22 Ağustos 2011 Pazartesi

Dün Gece


Ayaklarımızı sarkıtarak, akıp giden zamana fotoğraflar çektik...

Yaramaz çocukların evden izinsiz telaşıyla ama zamana kayıtsız neşesiyle dondurmalar yedik...

Biz tam beş kişiydik: Karadut-böğürtlenli magnum, beyaz çikolatalı magnum, antepfıstıklı magnum, çilekli lungo, orman meyveli twister...

18 Ağustos 2011 Perşembe

Viyana'nın Surları

1850'li yıllarda, şu günlerde maalesef dahili ve harici bedhahları olan şanlı Türk ordusunun tehdidi ortadan kalkınca, şehir düzenlemesi kapsamında tamamen yıkılmış. Yerini bugünkü Ring caddesi almış. Sur içinde kalan 1. bölge ise benim de gerçekleştirdiğim üzere günümüzde turistlerin bir numaralı gezi alanı. O surlar bir zamanlar çeşitli nedenlerle aşılamadı belki; ancak günümüzde çeşitli nedenlerle kentte yaşamakta olan 200.000'e yakın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı mevcut.

Tur otobüsümüz Viyana'ya cumartesi sabahı saat 10.30 gibi girdiğinde, gözüme çarpan ilk şey düzenli, temiz ve sakin caddelerdi. Trafik problemi diye bir şey söz konusu bile değil. Bisiklet kullanımı yoğun, insanlar saray bahçelerinde dahi spor yapabiliyor. Bir nevi Viyana Maratonu koşmak mümkün. Tam bu sırada tur rehberimiz, Viyana'nın 2010 yılında kazandığı "en yaşanılabilir kent" ünvanından bahsediyor. Viyana, 2009'da da Zürih'in önünde yaşam kalitesi en yüksek şehir seçilmiş. Bir çok devin önünde, son iki yıldır dünyanın en kaliteli şehri yani..


Viyana aslında tarih boyunca yaşam standartı ve kültür seviyesi en yüksek kentlerden biriymiş. Burada biri ünlü Fransız Kraliçesi Marie Antoinette olmak üzere tam 16 çocuk dünyaya getiren ve Habsburg hanedanının devleti bizzat yöneten tek kadın hükümdarı olan Maria Theresia'ya özel tebrikler göndermek gerekiyor.



Prag'a ve Viyana'ya kadın eli değdiği, ince işlenmiş mimari yapılarla zaten dikkatimi çekmişti. O el bu hatuna aitmiş, şansıma Prag'da uzun yıllar Türkiye'de yaşamış bir Çek diplomat hanım (Kendisiyle AB üzerine yaptığımız sohbet de son derece keyifliydi), Viyana'da da uzun yıllardır Avusturya'da yaşamakta olan Türk bir işadamı rehberim olunca birçok bilgi edinmem mümkün oldu. Maria Theresia kültürel ve sanatsal birçok atılıma imza atmış. Karşılığını da adına dikilen heykeller ve çizilen portrelerle fazlasıyla almış. İsmi gerek Prag gerek Viyana'da birçok yerde karşınıza çıkmakta..



Viyana 2 milyona yakın nüfusa sahip, şehir merkezi 23 bölgeye bölünmüş. Avusturya başkentinin bir numaralı simgesi Stephen Katedrali'nin merkezinde yer aldığı 1. Bölge, yani eski suriçi (Innere Stadt) şehrin yüzyıllardır kalbinin attığı merkezi.. Çevresini saran Ring caddesi üzerinde adını çok kereler duyduğum ve önünde resim çekinme şerefine nail olduğum ünlü Opera binası, belediye, parlamento ve borsa binası gibi önemli yapılar bulunmakta. 

Viyana hem modern, hem de tarihi bir şehir. Dünyanın en önemli çok uluslu şirketlerinin merkezleri de burada, Habsburglardan miras kalan şaşalı tarihi yapılar da..

İlk durak Schönbrunn Sarayı. Habsburg'un bir tanecik imparatoriçesi Maria Theresia'nın yaptırdığı Avusturya'nın Versailles'ı, görkemli bahçesiyle göz kamaştırıyor. Bahçenin dört bir tarafını sarmalayan heykellerde öyle. Theresia bu sarayda ne aşklar yaşamış, sarayda ne entrikalar dönmüş duvarların bir dili olsa da anlatsa keşke!

Bir diğer saray Belveder. O da etkileyici bir mimariye, heykellerle donatılmış süs havuzlarına ve tabi ki koşu parkurlarına sahip. Çimlere basmak tabi ki yasak. Ancak ona da çözümümüz var. Çimlerde yuvarlanan birini görürseniz, o muhtemelen bizden biridir. Sevgiyle yaklaşın. Sonuçta çimlere basmak yasak, yuvarlanmak değil!


Prater kentin eğlence alanı. Simgesi çoğumuzun bildiği o ünlü dönme dolap. Halkımız boş zamanlarında bu geniş dinlenme-gezi alanına akın ediyor.

Norveç Başbakanı: "Breivik'inki gibi eylemlere cevabımız daha fazla demokrasi ve daha fazla şeffaflık olacak" derken bunun bize ne kadar uzak bir ifade olduğunu düşünmüştüm. Bizde böylesine cani bir eyleme karşı bu kadar sağduyulu kalabilmek ne kadar na mümkünse, devletin kurumlarında çalışan insanların da günün birinde bizden biri olduklarını hatırlamaları o kadar na mümkün gözüküyor.

Viyana'yı gezdiğim sıralarda Belediye Binası'nın önünde dev bir konser alanı kuruluyor, Parlamento'nun merdivenlerinde ise bir Bollywood filmi çekiliyordu. Avrupa'da çoğu yerde başkanlık saraylarının bile halka açık olduğunu gördüm. Beni karşılamadıkları için Avusturya ve Çek Cumhuriyeti başkanlarına kırgınım; ama rehber beni tufaya düşürmediyse kendileri normal şartlarda sık sık evlerinin balkonuna çıkıp halkla selamlaşıyorlarmış. Duyduğuma göre bu sırada öyle 100 araçlı konvoy, jammerlar, hava desteği falan da olmuyormuş.

-Lazanya yapan yer var mı?

-İyi bir kebapçı var mı?

Restoran konusunda tura katılan bazı Türk öğrencilerden rehbere yönelen bu soruları duyunca afalladım. Rehber de bozulmuş olacak ki, bizi biraz erken terketti. Viyana'da schnitzel yenir kardeşim, o da Figlmüller'de yenir! Yolunuz düşerse mutlaka uğrayın. Katedralin hemen arka sokağında iki adet şubesi var. Kime sorsanız gösterir! Türk'e rastlama konusunda da 1/10 şansınız mevcut nasılsa. Yolu her şekilde bulursunuz yani. Ama masanıza tatlı, tombul bir Germen garson amca tarafından getirilmekte olan kocaman bir tabak schnitzele ilk başta bilemeyip benim gibi mısır ekmeği muamelesi yapmayın sakın! Salata ve bira siparişiyle süslediğiniz entel duruşunuzda kaymalar yaşanmasın sonra..

Kebap ve Lazanya konusunda yardımcı olamayacağım. Fakat aynı zamanda lezzetli kahveler tadabileceğiniz şık cafeleriyle de ünlü olan Viyana'da bu iş için size bir yer önerebilirim. Freud başta olmak üzere, bugün isimleri Ring üzerindeki duvarlara sığmayacak ölçüde fazla olan birçok aydının yaşamları sırasında bir araya gelip keyifli sohbetlere imza attığı Cafe Landtman bu iş için benim önerim. Caddenin karşısındaki tiyatroya zamanında alttan bir tünelle ulaşılabildiği söylendi tarafıma. Ne kadar doğru bilemiyorum; ancak kahveler o derece kültür kokuyor yani.

Bir rivayete göre Viyana kahveyle Osmanlı sayesinde tanışmış. 2. Viyana Kuşatması'nın başarısızlığa uğraması sonucu şehrin yakınlarında kurulan kamplar terkedilip geri çekilirken, ardımızda bırakdığımız kahveyi elin Batılısı bulmuş, üzerinde düşünmüş, uğraşmış, Latte'ler, Espresso'lar, Mocha'lar, Cappuccino'lar üretmiş ve günümüzde bir nevi tereciye tere satmaya başlamış. Bu hikayeye göre Starbucks tamamen bizim sayemizde zengin yani. Hammaddeyi veren de biziz, mamulü alan da.

Viyana'yı gezen biri olarak Mozart'tan bahsetmemek olmazdı. Ancak canım Mozart günümüzde çikolata paketlerini süslemekte. Heykelinden önce, bir hediyelik eşya mağazasının önündeki sırıtan Mozart reklamıyla karşılaşmam psikolojimi bozmadı değil.

Hediyelik eşya fiyatları (biblolar, shot bardakları, magnetler vs.) 10-20 Euro civarında. Yemekle beraber Viyana'da bir günde harcadığım para 50 Euro'yu aştı sanırım. Zloti'yle yaşamaya alıştıktan sonra hazmı pek kolay olmadı benim için.

Viyana'yı anlamak, keyifli sosyal yaşamının tadına varabilmek için uzun bir süre yaşamak lazım sanırım. Oradaki erasmusları kıskanmıyor değilim.





13 Ağustos 2011 Cumartesi

Performans Alanos

Önceki gün, ailemizin kabesi evimizin güney batı tarafındaki bahçeyi arkadaki inşaat faliyetlerinden ayırmak üzere oluşturulmuş platformda, bir kısım "sanatçı" ve "aktivist" canlı bir performans gerçekleştirdi!

Performansın amacı ve mesajı; bir takım kamu mallarını, kampları ülkenin farklı bölgelerinden gençleri getirip gezdirmek, tatil yaptırmak ya da yakın bir dönemde yapıldığı gibi "genç çiftçi eğitim kampı" benzeri etkinliklerde kullanmak yerine satarak, toplumun ortak malı olmaktan ve kullanımından çıkaran, üstelik bu alanlarda bulunan 30-40 yıllık ağaçların kesilmesine, yakındaki ve önemli kuş cennetlerinden birine göç eden kuşların heryıl ziyaret ettikleri bir alanın, yuvalarının ve yeşilin yok edilmesine olanak yaratan ülke yöneticilerineydi.

Performans için bir ön hazırlık yapmamış, doğaçlamayı tercih etmişlerdi sanatçılar. Önce bir durum değerlendirmesi yaptılar. Sonra içlerinden gelen öfke, iyilik, coşku gibi duygularına protest bir tavır ekleyerek, sprey boyalar vasıtasıyla panolarda restmetmeye başladılar mesajlarını!

Bu performansta kullanacakları malzemelerin sponsorluğunu da aile fertlerinden Mehmet Bey üstlenmişti.

Yoğun konsantrasyonlarına bir otobüs eylemiyle vücüt bulacak güncel bir protestoyu da katan sanatçılar; 68 hippi kuşağına saygılarını da sunarak... içsel tepkilerinin dışavurumunu sanatçı duyarlılığının doğal yansıması resimlerinin yanı sıra, duruş ve kıyafetleriyle de ortaya koydular!



Süreç boyunca yoğun bir emek, kollektivist bir karakter ortaya koyan sanatçılar hem performansı canlı izleyen aile fertlerine, hem de akşam yapıtlarını ince ince inceleyip takdirlerini beyan eden ailenin diğer fertlerine mesajlarını iletmeyi başarmanın yanısıra, bahçenin güney batı yakasına da renk kattılar.



Akşam, performansın sergilendiği alana bakan masada yenilen ve sanatçıların katılımıyla zenginleşen yemek; ailenin tüm çocuklarının ota-böceğe-çiçeğe, dalından kopartılan böğürtlene, hayvana, yaprağa, meyvaya dokunarak büyümüş olmalarının geleceğe yansıması üzerinden yapılan, bölgenin adının Alanos olduğu döneme ve anılara giden bir muhabbetle ve keyifle sürdü. Devlete hakim olan zihniyetin bazı alanları parselasyonla bölüp imara açmasının yarattığı rantın -bireysel olarak karşı durulsa da- sonunda teslim olunmak zorunda kalınan haline bolca tebessüm edildi. Ve iki yandaki iki kamu alanının -satılmasıyla- yerlerine yapılacak site, iş alanları ve 5 yıldızlı otelle oluşacak ranta insanların direnemeyeceği ve bunun doğallığı üzerine sözler sarfedildi. Ta ki her espri yapmaya kalkışılan anda Mussano'dan çıkan " Ölü taklidi yapın" cümlelerine, çocukların ölü taklidi yaparak katılmalarına kadar...

(Laf aramızda -an itibariyle- sanatçıların olan bitenle ilgili bir dertleri yoktu... onlar ileride kendi çocuklarıyla anılarını -kendilerine kalacak yeni binalarının bahçesinde- paylaştıklarında farkına varacaklardı olan bitenin.. ve anlatırken ballandıracaklardı kendi dönemlerini... Sanırım!)

(Bir kova ve fırça ile duvarlara sloganlar yazılan günlerin hevesiyle fırsattan yararlanıp, sprey boya keyfiyle yazdığım" Darağacında olsak bile son sözümüz Fenerbahçe" sloganım ise, biranda koyu bir Samsunspor taraftarı olan Tırtıl'ın zulmüne uğradı. Tesellim: "Babam ne güzel ve hızlı yazıyor" kelimeleriyle, kısa pantolonlu militan günlerde polislerden saklanabilmenin temel gerekliliği olarak kazanılmış hızla yazabiliyor olma becerimi farkedip, takdir ediyor olması oldu.)


*Performans sürecini yansıtan klipteki müzik Zaz'dan Les Passant

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP