24 Mayıs 2012 Perşembe

Sor Bana Pişman mıyım?

Aylardan Nisan Günlerden 26. Perşembe

Tam çıkmak üzereydim ve son bir keyif için süt ilaveli bir kahve yapmıştım. Kahveye şöyle bir bakmış, güzel olduğunu fark etmiş, unutulmazlarımdan biri olan; bir Ayancık dönüşünde Oğuzlar Petrol'ün yan bahçesinde içilmiş kahveyle kıyaslamıştım.

Kahvemi alıp klavyenin başına geldim. Posta kutumu açtım. Ve koyu renkli ismi gördüm. Sizce aklımdan geçen ilk cümle ne olmuş olabilir? Bingo'yu ben kullandım. Hatta gittiğim kuran kursunda öğrendiklerimi bile... ve ne hikmetse hep gökyüzüne bakıyordum.

İnanılmaz bir biçimde kahvenin ikincisini istedim, ki o gün de istemiştim.

O günkü nedenim tümüyle farklıydı; illet bir başağrısıyla uğraşmak zorunda kaldığım, midemin bulanma arzusuyla anamı ağlattığı, arabanın arkasına geçip yattığım, en abilerden ikisiyle birlikte yolculuk ettiğim, aslında çok da keyifli bir gündü. Ama dönüş yolundaki başağrısı mahfetmişti...

Yolda midemin içindekileri yolculamıştım. Oğuzlarda geleneksel molamızı vermiştik ve sütlü kahve istemiştim. Hala anlatabildiğime göre, o kahveyi döven bir kahve bugüne kadar olmamış demektir!

Ve bugün e-postayı okurken ikinci kahveyi istedim ne yalan söylim. Hatta onunla kalmadım. Hani müzikle yeniden sarmaş dolaş oldum ya ben; şarkılar geçiyor aklımdan, hatırlıyorum yavaş yavaş, onlardan biri de dank diye düşüverdi işte!

"Adı neydi, kim söylüyordu, üstelik blogda yayınlamış olmam lazımlar" arasında dolaşırken ben, en iyisi sor Google'a dedim. Aslında uğraşmazdım eminim... ama bırakamadım sonraya.

Nedense?

15 Mayıs 2012 Salı

Ben Bazen...

Aylardan Nisan Günlerden 12. Perşembe

Yine çok şey anlatmak isteyip de nereden başlayacağını bilemeyen bir şaşkınım an itibariyle...

Şöyle bir yöntem seçmeliyim sanırım "Anlat bakalım ne olup bitiyor sabahtan beri?"

Yani havanın haliyle  tezat bir keyif hüküm sürmekte bende; bunda, şu raporlama işinden sıyırmış, dolayısıyla "sabah şunu bir halletsem"in baskısından kurtulmuş olma halimin etkisi de olabilir...

-Bak köpeği salmayı ve yemeğini vermeyi unuttun şaşkın.!

-Valla elimdeki "lavaş içine serilmiş kelem yatağında üç peynirli ve tereyağı ile tatlandırılmış Tostadas Con Salchichas*"ımı bırakıp da  bir yere gidemem.

Tostadas Con Salchichas'ın tadını çıkarırken yüzüne konmuş ve muhtemeldir ki  onu terk etmeyecek tebessümle devam eder. Gün içinde karşı tarafı  üzecek bir iş için görüşme yapmayı da planlamaktadır. Belki de karşı taraf gerekli teminatları sunup yeni bir değerlendirme imkanı sağlayacaktır kendisine ki bu şu an için önemli değildir.

Sabah bilgisayarını açınca bugün bir şarkı ya da kısa film yollamak ister. Aklından geçenler vardır: Mesela Fikret Kızılok, sonra bir reklam filmi ki kendisi bu filmin fırlama halini çok sevmektedir, sonra başka biri... O ara uğraştırmamak için yazısının başlığını yollamak ister; yazı aslında aksiyonlu günler kapsamındaki diğer yazılarla bir bütünlük sağlamaktadır. Böyle düşünür.

Bir anda Vera'nın albümünün çıkmış olduğunu hatırlar ve aralarında bir yazısı dolayısıyla güzel bir bağ kurulmuş grupla ilgili ihmaline kızar. İlk iş olarak gidip albümü almayı ve üzerine bir yazı yazmayı planlar. Bir karara da varmıştır: Vera'nın albümünden- ki ilk albümleridir- bir şarkı yollamaktır bu.

Şarkıyı seçer aslında... ama şu garip tereddüt düşer içine. O tereddütten bağımsız, düz bir bakışla beğenmiş olmasına rağmen epey cebelleşir bir kaç yanıyla... Aslı ise gülmektedir kahkahalarla, ve saçlarını  okşamaktadır bu haylazca cebelleşmenin...

Sonra tereddüt yaratan şarkıdan vazgeçip başka bir şarkıda karar kılar... ama o şarkının klibi yoktur ve mecburen başta karar verdiği ama tereddüt yaşadığı şarkıya döner. (mecburen)



*Sucuklu Tost'un google translate ile ispanyolcaya çevrilmiş halidir.

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Bazen Ben...

Aylardan Nisan Günlerden 13. Cuma...


Person Of Interest ile bundan yaklaşık bir bir buçuk ay önce bir pazar günü rastlaştık. Hayatıma katılmış olmasından çok mutluyum. Onda eski yılların "özellikle beklenen" dizilerinin tadını buldum. Gerçi büyük ikramiye vurmuş birinin, bu sayede çoğalan tebessümlerinin yanında amorti bile olamayacak bir dizinin yüze yerleştirdiği keyiften söz etmesinin de pek manası yok ya... konuşasım var işte.

Çünkü Kara Cuma:

Bugün yapılacak fazlaca bir iş olmaması sebebiyle akşamdan yapılacakları planlamıştım. Ağırlıkla avarelik promosyonları yerleştirmiştim gün içine...

Akşam dizi bittikten sonra göz attığım Kurtlar Vadisinde Polat Alemdar'ı omlet yaparken görmek; bu kez ele silah alıp bir kaç kişinin kafasına sıkma yerine daha hayırlı bir işe vesile oldu ve bende şiddetle omlet yapma arzusu oluştu. Ülkede durum nasıl bilmiyorum ama!

Person Of Interest hayatıma girince kötü bir şey oldu aslında; kadim dizilerimden Kurtlar Vadisi ile aramızdaki bağ aynı gün oldukları için doğal olarak koptu. Çünkü pazar günleri olduğunu sandığım Person Of Interest'in asıl yayın gününün perşembe olduğunu fark ettim. Gerçi Polat Alemdar her taşın altında olduğu gibi bu ayrılığımızın müsebbibi olarak da İsraili göreceği için kafama sıkılma riski yok.

Ben bugün için planlar yapıp içine de promosyonlar koyunca Kara Cuma da "senin kaderin senin elinde değil bende," dedi. Dolayısıyla gün ışıdığı andan itibaren aramızda bir güç gösterisi başladı.

Sabah omlet hayaliyle kalkışmıştım, kafada malzemeler reçete edilmişti, fakat ilk hayal kırıklığı dolap açıldığı anda yaşandı. O da ne?! Yumurta yok! Üşenilmedi ve en yakın bakkaldan gidip yumurtalar alındı. İç malzemeler ince ince kıyıldı, ki sebze ve peynir ağırlıklı bir omlette karar kılınmıştı. Buradan ötesinde bir sorun yaşanmadı; yayın akışındaki önemli sarkmalar dışında... Ha bu arada ben omletin yumurtalarını çatalla hatifçe çırpar ve içine iki yumurta için iki çorba kaşığı su koyarım. ( bilgi yıllar önce yayınlanan çok da güzel bir dergi olan Tat'tan alınmıştır. Fransızlar böyle yaparmış)

Normalde 8'de yapılıp aradan çıkartılan kahvaltı diğer aksaklıklar yüzünden ancak 10'da yapılabildi. Olsun dendi ve vücutta herhangi bir gerilim emaresi görülmedi. O arada mail yazmak için posta kutusu açıldı, ilk harf yazılacakken telefon!( hay dendi).

(Bu arada Vera ile ilgili yazıyı da yazma fikri var ama akışta yer bulmak gittikçe zorlaşıyor. Artık her şey ana kumandaya kalmış)

Maili yazmak arzum dep dep depreşiyor. Açıyorum e-postayı, yanıtla diyorum o da bana "E-Posta hizmetiyle ilgili bir sorun (bilgisayarınızla ilgisi olmayan geçici bir ağ bağlantısı sorunu) oldu. Lütfen daha sonra yeniden deneyin." diyor. Benim inadım inat ama onun ki benden inat.

Sonuçta benim inadım onu yendi ve Kara Cumayı pembe yapan tebessüm koşa koşa gelip, boynuma sarılıverdi .

Yani durum normal, ben aptal aptal gülüyorum an itibariyle. Zaten bu ara yolda yürürken, bir yerde otururken, alışveriş yaparken yoldan gelip geçen herkese iyi geliyorum, eminim. Ne de olsa insanların birbirlerine selam verip gülmediği bir ülkede yaşıyorlar ve en azından aklından geçenlerin, okuduğu satırların, hayalini kurduğu mekanlar ve bazı hinliklerin tadıyla baktığı yerin farkında olmadan gülümseyen bir şaşkının, kendilerine gülümsediğini sanıyorlar.

Kasadaki kız soruyla karşılaşınca gülümsedi ama bu gülümseme bilgisi olduğundan değil de varmış gibi yapma eylemine yüklenmiş, "biliyorum kimse almadı" diye tercüme edilebilecek bir gülümsemeydi.

Kızın zekasını sevdim ama, çünkü böyle bir sorunun cevabının olumsuz olabileceğini o kısa sürede hesap edip doğru cevabı gülümsemesine yerleştirmeyi başarmıştı. "Bilmiyorum" deyip susmamıştı.( bir eleman asla bilmiyorum diyemez) Bir de poşetin içine "Acaba kimin CD'si?" diye düşünüp de bakmasaydı iyi olacaktı. O son hareketi yapmamış olsa belki gerçekten bu kız alakalı ve biliyor duygusunu geçirebilirdi karşıya.

Person Of Interest üzerine bir yazı yazmayı da planlıyorum bu arada...

Dün akşam D&R'a gidişim ve gelişim çok zevkliydi.

Mesela yolda bir büfeden bira alacaktım, adam "biz de sadece Efes" var dedi, normalde "olsun ya!" diyebilirdim. Ama demedim. Neden?

Bir de nedense gözlerim sürekli Tuborg levhası olan mekanlara bakıyordu.

Bildiğim hatta emin olduğum bir şey daha var.

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP