"Bazen geçmişten eksilen bir binanın önünden geçmeyi sevmem, anılarımda yer etmiş eskinin bir lokantası yıkıldığında veya yer değiştirdiğinde yeni yerine gitmem, yaşadığım tadı severim, bozulsun istemem."
"Behzat Ç. benim vazgeçilmezimdir. Hani derler ya iki elim kanda olsa... Tam anlamıyla o derece de bir izleyicisiyimdir. Bütün bir haftanın, kafa içi sohbetlerin en şahane dağıtıcısıdır. Müthiş eğlenir, bazen kahkahalarla güler ve rengarenk bir keyif alırım ondan."
"Her bölümünde farklı bir olay ve karakterlere de yer veren, ama bütününde ana kahramanlarının öykülerini de sürdüren sağlam bir metne dayanması, görüntü anlamında 80'li yılların film renklerini ve kamera açılarını kullanıyor olması, film jeneriği tadındaki girişi beni ona bağlayan en önemli etkenlerdir."
"Sağlam müziği, keyifli diyalogları, oyuncuların başarıyla canlandırdıkları kendine münhasır karakterlerinin yanısıra... İçine kasmayan türden bir mizah yerleştirilmiş, parodisel bir abartıyla lezzetlendirilmiş, şahane göndermeleri de olan, tümüyle insan kokan masalımsı tadı nedeniyle benim için olmazsa olmaz bir dizi olmuştur Behzat Ç."
Bütün bu cümleleri değişik zamanlarda kurmuş olan, hatta uğruna Fenerbahçe maçlarından bile vazgeçebilen ben; film e-postama düştüğü günden beri müthiş bir ikilem içindeydim.
Hayatın içinde tecrübe ederek doğruluğuna çok kere tanık olduğum önemli sözlerden biri şu olmuştur: Taş yerinde ağırdır.
Ne zaman ücralarda keşfedip de müdavimi olduğum(uz) bir mekan sahibi: "Abi burayı daha işlek bir yere taşıyıp büyütmek istiyorum." dese, "Aman ha!" derim. Bilirim ki birbirlerinin kulağına üfleyen, dolayısıyla mekanın müşteri sayısını çoğaltan kalibresi yüksek müdavimler yüzünden bu hevese kapılır dükkan sahibi. Bilmez ki her geçen gün sayıları artarak dükkanın müdavimi olan bu kişiler, gittiği yeni yerde büyük olasılıkla olmayacaklardır; belki sayıca daha çok, ama kalibresi farklı farklı yeni müşterileri olacaktır, o da çizgisinden büyük olasılıkla şaşacaktır.
İşte bu türden nedenlerle, filmi yapmanın altındaki -bence- tüccar bakış yüzünden, kaygılıydım. Filmin zorlamalar içereceğini, bir takım klişelere başvuracağını, ona sahip çıkan sadık izleyicisinin yarattığı popülariteyi paraya tahvil etmek isteyeceğini, bu yüzden de çok daha geniş kitlelerin hoşuna gidecek popüler tadları içinde barındıracağını, mizahı incelikten uzaklaştırıp "abartacağını" ve hatta İvedikleştireceğini düşünüyordum. Hatta bundan emindim.
Sezonu; dünya dizi tarihinin belki de en ters köşe, en çarpıcı, tüm sevenlerini şaşkın ve ağızları bi karış açık bırakmış olağanüstü bir finalle bitirmiş ve sevdiğim dizinin, bende bıraktığı tadın silinmesini istemiyordum. Bu yüzden kararsızdım. Ama merakıma yenik düştüm.
Uzun lafın kısaları:
Bu filmde güldüm mü? Arada sırada güldüm; hatta kahkahalarla.
Filmden tat aldım mı? Sadece dizideki ekibin bir arada olduğu sahnelerde...
Cansu Dere'yi ve filme yerleştirilmiş bazı karakterleri yadırgayıp yabancıladım mı? Evet... ve dizideki bazı karakterleri de gözlerim aradı.
Özellikle Behzat'ın kızıyla ilgili halüsinasyonları abartılı mıydı? Evet.
İzlerken neden bu filmi 'böyle' yaptılar deyip sıklıkla tadım kaçtı mı? Evet
Erdal Beşikçioğlu'na verilen Altın Portakal'ın, dizisinin etkisi ve algılarda ettiği yerle ilgili olduğunu düşündüm mü? Düşündüm.
Dizideki doğallık ve merak ettiren lezzetli akış filmde var mıydı? Bence yoktu. Hatta Behzat Ç.'nin o kendine has dokusu bozulmuş, sanki biraz da Snatch tarzı bir kurgu yapılmak istenmişti. ( İçimdeki ukala zaman zaman 'böyle bir esinlenme var' duygusuyla izledi de filmi.)
Filmi izlediğime pişman mıyım? Pişmanım. Ama çok kötü bir film olduğu için değil, kişisel nedenlerimden ve diziyle aramda oluşmuş bağ yüzünden.
Diziyle arama soğukluk girme ihtimali var mı? Var.
Dizideki üç kadınla olan gönül ilişkisinin her birindeki duygular makul, sahici, anlaşılabilir ve şık dururken, filmde yaşadığı duygusal durum şık mıydı, anlaşılabilir bulundu mu, yoksa gereksiz bir abartı mıydı? Kesinlikle abartıydı ve hiç de sempatik gelmedi.
Mekanda, ilişkiyle(Cansu Dere) kafa çekerlerken şarkı söyleyen kadının yerine Pelinsu Pir'i aradı mı gözlerim? Aradı.
En çok kimi beğendim? Hakan Borav'ın -canlandırdığı sıradışı karakterdeki- oyunculuğunu ve Harun'u; ki seyirciyi ve beni kahkaya boğan sahneler hep Harun'un olduklarıydı.
Keşke gitmeseydim dedim mi? Dedim.
Fakat herşeye rağmen, dizinin sadık bir izleyicisi değilseniz, izleyicisi ama yaşamla ilgili prensipleriniz benle benzeş değilse, gülüp iyi vakit geçirebileceğiniz bir film olduğunun altını çizerim; bu manada hakkını yemem.
Belki de film; daha önce uzak durduğunuz dizinin yeni takipçileri olarak, hayran listesine katılmanıza olanak yaratabilir.
Kasım 2024.
2 saat önce