24 Kasım 2009 Salı
Öğretmenler ...
Sizi kültürel anlamda geliştiren, olgunlaştıran olay doğduğunuz evde başlar:
Aile fertlerinin size karşı tutumları...
Evinizin küçük, mütevazi kitaplığında gördüğünüz kitaplar...
Amcanızın siz okumayı yeni söktüğünüzde elinizden tutarak götürdüğü kitapçıda sizin için aldığı, eve gelir gelmez soluk soluğa okuduğunuz, cildini kapağını sevdiğiniz, okşadığınız, sizi başka bir boyuta taşıyan, hayaller kurduran ilk kitap...
Sonra, halanızın her ay sonunda maaşının bir kısmıyla sizin için aldığı kitaplar...
Dayınızın, her sizi ziyarete geldiğinde sizin için aldığı kitaplar...
Bir diğer amcanızın sizi götürdüğü maçlar...
İlkokul öğretmeninizin sizi fark eden sevecenliği ve ilgisi...
Sinemaya giden bir aile...
Size plaklar almanız için para veren bir babaanne...
İlkokul okumuş, ama ufku ve düşünce dünyası geniş, elinden geldiğince önünüzü açan bir anne baba...
Tüm birikiminizi paylaşabileceğiniz arkadaşlar, sevgililer...
Teşekkürler.
.
Etiketler:
akıp giden zamana notlar...,
Gülseren Kaya
23 Kasım 2009 Pazartesi
Şenkal Hamdi Usta...

Geçenlerde bir gün, bizden bir kaç yaş ufak, en arkadaşlarımdan birinin kuzeni bir doktorla sohbet ediyoruz. Ortak tanıdığımız bir büyüğün ölümünden söz ediyor ve ekliyor: ''Ne kadar çok ölüm var bu ara, ne kadar çok cenazeye gidiyoruz.'' Aslında o kadar çok cenazenin eskiden de olduğundan söz ediyorum, o zaman cenazelere büyüklerimizin gittiğini, dolayısıyla bizim haberdar olmadığımızı, büyümenin böyle bir farkındalık ve sorumluluk yüklediğini ekliyorum.
Cenazeler; kişinin sağlığında biriktirdiklerinin sağlamasının yapıldığı, onun nasıl bir insan olduğunu, değerini ve çevredeki insanlar için anlamını ortaya koyan en önemli aynalardır. Ben öyle inanırım.
Cenazelerde insanlar, yaşamlarında olağanlıkla var olan insanların, yarınlarından çekilip alınmış ve artık yok hallerine bakarak, uzun bir geçmiş muhasebesi yapar ve kendi yaşamlarında yeri olan bir taşın eksildiğini farkederler. Ölene ait ne kadar anı varsa bir bir geçer gözlerin önünden.
Hiç tanımadığınız bir cenazede bile, ölenin değerini, insan olma özelliklerini, orada toplanmış kalabalığa bakarak anlayabilirsiniz. Kasttediğim kalabalık sayıca bir çokluk ifadesi değildir. Duyguların yüzlerdeki, seslerdeki ve anılardaki yansımalarıdır.
Hamdi Usta bu şehrin sahip olduğu en iyi oto boyacısıdır. Hatta ülkenin en iyilerinden biri diyebilirim. Eskinin usta çırak ilişkileri çerçevesinde yetişmiş, o kültürü almış, o kültürün devamı olarak ustalar yetiştirip hayata salmış bir neslin son kuşağının son temsilcilerinden biridir.
Beni ve kardeşimi baba dostuyuz diye seven Hamdi Usta, bu şehirde oluşmuş en önemli markalardandır. Benim kuşağımın Hamdi Abisi, önündeki kuşağın Hamdisi, akranlarının Hamdi Ustasıdır. Tıpkı kıyafetlerini taşımanın prestij olduğu terziler gibidir. Arabayı ona boyatabilmiş olmak önemli bir ayrıcalıktır. Boya profösörü diye çokca yer almışlığı vardır gazetelerde...
O gün, onca yağan yağmurun altındaki kalabalık; en küçük tamirci çırağından en büyük ustasına, yedek parçacısından hırdavatçısına, doktorundan profösürüne, sigorta eksperinden kömürcüsüne, sporcusundan belediye başkanına, televizyon sahibinden sanatçısına farklı mesleklerden, farklı sosyal yapılardan, farklı ekonomik düzeylerden pek çok insan: aynı duygularla, aynı saygı ve vefayla aynı saflarda yanyana durmuşlardı. Bu şehirde kocaman bir izdi, büyük bir markaydı, iyi, şen ve sosyal bir insandı Hamdi Şenkal. Öyle de uğurlandı.
Görsel: Deviantart
Etiketler:
portreler...
22 Kasım 2009 Pazar
Bir Pazar Günü;
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
....
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu.
Dizeler Edip Cansever'in Masa da Masaymış Ha! adlı şiirindendir.
Etiketler:
altyazılar...,
an'larım...
20 Kasım 2009 Cuma
Güncel ve Gelecek Üzerine Ütopik Sayıklamalar...
Son günlerde, adına Kürt Açılımı başta olmak üzere çeşit çeşit adlar koyulan ''bahşedici'' tartışma halinin son noktası Dersim de, tam bu bakış ve davranış özellikleri yüzünden heba olup gidiyor. Yani devleti savunduğunu düşünen milliyetçi bakış açıları, ciddi anlamda saf tutup 'ne yapsaydı devlet' diyerek bir görmezlik içine girerken... Diğer milliyetçiler de tek bir yandan bakarak; tıpkı ötekilerin 'neylerse devlet güzel eyler' mantığının aynısı bir bakış açısıyla, o günkü aşiret ağalarının dinsel temelli ve ırksal özellikler yüklenmiş ayrılıkçı, çıkarsal ve dış destekli ayaklanmalarını görmezden geliyorlar. Ya da kendi bakışlarından görerek farklı anlamlar yüklüyorlar. Oysa herkes bir soluklansa, o gün yaşananlara hiç bir ideolojik ve ırksal savunu yüklemeden, bu kötü olayı bir hesaplaşma haline büründürmeden, bölgede yaşayan her etnik kimlikten insanı, aileyi bir şekilde etkilemiş insanlık ayıbı bir durum olarak bakabilse; eleştirilerini o durum üzerine yapabilse; hem tarihe, hem ülkeye hem de adı dillerden düşmeyen barışa ne çok katkı yapabilecekler.
Ne yazık ki bu ülkenin bir çok döneminde iktidarı ele geçirenler, kendi ideolojik bakışlarından hareketle ve insan odaklı olmayan düşünüşlerle, eline silah alıp dağa çıkanlarla masum halkı aynı kefeye koyup, kendi ön yargılı ve taraf çözümlerini ortaya sürerek, potansiyel zulümler yapmışlardır. Bu bir gerçektir. Aynı şekilde kendi düzenleri ve iktidarlarını kurmak isteyen siyaset yapıcılar, iktidar heveslileri, isyancılar da; kendi çıkarları uğruna halkı provoke edebilecek başta dinsel ve ırksal argümanlar olmak üzere tüm hassasiyetleri pervazsızca ve yalanlarla bezeyerek kullanmaktan çekinmemiş ve halkları her zaman ateşin ortasında bırakmışlardır.
Şu anki tablo da vahimdir. Kürt Açılımı Diye Diye Herkes Açıldı. Ben de Bir Açılayım Bakim, Dedim başlıklı yazımdaki tablo daha da derinleşerek devam etmektedir. Asla cesur davranamayan bir hükümet, sorun çözme niyeti olmayan bir muhalefet ve ne koparsam kâr diye sırtını -bir başka silahlı gücü her anlamda eleştirirken- bir başka silahlı gücün varlığına dayayan ve isteklerini yeteri açıklıkla ortaya koymayan bir etnik siyaset anlayışı vardır ortada. Herkes kendi siyasi artırımı için bencil ve tam anlamıyla makyevelist (amaca ulaşmak için her yol meşru) bir tutum içindedir.
Evet, bu ülkede iktidarı ele geçirenler her seferinde toplumu kendi siyasal bakışlarından hareketle ve zorlayarak, bireysel hakları yok sayarak biçimlendirmişlerdir. Çok sayıda darbeyle bu ülkenin her türden insanının üzerinden geçip gencecik yaşamları işkencelerde tüketmişlerdir. Bu ülkede her dönemde farklı düşünenler zulüm görmüştür. Eğer bir özür söz konusuysa devlet bu ülkede yaşayan herkesten özür dilemelidir. Ama gün artık özür beklemek günü değildir. Eski model bir siyasi anlayışın dayatmacı ve kazanım amaçlı, diz çöktürücü egosantrik ve basit tatminlerinden vazgeçilmelidir.
Sorun çözmenin ve hayatın şöyle de bir gerçeği vardır : Eğer gerçekten bir çözümse aranan, hazır ortamı ve fırsatı yakalamışken ; geçmişin sözleriyle bugüne, bugünün sözleriyle de düne bakmamak gerekir. Çünkü o zaman bütün enerji bugüne hiç katkısı olmayacak bir geçmiş tartışmasına, çözüm üretmesi mümkün olmayan bir laf kalabalığına, bir türlü bitmeyecek bir hesaplaşmaya harcanıyor. Bu hesaplaşma mantıklı tartışmalar sadece polemikleri üretip besliyor ve ne yazık ki bireyleri, oluşan safların arkasına iterek taraflaştırıyor, ve ne yazık ki toplumu ayrıştırıyor. Kavgayı büyütüyor.
Bu ülkede yaşayan her yurttaşın temel sorunudur demokrasi. Bu her etnik kökenden yurttaş için geçerli olan bir eksikliktir ve mevcut sorunların çözümü yolundaki olmazsa olmazdır.. Ve eğer her birimiz ayrılığı düşünmeksizin bu ülkenin yurttaşları sayıyorsak kendimizi, mücadeleyi etnik bir temelde lokalize etmeksizin, tüm ezilenler ve yok sayılanlar için kolektif bir çabayla vermeliyiz. Dillerden düşürülmeyen empati sözcüğünün gerçek anlamı hayata geçirilmek isteniyorsa, toplumun hassasiyetlerini kaşıyıp onları saflaştıracak söylemlerden uzaklaşılmalı ve en önemli hassasiyet de bu olmalı.
Eğer her bir siyasi yapı sürekli kendi siyasal geleceğinin koltuk hesabını yaparak böyle hassas bir konu üzerinden kendi seçmen kitlesine oynamaya bu şiddette devam ederse: korkarım birileri, tıpkı daha öncelerde olduğu gibi durumu fazlasıyla kaşıyacak, aynı ülkenin farklı düşünen insanları arasında geçmişte yaşanan kavgalar ve kamplaşmalardan çok daha fazlasını gelecek günlerde yaşayacağız. Korktuğum budur!
19 Kasım 2009 Perşembe
Yeşil Yol

Önyargılara bağlı negatif algılamaların insanları nasıl büyük ve dönülemez yanlışlara sürüklediğini, ve bir takım odakların da, ırksal ya da dinsel nitelikli hassasiyetleri kullanarak, toplumsal algılamaları nasıl yönlendirebildiğini ortaya koyduğu örneklerle çok güzel anlatan bu film: Kendi yaşama biçimlerimiz ve toplumsal önyargılarılarımızın olası sonuçlarını görmemizi, farketmemizi ve üzerine düşünmemizi de sağlıyor .
18 Kasım 2009 Çarşamba
Banklar ;
Eğer dostluğumuz zaman ve uzaklıkla sınırlıysa, o yok demektir.*
Müthiş yeşil, müthiş mavi, müthiş pempe, müthiş kırmızı, müthiş nar renkli, müthiş zeytin ağaçlı müthiş bir günde; Chianti'yle güldüler- Toscana'yla güldüler.
Yeşil güldüler, mavi güldüler, pembe güldüler, kırmızı güldüler, nar renkli güldüler, zeytin ağaçlı güldüler...
En çok da güldüler...
*Richard Bach- Martı
Etiketler:
an'larım...
İki Bank:
''Zaman ve uzaklıkla sınırlı olmayanı yaşıyoruz biz.
Uzaklığı yenince hep aynı yerdeyiz,
zamanı yenince hep aynı anın içindeyiz.''
Richard Bach- Martı
Etiketler:
altyazılar...,
an'larım...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)