Daha hayat yolunun çok başındayım, fazla birşey görüp geçirmiş sayılmam...
Ülkenin içinden geçtiği birçok kırılma noktasına, ne bileyim darbelere falan naklen şahitlik etmedim. En basitinden, daha ilk oyumu bile geçen yıl belediye seçimlerinde kullandım.
Politikaya şöyle bir baktığımda, okuduğum bölümün, o bölümün derslerinde her gün gördüğüm konuların ve o konularda sıkça yer alan, genelgeçer bir kuralın kafama çaktığı bir söz var. En kötüsü de siyaset denen mekanizma, neredeyse her şartta, göz göre göre, arsız bir meşruluk içinde bu söze göre işliyor! Yunan filozof Thucydides'e ait:
Güçlüler yapacaklarını yaparlar, zayıflar buna katlanmak zorundadırlar..
Hayatın gözüme hala flu gözüktüğü yıllarda, 2002 seçimlerinde, içgüdüsel bir çocuklukla gidip şu anki iktidar partisinin bayraklarını, posterlerini sokaktaki duvarlardan sökmüştüm. Neyin ne olduğunu, onların iktidara gelmesinin iyi bir şey olup olmadığını, hatta iktidarın bile ne demek olduğunu bilmediğim halde... Ailemin siyaset konusunda hiçbir şekilde partizan bir tutumu olmadığı; politika akşamları yemek masamızda, az bulunan pahalı bir yiyecek gibi çok az konuşlandığı halde..
O günden bu güne çok şey değişti biliyorum. Bayraklarını, posterlerini indirdiğim adamlar iyi işler de yaptılar, kötü işlerde... Bu süre zarfında yavaş yavaş netleşmeye başlayan hayat görüşüm ve yaşam tarzım, onların fikirleriyle genellikle çelişti. Yine de alternatif olmadığından, mevcut düzene tahammül ettim. İstediklerimi tam olarak alamasam da, kendi yaşam alanımın sınırlarını mümkün olduğunca politikadan uzak tutarak, kendimi hayatın başka taraflarına vererek mevcut durumu kafaya takmamaya çalıştım.
Ancak yine de ne olursa olsun, o adamların yaptıkları iyi işlerin de kötü işlerin de hakkını layıkıyla verecek; gerekirse destekleyecek, gerekirse yol gösterici biçimde eleştirecek bir muhalefet hiç görmedim ben. Sürekli kavga-gürültü, bel altı vurmalar, bu sırada bir köşede çözüm bekleyen onca sorun...
Doğal olarak o adamlar güçlendiler. Katlanan zayıfların yanında olmaya gerek duymadılar, yapacaklarını yapan güçlülerden oldular.
Bugün ilk kez, ezilen zayıfların yanında olabilecek bir adam görüyorum. Anlam veremediğim bir şekilde her söylediğine koşulsuzca destek veriyorum, yüzümü kontrolüm dışında salakça bir mutluluk kaplıyor.
Çünkü bu adam, hayatımda bir siyasetçiden ilk defa duyduğum bazı sözler söylüyor. Rahatlıkla: "Ailem benim politikayla uğraşmamı istemiyordu, evden çıkarken eşime aday olacağım dedim, yüzünü astı" diyebiliyor! Bunu yaparken de sizi samimi ve dürüst olduğuna, onun hakkında ne kadar fesat düşünmeye çalışırsanız çalışın yine de inandırıyor. Hatta o kadar inandırıcı ki, "aman, n'olacak; varsın söylediklerini yapmasın" diyecek kadar içinizde ironik bir güven oluşturuyor!
Kılıçdaroğlu babamın oğlu değil... Peki neden televizyonda onun her konuşmasını merakla ve istekle dinliyorum?
Neden son bir haftadır siyaset gündemini bu kadar hevesle takip eder oldum?
Ve neden, bu adam benim bakkalım olsa gidip alışverişimi hep ondan yaparmışım gibi hissediyorum?
Bazı şeyler için yolun daha çok başında olunduğunun, tüm ters tepme ve hevesin kursakta kalma ihtimallerinin, bu konulardaki tecrübesizliğimin farkındayım.
Ancak hem kendi yaşamımın, hem de ülkemin önemli bir eşikte olduğunun da...
Ve birilerinin paçasının tutuştuğunun da!...
Sanırım ilk defa, bir şeylere naklen tanıklık ediyorum...
Ülkenin içinden geçtiği birçok kırılma noktasına, ne bileyim darbelere falan naklen şahitlik etmedim. En basitinden, daha ilk oyumu bile geçen yıl belediye seçimlerinde kullandım.
Politikaya şöyle bir baktığımda, okuduğum bölümün, o bölümün derslerinde her gün gördüğüm konuların ve o konularda sıkça yer alan, genelgeçer bir kuralın kafama çaktığı bir söz var. En kötüsü de siyaset denen mekanizma, neredeyse her şartta, göz göre göre, arsız bir meşruluk içinde bu söze göre işliyor! Yunan filozof Thucydides'e ait:
Güçlüler yapacaklarını yaparlar, zayıflar buna katlanmak zorundadırlar..
Hayatın gözüme hala flu gözüktüğü yıllarda, 2002 seçimlerinde, içgüdüsel bir çocuklukla gidip şu anki iktidar partisinin bayraklarını, posterlerini sokaktaki duvarlardan sökmüştüm. Neyin ne olduğunu, onların iktidara gelmesinin iyi bir şey olup olmadığını, hatta iktidarın bile ne demek olduğunu bilmediğim halde... Ailemin siyaset konusunda hiçbir şekilde partizan bir tutumu olmadığı; politika akşamları yemek masamızda, az bulunan pahalı bir yiyecek gibi çok az konuşlandığı halde..
O günden bu güne çok şey değişti biliyorum. Bayraklarını, posterlerini indirdiğim adamlar iyi işler de yaptılar, kötü işlerde... Bu süre zarfında yavaş yavaş netleşmeye başlayan hayat görüşüm ve yaşam tarzım, onların fikirleriyle genellikle çelişti. Yine de alternatif olmadığından, mevcut düzene tahammül ettim. İstediklerimi tam olarak alamasam da, kendi yaşam alanımın sınırlarını mümkün olduğunca politikadan uzak tutarak, kendimi hayatın başka taraflarına vererek mevcut durumu kafaya takmamaya çalıştım.
Ancak yine de ne olursa olsun, o adamların yaptıkları iyi işlerin de kötü işlerin de hakkını layıkıyla verecek; gerekirse destekleyecek, gerekirse yol gösterici biçimde eleştirecek bir muhalefet hiç görmedim ben. Sürekli kavga-gürültü, bel altı vurmalar, bu sırada bir köşede çözüm bekleyen onca sorun...
Doğal olarak o adamlar güçlendiler. Katlanan zayıfların yanında olmaya gerek duymadılar, yapacaklarını yapan güçlülerden oldular.
Bugün ilk kez, ezilen zayıfların yanında olabilecek bir adam görüyorum. Anlam veremediğim bir şekilde her söylediğine koşulsuzca destek veriyorum, yüzümü kontrolüm dışında salakça bir mutluluk kaplıyor.
Çünkü bu adam, hayatımda bir siyasetçiden ilk defa duyduğum bazı sözler söylüyor. Rahatlıkla: "Ailem benim politikayla uğraşmamı istemiyordu, evden çıkarken eşime aday olacağım dedim, yüzünü astı" diyebiliyor! Bunu yaparken de sizi samimi ve dürüst olduğuna, onun hakkında ne kadar fesat düşünmeye çalışırsanız çalışın yine de inandırıyor. Hatta o kadar inandırıcı ki, "aman, n'olacak; varsın söylediklerini yapmasın" diyecek kadar içinizde ironik bir güven oluşturuyor!
Kılıçdaroğlu babamın oğlu değil... Peki neden televizyonda onun her konuşmasını merakla ve istekle dinliyorum?
Neden son bir haftadır siyaset gündemini bu kadar hevesle takip eder oldum?
Ve neden, bu adam benim bakkalım olsa gidip alışverişimi hep ondan yaparmışım gibi hissediyorum?
Bazı şeyler için yolun daha çok başında olunduğunun, tüm ters tepme ve hevesin kursakta kalma ihtimallerinin, bu konulardaki tecrübesizliğimin farkındayım.
Ancak hem kendi yaşamımın, hem de ülkemin önemli bir eşikte olduğunun da...
Ve birilerinin paçasının tutuştuğunun da!...
Sanırım ilk defa, bir şeylere naklen tanıklık ediyorum...
.