Pide etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Pide etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Aralık 2011 Pazartesi

Ritüel

11.30' da başlayacağı haberi düşmüştü kulaklara... 
Ailenin şehirde olan fertleri bir araya geldi tam 11.30' da. 
Pideler  için gitmişti malzemeler fırına...
Saz arkadaşları, hazır olmalıydı masada...


Pide sofrası kalabalık kaldırmaz!
 Kapalı pidelerin üzerine sürmek için tereyağı, 
iki kenarından tutup içini açarak eklemek için karabiber, 
kırmızı pul biber... 
salatalık, domates, biber 
ve turşu yeterlidir.


Masadaki yerlerini almalarıyla birlikte ortaya saçılan kıyma, tereyağı, pastırma ve kavurma kokuları; 
gözlerde ve burunlarda nağme olur ki 
o esnada göze kestirmek gerekir,  
kapmak için en uygunu...


Açık pidelerle başlamak adettendir. 
Ucundan koparılır bir parça,  önce içindeki yağa batırılır, sonra arasına bir parça pastırma şıkıştırılır, yumurtaya şöyle bir değdirilip,

mest olunur.


Kavurmalı pay edilir tadımlık... 
Solist altı olmak yakışmasa da,
ağır gelir bol çeşitli sofraya...


Turşu olmadan asla!


 Kavrulmalıdır evde
soğan ile  kıyma;
tuz, karabiber 
ve bol tereyağıyla...


Buluşmalıdır mahalleli bir fırında;
odunun kokusuyla. 
 
Akarken usul usul yağ,
harman olmalıdır hamurla... 

Çıtır... çıtır... çıtır  
(yerken pidenin çıkardığı  ses)


Açık pidenin en güzel anı: 

Yarısına kadar kopartarak yedikten sonra, 
 aramoların kolektif bir tada ulaştığı o anda, 
iki yakasını bir araya getirerek 
 dinlemektir ondan,
beraber ve solo şarkılarını...


Sen Kendini Sadece Pide mi Sanmıştın

22 Mart 2009 Pazar

Sen Kendini Sadece Pide mi Sanmıştın

Pazar günlerinin ayinidir pide. Aslında bu uzun tören cumartesi gününden başlar. Öğleden sonra kasabından, özellikle pide için hazırlattığı kıymayla birlikte babaanne girer evden içeri. Sabah pazardan aldıklarını yüklettiği küfeciye parasını verip gönderdikten, uygun yerlere yerleştirilen alınmışlardan hemen sonradır kasaba yöneliş. O esnada, torunlar için alınmış, ekmeğe sürülecek kıvamda, bol yağlı Edirne peynirinin müjdesi de verilir ve seslenilir içerdeki geline: '' O tel peynirleri de pidenin peynirlerine karıştıralım Türkân.''

Ev, kalabalığın hoşluğunu taşır buram buram... Kira bir evdir. Tahtaların kenarından mantarlar çıkar bazen... Karanlık mutfağın göz hizasındadır bahçesi ve muhteşemdir tarabaları.

Akşam ev halkı usul usul toplanmaya başlar. Bütün odaların kapılarının açıldığı hol- salon karışımı yerde yenir akşam yemeği...

Yemek sonrasında, yatma zamanı halanın yatak odası olacak misafir odamsıda, çalan radyonun şarkıları yayılır huzura... Ya da pikaba koyulur sevilen şarkılardan bir 45 lik. Babayla amcanın zar ve pul seslerine, çocukların baklava sevinci katılır: Bilirler ki baba kazansa da, kaybetse de o baklava alınacak. Kardeşe kıyamayan baba her olasılıkta verecek baklava için parayı ve arabanın anahtarlarını...Ve çocuklar; hem çarşıya gitmiş olurken arabayla, hem de ekstra bir tur attıracaklar amcaya...Üzerine bir de kaymaklı, cevizli baklavanın keyfi. Hem de Kaşıbeyaz'dan.

Mutfaktan babanneyle annenin sesleri katılır küçük odaya, bir de hazırlanmakta olan pidenin içi... Kıymaları kendilerine has bir yöntemle, önce çok az suyla haşlarlar, o buharı hissederiz biz de. Sonra soğan ilave edilir minicik doğranmış bir halde... Kıymanın saldığı suyu çekmesine yakın yağ, özellikle tereyağı boca edilmeye başlar içine. Hâlâ sırrını çözüp lezzetini yakalayamadığımız bu pişirmenin pidelerini konuşuruz, her pide gününde.

Bir de fırında sıra meselesi yüzünden önceki geceden numara alabilmek için çevrilen fırıldaklar vardır. Başlangıçta pazar sabahı pideyi yaptırma görevi büyüklere aitken, belli bir yaşa gelince çocuklardan en büyüğü alır görevi; üstelik "Anne bu mahallede de o kıyafetlerimi giyeceğiz?" denen evde. Bu uyanık büyük sıra kendine geldiğinde, çözüm aramaya başlar bu sıra işine. Çünkü, ülkenin henüz bu hallere düşmediği dönemlerdir, çokca insan gelebilmektedir fırınlara. Genelde sabah namazına giderken aldığı için birileri numarayı -ki bunların sabah namazına gidenleri yoktur artık bu mahalleye geldiklerinde- pazar uykusunun tadına yatan çocuk, pideyi ancak öğlen getirebilmektedir eve. Evdekiler çok şikayetçi olmamakla birlikte durumdan, çocuk, günü tüketecek olmanın korkusuna telaşlıdır.

Bir gün, kendi mağazalarındaki girişlerin yazılıp fişliğe geçirildiği sarı kağıtların fırındaki numara kağıtlarıyla aynı olduğunu farkeder. İçlerinden uygun numarayı, şöyle saat dokuz gibi pişme olasılığı olanını, koparıp alır. Bu fikir gelmeden önce aklına, uyguladıkları yöntem şudur: Daha önceye numarası olan bir arkadaşın tepsisine eklenmek. Burada şöyle bir sorun ve dolayısıyla fark ediş çıkmıştır ortaya: Eğer arkadaşınki kıymalı, sizinki farklıysa buna ses çıkarılmamaktadır. Çünkü insanlar kıymalı pidelerinin yanısıra peynirli, sucuklu yumurtalı, pastırmalı yumurtalı gibi farklı çeşitlerde yaptırabilmektedir. Ama aynı tepside iki kıyma kabı olunca durum farkedilip protesto sesleri ve homurtular karışmaktadır mekâna...

Fırın pazarları çok keyiflidir! Her hafta aynı yüzler ocağın etrafında toplanır. Futboldan siyasete bir çok konu konuşulur. Bir aile gibidir herkes. Zaten mahallelilik ölmemiştir henüz. Bir de tarladan yapılmış futbol sahasında varsa o gün mahallenin maçı, süper lig tadında yorumlar yapılır. Kızlar da gelmektedir fırına üstelik!

Pidesi içeri atılan, genelde kesme bölümüne geçer ve o sırada çıkan diğer pidelerin kesilmesine de yardım eder. Bu çocuğun iki korkusu vardır: Birincisi, bizim pideler çıkarken ya orada kimse olmazsa; çünkü o, sıcak pideleri tutup kesmekten korkmaktadır. İkincisi de, fırın içi kalabalıkken, ustanın ekmekleri çıkardığı betonun arkasında, fırıncının küreğinin sapının çıkış noktasında kalmak. Ha bir de pidesi pişen, bekleyen sofralara giderken, en geç saate kalacak olana ikram eder içinden bir kaç tane... Bazen farklı lezzetler takas edilir bir iki parça ...

Çok güzeldir pide günleri. Çok özeldir. Buram buram mutluluk kokar. Bütün ailenin sofrada olduğu tek kahvaltıdır. Sabah yakılmış banyo kazanının, sırta koyulmuş life dökülen sıcak suyun, sabunun, annenin şefkat kokusunun, dedenin cami kokusunun, baba ve amcanın Aqua Velva kokularının ruhları ışıldattığı masalardır. O günlerde adı konmasa, bilinmese de, bugünlerin ''brunch''ıdır. O gün çay bile bir başkadır. Tabaklar, sofraya çıkan ve çıtır pidelerin üzerine sürülecek tereyağ, isteyenin pidenin üst kısmını aralayıp içine dökmesi için kırmızı pul biberler, çeşit çeşit turşular... O gün, bütün sokaklar pide kokar. O gün, henüz enstitüde öğenci olan, evin modern yüzü halanın yaptığı, üzerinde zeytinler olan salata koyulur sofraya. O gün, kapıya gelecek boyacı için hazır edilmiştir ayakkabılar. Ve elbette, onlar da nasiplerini alırlar sofradan...

Şimdilerde.. ki yukardaki fotoğraf geçen pazar böyle bir gündendir,  yine yapmaktayız aynı düzenle aynı keyifleri. Ama artık sokaklar pide kokmuyor pazar günleri... Fırınların yerlerini pasta börek satan ekmekçiler aldı. Pideler artık pidecilerde yeniliyor. Odun yakan fırınlar tek tük. Her köşe başında bir pideci, her lokantada da bir pide fırını var. Ama o lokantalarda, lüks pidecilerde, pide yemelerin koca koca heyecanları yok. Yiyorsunuz kalkıyorsunuz. Karnınız doyuyor. Hepsi bu!..

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP