9 ocak 2001 de doğdu.
Daha yeni yürümeye başladığında; bahçede büyüttüğümüz kazlar başta kadınlar olmak üzere herkesi taciz eder bir hale gelip önlerine kattıklarını oraya buraya sürüklerken, köpekler bile esas duruşta selam çakarken dört kişilik kaz çetesine; başı her sıkışan ''Tırtıl imdat!'' demiş, o da her seferinde '' imdat Tırtıl geliyor!'' nidalarıyla her biri bir yana kaçan kazları önce bir araya toparlayıp sonra da tek ayak üzerine getirip; ''Bir daha yaparsanız ağzınıza biber sürüp sizi öcüye teslim ederim'' diyerek cezalandırmıştır.
İnek möölerini ineklerin bakıcısını kastederek, ''Anne bak Nuriye deel diyolar'' diye tercüme etmiştir...
İneklerin kuyruklarını atlanacak ip, burun deliklerini de araba park edilecek yer bellemiş; hiç hayvan ayırımı yapmaksızın, hiç çekinmeksizin sevmiştir. Hayvanlar da tabi ki onu...
Bitsy'nin kafasında pet şişe çalıp, onla şarkı söyleyip oynamayı eğlenceli bir hobi yapmıştır.
Üç yaşında amcanın farkedip yardımcı tekerlekleri sökmesiyle iki tekerlekli bisiklette uçmayı becermiş; beş yaşında kendi kendine okumayı, sonra sesli harfleri kullanmadan yazmayı öğrenip, sonra onları da aralara yerleştirmeye başlayarak işi tam anlamıyla çözmüştür...
Abisinin ben okuldayken kurcalamasın diye girişe koyduğu şifreyi gizli sorusuna bakıp, oradaki en nefret ettiğim şey sorusundan yola çıkarak, dersane yazıp kırmış; hatta hazır girmişken şifresini de değiştirim, bu sefer de o giremesin diye düşünüp sonra bir daha hiç kullanmama izin vermez olasılığını göz önüne alarak bundan vazgeçmiştir.
Kendi aramızda bizim Bitsy'ye uygun bir köpek bulsak da torunlarımız olsa muhabettlerimiz onun dinlemesine takılmış ki; hiç haberimiz yokken internette pet arkadaş diye bir site bulup Bitsy adına profil oluşturmuştur. Ve yazmış ki bir de profile: ''Evde temizliğe bile yardım ediyor.''
Geçen yıl (2008); birinci sınıfın mart ayında bütün bir yaşamını etkileyebilecek berbat bir yerden bacağı kırıldı...
Doktor olasılıkları önümüze koyduğunda bütün bir sülale geleceğimiz kararmıştı. ''Ve şaşıyorum bu çocuk bu acıya nasıl dayanıyor'' demişti .
12 mart 2008 de kalp ameliyatından bile zor denen bir ameliyatın altından hepimizden daha yürekli bir şekilde çıktı...
Gövdesinin yarısından aşağısı alçılı bedenle bir buçuk ay, sonra iki ayak arasına takılı aparatla 1,5 ay hiç mızmızlanmadan, yatağının içine koca bir dünya kurmayı başararak; elleriyle top oynayıp, yattığı yerden kumandalı arabayı odalara sokup çıkararak, kapılara çarptırıp kahkahalar atarak ve film izleyerek geçirdi...
Olası sonuçlar yüzünden darmadağın olmuş herbirimizi onca sıkıntısının arasından o teselli etti, yıkılmış ruhlarımızı o ayağa kaldırdı ...
Hep güldü... Hiç birşey olmamışcasına esprilerini peşi sıra dizdi...
Ayakları arasındaki aparat alındıktan sonra, ''Abimin mezuniyetinde olmalıyım'' diyerek; yürümeyi yeni öğrendiği günden çok daha zor koşullarda, üç adım yere basıp yüz adım kucakta, ah zavallı çocuk bakışlarını hiç takmadan aslanlar gibi törene geldi...
Aparat alındıktan sonra bütün çabalarımıza rağmen ayağının üstüne basıp yürüme çalışmalarına başlamazken, sürekli kontrollerden birine gittiğimizde, '' Doktorumun odasına yürüyerek gireceğim'' diyerek benim de desteğimle gerekeni yaptı. Ve bunu çok sevdiği ve güvendiği; gerçekten çok iyi doktor ve çok iyi insanı mutlu etmek için yaptı.
Usul usul yürümeye başladığı yaz başından bacağının içindeki tellerin alınacağı eylül ayındaki ikinci ameliyata kadar ki sürede; hiç bir şeyi yokmuşcasına keyifle yüzdü, bir ayağını süre süre koştu, yürüdü ...
Eylül başı ikinci kez ameliyathanede yine bir ameliyatın tüm evrelerini geçirerek bacağın içindeki son telleri aldırdı...
Geçen eğitim yılının ikinci yarısının nerdeyse tamamında gidemediği okulda eksik kalan matematiğine rağmen bu yılki deneme sınavlarının ilkinde 1 matematik sorusu eksiğiyle Türkiye 157.si oldu. Ama ikinci sınav için hedefi belliydi... Ve geçen haftaki sınavda ben sormasam o söylemez bir rahatlıkla elime sınav sonuç belgesini tutuşturdu; sınıf, okul, ilçe, il, bölge, Türkiye hanelerinin hepsinde 1. yazıyordu...
Her oğul kendi ailesine güzeldir, her çocukta güzeldir. Ama Mussano'yla bazen konuşuruz; Tırtıl doğduğu günden beri... Ben ona derim ki: ''Ya Mussano! Oturup bir liste yapsaydık, biz böyle böyle bir çocuk istiyoruz diye; Tırtılı ifade edebilir miydik? Yanıtımız, edemezdik olur her seferinde...
Bugün oğulun doğum günü... Ama bu doğum günü bizim için ilk doğduğu günden bile çok, ama çok değerli... Çok çok zor, geleceğe fazlasıyla kaygılı günlerdi son bir yılda yaşadıklarımız...
İyiki doğdun Tırtıl... İyiki varsın... Ve tanıdığımız en yürekli adamsın...
Seni Seviyoruz Başkomserim...
Hepimiz
Nostalji Köşesi 2: Bedenini Sevmek
6 saat önce