Küçük sehpanın üzerinde duran kitabın olduğu odadaki adamı tanıyorum. O kitabın, onun gönlünde durduğu yerden bakınca üzerine yüklenmiş duyguyu, coşkuyu, telaşı, yaşanmışı ve emeği görüyorum. Adam, hem eski bir tanıdığım, hem çok iyi bir dostum...
Yüzüne bakıyorum; kitaba bakıştaki gülümsemesini kazıyorum aklıma... ve biliyorum...
''Nereden biliyorsun?'' derse okuyucu, dedim ya! Adamı taaa çocukluktan beri tanıyorum... Nereye, nasıl, ne gözlerle baktığını da biliyorum; gördüğünün ne olduğunu da...
Şimdi, o kitaba bakıştan anladığımı anlatayım size; yanlışsam, sadık bir okuyucum olarak düzeltir beni, bunu da biliyorum. Eğer ki bu blogda üç beş güne çıkmazsa yanılmışım başlıklı bir yazı, demek ki ben bilmişim keyfi hüküm sürmekte bende, bahçede, masada, gözlerde, ağacın üstündeki kuşa kalkan usul bir bira bardağında...
O kitap, bir kadına alındı; adım gibi eminim! O'na gidecek olan en çok seveceği bir şey olsun diye en çok da!.. Ve arandı kimbilir kaç kitapçıda, O'na bir kitap... Farklı olmalıydı!.. Ama, bildik ve sevdik de aynı zamanda...
Arabadan inildi yağmuru hissetmeksizin! O'nun için aramanın keyfi, telaşı, heyecanından öte; ne yağmur görüldü, ne çamur, ne belirsizlikler, ne başka bir şey, ne sorular... Aslında kitabı ona gitme fikri kafasında oluştuğunda, haftalar öncesinden görmüştü... ''Daha özel bir şey bulur muyum?'' diye aranmıştı uzun bir süre daha... Hiç bir kitapçıdaki hiçbir kitap, o kitabı aşamadı. Tekti!
Karar o kitapta kesinleştiğinde ve sonraki günlerden birinde onu almaya giderken telaşlandı; ''Ya satıldıysa'' diye... Aslında, çok özel bir göz lazımdı, bunu biliyordu... Ya o gözlerden biri gördüyse korkularıyla girdi dükkandan içeri... Doğrudan o rafa yürüdü ve o rafın en üstüne, saklıda duran yerine baktı kitabın... Tıpkı çocukluktan bildiğim coşkusuyla sevindi.
Sonraki dört haftayı o kitabın verileceği ânı, gözdeki ışıltıyı bekleyerek geçirdi; ve belki de, yanağına kondurulacak küçük bir öpücüğü...
Her o odaya, onun ziyaretine geldiğimde; o kitap, o sehbanın üzerindeydi; önemliydi! Ve o: kitapları, sevdiği bir heyecana alma sürecindeki heyecanın tadını çok severdi.
O tat, bir ömrün kaç keresinde vardır ki?
Bugün, sanırım dört ya da beş hafta sonra, kitabı aldı sehpanın üzerindeki yerinden; ben yanındayken... Haftalardır ayrıda duran poşetine koydu. Eminim ki içine yazacağı notu gideceği güne saklıyordu; hatta ne düşünüp ne yazacağını da bildiğimi söyleyebilirim, üç aşağı beş yukarı...
O kitap, yine gider mi gideceği yere bilmem, giderse başkasıyla değişir mi? Onu da bilmem... Ama, o kitabın ilk sayfasına yazılacak olanın, büyük olasılıkla değişeceğini biliyorum.
Dedim ya, adamın yüreğini çok iyi tanıyorum! Dostum benim... O yüzden, her bir satıra bir sürü duygusunu katık edip yazabilecekken...
Kısa kesiyorum.