Kahvemin yanına kremalı pasta tadında bir övünç koydum kendi hesabımdan. Oysa, önceki gece bir muhasebe yapmıştım; ufak çapta daralmıştı içim. Bir göğsün sıcağına kafamı gömüp konuşmak istemiştim. ''Sen mi gelmiştin ki uykumun bir yerinde, sabahıma hiç bir iz kalmamış geceden...'' diyerek başlayan dünümde; cismi uzakta kendi yakında olanla iş arası mesajlaşırken net üzerinden, çalan telefonda en bi abilerden birinin Sinop'a gidiyorum gelir misinine, gelirim nerdesin deyip sizin bahçenin önündeki cepteyim yanıtını alınca; hızlı hareket et ey adam emrini verip kendime, önceki gün uzakta olanı bulutlarının üzerinde getirecekken, unutmuşluğunun özürünü sunan yağmurun olası zararlarından korunmak için gerekli önlemleri alıp; kırk yılda bir de olsa, şiddetli yağmurlarda su girmesinin olası olduğu kapı altlarına acil durum havlularını tıkıştırıp bir yandan üzerimi değiştirirken, bir yandan da terk edilecek alandaki son gözden geçirmelerimi yaptım.
Gideceğimi kardeşe telefonla haber edip yol kenarında bekleyen en abinin arabasına konuşlandım. Her zamanki gibi futboldan başlayıp siyasetten devam eden sohbetlerle yol alırken; balığın her türünün bollaşıp, yağlanmaya başladığı şu evredeki uğrak yerlerimizden biri
olan; incecik kıyılmış soğan, yine incecik kıyılmış maydanoz, pul biber ve kekikle harmanlanmış hamsileri ızgarada pişirip rakının yanına sunan; masalarını denize doğru uzanmış sundurmanın altına kurmuş Gümenez balıkçı barınağındaki salaş lokantalara bu kez uzaktan el sallayarak, her o yöne gidişte en azından selamlaşmak için molaladığımız benzinlikte ikram edilen sucuklu kaşarlı tostlarımıza üçer tane çayı ekliyerek yaptığımız dinlenmenin ardından; istasyonun ve Gerzenin sahibi abiyle vedalaşıp yeniden koyulduk yola.
Yapılmakta olan yenisi yüzünden yok olacak en manzaralı yollardan birinde son gidiş gelişlerimizi yapıyor olmanın keyfini çıkara çıkara, artık yeni yolun manzaralarına bakarız tesellilerine sığındık geçmişin izleri üzerinden.
Sinop'taki işler halledilip, abinin eski dostlarından birinin ziyaretinde, onun akşama kalın rakı balık yapalım teklifini de iterek elimizle, kararmakta olan günün ışıklarına eşlik eden yağmurun sileceklerdeki izlerine bakarak, eski filmlerin kadın karakterlerinden yola çıkıp kadınlardan, müzikten, sokaktan bir sürü güzel anıyı Mark Knopfler'in sesiyle pay ederek, derin gezinmeler yaptık ayak izlerimizde...
Yağmur, fırtına, soğuk ve mükemmel bir bugün... Kendimi balıkçı kasabalarında yaşıyan yalnız adam keyfinde hissediyorum kalktığım saatten beri... Ve çok enterasan; içeriler sıcacıkken dışarısı soğuk, müthiş evcimen bir hâl ve sığınılacak yuva duygusu yaratıyor bu bende...
Köpeği beslemiş, onunla yürümüş, yağmurdan korunmak için kapşonumu çekmiş, rüzgarın darmadağın ettiği sebzelerden bir iki kabak kopartmış, kargoya gidecek koliyi arabaya yüklemiş kardeşi yollamış, tüm sabah işlerini hallettikten sonra ekmek dilimlerini tabağa yerleştirip, üzerlerinde hafifçe zeytinyağı gezdirip incecik dilimlenmiş sucukları dizip, üzerine koyulmuş kaşar dilimlerini biraz kekik biraz kırmızı biberle tatlandırdıktan sonra mikrodalgada bir dakika 20 saniye tutup hımmm tadında yemiş, elinde kahve kokusu enfes bir yeşile bakarken; güzel havalara fışkırmış çiçeklerle güllerin renklerini kafamın renkleriyle katmerliyorum.
Yağan karın arkasından sulanmış soğuk tadındaki hava: -Müziğini dinlerken usul usul, elinde kahve kokusu, bazı işleri yarının erkeninden itibaren halletmeye erteleyip keyif arası iş yap diyor bana.
Dinlesem mi acaba?