Filmin orjinal adı Dating Amber. Bir fikrimse yok. Açıkcası merak da etmiyorum! Etki altına alınmamış saf bir akılla ilişki kurarken, filmlerden aldığım hissi saf kelimelerimle yazıya dökmeyi seviyorum. Bu filmin de beni çeken yanı İrlandalı olması. Sevdiğimiz bir ülke. Misal bilet alma aşamasına geldiğimiz dünyanın en özel beş tren yolu hattından İsveç-Norveç coğrafyasında olanına karar verdiğimizde başlayan, karantina zorunlulukları nedeniyle de iptal etmek zorunda kaldığımız, Danimarka üzerinden İrlanda'ya da varacak bir planımız vardı. W.B. Yeats'in derlediği İrlanda Masalları, Anna Burns'ün tarafımdan çok beğenilen romanı Sütçü, Enrique Vila-Matas'ın Dublinesk'i bu sevginin bir ürünü olarak okunan kitaplardı.
Ne şanslıyım ki enn sevdiğim kadın da içimizdeki bir "İrlandalı"!..
Yeşilyurt'a vardığımda filme vakit var, üstelik sokak aralarının tadını çıkararak gelmişim. Migros'tan bir kola ve tatlı atıştırmalıklar alıyorum. Elbette sırt çantamı x ray'dan geçirirken görevli hanımefendiye gülümsüyor, kolay gelsin diyor ve hoş geldiniz'ine hoş bulduk yanıtını veriyorum.
Salona geçmeden hoş masalardan birine oturup kolamı içtim. Üç gündür dikkatimi çeken bir hanımefendi var, Samsun Sinema Topluluğu'ndan mı acaba diye düşünüyorum. Son derece güler yüzlü ve her soruna yetişmek için müthiş bir çaba gösteriyor. Kimsenin üzülmesini istemeyen bir bakış açısına sahip. Müthiş bir şefkatle herkese yetişiyor, insanları bir misafir gibi karşılıyor ve yüzünde asla bir yorgunluk ve bıkkınlık emaresi yok. Sanırım bu samimi ve serzeniş içermeyen hoşgörülü tavır gelen herkesi de etkiliyor.
Film genç. Henüz lise öğrencileri. Pek enteresan ergen örnekleri desem alınırlar mı bilmiyorum. Yeni nesil çocuklar ve doğal olarak da pek çok engeli kendi dünyalarında aşmışlar. Komikler. Elbette cinsellik başta duman. İki ana karakterimiz var: Eddie (Fionn O Shea) ve Amber (Lola Petticrew).
İkisine de bayılıyorum.
Aralarındaki ilişkiye de...
Filmin ana teması gençlik sorunları, lakin cinsiyet ve cinsel tercihler durumu da söz konusu. Elbette filmde bazen aşırıya kaçan gençlik şaklabanlıkları da mevcut. Doğa zaten çok güzel. Yönetmen David Freyne müthiş yazmış ve yönetmiş.
Konuya yaklaşımı muhteşem.
Film genel izleyici tarafından nasıl nitelenir bilmiyorum. Dünyanın her toplumu için netameli bir gerçekliği dozunda kullanmakla kalmayıp mizahla da sevimli kılan, gerçekliğin altını ortalığı pek ayağa kaldırmadan ama muhafazakâr bazı insanları da düşünmek zorunda bırakacak bir üslupla çizen ve yöneten David, ölesiye alkışlanır.
Ve kendisi tüm bunlara rağmen -muhtemelen- dünyadaki her toplumun önemli bir kesimi tarafından da elden gelse yakılır.
Ancak bir yanıyla da öyle ince ve güzel bir senaryo, filme öyle güzel aktarılmış ki izleyecek -en azından- daha aklı selim kesimleri durup bir düşündürteceği, bu hali bir gerçeklik olarak görüp kısmen de kabullenip hoş görebilme noktasına taşıyabileceği olasılığı da var.
Bence erkek dünyasına dair sertlikleri, bazı durumlarda anne baba olmanın zorluklarını ortaya koyarken çıkış yollarını da gösteriyor David. Yalnızca doğanın güzelliklerini, çocukların çok eğlenceli çılgın tavırlarını bir fon olarak kullanmıyor filminde, geleneksel erkek sertliğini askerler üzerinden de pek güzel seriyor, gözler önüne. Bazı simgeleri, mekânları kullanarak o kadar da değil noktasında yaptığı göndermeleri, etkili ve etkileyici.
Velhasıl-ı diyeceğim o dur ki, içinde pek çok öğrenci, daha doğrusu genç uçuklukları ve çılgınlıkları barındıran bu filmi izlemek bir zaman kaybı değil bence... Aksine bazı zihinlerin anormal buldukları doğuştan gelen bir hali; onların da insan, hem de normal bir insan oldukları noktasında anlamaları açısından bir adım da olabilir!
Özellikle çocukları olan anne babaların bazen sert, bazen nahif, bazen komik, bazen hüzünlü bu filmden alacakları epeyi de ders var; hayat bu kime neyi göstereceği belli olmaz!
Cold Case Hammarskjöld Mads Brügger tarafından yazılmış ve yönetilmiş, muhteşem görüntülere sahip ve soğuk savaş yıllarındaki önemli bir olayı anlatan, içeriğini bildiğim ama kendisinden haberdar olmadığım etkili bir belgesel. Fakat ilk yarıyı zar zor bitirdim, çünkü kendimi uyurken yakalıyordum. Konuyu ve uzun yıllar önce yaşanmış olayı ve tüm siyasal gelişmeleri bildiğim için ikinci yarı öncesindeki arada sinemadan ayrıldım. Uçak yolcularından biri çok önemli bir şahsiyet, adını ve ünvanını vermiyorum. S.S.C.B, A.B.D çekişmelerini bilen ve soğuk savaş yıllarına ilgi duyanların Afrika coğrafyasındaki bu düşen mi düşürülen mi uçak ve ardındakiler meselesini, okumalarını ve bulurlarsa film olan bu belgeseli izlemelerini öneririm.
Bense şu anda sinemaya doğru yürüyorum.
Görüşmek üzere...