Başka denizlere benzemeyen deniz çekiyor. Oltaya gelmemek mümkün değil. Güneş, cam altlarındaki fotoğraflar gibi parlatıyor onu. Sırtımız Musa Dağı'nda. Alabildiğine Akdeniz. Ellerimiz mandalina kokulu. Tüm politik yaklaşımların uzağında, tüm tarihsel süreçlerin dışında, bir masal yaşamak istiyoruz. O da buna çağırıyor zira.
Şu karşıdaki ev ne sevimli. Pamuk Prensesle Yedi Cücelerin mi? Çıktığımız yokuş umurumuzda değil. Neden bu kadar çiçekli ve bakımlı olmuyor diğer köyler? Kendi içinde kenetlenmek ve biraz da öksüz hissetmek olabilir mi sebebi? Oyun parkı derin bir yalnızlık. Tüm çocukları eskideymişçesine bir özlem. Huzurlu bir sessizlik. Usul bir rüzgâr.
"Biz varız amaa!"
Şeniz üstelik!
Birimiz kaydırağın tepesindeyken ve diğerimiz Akdeniz'e doğru uçarken; göğe doğru uzattığımız dümdüz ve bitişik bacaklarımızla yararak havayı, gittikçe artırıyoruz hızımızı. Yeşilin, huzurun ve sessizliğin her tonunun tadını çıkarıyoruz bir zaman. İki yaşlı insan çıkıyor o ara yokuşu. Kim bilir kaçıncı kez? Oyun parkıyla masal evin arasındaki yola kıvrılıyorlar.
Selâm veriyorlar.
Selâm veriyoruz.
Sonra... merakla, onların gittiği yolu yol edip yürüyoruz. Bi güzellik bi güzellik ki sormayın.
Hıdırbey'e geçerken -aklımız kalarak- süzdüğümüz bu küçük köyü tavaf etme zamanı.
Önce likörlerin ve şarapların tadına bir bakalım mı?
Yirmi sekiz kadının oluşturduğu kooperatifin ürünleri bunlar. Tabii ki reçeller ve zeytinyağları da... Tezgahtaki kadınlardan daha genç olan İskenderun'dan gelin gelmiş köye. Diğeri eltisi. Tadım yapıyoruz likörlere. Kendi yaptıklarımızdan çok farklı gelmiyor önce. Sonra meyvelerin dalından oluşu çıkıyor öne. Şaraplara dokunuyoruz... Taşıma sorunu... Taş yerinde ağır bir de! Her yere kargo ile gönderiyorlarmış. Alıyoruz kartlarını... Yandaki bina dikkat çekici. Pansiyonmuş meğerse... Ah bilseydik keşke! Köyde uyanmak! Hımmmm... Vakıflı'da. Vadiden gelen portakal mandalina kokuları eşliğinde solumak sabahın serinini ve verandasından bakmak Akdeniz'in ötelerine... Misafir olurduk bir akşam yemeğine; Ermeni mutfağı ve yerel şaraplar eşliğinde, koyulturduk bir geceyi mesela. Yapacağız ama. Kesinlikle. Belki bir bağ bozumunda, belki de sadece lezzetleri için yeni bir Hatay turunda.
Kilisenin adını soruyoruz, tadarken likörleri. Sonra manasını. Kilise ile ilgilenen ve sorumlusu hanımefendiye yönlendiriyor bizi, bilmediğini ekleyerek gelin. Bir üstte zaten kilise. Surp Asdvadzadzin Ermeni Kilisesi. Bir kaç kadın kapısının biraz yanındaki bir masada, tam da evin kapısında, sohbetteler. Hanımefendi gülen gözlerle kalkıyor, açıyor kapıyı ve giriyoruz birlikte kiliseye. Pırıl pırıl. Sorularımızı tek tek yanıtlıyor. Sonra -anahtarı bize teslim edip- yalnız bırakıyor. Gönlümüzce para atıp kumbaraya, alıyoruz mumları. Yakıyor ve gömüyoruz kuma, dileklerimizle birlikte. Bu toprakların genelinde yaşanmış ve yaşanmakta olan acılara dualarımız. Olmasalardıya yok bir faydası elbet, ama geleceğimiz olsun kardeşçe diye.
Kimler geldi kimler geçti köyden merakımız. Giriyoruz mezarlığa. Bazıları taze. Üzerlerinde kırmızı fenerler, ışıyorlar kırmızı camların içinden. Bazılarında aynı aileden 3-5 kişi. Dualarımız hepsine. Olağanüstü huzur veren bir coğrafyada sessiz bir köy Vakıflı; küçük, sakin, ama cansız değil. Peri kızları dolaşıyor içinde. Gözlerimle gördüm desem inanır mısınız? Yoksa bir masal mı benimkisi?
Mezarlığın hemen yan tarafında, yoldan yüksek bir set üzerinde, bir çeşmenin dibinde bir banka oturuyoruz. Karşımız pansiyon. Tepemizde mandalinalar. Sağ tarafta, uzak tepelerde, peri kızın başının biraz üstünde rüzgar santralleri. Ne kadar daha rastlayacağız bu coğrafyada. Ne güzel.
İçimizde bir hayıflanma... ve bir derin ukde. Bir gün mutlaka... Hatta, Hıdırbey'e giderken minibüsün köye doğru döndüğü virajın solunda kalan, ve aklımızı alan, seyir teraslı restoranda içeceğiz bir akşamüstü rakısı. Bu ucundan, Cebelitarık'ı görecekmişçesine bakacağız Akdeniz'e.
Çok Teşekkürler Vakıflı'nın 28 Kooperatifçi Kadını...
Çok Teşekkürler Hanımefendi...
Çok Teşekkürler Bize Göründüğün İçin Peri Kızı...
Ve Bir Kez Daha Çok Teşekkürler İki Güzel Abi...
Görüşmek Üzere...*
*Edindiğim bilgiye göre köyde depremden ölen kimse yok, bir iki ufak hasar var, ancak İki Güzel Abi'den Mehmet Abi Samandağ'da yaşadığından ve ora da yerle bir olduğundan Görüşmek Üzere vurgusu yine soluk... Kooperatifteki kadın sayısı da 32 olmuş.