslında benim işime daha çok geliyor; Gar İstasyonu'na yaklaşırken ayaktayım ve iniyorum. Onca yıl sonra, ve son bir ay içinde ikinci kez Milano Pastanesi'ndeyim.
"İki kesme lütfen."
Sonra ilave ediyorum, "Şehirdeki en iyi kesmeyi siz yapıyorsunuz."
Uzun yıllar önceden bir sevgili giriyor zihnime. Çok keyifli, heyecan verici ve coşkulu bir ilişki. 23 yaşlarına doğru yol alan iki genç, kadın olanı Egeli; taze bir İngilizce öğretmeni, üstelik tanışma kısmı kesişmeleriyle birlikte senaryosu sağlam bir film kadar ilginç.
O yıllara gidiyorum yürürken... Dışarıdan biri gibi hayatıma bakıyorum, bir kısa özet sunuyor zihnim bana...
Anıları şöyle usulca, incitmeden kenara bırakıyor ve o ilişki üzerine, Ne Güzeldi Oysa O, yazısı yazmayı hayal ediyorum.
Gözüm üst kata çıkan merdivenlerde kalıyor. Ayaklarımsa hevesli. Geçmişten sahneler üşüşüyor, ayaklarım arzulu ama ruhum çıkmıyor basamakları...
Farklı bir yazıda söz etmiştim, O'ndan sadece. Oysa heyecanı satırlara sığmayacak kadar hoş, aksiyonlarına doyum olmayacak kadar coşkulu, tutkusu -çatışmaları bile sevimli kılacak kadar- sert, vazgeçebilirim senden tavırları her seferinde mağlup olacak kadar sevimli, ve sezarın hakkı sezara teslimiyetçiliği ile zaferler kazandıracak kadar ateşli bir ilişkiydi yaşanan. Yıllarca bir rüyaydı sanki hissiyatıyla bir kenara itelemiş ve o kenarda öylece bırakmıştım olan biteni. Ta ki yakın bir yılda merak edip adını soyadını arama motoruna yazıp, O'nun kocaman şehrinde yılın öğretmeni seçildiğini görene kadar.
Yıl 1982, aylardan yaz sonu, geleneksel asker arkadaşları Bodrum buluşmasının ilki için Ege'nin büyük bir şehrindeyim. Cemal'le abisinin yedek parça dükkânın önünde oturuyoruz. Akşam kalacağım, ertesi gün ise birlikte Aydın'a gidecek, orada Apo ile buluşup bu kez Aziz'in bir otel işlettiği Bodrum'a geçeceğiz. O sırada Cemal karşıdaki mağazanın önündeki bizden küçük, 18 yaş ya da biraz üzeri ve beni tanıştırdığı çocuğun geçenlerde evlerinden gelirken durakta bekleyenleri aldığını, içlerinden biz yaşlardaki kızın şehrimde öğretmen olduğunu, adını soyadını ve okulunu da söyleyerek onu bulmamı öneriyor. Bunun manasının "kız tam senin kalibrende birisi" olduğunu anlıyorum elbette. "Ama bu çocuk?" diyorum, "O hayal kuruyor, hepsi bu," diyor.
Bodrum dönüşü bir öğle üzeri mağazadan çıkıyor ve söz konusu okula gidiyor, doğrudan öğretmenler odasının kapısını çalıyorum ki bana söylenen Sanat Enstitüsü. İsmi söylüyorum, öyle bir öğretmenlerinin olmadığı aldığım yanıt. O sırada bir hanımefendi, muhtemelen arkadaş, hangi okulda öğretmen olduğunu söylüyor. Şimdi o okulun öğretmenler odasının kapısındayım. Kaderin bize nasıl bir yol çizdiğini bilmiyorum henüz. Kapıyı tıklatıyor ve giriyorum; içerisi kalabalık, ismi söylüyorum ve bir fıstık ayağa kalkıyor ve odanın dışına çıkıyoruz birlikte. Yerden bitmediğimi, nasıl ulaştığımı kısaca anlatıyorum. Telefonumu istiyor, işyeri numaramı veriyorum.
Ertesi gün telefonum çalıyor. O arada bizde çalışan ve yaşıtım Hasan'ın kardeşi Zeki'nin öğretmeni olduğunu da öğreniyorum. Konuşmaya başlıyoruz. Kendimi ağırdan satıyorum. Ve bir başka gün için randevulaşıyoruz. Aslında çıktığım bir kız var ama şu an dondurucuda. Onun hedefinin evlilik olduğunu biliyorum ancak benim kafamda böyle bir düşünce sıfır. Ve bir vaadim de yok. Ve o kız üstelik dönem itibariyle şehrin en popüler kızı: Özel bir yazıyı fazlasıyla hakedenlerden... daha önce bazı ânların satır aralarında bahsetmiş olsam da!
Ertesi gün okul çıkışında ilk buluşma gerçekleşiyor. Arabayla turluyoruz, sohbet çok renkli, ilişkinin gelişip serpileceği kesin, birlikteliğin algoritması heyecan verici. Güzel bir ilk buluşma ve an itibariyle evinin olduğu apartmanın önünde bırakıyorum. Henüz bu ilişkinin nelere gebe olduğunu bilmediğim gibi bir öngörüm de yok!
Devamı!