19 Nisan 2011 Salı

Auschwitz


Harenda'nın pub bölümünden atıldığımızda saat gece 2'yi gösteriyor. Atılmadan kastım, 1 saatten fazla sipariş vermeyince garson zırt pırt yanınıza gelip: "Birşey daha ister misiniz?" diye sormaya başlıyor. Hesap 75 zlotiye yaklaşınca, yapacak birşey kalmıyor. Sabah 6'da Krakow treni olan 6 tane Erasmus öğrencisi, kendilerine oyalanacak yeni bir sıcak yer bulmak zorunda. Hostele dönemezler; çünkü uzaklıktan dolayı oraya gidip gelmek en az 2 saat sürecek.. Peronda beklemek sıkıntı, çünkü soğuk.. Varşova Centralna'nın yer altına kurulu olması soğuğu engellemeye yetmiyor; güvercinlerin, tünellerin içinde fink atmasını da.. Üst kat Information'ın ve bekleme salonunun bulunduğu yer. Oradaki az sayıdaki bankı da Polonyalılar parsellemiş durumda. Bu bölüm daha sıcak, ancak oturacak yer yok: Tek yol gece otobüsüyle 3 saat şehir turu yapmak..

Sabah saat 4.30'da Praga tarafında bir otobüs durağındayız. Gece otobüsüyle 1 saat yolculuk yaptık. Praga yoksul kesimin yaşadığı semt olduğundan genelde korkulan bir yerdir; ama bu kez korku salan biziz. Bu saatte orada otobüs beklemek yürek ister çünkü..

Saat 6'da tren geliyor. Krakow'a doğru yola çıkıyoruz. Kompartımanlar şansımıza tıklım tıklım. Halbuki trene binmeden önce 3'er 3'er, 2 farklı kompartımana yayılma yönünde hayaller kuruyorduk. Şimdi bir kompartımanda 7 kişiyiz. Ayaklarımı uzatıp yayılma şansım yok..

9.30'da Krakow Glowny'deyiz. Akşam 10'da 3'ümüz buradan Prag turuna katılacağız. Krakow'da gezilecek yer çok vakit dar. Tuz madenine gitmek 1 saat, Auschwitz 1.30 saat, Old Town gara 5 dk.. Yorgunluksa hat safhada.. Tercih, Krakow Galeria'da Türk yemekleri yapan Merhaba adlı self servis restaurantta birşeyler yedikten sonra Auschwitz'in yolunu tutmak. 500 gramlık bir tabak 15 zloti tutuyor bu arada..
Saat 11.40'da Oswiecim trenine yer buluyoruz. Oswiecim, kampların kurulu olduğu küçük bir şehir. Burada bile kebapçı var! Gardan dışarı ayak basar basmaz karşımıza çıkıyor.. Saat 14.00'da Auschwitz Müzesi'nin kapısındayız. Uzun pazarlıklar sonucu kendimizi grup ve öğrenci yazdırıp kişi başı 30 zloti'ye içeri giriyoruz. Bizi öncelikle bir sinema salonuna alıp, Auschwitz'i anlatan kısa bir film seyrettiriyorlar.Saat 15'e doğru rehberimiz metin bir şekilde geliyor ve toplam 15 kişilik bir grubun içinde zorlu tura başlıyoruz. Burası Auschwitz..
Avrupa'nın her yanından toplanan 1 milyondan fazla kişi Naziler tarafından yakıldı, gaz odalarına atıldı, ölene kadar çalıştırıldı, kimyasal deneylerde kullanıldı. Günlerce kuyuların içinde bekletildi, kurşuna dizildi, elektrikli tellerde can verdi. Kadınların saçları kesildi, çocukların oyuncakları ellerinden alındı..
Ellerinde 25 kiloluk çantalarıyla kampa gelen trenler dolusu insan, 25 tonluk acı gördü. Çalıştılar, yaptılar; ancak özgür olamadılar. Kurtulan çocuklar adları ve milliyetleri sorulduğunda, kollarındaki numaraları gösterdi. Üzerine gelecek inşa edebilecekleri bir geçmişleri yoktu çünkü.. Fırsatınız olursa Auschwitz'e gidin. Savaşın, acının, bağımsızlığın, özgürlüğün ne demek olduğunu birkez daha görün..

13 Nisan 2011 Çarşamba

Olsztyn Diye Bir Yer


Polonya'da Erasmus yapmakta olan ya da yapacak öğrencilerin dikkatine! Olsztyn diye bir yer var gençlik! Burası Polonya'nın en büyük kampüsüne, en büyük öğrenci festivaline ve Avrupa'nın şehir sınırları dahilinde yer alan en büyük ormanına sahip.. Göllerini saymıyorum bile! Varşova Centralna'dan tren bileti öğrenciye 22 zloti.. Polonya'da bilet alırken kimlik kontrolü yok, ancak buna aldanıp sakın yanınıza kimliğinizi almayı unutmayın. Çünkü kontrol trenin içinde... Eğer kimliğiniz yanınızda değilse, normalde son derece sempatik olmalarına rağmen demiryolu çalışanları gözünüzün yaşına bakmıyor. Tren biletinizi mümkün olduğunca aktarmasız almaya çalışın. Aktarma yapmak mecburiyse, ayık olun. İstasyonun birinde vagonunuz başka bir lokomotife bağlanır ve gözünüzü komşu ülkelerden birinde dahi açabilirsiniz.

Asıl konumuza dönelim: Olsztyn'e vardığınızda genç bir nüfus, küçük ama kullanışlı bir şehir ve mükemmel bir kampüsle karşılaşacaksınız. Üniversitenin alanının içinde büyüklü küçüklü ve lükslük derecesine göre fiyat olarak değişkenlik gösteren 9 tane yurt var. En pahalısı aylık 500 zloti.. Varşova'daki orta halli hostellerin yanında Hilton.. Bu küçük ama gözlerini biraz açık tutana büyük fırsatlar sunan şehirde, yurdunuzun koridoruna biranızı elinize alıp çıkabilir, yeni insanlarla tanışabilir, müthiş çalışan ESN'inin peşine takılabilir, kısacası her an kendinizi yeni bir eğlencenin içinde bulabilirsiniz. Her türlü sporu yapabileceğiniz kullanımı ücretsiz olan spor komplekslerinde vakit geçirebilir, göllerde kano gezileri, kamping yapabilir, balık tutabilirsiniz. Her yurdun altında bir bar var: Daha ne diyeyim size! Eğer üniversitenizin anlaşması Olsztyn'leyse hiç düşünmeden gidin.. Varşova'yı da nasılsa bir ara gezersiniz! Çünkü Olsztyn'e trenle yalnızca 3 saat uzaklıkta olan Gdynia-Gdansk-Sopot üçlüsü bence başkent Varşova'dan çok daha gezilesi yerler.

30 Mart 2011 Çarşamba

Wisla, Paskalya ve Ulusa Sesleniş

Hava karardıktan sonra esen soğuk rüzgarları ve sabah uyandığınızda size kısa süreli bir şok yaşatan sürpriz kar yağışlarını saymazsak Varşova'ya bahar geldi diyebiliriz. Sokaklar, şu sıralar dini vecibelerini yerine getirmekte olan koyu Katolik Polonyalılar nedeniyle fazla dolu değil. Bu konuda çeşitli spekülasyonlar dolaşmakla birlikte, edinilen bilgilere göre Paskalya öncesi 40 gün, bir tür oruç tutuyorlar: Bu süre boyunca müzik dinlemiyorlar, içki içmiyorlar, kızın evinden “No sex!” diye azarlanarak atılabiliyorsunuz vs. Dolayısıyla barlarda ve clublarda Polonyalıdan çok diğer milletlerden insanlarla karşılaşıyorsunuz. Örneğin, Varşova'nın en çok tutulan öğrenci club'larından Remont'ta geçen salı gecesi rastlaşıp çeşitli vesilelerle lafladığım kişilerin tam dökümü 5 ispanyol, 1 Amerikalı, 1 İngiliz, 1 Hollandalı, 1 İtalyan ve yalnızca 3 Polonyalıydı. Hemen her gece kulübünde açık farkla en büyük azınlığı oluşturan ve bu alanda İspanya'yla çekişen Türkleri saymıyorum bile.

Bu arada fırsattan istifade bir ulusa sesleniş konuşması yapmak istiyorum: Varşova'da Erasmus yapmakta olan bazı Türk öğrencilerin (özellikle kızların) kendilerine çeki-düzen vermesi önemle rica olunur. Lütfen Türkiye'de yapamayacağımız bazı hareketleri, en azından sırf Türkiye'de yapamadığımız için Erasmus rahatlığı altında uygulamayalım, çok rica ediyorum! Ben bir köşede elin Polonyalı kızına Avrupa Birliği muhabbeti yaparken, Türkiye'yi tanıtırken, diğer köşede farklı tanıtımlar yapmak hiç hoş değil! Ayakta duracak halimiz yokken bara-cluba girmeyelim, başımıza iş almayalım. Herşeyi tadında bırakalım, daha sonra pişman olacağımız hareketlerde bulunmayalım. Sizin iyiliğiniz için söylüyorum. Yoksa umrumda değil, istesem "İtalyanım(!)" der geçerim, adım da Mussano zaten..
Pazartesi günü şehrin en ölü günü. Çoğu yer ya erken saatte kapanıyor ya da hiç açılmıyor. Eğer illa dışarıda dolanacağım diyorsanız; öğle saatlerinde Nowy Swiat'tan Old Town'a doğru yürüyebilir, Old Town'ın içindeki yerel Polish restaurantlarından birinde "lunch" yiyebilirsiniz. Old Town'ı tavaf ettikten sonra Wisla kenarında dolanabilir ya da hemen her aralığa planlı bir şekilde serpiştirilmiş parklardan birinde oturabilirsiniz. Old Town, şehrin en çok turist çeken yeri olması itibariyle haftanın her günü ve her saati size mutlaka birşeyler vaadedecektir.

Benim Pazartesi günü çizdiğim rota, Centrum Metro'da 1 aylık süresi dolan Karta Miejska'mı yeniden doldurttuktan sonra Novotel'in hemen karşısındaki, yani Jerozolimskie'yle Marshalkowska'nın kesiştiği kavşaktaki Bank Pekao Sa'dan Yapı Kredi kartımla Zloti olarak paramı çekmekle başladı. Jerozolimskie (Kudüs) Caddesi'nden Wisla tarafına doğru iki blok yürüyüp, %100 Türk sermayeli King Kebap restauranlar zincirinin Jerozolimskie şubesinin önünden tereddütsüz geçtim (ilk gidişimde çalışanlarının tavırlarından pek hoşlanmadığım ve Adana dürümden iyi bir kazık yediğim için gözümden düştü) ve Nowy Swiat'ın girişine kendimi attım. Burada önümde iki seçenek belirdi: Ya sola dönüp 36. kez Old Town'a kadar yürüyecektim ya da sağa sapıp Parlamento (Sejm) binası ve Sheraton'ın bulunduğu tarafa doğru yönelecektim. Tercihimi önce Adam Miskiewicz'i selamlayarak Old Town'a yürüyüp Restauracja Polska'da "lunch" yemek, daha sonra Basilica Katedrali'nin ve Castle Inn'in arka sokaklarından, tepeden Wisla'yı, Praga tarafını ve Euro 2012 için yapılmakta olan yeni stadı görüntülemekten yana kullandım
.
Sonraki hedefim Aleja Ujazdowskie tarafına yönelen bir otobüse atlayıp, Sheraton'ın önünde indikten sonra yürümek oldu. Macaristan, Litvanya, Bulgaristan gibi çeşitli ülkelerin büyükelçilik binalarının önünden geçip ilk bulduğum parka kendimi attım. Sağolsun ördekler de beni pek sevecen karşıladı.

13 Mart 2011 Pazar

Mutlu Bir Pazar

Bazı şarkılar vardır beni acaip yakalar... İçime hareket verip, coşkularıma motor derler. Şarkıyı dün ilk kez ve rastlantı sonucu dinlerken, bir anda, modumun volümü tavan yaptı. Hemencecik bir sürü plan kurdum aklımda... hepsi, alabildiğine coşkulu anlardan beslenmiş ve ileri bakan. Yani şarkı mahalleye baharın geldiğini haber veren konuk kuşların cıvıltısına renk katarken, bahçedeki bahar dallarının pembesini de parlattı. Deniz coşkun dalgalı ve en parlağından mavi... Güneş baharın ipuçlarını çoktandır atıyor üzerine... Sanırım Juliet'in Avalon'undan sonra beni en yakalayan ses, şarkı ve söyleyiş tarzı bu... Dolayısıyla klip. Paylaşmak istedim; bizim mahalledeki şahane pazarı.. Güneşli bir gün olsun.

8 Mart 2011 Salı

Karlar Erirken


Soğuk, ilk bir ay boyunca en büyük problemdi. Martla birlikte yavaş yavaş kırılmaya başladı. İki haftadır kar yağmıyor ve bu bizim için olduğu kadar kaldığımız hostelin alanının içinde bulunan ilkokulda okuyan minik meslektaşlarımız için de iyi bir haber. Koştururken, eskisi kadar kayıp düşmüyorlar.

Hostelle kontratımızı martın sonuna kadar uzattık. Ancak BBG evinden* ayrılanlarımız oldu. Villamızdaki Türk nüfusu 10'dan 3'e düştü. Söz meclisten dışarı; Varşova'ya indiğimizden beri bizi kompleksleriyle her anlamda yıpratan ve açıkcası Polonyalı rakipleri karşısında pek şansları da bulunmayan kızlar, daha önce tanıtımını yaptığım kebapçıdan edindikleri yardımlar sayesinde eve çıktı. Sadece Türkiye'de değil, dünyanın her yerinde kız öğrencilerin ev bulması daha kolaymış; bunu öğrenmiş olduk

Varşova'da kalacak yer konusunda pragmatik bir paragraf açmak iyi olacak. Burada kalacağınız yerin apartman dairesi mi, yoksa yurt ya da hostel mi olacağını öncelikle kalacağınız süreyi göz önüne alarak planlamalısınız. Erasmus hibesinden başka geliriniz yoksa ve 6 aydan kısa kalacaksanız evi hiç düşünmeyin derim ben. 3 kişinin sığabileceği, şehir merkezindeki bir dairenin aylık kirası 2350 zlotiden başlıyor. Zaten aracı bulmadan ve emlakçıya 600-700 zloti gibi bir hava parası ödemeden 6 aydan kısa süre için eve çıkmanız zor. Genelde 6 aydan aşağı evlerini kiraya vermiyor Polonyalılar. Burada Türk ticari zekası ara bir formül bulmuş tabi ki: Türkiye'den gelen Erasmus öğrencilerinin kaldığı evler genellikle bir Türk abi tarafından kontrol ediliyor. O da Erasmus süresi dolup memleketine dönen öğrencilerin yerine yeni gelen Türk öğrencileri yerleştiriyor. Böylece hem kiralama işlemi aralıksız devam etmiş oluyor ev sahibi kazanıyor; hem de bizim Türk abi depozito parasını (hatta mümkünse daha fazlasını) cebe indirmiş oluyor. Bu tezgah temkinli davrandığımız için bize sökmedi; ancak önümüzdeki yıllarda Varşova'ya gelecekler dikkatli olsunlar; çünkü yollarda maalesef “Dikkat Türk Çıkabilir” levhası yok!

Avrupa Birliği ülkesi olmak herşey demek değilmiş, bunu da gördüm. Yurt sistemi burada bizdeki gibi gelişmiş değil. Öğrencilere kalacak yer konusunda çok fazla imkan sağlanmıyor. Az sayıda uygun fiyatlı yurt var; ama çoğunun hali içler acısı. Odalarının mobilyaları eski ve mutfaklarından pis kokular yükseliyor. İyilerse boş kalmıyor. Uzun rezervasyon listeleri, resepsiyondan yurdun bahçesine yol oluyor. En son baktığımız yurdu, Türkiye'deki eğitim öğretim hayatı boyunca hiç devlet yurdunda kalmamış biri olarak bu tecrübeyi yaşamış bir arkadaşımdan değerlendirmesini istediğimde cevabı: “Yurtkur bunun yanında Novotel* kalır!” oldu. Yeri tam istediğimiz gibi, şehrin göbeğinde olmasına karşın arkamıza bile bakmadan oradan uzaklaştık.

Bu bir ay, kalacak yer konusundaki arayışlar ve özellikle güneşin batışıyla birlikte hiç zaman kaybetmeden 0'ın altına düşen hava sıcaklığı yüzünden maksimum verimli geçmedi. Neyseki hiç para kaptırmadım ve tüm alternatifler arasında, şehir merkezine uzaklığı dışında en iyi opsiyon olan mevcut hostelim Jazz-POL'de kalmaya devam ediyorum. Bardağın dolu tarafında biriken diğer gelişmeler ise bir şekilde muhabbet edilen onlarca insan, hemen hemen hepsine girip çıkılan undergroundlar ve Varşova'nın sokaklarının bir çok kez tavaf edilmesi... Artık yavaş yavaş Varşova dışına çıkma zamanı geliyor. Polonya dışındaki ilk durak ise hem yakınlığı hem de Erasmus bağlantıları göz önüne alındığında Litvanya gibi duruyor.

Erasmus'un tadını ders anlamında aldığım pek söylenemez. Haftada 1 ya da 2 gün dersim oluyor ve onlar da İngilizce seviyesi bizden çok da farklı olmayan hocalarımız Marcin ve Natalia sayesinde genelde laklakla geçiyor. Onlar bizle, biz de onlarla konuşup karşılıklı olarak İngilizcemizi geliştirmeye çalışıyoruz diyebilirim.

Bu hafta okulun rektörü bizimle buluşup sohbet etti. Daha önce Antalya'ya tatil için geldiğini ve Türkiye'yi çok gelişmiş bir ülke olarak gördüğünü söyledi. Bir ara aramızdan bir yüksek lisans öğrencisinin derdini yeterince anlaşılır anlatamaması sonucu gerilen ortamı toparlamak bana düştü. Ülkemin gururunu kurtarmış olmanın verdiği bu gaz beni günün sonuna kadar bayağı idare etti: Kamu hukuku hakkında yazması gereken tezin konusunun İslam ülkelerindeki kamu hukuku olacağını söyleyen yüksek lisansçıyı, rektörün şeriat üzerine tez yazacak gibi anlaması üzerine gerilen ortamı, diğer İslam ülkeleriyle Türkiye'nin arasında büyük farklar bulunduğunu ve Türkiye'nin laik bir devlet olduğunu belirterek yumuşattım ve Varşova'da bile Türk muhafazakarlarla Kemalistlerin çarpışabileceğini görmüş olduk. Bu da işin şakası tabi ki..


*BBG Evi: Geçtiğimiz günlerde başımıza gelen komik olaylar sonrası kaldığımız yere bu ismi verdik. Olaylar ne miydi? Bir sonraki yazıya..

*Novotel: Varşova Centrum'da bulunan şehrin en lüks otellerinden biri ve paramız kalırsa bizim ekip son gece orada kalmayı düşünüyoruz. Otobüse hergün onun önünden binip inmemiz, onu şimdiden Erasmus'umuzun simgelerinden biri yaptı.

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP