15 Haziran 2011 Çarşamba

Gerçek ayrıntıda gizlidir... Mİ?

Şu yazıya ektir...

14 Haziran 2011 itibariyle durum:
Kendi genel başkanken matematik hesabını başka türlü yapan malum kişi, genel seçimlerdeki olası sonuçlar üzerine kendisi ile ilgili yaptığım tahminler konusunda beni yine yanıltmayarak buyurdu: '' Ben genel başkanken oylarımız anketlerde % 29 du."

Bir seçimle realize olmamış olsa da, eğer doğru ise bu yükseliş, İstanbul'da yerel seçim sürecinde esen Kılıçdaroğlu rüzgarıyla mı, yoksa Baykal'ın şahsına duyulan güvenden dolayı mıydı acaba? Yerel seçimde alınan oyun % 23 olduğunu da küçük bir not olarak düşelim bu arada... İstikrarlı büyüme adına!
(Parti için zararlı gördüğüm iki isim Deniz Baykal ve Gürsel Tekin ile ilgili olarak, kardeşle, selam eşliğinde haklılığımı onaylayan bir mesaj yollayan Niyazi Abiye de selamlar:))

15.Haziran 2011 itibariyle durum:
Kronik kurultaycı zat-ı muhterem, birilerinin büyük emekler ortaya koyarak aldıkları sonucun üzerine konmayı, her seçim döneminde toplumda popülaritesi olan isimleri öne atıp onların sırtından oy devşirmeyi alışkanlık haline getirmiş, bu partiyi baraj altına düşürerek meclis dışında bırakan tek genel başkan olduğunu unutmuş "ebedi genel başkan": Yıllar önce, yeni bir yönetim kadrosu ve yenilenmeyle tirajını 100 binin üzerine taşıyan Cumhuriyet Gazetesinde patırtı çıkaran bazı kroniklerin yarattığı terör nedeniyle oluşan kopmaların ardından, satın almaktan vazgeçmem sonucu, tüm sanayi sitesinde zaten 2 adet satılan gazeteyi kastederek yaptığım "Cumhuriyet % 50 tiraj kaybetti" esprimin gerçeği bir matematik hesap içinde...

Sanırım kendisi; korkuları derin, direnişi içselleştirememiş, siyasi mücadeleden uzak, umudunu oy'unun gücünden ziyade başta militarizm olmak üzere başka güçlerin müdahalelerinden alan, sıkıştığında onlardan medet uman, kronik korkular yüzünden hazırcı, sırf bu nedenlerle CHP'den vazgeçmeyen, dolayısıyla bu argümanlarla kolayca korkutulabilen insanlardan ibaret sanıyor CHP seçmenini. Gerçi onun büyümek gibi bir derdi de yok ya! Küçük olsun onun olsun. Sonuç itibariyle hatırlatmak isterim ki CHP; yaklaşık 9 yıldır iktidarda olan ve beğenilsin beğenilmesin hizmet üreten siyasi bir rakibin karşısında son 35 yıldaki en yüksek oyunu aldı. Geçmişin çok parlak olduğunu sananlara duyurulur.

Ve sanıyor.. ve umuyorum ki Kılıçdaroğlu; aday listelerinde gösteremediği cesareti şimdi gösterip, gerektiğinde kurultay kılıcını çekerek malum kişi ve yandaşlarını ebediyete kadar susturacak, ve gerektiğinde müthiş bir savaşçı olduğunu ortaya koyacak.

"Pragmatist" Gürsel Tekin'in partiyi sağa açan akıldaneliklerinden vazgeçerek sol kimliğini öne çıkaracak...

Geçmişin yardakçı, tembel, emirkulu teşkilatını elden geçirecek.

İşte o zaman, gelecek daha parlak ve umutlu olacak.

11 Haziran 2011 Cumartesi

Oyumla Barıştım!

Bundan 2,5 yıl önceki yerel seçimlerde mutsuzluğumu ifade eden, "Oyumu mu kullandım, yoksa birileri beni mi kullandı?" başlıklı, kendimle hasbihal eden bir yazı yazmıştım. Oysa yarın sandığa giderken, daha ziyade oyumu atarken, fena halde mutlu olacağım. Evet, uzun yıllar sonra bir seçime, tıpkı eski günlerdeki heyecanla katılıyorum.

Seçim gecesi planlarımı günler öncesinden ve biranöncenin telaşlarıyla, kıpır kıpır bir keyifle yapmaktayım.

Uğruna Fenerbahçe maçlarından bile vazgeçebilen ben yarın gece, Behzat'ımı ve arkadaşlarını yalnız bırakacağım. Bu kez biralarımı alıp, üstelik de çeşit yaparak, uzun bir aradan sonra, seçim gecesi yayınlarının keyfini çıkaracağım.

Mussano'nun Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan olduğunda yazdığı "Salakça Bir Mutluluk" başlıklı muhteşem yazısının altına yorum yazan sevgili Ateş Böceği'nin bana yönelik olarak kurduğu; "Bu konuyla ilgili fikirlerinizi şahsen çok merak etmekteyim" cümlesindeki isteğini yerine getirmemiştim ve bunu özellikle yapmış, bekleyip görmeyi tercih etmiştim.

Sıkı bir Baykal ve onun yönetim zihniyeti karşıtı olan, bu konuda da pekçok yazı yazan, onun gittiği gün ülkede ve partide çok şeyin değişeceğine sürekli vurgu yapan benim bu değişimle ilgili olarak , özellikle Kılıçdaroğlu ile ilgili, başlangıçta çekincelerim vardı. Hakkında benden daha derin ve olumlu kanaatler oluşturan Mussano'nun aksine; sınıfın orta sıralarında oturan, harıl harıl ders çalışan, iyi notlar alan, bunların dışında özellikle iletişim kurmak konusunda sorunları olan, sessiz ve asosyal öğrenci gibi görmüştüm kendisini.. iyi niyetinden ve çalışkanlığından asla şüphem yoktu. Televizyon ekranlarında belgelerle dövüp siyaset dışını atmayı başardığı siyasetçilere karşı gösterdiği başarılarını da, işini iyi yapan bir devlet müfettişi çerçevesinde değerlendirmiştim. Bizim şehirde referandum sürecindeki ilk mitingini izlediğimde açıkcası yetersiz bulmuştum kendisini. Yani o partinin liderinde olmasını istediğim "karizmayı" ve savaşçılığı kendisinde görememiştim.

Fakat süreç içinde, hiç gürültü patırdı çıkarmadan usul usul tasviye ettiği kişilerin ve siyaset tarzının yerine koyduklarına bakınca, koyduklarından kendi popülaritesini öne çıkarmaya heveslileri de farkettikçe sessizleştirmeyi başarınca, ve muhteşem ekipler oluşturup şahane bir kampanyanın vitrininde çok başarılı bir meydan konuşmacısı haline gelince, CHP siyaset kavgasını ortaya koyduğu projelerle yapmaya başlayınca, yavaş yavaş kitlelerle kurduğu diyaloğun sıcaklığını gözledikçe, gösterdiği adayların bazılarıyla ilgili itirazlarım ve çekincelerim olmasını rağmen tamam dedim.

Ve şimdi görüyorum ki; malum kişi döneminde hiç olamadığı kadar coşkulu ve inançlı CHP seçmeni... Ve ben gibi; "o adama " onun siyaset uslubuna kızgın insanlar müthiş keyiflenmişler... Ve çok uzun zaman sonra gençler, kadınlar kocaman bir heyecan ve coşkuyla heryerde, her platformda parti için çalışıyorlar... O malum kişi için yazdığım "Asıl Suçlu" başlıkla yazıda olması gerekenler şeklinde sıraladığım bir çok şeyin yapıldığını görüyorum artık. Partinin internet sitesine giren mavi renk ve sitenin modern hali, aslında çok güzel anlatıyor herşeyi; geçmişine saygılı ama çağı yakalamış ve gözünü ileriye dikmiş, önü açılmış çok sayıda potansiyel lider adayına sahip, şikayet etmektense neyi eksik yaptık diyebilen ve gerçek anlamda sosyal demokrat olma yolunda ilerleyen bir parti artık CHP...

Hep savunduğum, "Türkiye seçmeni her zaman cezayı keser ve bir seçenek arar, onu bulamazsa kötüler içinden iyiye yönelir" tezimle doğru orantılı olarak bugüne kadar, ne yazık ki CHP kendi sempatizanları noktasında bile kendini bir seçenek yapmayı başaramamıştı. Şimdi, özellikle Kılıçdaroğlu'nun şahsına gösterilen ilgiyle birlikte, artık seçmen gözünde önemli bir seçenek CHP. Seçim sonundaki oy oranının benim için hiç bir önemi yok! Çünkü artık Türkiye'nin geleceğinde güçlü ve doğru siyaset üreten, iktidarı telaşlandırıp küfürbaz yapan bir CHP var. Bütün fraksiyoner farklılıklarımıza rağmen biraraya gelerek peşinden koştuğumuz, destek verdiğimiz partinin geri döndüğünün fazlasıyla farkındayım. Ve ben seçim sandığına; kısa pantolonlu militan çocukların, kendi solculuklarından daha geri görseler bile katkı vermekten zevk duydukları, seçim gecelerini bayram yerine çevirdikleri partiyle yeniden kucaklaşmaya başladıklarını hissederek gidiyorum.

Müthiş sevinçli ve heyecanlıyım. Uzun bir aradan sonra sonra ilk kez yarın, oyumu büyük bir zevkle, seve seve kullanacağım.

Ve uzun zaman sonra yarın akşam, şahane bir "TV'de seçim gecesi" keyfi yapacağım.

Nihayet.

17 Mayıs 2011 Salı

Bugün Var Yarın Yok!



Yaşamın tezat anları ne kadar da rastgelinesi bir haldir. Mussano ailenin yeni kuşağının ilk çocuğu olarak dünyaya geldiğinde bizim odada koca bir aile şakırdarken, yan odadaki doğumun ölü olduğu haberi sus pus etmişti hepimizi... kendi sevincimizi bırakıp oradaki hüznü paylaşmıştık. Bugün Tırtıl'ların maçını izlerken, sınıflarındaki kızların, takımları yenik duruma düşse dahi yerini hüzne terketmeyen neşeli ve ponpon tezahüratlarına tebessüm ettik. Maçın ardından pür neşe okula dönerken, Kadıköy'ün alt kısmında girdiğimiz ara sokaklardan birinde, yıkılsın da yerine apartman yapılsın diye ölümüne terkedilmiş bu evi ve insan zulmune inat bir şefkatle şakıyan çiçekleri gördük. Ve biz bu anı, Tırtıl'ın kendine ait ilk makinası Nikon L 23 ile ölümsüzleştirdik.

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Prag

Sanırım Prag, şimdiye dek hayatımda gördüğüm en güzel şehirdi. Bunun dışında Prag'ı övmek için herhangi bir sözcük kullanmayacağım; çünkü ne Prag'ın buna ihtiyacı var, ne de bu benim haddime..

Avrupa'nın hemen her şehrinde bir Old Town vardır. Şehirler belli bir planlamaya göre kurulur. Eskiyen tarihi binalar paldır küldür yıkılıp, yerine gökdelenler dikilmez. Eski doku korunup, belirli bir plan çerçevesinde başka bölgelere yeni modern binalar dikilir. Hatta Polonyalılar gibi bazı psikopatlık derecesinde ülkesini seven özverili halklar, tamamen yıkılan eski tarihi yapılarını, bıkmadan usanmadan çalışıp orjinaline sadık kalarak yeniden inşa etmeyi başarmışlardır. Bunun örneklerini 2. Dünya Savaşı'nda Almanların hışmına uğramış hemen her Orta ve Doğu Avrupa ülkesinde görebilirsiniz.


Ancak Prag farklı işte.. Sokaklarında yürürken, istisnasız her köşede bir tarih, bir estetik harikasına rastlıyorsunuz. Prag'da dolaşmak, boyutlar arasında gezinti yapmak gibi. 11.yy'dan başlayarak her devri anlatan bir mimarlık harikası görmek mümkün.


Hitler'in bile dokunmaya kıyamadığı... Habsburg imparatoru 4. Charles'ın, Maria Theresa'nın yarattığı... Vitava Nehri'nin romantizmini arttırdığı... Neredeyse tamamı Unesco tarafından korunan "Altın Şehir" Prag; Charles Bridge'yle, saat kuleleriyle, kiliseleriyle, şatolarıyla ve tabi ki Kafka'sıyla bir günde gezilemeyecek kadar önemli bir şehir.





Daha iyisini gezene kadar en iyisi bu!

7 Mayıs 2011 Cumartesi

Gdansk'ta Bir Ucube

Ne şanslıyız ki bizi ucubelerden koruyacak kültür zenginliğine ve sanat bilincine sahip; evlatlarına, onların bilinçlerine ve kültür değerlerine karşı derin sorumluluklar duyan; algılarına kir bulaşmasına asla izin vermeyen bir başbakan babamız var, şükürler olsun! Bu yaban elde, onun emsalsiz değerini birkez daha farketmeme olanak yaratan bir tanıklık yaşadım geçenlerde...

Gdansk halkının yıllardır, işe, okula, bakkala-çakkala giderken görmek zorunda bırakıldıkları bu ucube, 2. Dünya Savaşı'nda Almanlarla yaşadıkları savaşın anısına dikilmiş.

Üstelik bu ülkenin beceriksiz yöneticileri, 2.Dünya Savaşında hazır yerle bir olmuş şehirleri, "kentsel dönüşüm" adı verilmiş bir proje ile alışveriş merkezleri ve "tower" larla donatıp bir kısım vatandaşlarını zengin etmek yerine, tüm çanak çömlekleri de toparlayarak eski haline getirmişler.
Sonuç itibariyle ben, sanat yoksunu sorumsuz ve çağdışı başbakanları ve belediye başkanları yüzünden yıllardır bir ucubeye bakmak, onunla yaşamak zorunda kalan Polonya halkını görünce; göremediklerimizi gören bir başbakan babası olan ülkem adına çok sevindim! Üstelik onun henüz el atılmamış çılgın projeleri var.

Daha ne olsun!

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP